@didomu._kitkatmi
|
"Anne, vurma!" "Seni seviyorum, Delfin, ama bunu hak ediyorsun!" "An-ne sadece.. sadece yağmur istedim." annem bir kez daha kaynar su dolu çaydanlığı üzerime savurdu. "Ben senin niyetini bilmem mi sanıyorsun, zibidi?" bildiğine ihtimal vermeyerek yüzüne melúl melúl baktım. "Elbette biliyorum!" diye bağırdı canı çıkıyormuş gibi. "Babanı görmek için kaçacaktın! Babanı görmek yok demedim mi? Bin kere dedim hem de!" babamı merak etmiştim. Ve bu yüzden yağmurda dolaşmak istemiştim. Beni annemden alıkoyan adamı görmek en doğal hakkımdı. Ama bunları söyleyemedim, onun yerine yanan koluma baskı uyguladığında acı bir inilti döküldü dudaklarımdan. "Çığırma!" diye bağırdı bir kez daha. Başımı sallayıp kollarımı siper ederken yalvarıyordum. "Anne, yapma!", "Anne, vurma!", "Anne, acıyor!", "Anne, çok acıyor!", "Anne, yanmaya başladı!", "Anne!", "A-Anne!" her yalvarışımda 'anne' vardı. Her yakarışımda 'anne' vardı. Her cümlemde 'anne' vardı. Ta ki "Yetti be! Annen falan değilim ben senin!" diyene kadar. Sesim soluğum kesilmiş ona bakarken yanık kollarımdan tutarak bağıra çağıra tabureye oturttu. "A-a-anne, bu tabure kırık. Babam yine kızar sonra." dedim hıçkırarak ağlarken. Kırık tabureye oturtup zaten kırık olan şey parçalara ayrılınca azarlardı beni. Yani annem beni dövmeye gelince böyle derdi hep. "Ben ister miyim sanıyorsun? Babanı görmek istemediğin sürece dokunmam sana, yavrum benim. Baban böyle dedi. Git bacağını kolunu kır dedi. Tabureyi yine kırmışsın." der başımı okşardı. Sonra okşadığı başım dışında her yerim morartır, kızartır, bileğimi burkarak giderdi. Gülümsediğini görmediğimi sanırdı. Bana vurmaktan keyif alıyordu basbayağı. Annem muhtemelen yine burkmuş olduğum bileğimi sertçe tutarak beni kendine çekti. "Anne deme bana." derin bir nefes verip bana dikkatle baktı. "Çöpe layık değilsin sen. Bak, Delfin, seni üzmek istemem ama gerçek bu. Kızım değilsin benim. Ben seni o konumda görmüyorum. Her gün haylazlık veya zırvalık peşindesin. Uslanmazsın sen. Babana ulaşmak için kullandığım köprüsün sadece. Neden bunu göremeyecek kadar körsün? İleride sana daha çok zarar verecekler. Kullanıldığını anlamayacaksın. Bu Dünya, Delfin, öyle bir yer ki....beni bulmak için çok çırpınırsın sonra. Sana yemek veriyoruz. Su da veriyoruz. Benden, bizden bu kadar, Delfin. Ne sen benim kızımsın ne ben senin annenim. Baban seni istemiyor. Ben hele....sırf baban için sana katlanmak ne kadar zor, haberin var mı? Kaç gece düşündüm seni ne yapacağımı. Layık olmadığın çöplüğe baktım. Kilere baktım. Yetmedi, depoya bile baktım, Delfin. Ama olmayınca olmuyor. Sen bu evde yaşayan bir varlıktan ibaretsin tüm aile için. Ben babanın ailesiyim. Baban benim ailem. Bizim bizden başka kimsemiz yok. Yani bizimle bir bağın yok, Delfin. Burada otur ve düşün bunları, bir daha o kelimeyi kullanma sakın." orada oturup öylece bakakaldım. Düşündüm. Gerçekten düşündüm. Belki saatler belki de günlerce düşündüm.
