Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Yıldızlara geleceğim.

@didomu._kitkatmi

 

Yıldızları uzandığım yer yatağından izliyordum. Bir böceğin yüzümde sürünmesi beni kaşındırıyordu fakat canını yakmayı istemedim. İri yapılı biri odaya girdiğinde de yıldızlardan gözlerimi alamadım. Yıldızlar benim hayatımdı. Yıldızların ardındada bir hayat vardı.

 

"Kapa çeneni," diye tısladım sıktığım dişlerimin arasından. "Sana soracak değilim!" bu tavrım karşısında sahici bir kahkaha attı. "Minik böcekçik büyümüş de bana işimi mi öğretiyor? Aman,sakın duymasın Tuğra bey." "Beni tehdit etmeye kalkma sakın." "Edersem ne olur böcekçik?" elimdeki bıçakla kolunu bir anda boydan boya kestim ve sırıttım. "Bu olur." ardından muhtemelen gece boyu dövüleceğimi bilerek odaya ilerledim. Arkamdan bir kapı çarpma sesi geldi ve güçlü bir el saçlarıma güçlüce asıldı. "Sen ne hakla benim hizmetçimi kesmeye kalkarsın? Pislik!" bana tokatlar atarken yüzüm kanamaya başlamıştı ama ben sırıtmaya devam ediyordum. "Hizmetçinin canı çok yandı mı?" sonra iç çektim "Kıyamam," karın bölgeme sert bir tekme yiyip geriye savrulurken kahkaha attım. "Güçlü müsün?" "Kesinlikle," derken gözlerini kan bürümüştü. "Göster öyleyse." saçlarımı çekip kafamı duvara sertçe çarparken o kahkaha attı. Ellerim titremesine rağmen salonun ortasına süründüm ve yanıma gelmesini izledim. Yeniden tekme atacağı sırada tüm gücümle ayağını tuttum ve ayağa kalktım. Karnına bir yumruk indirdim ve güvenliklerin kollarıma asılması gecikmedi. Keyifle salınırken işkence odasına götürülüyordum. Pantolonuma sakladığım bıçak alınıp bacağıma derin bir kesik atıldıktan sonra ellerim ve bacaklarım kayışlarla bağlandı. Başım tellerle kapatıldıktan sonra dakikada bir olmak üzere elektro şok düzeneği kuruldu. Bileğime takılan bileklik sıkıldı ve soğuk, karanlık odada tek kalmaya mahkum bırakıldım. Elektrik beynimdeki tüm öfkeyi hızla söndürürken müthiş bir acı çekiyordum. Dişlerimi sıktım ve dudağımı ısırarak bu acının geçmesini diledim. Öz abim hizmetçisi için bana bunu yapıyordu. Bu gerçekten acı vericiydi. Bunun yerine bana acı veren ve unutmak istemediğim tek anıya odaklandım.


 

