Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm: Derya

@dilabuglemben

 

 

 

 

5. Bölüm; Derya

Kapımın dehşet verici bir hızla çalınması ile yerimden sıçrayarak uyandım.

Hayvan!

Kapı yarılmadan ayağa kalktım ve koşarak kapıya bakmaya gittim. Kapının koluna elimi uzattım ve hızla aşağı indirip kapıyı açtım.

Annem bir hışımla üstüme atlayıp kollarını boynuma doladı ve nefes almamı istemezmiş gibi sarıldı.

"Anne?" dedim ve bende sarılışına karşılık verdim. "Kızım benim, nasıl korktum bilemezsin." diyerek daha sıkı sarıldı ve yanağıma öpücükler bırakmaya başladı.

"Annem ne oldu?"

"Asıl sana ne oldu?" dedi ve beni kendinden ayırıp kolumu çimdikledi. İnleyip geri kaçsamda kapıyı kapatıp içeri yanıma geldi ve elindeki terlikle bana bakmaya başladı. "Sırf bana vurmak için kendi terliğini mi getirdin?" dedim şaşkınlıkla ve koltuğun arkasına geçtim.

"Ay benim salak kızım. Kendi evindeki eşyaları bilmiyorsun. Senin bu."

Benim mi?

Evimdeki eşyaların hepsini bilmek zorunda değildim.

"Ya vurmayacaksan çıkacağım?" diyerek elindeki terliğe odaklandım.

Adam öldürür ama annesinin terliğinden korkar.

"Geç şuraya konuşacağız." dedi ve terliği yere bıraktı. Annemin oturması ile koltuğun üstünden atlayıp yanına oturdum. "Senin bu halin ne?" dedi ve bana döndü.

Siktir!

Yüzüm!

"An-"

"Sus anne deme bana!" dedi ve ayağa kalktı. Bana bakınca dudaklarımı büzdüm ve gözlerimi kaçırdım. "Konuşsana soru sordum." dedi ve geri oturdu.

"Katil-"

"Al işte ben sana demedim mi elbet sıra sana gelecek diye!" bağırarak telefonunu çıkardı ve bir şeyler yaptı. Bir kaç saniye sonra telefonu bana uzattı ve video başladı.

 

"Kızıl Örümcek dün gece resmen katliam yaşattı. Aynı gece içinde üç kişinin canına kastetti ve yalnızca bir kişi hayatını kurtardı. İki kişi vahşi bir şekilde hayatını kaybetti. Hayatını kurtaran İzel SOYKAN'ın durumunun iyi olduğu haberini aldık. " ekranda sırasıyla Doğa ve Gazel'in fotoğrafları çıktı. Annem devamını göstermeden kapattı ve bana döndü.

"Ben bunu haberlerden mi duymalıydım?"

"Anne vallahi söyleyecektim."

"Ama söylemedin."

"Ama söyleyecektim."

"Benim yüreğim ağzıma geldi kiminle uğraşacağımı şaşırdım ya. Abin bir yandan, sen bir yandan, baban da hapisten çıkacak." dedi ve elleriyle yüzünü kapattı.

Babam çıkacak mıydı?

"Annem ya," dayanamadım ve kollarının arasından girip ona sarıldım. "Lütfen kızma, ben seni üzmek ister miyim?"

"Güzel kızım benim, sana bir şey olacak diye çok korkuyorum lütfen inat etme gidelim buradan."

"Anne bunu konuştuk ama ben burada doğdum, burada büyüdüm, burada yaşıyorum."

"Galiba burada ölmek istiyorsun." dedi ve başımı göğsüne yasladı. "Sana bir şey olursa kendimi asla affetmeyeceğim."

"Yok öyle şeyler, sen benim için dua et yeter o bana."

"Ben senin için canımı veririm ama abin inat etti kızım." dedi ve saçlarımla oynamaya başladı.

"Anne bu konuyu kaç kere daha konuşacağız? Abim beni istemiyor, sevmiyor ve öldürmek bile istiyor olabilir. Bu yüzden ona kızmıyorum ama... Anla işte ben abimle konuşmaya hazır değilim."