"Uyan hadi." diye bir ses sanki denizdeymişim de en tepeden geliyor gibiydi. "Anne? Neden beni sevmedin?" diyen minik kız çocuğu yanımda bana el uzatıyordu. Yutkunarak bir süre ona baktım. Yağmur yağdığından bulutlu hava bize göz kırpıyordu. "Abla, lütfen ölme!" diyen on iki yaşındaki kız çocuğunun feryadı kulağıma bir işkenceydi. "Adım Delfin Derin, sayın bakan. İkinci bir adım olsun, Gece, olsun." diyen reşit kız ablasının cesedini kollarında tuttuğu günü unutamıyordu. Ve annesinin bedeninden ayrılıp koridora yuvarlanan kafası. "A-acı çekiyordu," diye kekelemişti. "Delfin?" "Anne, babam neye benziyor? Bulutlar gibi mi mesela? Ay gibi ışık mı veriyor?" kalın çelenk bir kapıyı tıklatan küçük eller gözümün önüne geldi. "Baba? Orada olduğunu biliyorum. Bak, ben geldim sana. Merak ediyorum seni," tok bir ses yankılanmıştı koridorda. "GülNihal! Kızına sahip çık! Sakın ha oraya gelmeyeyim! Gelirsem sağlam kemiği kalmaz!" gür sesi öyle bir korkuyla alevlendirmişti ki içimi, koşa koşa çıkmıştım çalı çırpıyla dolu çatı katına. Zenginlerdi olmasına ama bana değillerdi be. Ufak bir sakız haramdı sanki bana. "Delfin! Uyan!" sesler boğuk bir şekilde gelirken gözlerimin önüne derme çatma ev geldi. Yutkundum. En büyük travmalarımdandı kendisi. Mal olduğumu o zaman anlamıştım. Bildiğimiz alınıp satılan mallardan... "Nereye, anne?" annem kahkaha atarak ilerledi. "Dünya...çırpınacaksın demiştim ya hani?" "Evet, hatırlıyorum." diye mırıldanıp uslu uslu başımı sallamıştım. "O gün bu gün, Delfin." sonra hayatımı değiştirecek o yere gitmiştik zaten... "Delfin! Uyan artık! Nasıl bu kadar derin uyur insan?" "Gece, ne oluyor?" diye mırıldandım beni gece yarısı uyandıran küçük kıza. "Bir şey gördüm gibi." dedi omuzlarını kaldırıp indirerek. Heyecanla cama yapıştım. "O halde hemen inelim! Görmek istiyorum Batman'i!" dedim ve Gece'yi dürtükledim. Bana sorgularcasına bakarak yatağına sindi. "Gece! Batman istiyorum! Lukten?" Gece umutsuz vakaymışım gibi bakıp iç çekti. "Çok mu film izlettim ben sana? Yürü, yatağa!" "Ama..." son kozumu ortaya koyarak dudaklarımı büzüyorum. "Lukten?' doldurmaya çalıştığım gözlerime bakıp kıkırdayarak beni sürükledi. "Ama Batman yoksa ağlamak yok. Senin zırlamanı çekemem şuan, Delfin. Tamam mı?" onaylarcasına başımı salladım. Birlikte merdivenleri sessizce üçer beşer inerek avluya vardık. "Nerede demiştin?" dedim koşarak. Adımlarımın sesi duyulmasın diye üstüne başlamaya özen göstererek hopluyorum. "Şuradaydı sanki." dedi Gece, işaret parmağıyla avlunun köşesini göstererek. "Ama orası yasaklı, Gece. Babam kızmasın sonra," dedim ürkekçe. Gece bilmiyormuş gibi gözlerini kısarak görüntüyü inceledi. "Delfin! Annem mi o?" diye heyecanla bağırdı. "Gece! Sakın bağırma, babam duyarsa çok kızar bu sefer. Sus. Ve evet, galiba gerçekten Sardunya teyze." öne doğru atılacağı esna onu tutup yanıma çektim. "Gece! Senin ablan ben miyim? Emin değiliz! Öylece gidemeyiz!" "Delfin, saçmalama! O bana geleceğim demişti. Beş çetele geçti aradan. Gelmiştir. Annem beni seviyor. Seni de çok seviyor. Kızmaz bize, hadi gel," "Belki Sardunya teyze bizi