"Gece!" kollarımı karnımda birleştirdim ve somurtarak ayağa kalktım. "Saklambaç oynamayı sevmiyorum." diye homurdandım. Başımı koştuğum bahçenin üzerindeki olağanüstü gökyüzüne çevirmiştim, hayranlıkla yıldızları takip ediyordu gözlerim. "Ya bir gün gerçekten gidersen?" alışık olduğu huysuzluklarıma başlamıştım yine. "Cidden. Çık." dudağımı dişledim huzursuzca. Onu akşama kadar beklemek istemiyordum. Dövüşmeyi öğretecekti bana. Onu beklemek istemiyordum. Sadece tekme tokat dalarak bu hapis hayatından bizi kurtarıp kahraman olmak istiyordum. Belki babam duyarsa kızının kahraman olması hoşuna gider, yine evine alırdı beni. Onu ikna edip Gece'yi de alırdım yanıma. Bana kıyamayacağına inanıyordum çünkü. Eğer bizi kurtarıp evime gidersem ablam da ben de babamın kollarında huzur bulacaktık. İşte o zaman bana verdiği sözü tutacak ve annemi geri getirecekti çimenlerden. Anneme de çok kızgındım çünkü doğayı çok seviyordu. Doğayı bu kadar sevmeseydi ve sürekli çimenlerde koşmasaydı onun kollarına atlayabilirdim kolayca. Peki neden koşusu hiç bitmiyor, dinmiyordu? Gözlerimi sıkıca yumduğumu fark edip açtım. Ellerimi yumruk yapıp havaya kaldırarak gündüz olmasına rağmen kendilerini gösteren yıldızlara bağırdım. "Ablam sizi sevmiyor! Size gelmeyecek!" ardından boyumun iki katı olan çitaları birer ağaç gibi düşünerek tırmanmaya başladım. Öğle vakti olduğunda çimenlerde koşarak annemin neden sevdiğini anlamaya çalışıyordum. Terliklerimi öfkeyle yere fırlatarak özgürce koşmaya başladım. Ayaklarım soğuk toprakla temas ettikçe yüzümdeki gülümseme büyüyor büyüyor ve beni içine çekiyordu. Mutlulukla dans etmeye ve zıplamaya başladım. Bulutlara bakıp el salladım ve gülümseyerek mırıldandım. "Anne, ben de çok sevdim. Orada kalabilirsin." bir süreliğine onu rahat bırakıp onun adına mutlu olmak istedim. Gece'yi bulacak ve ona da bunu yaptıracaktım. Çimenlerde koşmayı o da çok sevecekti. Bundan sonra hep böyle yapacaktık. Belki babam da gelip zıplardı bizimle. Göle doğru koşturdum ve gece yarısı olana kadar suyun yumuşak, narin yüzeyinde parmaklarımı oyaladım. Suyu zıplatmak ve döndürmek neşelenmemi sağlıyordu. Ama hala Gece'yi bulamadığımı fark edip ayağa fırladığımda ay yüzünü göstermeye başlamıştı. Hilal şeklindeydi ve bana gülümsediğini düşünerek el salladım. Kollarımı havada yavaşça çırptım. Ayaklarımı yere vura vura yürüdüm ve kendimi asker gibi hissetmeye çalıştım. Gece'yle komutancılık oynayacaktık ve komutan kesinlikle ben olacaktım. Yürümeye devam ederken ağacın arkasından bir inilti ilişti kulaklarıma. Oraya koştum ve Gece'yi gördüm. Ona kızacak veya azarlayacaktım fakat acı içinde haykırıyordu ablam. "Gece," diye fısıldadım ona yaklaşırken. "İyi misin?" zaman kazanmaya çalışarak bileğimi sıktım. Yanına ulaşıp saçını okşadım. "Abla." ona abla demezdim genelde. Onunla abla kardeşten fazlasıydık. Acı dolu mırıltılar çıkararak "Git." dedi zoraki bir şekilde. "Neden saklambaç oynarken kendine kırmızı su sıktın,abla?" ardından fısıltımı alçartarak kulağına yaklaştım. "Babam duyarsa çok kızar. Ama ben saklarım seni. Hadi gel." Ellerimi boynuna doladım yavaşça. Narin bir cam parçasıymış gibi. "Çimenlerde koşmak güzel." heyecanla devam ettim,"Annemi anlıyorum. Çok güzel. Çok." Gece gözümün önünde gözlerini kapayınca tutamadığım göz yaşlarım döküldü ve yüzüne ulaştı. "Ağlama," son sözü buydu. Benden tek ve son isteği buydu. Kanla dolu vücudunu minik bedenime yaslayarak çığlıklar attım. Çünkü artık ne olursa olsun ağlamayacaktım. Ablam da çimenlere gitmişti artık. Gecelerim hep ışıldayacak, yıldızlar hep şarkı söyleyecekti artık. Çünkü Gece, geceyi çok severdi.

 

O günden beri tek amacım, bu ölümü çözebilmekti ve bunun için bileğimi burktuğumu veya ayağımı kırdığımı ama yine de oraya gidip inceledikten sonra kırık bir bacakla dayak yediğimi biliyorum. Yine de bu istediğim tek şey. Sadece yapmam gereken şey ağlamamak. Bunu başarabilirim. Bileğimden başıma ve başımdan ayaklarıma kadar giden acı dalgaları gözlerimin geriye kaymasına neden olurken gülümsedim. Bunu yaptıklarında canımı yaktıklarını düşünmek onlara haz verecekti ve bu evde benden başka kimsenin haz yaşamasına izin vermeyecektim.