Göğsünden kalkmamla elleri başımdan düştü ve yüzüne buruk bir gülümseme düştü. "Biz de dayınla böyleydik."

Ah aptal dayım.

İyi ki öldürmüşüm seni.

"Anne dayım abimi öldürmeye çalıştı."

"Biliyorum bebeğim öyle aklıma geldi."

İkimizde uzun süre bakıştık ve annem tablolarımı gördü. "Bunlar ne?" dedi ve ayağa kalktı.

"Önemli değil sergiye koyacağım tablolarım."

"Ha hatırladım." dedi ve incelemeye başladı.

"Anne." dedim uzun süre sonra.

"Kızım."

"Ben acıktım."

"O zaman hemen elini yüzünü yıka ve sofraya gel."

 

... 

 

"Anne gitmek istediğine emin misin?"

 

Yemekten sonra bende kalmasını söylesem de tutturmuştu. "Kızım benim kendi evim var seni rahatsız etmek istemiyorum."

"Anne ne rahatsızlığı ya."

"Evin çok rahatsız."

"Anne yerde oturuyorsun çünkü!"

Yerde bağdaş kurmuş oturuyordu ve evime rahatsız diyordu. "Anneye laf söylenir mi?"

Cevap vermedim ve ellerimi yıkayıp bulaşık makinesini kapattım. "Ya senin evin şehir dışında sırf bir haber yüzünden çıkıp gelmişsin değdi mi anne?"

Ayağa kalktı ve çantasını omzuna attı. "Seni görmek için dünyanın diğer ucundan gelirim."

Annemi kapıya götürürken koluna girdim ve güldüm. "Niye flörtüm gibi konuşuyorsun?"

"Filort ne kız." diyerek kapıdan çıktı. "Bak kendine dikkat et anneciğim lütfen."

"Dikkat edeceğim."

Vedalaştıktan sonra içeri girdim ve bilgisayarımı açıp masama oturdum. Kendi güvenli hesabıma girerek kimliğimi gizledim.

Sıradaki kişi kim olacaktı?

Listenin en başında Derya SAYA vardı. Yeni doğmuş bebeğini boğmuş ve ceza almamıştı.

İkinci sırada Fatih KESİN vardı. Öz kızına senelerce tecavüz etmiş ve kızı hamile bırakmıştı. On iki yaşındaki çocuk ölmüş, baba adli kontrol şartıyla bırakılmıştı.

Üçüncü sırada Ezgi KAYA vardı. Üvey oğlunu ayaklarından tavana asmış ve saatlerce işkence etmişti. Para cezası.

Devamını okuyamadan bilgisayarı kapattım ve ayağa kalktım. Telefonumu alıp saate baktım, yedi olmak üzereydi. Daha vaktim vardı.

Antrenman mı yapmalıyım?

Bence gerek yok!

Üşendiği için öyle diyor.

Aşağıdan gelen ambulans ve polis sirenleriyle ne olduğuna bakmak için odamdan çıktım ve salonun balkonundan aşağı baktım. Bir kaç kişi birinin yanına eğilmiş birbiriyle konuşuyor ve polislere bakıyorlardı.

Ne oldu acaba?

Bu sefer ellemedim.

Aşkım vallahi ben de yatıyordum.

İnip bakalım mı?

Başka ne yapacaktık?

Vestiyerde duran hırkamı alıp üzerime geçirdim ve hemen aşağı indim.

Merdivenlerden inerken Toprak karşıma çıktı ve gözleri irileşirken bana bakmaya başladı. "İzel, nereye?"

"Sana ne?" dedim ve yanından geçip aşağı inmeye devam ettim. "İnme!" diye bağırdı ve kolumu tuttu.

Ona döndüm ve şaşkınlıkla bakmaya başladım. "Neden?"

"İnme ya önemli bir şey değil."

"İnebilir miyim diye sormadım Toprak." dedim ve kolumu kendime çekip aşağı indim. Kapı açılınca hemen insanların arasına girdim ve ne olduğunu anlamaya çalıştım.

