Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm:

@dilabuglemben

Fotoğraf; Şafak Efken Atıcı.

Günün şarkısı: Güneş - Kelebek

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

8. Bölüm

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazardan...

"Efken bana bak," Diyerek yüzünü elleri arasına alan ablasına döndü, Efken. "Niye böyle inat ediyorsun anlamıyorum, biz seninle bu konuyu konuşmuştuk. Annem çok üzülüyor, ben üzülüyorum," Eli karnına uzandı ve devam etti "yeğenin üzülüyor."

Efken başını başka yöne çevirdi ve ofladı. "Abla, lütfen üstüme gelme, kendim için yapmıyorum sende biliyorsun ve böyle davranarak sadece canımı yakıyorsun."

"Annem istediğin zaman gelebileceğini söyledi, Efken. Seni çok seviyorum, lütfen kendine zarar verecek bir şey yapma. Odamda olcağım başım ağrıyor."

Adel arkasını dönüp giderken Efken onun gidişini izledi ve kapı kapanınca kendini yine aynı boşlukta buldu.

On dakika kadar olduğu yerde dışarıyı izlerken çalan telefonu ile kendine geldi ve elini cebine atıp telefonu çıkardı. Aramayı yanıtlayıp telefonu kulağına yasladı.

"Kız tamam ama nereye getireceğimizi biledik, sana sormadan yapmayalım dedim."

"Biz nereyi kararlaştırdık?"

"Biz yer mi kararlaştırdık?"

"Sen harbi salaksın, Efe." Dedi ama sesi gün boyunca ilk defa mutlu çıkmıştı.

"Bayıl bir de."

"Konum atarım ama ben gelmeden kızı ellemeyin, Efe."

"Tamam abi ama çok bekleyemem hızlı gel."

Telefonu kapatıp derin bir nefes aldı ve intikam almanın vereceği mutluluğu hissetti.

Babasının katilini bulduğu andan itibaren bugünün hayalini kuruyordu.

"Kendine gel, Efken."

Ayağa kalkıp masanın üstünden anahtarını aldı ve kapıya doğru yürüdü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İzel SOYKAN

Küçükken düştüğünüz de canınız acırdı ve ağlardınız, bazen kanardı hatta. Okula başlarken de tek kalmak istemezdi çocuklar.

Ama haykırdığınız isim hiç değişmezdi 'Anne'

Anne...

Annem benim için değerliydi ve ne zaman canım acısa ona sığınırdım.

Anneme ihtiyacım vardı...

Canım yanıyordu.

Başımı soğuk betondan kaldırmadan geçirdiğim kaçıncı saateydim bilmiyorum ve elimin acısı her geçen saniye artıyordu. Üstümdeki elbiseden dolayı üşümem de beni ölüme daha çok itiyordu!

"Yeter!" Diye bağırdım ama başımı yerden kaldırmadım.

"Niye bağırıdığınızı sorabilir miyim küçük hanım?"

Başımı arkaya, sesi geldiği yöne çevirecek gücü kendimde bulamadım ve sadece derin bir nefes verdim.

"Kimsin?" Diye fısıldarken önüme geçen iki çift ayakkabı gördüm. Başımı yavaşça yukarı çevirdim ama bacaklarından fazlasını göremedim.

"Kimse," Dedi ve sakince yere eğildi. "Senin için Kimseyim." Simsiyah saçları, kahverengi gözleri ve biçimli dudaklarına baktıktan sonra sözlerini duydum.

"Neden," Derken gelen öksürük krizi yüzünden sustum. "Neden buradayım?"

"Seninle biraz konuşmak istiyorum o yüzden." Dedi ve ayağa kalktı. Yavaşça ona döndüm ve ellerini takım elbisesinin cebine koyarken göz göze geldik.

"Bakın, elim iyi durumda değil, canım yanıyor şu an konuşmanın sırası değil. Bırakın beni gideyim, konuşmak istediğiniz zaman söz veriyorum konuşuruz ama şu an iyi değilim."

"Babamın katiline merhamet etmeyeceğim."

Aha boku yedik.

"Ne?" Demekten başka bir şey yapamadım.

Güldü ve arkama bakarak "Kaldırın yerden." Dedi. İki saniye sonra kolumda hissettim eller ile çığlık attım. "Sessiz ol işimiz hızlı bitsin!" Diye bağırdı, Kimse.

"Canım yanıyor amına koyayım, anlamıyor musun?" Dedim ama çoktan sandalyeye oturmuştum.