" Lorea, bebeğim." diye fısıldadı Tuğra. "Uyan." "Onu rahat bırak." dedim sakince kazağımı üstüme geçirirken. "Bugün kafes dövüşü olan biri için fazla sakinsin, canım kardeşim." "Kardeşin değilim!" bu sefer bağırdım ve pantolonumun fermuarını çekerken Lorea'nın uyanışını aynadan izledim. "Neler oluyor, Delfin?" "Yok bir şey." dudaklarımı dişlerken beni tutacakları kemerimi taktım ve kemerin tokasını öne getirdim. Parlayan toka gözlerimi kırpıştırmama sebep oldu. "Kahvaltıdan sonra mı?" dedim Tuğra'ya bakarak. "Senin cezan var. Unuttun mu?" evet bunu biliyordum. Çünkü bayılmıştım ve bilincimi kaybetmek bana acı vermeyeceğinden dolayı her defasında bir haftaya yakın aç kalma cezam vardı. Kafes dövüşlerimin gün sayısı da artacaktı elbette. Bunu bilerek gözlerimi sıkıca yumdum ve rakibimin kadın olmayacağını bilsem de olacaksa erkek olmasını umut ettim. Bir kadına vurmayı kesinlikle istemiyordum. Aklıma annem geliyor ve gözlerim doluyordu. Gözlerim dolamazdı. Buna izin veremezdim. Çünkü ağlamak yasaktı bana. "Bugün çimlerde koşacak mısın, ruh kız?" bana böyle diyerek acı çektirmek istiyordu. Gece'yi ve annemi hatırlamamı istiyordu fakat ona bu hazzı vermeyecektim. Gözlerimi usulca araladım ve "Senin yapamadığını yapıp dövüşmeyi yeğlerim, Tuğra." dedim donuk gözler ve ifadesiz bir yüzle. Gözleri öfkeyle kısılırken yanağıma büyük bir tokat attı. "Bu mu?" dedim alayla. Lorea olaya girerek "yapma" dercesine baktı bana. Oysa beni dövmesi beni mutlu ediyordu. Bundan keyif alıyordum çünkü onlar çimenlerdeyken ben gülüp oynayamazdım. Acı çekmek onları unutmamı engelliyordu ve bunun için Tuğra'ya minnettardım. "Neden Lorea?" dedim öfkeyle. "Acıktım." diyerek ve sorumu yanıtsız bırakarak Tuğra'nın ilgisini çekti. "Tamam bebeğim. Hadi aşağı in." "Ama seninle yemek istiyorumm," diye abartılı bir vurgu yaparak sızlandı Lorea. Burun kıvırarak arkasını döndü ve sinirle "Lanet olsun, bebeğim!" deyip merdivenlere yöneldi.

Kafesin içinde, belimde kemerle tutuluyordum. Bu sefer garip davranıp umursamıyor gibi yapamazdım. Çünkü bunun cezası bana gerçekten, gerçekten acı verecekti. Bolca acı. Çünkü bunun cezası Gece'nin mezarına kelepçelenmekti. Bunu asla yapamazdım. Gözlerim dolduğu an hırsa ve öfkeye yenik düştüm. Tekmemi takla atarak hızla savurdum ve "Bunu yapma!" diye bağırdım. Ellerim titriyordu ve adrenalin patlaması yaşıyordum. Bunu yaşamayalı çok oluyordu. Bana ne kadar vurarsa vursun hissetmeyecektim. Rakibimin canını yaktıkça daha fazla öfkelenerek daha fazla can yakmak isteyecektim. Bu..korkunçtu. Gözümden süzülen bir damla yaş her şeyin sonu oldu. "HAYIR!" gerçekten avazım çıktığı kadar bağırdım ve bu kadar yüksek sesli olmasını beklemiyordum. Gözlerim dehşetle açılırken panik etrafımı sarıyordu. Panikledikçe duygu seli baskın geldiğinden gözlerimdeki yaşlar boynuma süzülmeye başladı. Bu kadar hain bir kardeş olamazdım. Hayır! Gece, Gece'yi düşün. Senden son isteğiydi bu! Beceriksiz budala kız! Öfkeyle rakibime yürürken bunu yapmamamı söyledi içimden bir ses. Onu dinleyemeyecek kadar kızgındım kendime. Kendime. Bunu hatırlamaya çalışırken kendimi onun üzerinde buldum. Yumruklarımı ardı ardına savururken salon ciddi bir sessizliğe büründü. Herkes şoktaydı ve bendeki bu öfkeye karşılık sadece bakıyorlardı. Bakmak ne kolay, değil mi? Hadi ama, çok kolay. Peki Ya yaşamak? Yaşıyorsam ne yapacaktım! Ayağa kalkıp tüm gücümle bir tekme savurdum karnına. Canı o kadar yanmıştı ki acıyla inliyor ve çığlıklar atıyordu. Birine bu kadar zarar vermek abime yakışırdı, annemi gözlerimin önünde parçalara ayıran babama yakışırdı. Bunu fark ettiğim an gözlerim yine doldu ve dehşetle geriye çekildim. Yine avazım çıktığı kadar haykırdım "GECE!" "HAYIR!" yere çömelip yüzümü dizlerime gömerken sağlık çalışanları rakibimi sedyeyle taşıyordu. Ne? Ona bu kadar zarar veren bendim. Ben. Abimden farkım yoktu. Babamdan. Farkım yoktu. FARKIM YOKTU. Ama en kötüsü....Gece'nin katillerinden farkımın olmamasıydı. En acımasızca olan farksızlık buydu. Kalbime doğru müthiş bir sancı ile kıvrılırken ağlamamak için sürekli mırıldanıyor veya fısıldıyordum ve bu işkencenin bitişini bekliyordum. Kemer çoktan kopmuş ve ben çoktan alkışlanmaya başlamıştım. Ne? İnsanlar bu kadar acımasız olmazdı...değil mi? Bunu yapmış olmama bu şekilde yaklaşamazlardı. Tamam mı! Acı çekiyor ve sebebi benim. Kan dondurucu. Ayrıca iğrenç bir kardeşim. Ablamın son sözünü ve benden tek isteğini öylece bırakmıştım. Gözlerime sinirlendim ve bileğimi tüm gücümle ne var ne yok ısırdım. Kanamaya başlayınca kahkaha attım. Sonunda kanatmıştım. Bunu görmek beni keyiflendirirken bileğimi daha da güçle ısırmaya başladım. Boynuma tırnaklarımı geçirip kendimi tokatlarken kişilik bozukluğum en güçlü ve korkusuz haliyle beni ele geçirmişti. Hayır. Bu olursa delirirdim. Delirirsem insanlara zarar verirdim. Ben kötü değildim. Değildim. Her yerim dehşetle kaynarken salon sessizliğin dibini yaşıyordu. Hadi ama! Daha demin alkışlıyordunuz. Ne oldu? Neşeniz nerede! Evet delirdim. Aklımı kaçırdım. Salondan sakince ayrılırken kendimi sakinleştirmiştim. Kanayan yerlerime şöyle bir bakıp yürüyerek mahzene gittim.