Yanımdaki adamın birinin koluna dokundum ve neler olduğunu sordum. "Kadının biri sarhoş halde gelmiş sokağın köpeğine saldırmış. Köpeği öldürmüş."

Köpek.

Bu sokakta Süslüden ve onun yavrularından başka köpek yoktu ki!

Hemen insanları ittirdim ve aralarından geçip yere baktım

Ambulans çalışanlarından biri, yerde yatan ve beyaz tüyleri kan içinde kalmış Süslü'nün tüylerini okşuyordu. Süslü'nün gözleri kapalıydı. Yavruları onun kanla kaplanmış karnında uzanıyordu.

"Süslü!" diye bağırdım ve yere çöküp ona dokundum. "İzel!" dedi Toprak benimle aynı anda. Ellerime Süslü'nün kanı bulaşınca daha çok bağırdım ve ağlamaya başladım.

Ölmüş müydü?

"Hanımefendi lütfen dokunmayın."

Benimle oynamak istediğinde yorgun olduğumu söylemiş ve kabul etmemiştim. "Öldü mü?" dedim adama bakarak. Gözlerini yumdu ve iki saniye sonra açtı.

Ölmüştü.

Onun yavruları vardı.

Onun da yaşamı vardı ve salağın teki bunu elinden almıştı. "Kim yaptı?" dedim tekrar bağırarak.

Kadın polis kafasıyla yanındaki polisin tuttuğu kadını gösterdi. Kadın ayakta zor duruyordu ve yanındaki polise tutunuyordu. Ayağa kalktım ve bir an bile düşünmeden üzerine yürümeye başladım. Birisi kolumu tutmaya çalışsa da sinirle elini ittim ve kadına bağırdım, "Sen kimsin! Sen kim olarak yapabiliyorsun bunu? O da bir canlı, sen ne istediğin ondan? Onun yavrusu var. Bebekleri var!" üstüne atlayıp saçlarına yapışacak iken polisler beni tuttu ve geri çekti. "Onun yavrusu var! O da ölmeli duydunuz mu, o bir canı aldı."

Ne kadar bağırsamda sesimi kimseye duyuramadım.

Fısıltı gibi geçti onların yanından.

"Sakin olun lütfen biz halledeceğiz."

"Ne halledeceksiniz ya? İki gün nezarethanede tutacak sonra salacaksınız. Bunun için mi öldü Süslü! Onun yavruları, annelerinin kanları içinde yatıyor ve kimse bir şey yapmıyor!"

"Gidelim." dedi adam ve kadını tutup arabaya bindirdi. Arkamdaki ambulans çalışanlarından biri kolumu bıraktı ve ondan sonra hepsi ayrıldı bedenimden.

Toprak gelip belime sarıldı ve beni kendine çekerek başımı göğsüne yasladı.

Onu ittirecek gücü kendime bulamadım ve sadece ağlayarak yere çöktüm. Düşmemle kollarını çekti. Bu kadar sevgisiz miydi insanlar?

"Nereye götüreceksiniz onu?" dedi arkamdan bir kadın.

"Hayvan mezarlığına."

"Yavruları ne olacak?" dedi başka bir kadın.

"Benimle gelecekler." dedim ve ayağa kalkmadan onların yanına kadar süründüm.

"Hepsi mi? İstersen ben de bakabilirim. Hem benim de bir kedim var belki anlaşırlar." diyerek yanıma çöken adama döndü bakışlarım. Sakince gülümsedi ve yavru köpeğin başını okşadı.

Kafamı olur anlamında salladım ve ikisini de kucağına alıp kalktı. Geriye sadece kulağında ve burnunda siyah benleri olan köpek kaldı. "İyi akşamlar." dedi ve bana döndü, "Lütfen daha fazla üzülmeyin eminim adalet sağlanacaktır."

Adalet mi?

Bakışlarımı ona diktim ve pis bir şekilde baktım. "İyi akşamlar."

Köpeği alıp ayağa kalktım ve giden ambulansın arkasından bakakaldım. "Artık biz bizeyiz benekli."

... 

Önümdeki boks torbasına sinirle tekrar vurdum. Tekrar ve tekrar.