istemiyordur. Özel bir şey hakkında konuşuyorlardır." diye bir teori ile atıldım öne. "O zaman geri döneriz hızlıca. Bizi görmez ki," "Ya ses çıkarırsak? Ben sürekli düşüyorum. Yine düşersem ve azar yersek?" diye bir teori daha. "Düşmezsin. Tutarım ben seni. Gel," durup düşündüm. Mantıklı bir teori daha. "Ya o kişi babamsa? Annem beni iki gün aralıksız dövmüştü görmek istedim diye. Ya görürsek? Ben dayak yemekten bıktım." Gece bu sefer düşündü. Düşündü. Sonunda eliyle çenesini sıvazlayarak yürümeye başladı. "Babamı görmeden ölmek istemiyorum." dedi. Şok içinde kirpiklerimi kırpıştırarak süzülen eteğine baktım. "Babamı görürsek gördüğümüz son şey o olacak, Gece. Zaten onu görüp ölmüş olacağız yani." adımlarım sarsakça Gece'ninkileri takip ederken söylenmeye devam ettim. "Babam benim için değerli, Delfin. Beni sevdiğini bile söyledi!" sonra aklına gelenlerle yüzünü buruşturup omuzlarını hayal kırıklığıyla indirdi. "Yani annem söyledi. Babam ona demiş ki;" heyecanla durdu. Beni kollarımdan tutarak ona bakmamı sağladı. ""Ona söyle, Sardunya, ben kızımı çok seviyorum. Gece benim için yaşam gibi." inanabiliyor musun? Delfin, babam beni seviyor! Yıllarca ağladım zırlak gibi," diyerek kıkırdadı. Ama ben tekil şahıs konuşmasına takılmıştım. Ne Yani? Babam beni sevmiyor muydu? "Bu yüzden onu görmeliyim!" diyerek koşmaya başladı. Ahşap derme çatma kulübenin üst kapağını açıp camdan görünen kısmına baktı. Bense arkada kalmış izliyordum. Zaten hep arkada kalandım ben. Sardunya teyze bir gazetenin sayfalarını hışımla çevirirken yüzü bize doğru dönüktü. Ama gözü dönmüş halde olduğundan bizi göremiyordu sanırım. Konuştuğu adam ise sırtını bize dönmüş yumruklarını masaya vuruyor, elini sürekli Sardunya teyze'ye kaldırıyordu. Gece ise bunu ne denli bir aşka yordu, emin değildim. Babamı görmek istemiyordum. Tahliye raporlarını gizlice okuduğumda annemin katilinin o olduğu yazıyordu. Saatlerce oturup hıçkırmıştım.
"Gece," diyerek yataktan sıçradım nefes nefese halde. "Artık sabah oldu ama," diye aksi bir ses duyduğumda korkuyla ona baktım. "Baba," dedim dudaklarımı oynatarak. Uyuşmuş bedenimi su almak için ileri sürdüm. "Ne? Yine ne saçmalıyorsun?" diye araya girdi Aren. Şuan onunla uğraşamayacak kadar kötü bir kabus gördüğümden iyi der gibi bir işaret yaparak elimi salladım. Suyu kana kana içtim. "Antrenman başlıyor! Yeni bir uykuya hazır değilim," dedi Aren. He, doğru ya, uyuyuvermişim. Diyemedim tabii. Girdap araya girme gafletinde bulundu. "Ben çok sabırsızım, içimden bir ses bu kızın seni parça pinçik edeceğini söylüyor. Karizma fena gidecek, kardeşim!" "Ben şimdi sana karizmayı gösterirdim de neyse," verdiğim cevapla ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. "Masumum!" diye bağırdığında kıkırdayarak kapıya yöneldim. Kapı önüme düşmeye yeltenince geriye kaydım. Kapı devrildi. Evet, kapı devrildi. Bildiğimiz kapı, devrildi. Bu manzaraya çatık kaşlarla bakarken köpürerek ağır metalin üstüne çıktım. Tepinmeye başladım. Evet, şuan kapının üstünde tepiniyordum. Sıyırmak için geç bile kalmıştım bence. Ayaklarımı şiddetle savururken gürledim; "Sen kimsin