 

Evin önündeki direkte oyalanıp direk dansı çalıştım çünkü turnuva yakın zamandaydı. Direğe bacaklarımı geçirip dönmeye başladım. Boşlukta süzülür gibi hissederken bir çift göz tarafından izleniyormuş gibi hissettim ama umursamadım. Ters dönmeye başlarken terlemiştim. Gözlerim dolduğu gibi iniş yaptım ve kendimi toplamak için arkamda altı güvenlik yokmuş gibi dereye yürüdüm. Minik derede elimi yüzümü yıkayıp hergün yaptığım gibi çimenlerde çıplak ayak koşmaya başladım. Yeniden "eve" döndüğümde sinirli gözler, öfkeli yüzler, bağırışlar, çağırışlar ve yakarışlar ile biten bir geceyle karşılandım.

Ertesi bir hafta evden çıkma yasağına uydum. Fakat bugün defile olduğundan dolayı eteğine doğru bollaşan dar elbisemle, kelebek detaylı zarif tokamla, kırmızı tabanlı topuklu ayakkabımla hazırdım. Tuğra'ya götürüldüğünde lanet gözlerinin kaydığı yer kemerimin olduğu alandı. Bunu umursamadan omuz silktim ve zarifçe yürüme provaları yaptım. Bugünkü sınavıma sabahtan girdiğim için çok mutluydum lakin bu maalesef uzun sürmeyecekti..

 