Duvardaki saate baktım ve yavaşça eldivenlerimi çıkardım. Derya SAYA, senin için geleceğim.

Benekli için küçük bir yatak yapmıştım ve geldiğinden beri uyuyordu. Ne yapacaktı?

Annesi ve kardeşlerinden ayırmıştım onu. Bana kızar mıydı?

Saat on bir olmak üzereydi. Hemen evden çıkmalı ve kendime gelmeliydim.

Odama doğru ilerlerken kapımın çalması ile durdum. Bu saatte kim olabilirdi?

Yavaşça kapıya geldim ve kapı deliğinden dışarı baktım.

Toprak?

Kapı kolunu indirdim ve kolumu duvara yaslayarak ona döndüm. "Ne var?"

"Bu biraz kibar değil miydi?"

"Ne var?"

"Sen, ben ve bir adet mektup."

Elinde duran şık mektup zarfını bana uzattı. "Nereden buldun bunu?"

"Çaldım." dedi ve o da kapıya dayandı. "Ne bakıyorsun? İçeri çağırmayacaksan böyle duracağım."

"Ne mektubu bu?"

"Bilmem kapının önünde duruyordu."

"Sağ ol, iyi geceler." dedim ve kapıyı kapattım. Kapıyı çalmaya devam etsede umursamadan koltuğa oturdum ve zarfı açtım.

 

 

 

Biricik kızım,

 

 

 

İzel Soykan'a

 

 

 

Bugün günlerden 29 aralık pazar, dışarı çıkma zamanım geldi kızım. Bir karşılama falan isterdim tabi ama sen gel yeter. Sonuçta kapanmamış bir konumuz var değil mi?

 

 

 

Tam on iki yıl oldu İzel. Seni öldüremediğim için hapis yattığım on iki yıl.

 

 

 

Ama önemli değil çünkü dışarı çıkınca artık normal bir aile olacağız. Mutlu.

 

Abin. 

Sen. 

 

 

Ve annen.

 

 

Beni bekleyin son üç günüm kaldı.

 

 

Sevgilerle, seni çok seven Baban...

 

Babam.

Hapisten çıkıyordu.

Ve beni öldürmek için bekliyordu.

Bakalım kim kimi öldürüyor.

İlk defa bu kadar yanımdasınız. Ağlayacağım sizin yüzünüzden.

Ağlamadan kalk git hazırlan işimiz var.

Ayağa kalktım ve odama doğru adımladım. Üstümdeki spor kıyafetlerini çıkardım ve siyah, uzun kollu body giyindim. Rahat olmam ve hareket etmem gerektiği için ince şortumu da altıma geçirdim.

Sırayla bütün bıçaklarımı, silahlarımı ve kesici aletlerimi kemere takıp kemeri çantaya attım. Gidebiliriz.

Düz saçlarımı yukardan bir topuz yaptım ve çantamı omzuma takıp odadan çıktım. Benekli'yi kapının önünde bulmayı beklemediğim için yanlışlıkla üstüne basmak üzereyken kendimi geri çektim ve onun ayaklarıma dolanmasını izledim.

"Benekli?"

Yere eğildim ve Benekli'yi kucağıma alıp salona geçtim. Hemen göğsüme kıvrıldı ve gözlerini yumdu. Ama ben bunu bırakıp gidemezdim.

Yavaşça ayağa kalktım ve anahtarımı alıp kapıyı kapattım. Alt komşum olan Ferhat Bey'in kapısının önünde durdum ve Benekli'nin başını öpüp zile bastım.

Bir kaç saniye sonra kapı açıldı ve Ferhat Bey elinde Süslü'nün yavrularıyla kapıyı açtı. "İzel Hanım?" dedi yarı şaşkınlıkla.

"Ferhat Bey, sizden bir şey rica edeceğim de,"

"Lütfen, içeri buyurun?"

"Teşekkür ederim ama işim var. Benekli'yi size emanet etsem olur mu? Benim çok acil işim çıktı da, abimi hastaneye kaldırdılar onun yanına gitmem lazım."

İptal iptal iptal.