de beni öldürmeye kalkıyorsun be! Ne yapacaktın, öldürecek miydin beni? Kıyamam, kıyamam, külliyen yalan, bal gibi kıyarım! Sen bal olamazsın zaten! Pis kapı! Hain! Yediğim bal kadar değerin yok artık gözümde, pis kapı! Cıs demedim mi ben sana? Dün akşam konuşmadık mı bunları, ha? Nasıl da unuttu verdiğim öğütleri! Çok sert olma dedim, demedim mi? Menteşelerin çıkacak dedim. Al işte, çıktı! Öl! Ağla, geber be!" ben kapıya iyi dileklerimi sunarken durumdaki vahşeti ağızları beş karış açılmış halde izleyen zavallı ekibi gördüm. Dena korkuyla bana bakarken ben hala kapıyı yumruklama derdindeydim. "Beni öldürecek," diyen zavallı Aren'e baktım. Adam bir bana bir kapıya bakarken güldüm. Güldüm. Güldüm. Baya baya güldüm mü Yani? Ciddili miyim ben? "Manyak! Bu manyak! Psikopat mısın kızım sen? Kapıyı kıran sensin, üstüne birde kapıyı tekmeliyorsun! Sövüyorsun falan, bir saniye, bu kız az önce kapı mı tekmeledi? Baya baya kapı mı tekmeledi bu? İmdat!" diye haykıran Dena'ya daha çok güldüm. Sonra ise küskünce dudak büzdüm. ""Bu"kız mı? Ayıp oluyor yalnız. O zaman sen de 'şu' kız ol. Ben neden 'bu' oluyorsam sen de o yüzden 'şu' ol. Umrumda değil, beni ve şahsiyetimi 'bu' kelimesine sığdırarak küçümseyemezsiniz. Aren 'o' adam olsun, Girdap 'ordaki' yağcı figüran karakter falan olsun. Sen öylesine bir 'şu' kız ol. Neden Yani ben bunu anlamadım, yarim?" Dena kafasını ellerinin arasına alarak diz çöktü. Çaresizce sağa sola salladı kafasını. Delici bakışlarını bana çevirdiğinde ben hala 'bu' kelimesine takılmış haldeydim. Ama bunu ona söylersem saçlarımı yolabilirdi. O yüzden sustum. "Sen buna mı takılıyorsun! Abi, ben bu kızla aynı odada falan kalmam, hele tek asla kalmam! Asla! Bak, hayatta olmaz! Ölsem yine kalamam! Yapamam!" çaresizce çırpınışına karşılık "Asla asla deme." demekle yetindim. Sonra cümleyi kafamda tarttım. Bana yine 'bu' kız demişti. Ama ortam pek müsait olmadığından bakışlarımı yere eğip sustum. Aren ve Girdap dehşetle bana bakarken ben dünya'nın sekizinci harikası olmak da zor iş, arkadaş. Kelimeler kifayetsiz kalıyor. Baksanıza, nasıl da sus pus ettim hepsini. Bana hayranlar. Ondan, yarim. şeklinde düşünceler kurmaktaydım. Ama bunları söylemeyip yuttum. Çünkü hayati tehlikem vardı bunların yanında! Kıskançlıktan gebericekler. "Neden ya? Neden ben? Benim ne suçum var ya? Neden bu kızla aynı odada bulunmalıyım? Neden!" "Aynı kelimeyi konuşurken çok kez kullananlar o konuda bilgisiz sayılırlarmış. Ünlü biri söylemişti. Sen şuanda beş cümlede dört kere "neden" kelimesini kullandın. En azından sebep falan deseydin şuanda bu açıklamaları dinlemezdin, yarim. Ayrıca evet çok zekiyim. Ve ben de bunu yapıyorum ama olsun be. En azından bilerek yapıyorum, bilir kişi de böyle demişti." diye sakince açıklama yaptığımda Dena çığlık atarak başını yastığa gömdü. Kısık sesle bağırırken Girdap ve Aren'e inme inmişti galiba. "Neden inme iniyor bu arada? Çıkma inemez ya da inme çıkamaz mı yani?"
Çünkü artık o kız her şeyin farkında.
🪩Bölümü nasıl buldunuz?🎧
Pint: didomukitkatmı
✨💫Yapıcı her eleştiriye varımm ama umarım sevmişsinizdirrrr⭐️💫
|
0% |