Hızlıca merdiven trabzonlarını sıkarak inerken çığlıklar atıyordum. Lanet olası güvenlikler de neredeydi! Dar elbisemdeki inci detayları pul pul dökülürken bol eteğe şükrederek dizime kadar çektim. Koşmamı engelleyen diğer şeye ise küfürler ettim çünkü astım ilacım üst kattaydı. Ciğerlerime o havayı çekmek zorundaydım. Dışarıya doğru kendimi atmak istedim fakat kilitli kapılar bunu engelliyordu. Dikkatlice topuz yapılmış saçlarımdaki narin toka merdivenlerden aşağı yuvarlandı. Açık kumral saçlarım omuzlarıma dökülürken koştuğum için gerçekten ayağım öyle bir takıldı ki öleceğim sandım. Kendimi boş bir odaya attığımda bir süre sakinleşmek için başımı dizlerime gömüp nefes almaya çalıştım. Kalp ritmim düzene girerken çığlıklarım hıçkırıyormuşum gibi kesik kesikti. Hızla kendime gelip odadaki şifonyeri adeta yere saçtım. Amacım anahtarı bulup kapıyı açmaktı. Çok basit. Zihnimden bunu tekrarladım ve dolaplardan yastık kılıflarına her şeyi döktüm. Ses çıkması umrumda değildi çünkü bir yerden kaçmasa çığlıklarımı bulup gelirdi. Anahtarı hala bulamadığımdan ellerimle saçlarıma sertçe asıldım. Saç diplerim yanarken nerede olduğunu uzun uzun düşündüm. Ardından mutfağa indim. Adımlarımı hızlı tutuyor fakat koşmuyordum çünkü nefesim bir daha aksarsa düzeltmeme ihtimalim fazla yüksekti. Mutfağa girdiğim gibi kiler dolabı açıp örtülerin hepsini yere saçtım. Örtüleri delik deşik ettikten sonra bir kutunun örtünün içinde olduğunu fark edip aceleyle açarken terlemiş alnımı elimin tersiyle sildim. Elim ayağı dolaşmışken bir silah sesi duymam buna kesinlikle yardımcı olmamıştı. Anahtarı elime tutuşturdum. Fakat anahtarlığa bir sürü anahtar takılıydı ve hangisi nereyi açıyordu hiçbir fikrim yoktu. Önümdeki siyah kapüşonlu adamı gördüğümde sertçe sesli bir şekilde yutkundum. Başını yarım yamalak çevirip "Gel." dedi kısık bir sesle. Boynundaki damarı belirginleşmişti. Geriye doğru sendeledim ve yanımdaki stuna tutundum. Yere doğru bakışlarımı kaçırmamam gerektiğini fark ettim çünkü Tuğra yerde vurulmuş şekilde yatıyordu. Aklıma Gece geldiği an çığlıklar atmaya başladım. Beni her zaman öldürmekten bahsedip bundan beterini yapan adama açıyordum çünkü o gün benim meleğime acınmamıştı. "Ölmesin," diye fısıldadım çığlıklar atmaya devam ederken. "Başım ağrıyor. Kapa çeneni." dedi umursamaz bir tavırla ve bileğimden tutarak sürüklemeye başladı. Kolunu ısırır, tekmeler veya dövmeye çalışırdım. Ama o kadar şoktaydım ki paşa paşa ilerlemekten başka çarem yoktu. "N-Nereye..." sorudan çok cevap gibiydi söylediğim şey. "Çöpe." derkenki sakinliği astım krizimi arttırdı. Öksürmeye başladım. Hiddetle öksürürken her aşamada daha çok terliyor, çığlık atmaya çalışırken daha da çok öksürüyordum. Bu gidişle kan kusacaktım ve bu hoş olmazdı. Adam bileğimi bırakıp kaşlarını çatarken tırnaklarımı boğazıma geçirdim. Canım yanmaya başlarken boğazımı adeta yoldum. Boğazımdaki soyulma beni biraz da olsa rahatlatmıştı. Nefes almak istedikçe veya buna odaklandıkça nefes alamıyordum. Öksürmem daha şiddetli bir hal alırken "N-ne-fes.." diye mırıldandım anlamasını umarak. Adam hala kollarını bağlamış anlamaya çalışırken sakince eve yürümeye başladı. Burnumdan akan kanı tattım ve kahkaha atarken daha çok öksürmeye başladım. Şuan kriz geçirebilirdim ve ilacımı almam gerekiyordu. Boğazımı daha da çok çimdikledim ve tırnaklarımı boydan boya geçirdim ancak kesinlikle dudaklarıma değen ilaç mükemmeldi. İlaçtaki havayı ciğerlerime doyasıya çektikten sonra başımı usulca kaldırıp onu gördüm. Gözlerini görebiliyordum sadece. Koyu kahveleri siyaha benziyordu. Kapüşonlu giyiyor ve maske takıyor olduğundan sadece gözlerini görüyordum. İçerideki katliamı oluşturmuş kişi şuanda bana ilacımı ulaştırmıştı. Ne alaka? Arabaya zorla bildirildiğimde onların bana muhtaç olduğu fikrine kapıldım. Hayır ya....

Yıldızlara geleceğim. Sanırım...

 

 

 

 

 

pint-* didomukitkatmı~
(
Tüm yorumlara cevap vereceğim 🤍🥥🎧

⭐️💫🌟dilediğiniz vakit yazın mutlaka bakarım🌟💫⭐️

Loading...
0%