Herkesten sil, Herkesten sil, Herkesten sil.

"Öyle şey olur mu, tabii ki zaten biz de uyumaya gidiyorduk." dedi köpekleri göstererek. Güldüm ve Benekli'yi son kez öpüp Ferhat Bey'in açtığı koluna bıraktım. "İyi geceler ve çok geçmiş olsun."

"İyi geceler."

Kapıyı kapatması ile arkamı döndüm ve koşarak merdivenlerden indim.

Arabamın kapısını açıp içeri girdim ve beklemeden yola çıktım. Yarım saat sonra Derya'nın evinin önünde durdum.

Saat 23.45'di

15 dakika içinde evet girmeliydim. Bilgisayarımı alıp kameraları dün bu saatle değiştirdim.

Harikasın kızım.

Maskemi takıp kızıl saçlarımı düzelttim ve çantamı alıp arabadan indim. Etrafı son kez kolaçan edip hemen yaşadığı evin önüne geldim.

Bebeğinin intikamını ben alacağım Derya.

Derya denen kadın zengin değildi, eski kocası Türkiye'nin en zengin iş adamlarından biriyken Derya ile ayrılmışlardı. Derya bunu sindiremeyip kocasından olan bebeği öldürmüştü.

Ben onu kurtaracaktım.

Eski evin etrafına bakıp cam var mı diye kontrol ettim. Evet!

Bir insan camını niye açık bırakırdı ki? Özellikle de tek başına müstakil bir evde yaşıyorken.

Komik.

Evin hatlatını kestim ve iletişim ile ilgili her şeyi yok ettim.

Açık olan camdan içeri baktım ve buranın mutfak olduğunu gördüm. Kimse olmadığına kanaat getirince tek seferde ses yapmadan içeri girdim.

Diğer odaların birinden televizyon sesi geliyordu. Zevksiz, on yıl önce bitmiş bir diziyi izliyordu.

Yavaşça çantamı açtım ve içindeki kemere bağlı olan eşyaları mutfak masasına dizdim. Kendime özel bir alet almam gerekiyordu, ama hangisi?

O piti piti, ka...

Seni seçtim!

Kırmızı saplı ve fazlasıyla keskin bıçağı elime alıp sapını sıkıca kavradım. Bıçağı belimdeki kemere takıp yavaşça evin içine baktım, dış kapının üstünde anahtar vardı ve Derya sırtı bana dönük şekilde o eski diziyi izleyip çekirdek çitliyordu.

Hızla kapının üstünde duran anahtarı çevirdim ve kapıyı kitledim. Anahtarı cebime atıp sessiz adımlarla mutfağa geçtim.

Bir bardak aldım ve mutfak kapısının arkasına geçtim. Bardağı hızla karşımda duran duvara fırlattım ve paramparça oluşunu izledim.

Derya bir çığlık attı ve sandalye düşme sesi duydum.

"Neler oluyor?" dedi ve adımlarını buraya yöneltti. Kendi kendine konuşuyordu!

Mutfağa adım atar atmaz masanın üstündeki eşyalarımı gördü ve ikinci kez çığlık attı. Kaçmaya çalışacakken hızla kolumu boynuna doladım ve bıçağı gösterdim. "Kes o lanet sesini."

Sesi anında kesilirken elimin altındaki bedeni titredi. "Çok mu korktun?" diye sordum gülerek.

"Kimsin sen?"

"Genelde katil, Kızıl Örümcek, cani, psikopat falan derler ama gerçek adım İzel." dedim ve ayağımla kapıyı kapattım. "Şimdi seninle oyun oynayacağız, Derya."

"Ne istiyorsun benden?" derken ağlamaya başlamıştı.

Hadi ama ağlayıp iyice sinirlerimi bozmak yerine yalvarma faslına geçebilirdi. "Şu sesini kesmezsen ben ses tellerini keserim!" diyerek kollarımı ondan çektim.

Sesi kesildi ama hıçkırıkları devam etti. "Şimdi oyunumuzu anlatıyorum; sen bu evin içinde istediğin yere saklanacaksın ve bende seni yakalarsam... öldüreceğim."

"Yakalayamazsan?"

"Bilmem, öyle bir ihtimal hiç olmadı." derken bıçağımı omzunun üzerinde gezdirerek derin bir kesik açtım.

"Neden... Neden hemen öldürmüyorsun?" diye bağırdı ve kaçmaya kalktı.

"Senin öldürdüğün bebeğin kaçma şansı olmadı, Derya. Sen kaç ki bunun acısını anla!"

Yüzü kireç gibi olurken bana döndü, "O beni haketmiyordu. Onun iyiliği için öldürdün onu."

"Bende dünyanın iyiliği için seni öldüreceğim, Derya. Saklanmak için bir dakikan var ve evin dışına çıkmaya çalışırsan yakalarım, işte o zaman bitersin."

Kafasını ürkekçe sallayınca saymaya başladım ve o kaçtı.

Keskin bir balta, küçük silah, bıçak, ip, çekiç ve içinde asit olan bir şişe.

Süren bitti, Derya.

"Geliyorum." diye bağırdım ve yavaşça evin içinde gezmeye başladım. Evin tek katlı olması işime gelmişti. "Derya, neredesin?"

Evin üç odası vardı. İlk önce baltayı aldım ve yerdeki parkeye sürterek salona geldim. "Derya burada mıymış?" iki sandalye, küçük sehpa, televizyon, ve bir kanape vardı. Kanepede çekirdek çöpleri ve yere dökümüş şu vardı. Etrafa dikkatlice bakarak tam ortada durdum.

Ya kaçmaya kalkarsa?

Ödleğin teki o.

Masanın altındaki örtüyü kaldırdım ve yere baktım. Yoktu. Gözlerim büyük ve duvara monteli dolaba kaydı. Eşi ve kendisinin fotoğrafları vardı.

Bu odada olmadığına kanaat getirince baltayla bardağa vurdum ve tuzla buz oluşunu izledim. "Pislikten nefret ederim, Derya. Umarım diğer odaların topludur." dedim ve baltayı belime koydum.

Kendi kendime konuşarak bu sefer banyoya girdim. Burada olması çok minik bir ihtimaldi ama bakmaktan zarar gelmezdi. Sadece klozet ve duşa kabin vardı. Burada değildi. Silahı kemerden çıkarıp duşa kabinin camlarına iki el ateş ettim.

"Sıkıldım ama Derya. Neredesin?"

Yatak odasına doğru ilerledim, odaların kapısı olmaması işime geliyordu.

Elime aldığım çekiç ile uyumlu olan duvara vurdum. "Gerçekten hayat çok sıkıcı değil mi, Derya?"

Son odaya girdiğim gibi Derya'yı masaların üstünde cama tırmanmış bir şekilde buldum.

Ben kaçacak demiştim.

Çığlık atarak kaçmaya çalışırlarken cebimden bıçağımı çıkardım ve Derya'nın bacağına doğru fırlattım. "Kaçmaya çalışırsan yakalarım..." derken bacağına saplanan bıçağım yüzünden masaların üstünden düştü. "Ve o zaman bitersin, demiştim hatırladın mı?" dedim ve yanına doğru bir kaç adım attım.

Geri geri sürünerek kaçmaya devam etti. "Hala devam ediyorsun, Derya. Ne güzel oyun oynayacaktık, içine sıçtın şu an."

"Neden sadece ben!" diye bağırdı ağlamaya devam ederken. Duvarla yatağın arasına sıkışınca gidecek yeri olmadığını anlamıştı.

"Saçmalama ayol öbür tarafta diğer arkadaşlarınla iyi anlaşırsın. Hem eski kocanı da yanına göndereceğim merak etme." diyerek bacağına çizmelerim ile bastım. Bıçağın biraz yukarısına baskı uyguladığım için canı çok yanmıştı.

"Lütfen yapma ben ölmek istemiyorum, çok pişmanım anlamıyor musun?"

"Anlamıyorum be güzelim, benim anlaşım dilim bu şekil;" diyerek elimi bacağına atıp bıçağı çıkardım. Çığlıkları artarken ayağını kendine çekti ve acıyla ağladı. Elini tutup duvara yerleştirdim ve çekmesine izin vermeden bıçağı duvarla eli arasına geçirdim.

Çığlığı haykırmaya dönünce elini çekmeye başladı ama bu elinin daha çok kesilmesine neden olmuştu.

Sözümün dinlenmemesini sevemem.

"Sözümün dinlenmemesini sevemem, Derya."

"Lütfen!" diye bağırdı ve diğer eliyle bıçağın üstünü tuttu, tam bıçağı çekecekken elimle daha da bastırdım ve bağırdım, "O bebek sana yalvaramadı değil mi? O bebek konuşamıyordu bile! Sen yalvaracaksın ama kurtulamayacaksın, Derya. Ölümün burada olacak bebeğini öldürdüğün yatakta."

Cevap vermesine izin vermeden bıçağı çektim ve onu kaldırıp yatağa oturmasını sağladım. İpleri hem ellerine hem de ayağına bağlayıp onu yatağa sabitledim.

"Bant var mı acaba biraz ihtiyacımız olacak da?"

Ağlayarak evde bant olmadığını bağırmaya başladı. "Neyse bende vardı bekle getiriyim."

Hızla bant alıp geri geldim ve bir kaç parça üst üste koyup Derya'nın ağzını bantladım. "Bir kıyafetini ödünç alsam sorun olacağını düşünmüyorum." dedim ve dolabın birinden elbise aldım. Elimle elbiseyi yırtarak onu da bandın üstüne bağladım. Sesi kesilmişti.

Elim baltaya gidince Derya çırpınmaya başladı ve boğuk sesler odada yankı yaptı. Baltayla birlikte yatağa oturdum ve baltanın ucuyla bütün bacağını gezdim.

"İlk nereden başlayalım?"

Tepinmeyi bıraktı ve sakince bana baktı, yalvarırmış gibi...

"Önce o bebeği boğduğun bu parmaklarınla başlamak istiyorum." dedim ve ilk baş parmağını hedef alıp kökünden kestim.

Çığlığı odada yankılanırken kemiğinin kırılma sesi kulağıma çok hoş bir melodi gibi geldi.

Sağ elinin bütün parmaklarını koparıp kucağına bıraktım ve kan içinde kalan yataktan kalktım.

Sol bacağının baldırlarından başlayarak ayak bileğine kadar baltayla derinden bir yarık oluşturdum ve elimi kemerime atıp asiti çıkardım. "Bu asiti senin için yanıma aldım değerimi bil tatlım." diyerek kapağı açtım ama Derya'dan ses gelmiyordu.

Kafamı kaldırıp ona baktığımda gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. "Ölemezsin!" diye bağırdım ve asiti tek seferde bütün vücuduna döktüm.

Ölmüştü.

İki eğlencemiz vardı ve içine sıçmak için bekleyenler çoğunluktaydı.

Eldivenli ellerimi kanlara buladım ve beyaz duvara yan yana bastırdım. Kanlı ellerimin izi duvarda çıkınca geri çekildim ve odada bıraktığım bütün eşyalarımı aldım.

İyiydin kızım.

Kalemimi aldım ve notumu bu sefer duvara yazdım. "O bebekte bu odada öldü, iyi uykular, Derya." eldivenli ellerimi göğsüne yasladım ve kanlar elime bulaştı, Aynı ellerimi bembeyaz duvara yasladım ve ellerimin kanlı izi çıktı.

Hiç bir izimin kalmadığına emin olunca evden ayrıldım ve kendi evimde gitmek için arabama bindim.

Saat 04.28'di. Telefonumu alıp daha önceden de planladığım duyuruyu yapma vaktimin gelip gelmediğine baktım.

Geldi...

Kendi evime değilde en yakın ormanlık alana sürdüm arabayı.

Maskemi düzeltip arabadan indim ve masmavi deniz ile gözgöze geldim. Bilgisayarımı elime alıp arabayı kitledim ve yavaş adımlarla ağaçların arasına daldım.

Bilgisayarı ayarlayıp videoyu hazırladım ve yerime geçtim. Sadece gözlerim görünüyordu ve bir kaç saç tutamım. Geri sayım bitip video başlayınca neşeyle konuştum. "Merhabalar."

Etrafımda insan olmadığı için rahatça bağırabiliyordum. "Umarım beni unutmamışsınızdır ama ben kendimi tanıtayım, ben Kızıl Örümcek. Bugünki toplanma nedenimiz biraz garip gelebilir ama bugün yastayım, köpeğimi öldürdüler. Tabii ki ceza alacağını düşünmüyorum ama umarım adalet yerini bulur." boğazımı temizleyip devam ettim.

"Buraya gelmeden önce birini daha öldürdüm. Siz bu videoyu izlerken polisler çoktan cesedi bulmuş olacak ama söylemek istedim, hakkımda konuşulan her şeyi duydum ve gördüm. Evet ben katilim. Evet ben insan dışı şeyler yapıyorum. Evet ben caniyim. Evet, evet ve evet. Ama asla acımasız biri değilim, acımasız olan asıl şey sizsiniz..." dedim ve güldüm.

"Ben bir kadını öldürebildiğime göre sizi de öldürebilirim ama siz sadece ölen kişinin neden öldüğünü sorguluyorsunuz. Ne giyinmiş? Ne yapmış? Saat kaçmış? İçmiş mi? Evli miymiş? Daha neler neler. Bir erkeği öldürdüğümde, neden? Bu mu yani neden? Kadınları öldürüyorum diye kadınlara yapılan şiddeti yok saydığımı mı düşünüyorsunuz?" bu sefer yüksek sesle kahkaha attım.

"Ben yalnızca suçluları öldürüyorum, masumların konuyla alakası yok. Şimdi benim bir alakam olmadan öldürülen kadınlara gelelim. Özgecan ASLAN, 19 yaşında üniversite öğrencisi olan Özgecan ASLAN 11 Şubat 2015'te tecavüze direndiği için acımasızca katledildi. Bunu ben yapmadım ve Özgecan suçlu değildi." ıslık çalarak diğerine geçtim.

"Bodrum Yahşi mahallesinde yaşayan Demir çifti, akşam saatlerinde bilinmeyen bir sebeple tartışmaya başladı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Cinnet geçiren Şerife Demir, üç çocuğunun gözü önünde kocasını 22 yerinden bıçakladı. Tartışma dendi ama ne konuşuldu bilemeyiz."

"Emine BULUT, 38 yaşındaki Emine Bulut'un 18 Ağustos 2019'da Kırıkkale'de eski eşi Fedai VARAN tarafından bıçaklanarak öldürülmesidir. VARAN tarafından takip edilerek bir lokantaya sokulan Emine Bulut, on yaşındaki kızının gözleri önünde boğazından bıçaklandı. Kızının ya da kadının suçu neydi? Şimdi gelip ne giyinmişler diye sorarsanız, kadının cesedinin üstünde pantolon, tişört ve gömlek varmış." gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve ellerimi kavuşturdum.

"Daha saymamı ister misiniz? Sanmam. Şimdi gelip size bunları neden anlattığımı sorabilirsiniz, ben kötü biri değilim. Adaletim için savaşıyorum, geleceğim için savaşıyorum, masumların kanı yerde kalmasın diye savaşıyorum. Ama siz bunu anlamazsınız. Profesör eşini dayaktan öldürüyor, tinerci enkazdan çocuk kurtarıyor, dilenci topladığı parayla sokak hayvanlarını besliyor, din adamı sapık çıkıyor, hayat kadını böbreğini bağışlıyor. Ve siz bütün bunlar olurken ne giyindiğinine mi takılıyorsunuz? Zıkkımın kökünü giyiyor ne giyebilir kıyafet giyiyor."

Derin bir nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım. "İsterseniz bugün burada bitirelim bir sonraki cinayetimde görüşmek üzere... "

🖤

 

 

 

umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bir sonraki bölüm bir kaç gün içinde gelecek. Beğendiyseniz yorum yapmayı unutmayın lütfen 💛♥

Loading...
0%