Gözlerim elime kaydı ve kan yüzünden görünmeyecek halde olan elime bakmaya dayanamadım.

"Terbiyesiz." Dedi ve kendisi de karşımda duran sandalyeye oturdu.

"Terbiyesiz mi? Bana diyene bak."

"Size karşı hiç saygısızlık yapmadım küçük hanım." Sözleri üzerine gözlerimi devirdim ve arkama yaslandım. Daha fazla dayanmazdım.

"Konuya gel." Dedim ve başımı arkaya attım.

"Sence şu an bana emir verebilecek konumda mısın?" Kaşlarımı kaldırdım ve dikleştim.

"Benim konumum belli ama seninkini bilmiyoruz, Kimse. Belki de statün ayaklarının yanındadır." Dedim gülerek.

Güldü ve arkasına yaslandı. "Canın acıyor mu?" Dedi.

Hayır de.

"Hayır."

"O zaman doktora ihtiyacımız yok."

İkinizde de kafa yok. Valla bak geberelim biz burada.

"Konuş artık neden buradayım." Dedim ve elimi kucağıma koydum.

"Babamı öldürdüğün için. Ya da buna sebep olduğun için çünkü bunu tek başına yapamazsın."

"Neden yapamazmışım?"

"Pek çıtı pıtı bir şeysin elin yandı diye sabahtan beri ağlıyorsun."

İnşallah seninde başına gelir pezevenk.

"Ee devam et, komikmiş."

"Babamı öldürenleri bulmak istiyordum, uzun zaman bunun için uğraştım. En sonunda Ahlas SOYKAN' nın benim yerime onu kaçırdığını duydum." Derin bir nefes aldı ve çenesini sıvazladı. "Bu benim için iyi bir haberdi ama kesin bir bilgim yoktu. Sadece kaçırıldığını duydum. Kimdir, adı ne, yaşı kaç hatta cinsiyetini bile bugün öğrendim. Normal de babamı öldüren kişinin erkek olduğunu hatta babamın bir düşmanı olduğunu biliyordum ama Ahlas arayıp 'burada' diye beni tehdit etti bende o kişiyi yani seni kaçırdım."

Ahlas kendi elleriyle seni ölüme göndermiş.

Hadi ama beni sevmediğini biliyoruz zaten.

"Baban kim?" Diye sordum.

"Aslan ATICI."

Harbi öldürdük mü biz bunu?

ATICI mı? Böyle birini öldürdüğümü düşünmüyorum.

Peki emin misin? Pek şakası yok bu işin.

Emin değilim ama bilgisayarımda öldürdüğüm kişilerin dosyası var kim olduğunu bulabilirim.

Ama o Kızıl Örümcek olduğunu bilmiyor.

"Ben öldürmedim." Kahkaha atarak bana doğru eğildi ve göz göze geldik, yavaşça kahkahası dindi. "Bende seni kaçırmadım zaten."

"Ciddiyim ve kanıtlayabilirim."

"Kimin yaptığını biliyorsun yani?" Dedi ve ellerini birbirine kenetledi.

"Bilmiyorum ama ben yapmadım."

"Bu işin içinde olmadığını mı söylüyorsun bana?"

"Aynen öyle." Dedim ve oturduğum sandalyede dik pozisyona gelerek bacak bacak üstüne attım. Gözleri önce bacaklarıma sonra gözlerime değdi. "Abimle aram iyi değil, yani benden kurtulmak için yaptığını düşünüyorum ama bilmiyorum katil o mu yoksa başkası mı?"

"Abin öldürdü ama senden nefret ettiği için suçu senin üstüne attı?"

"Öyle düşünüyorum."

"Peki abin kim?"

Hassiktir! İzel bu senin Ahlas'ın kardeşi olduğunu bilmiyor, yani belki de seni değil başkasını kaçıracaktı ama seni kaçırdı?

"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?"

"Adın İzel, kendi evinde kendi kendine yaşayan ve resim yapmayı seven bir kızsın. Bu kadar biliyorum, dosyan geldi ama incelemedim." Dedi kaşlarını çatarak.

Bu sefer gülme sırası bendeydi. "Ben İzel SOYKAN, Ahlas SOYKAN' nın kız kardeşiyim."

Kaşları havaya kalktı ve kenetlediği ellerini serbest bıraktı. "Ne?"

"Abimin senin düşmanın olduğunu düşünüyorum, bu durum da ya yanlış kişiyi kaçırdın ya da abim sana oyun oynadı."

"Sen katil olmadığını nasıl kanıtlayacaksın?" Dedi şüpheyle.

Hadi cevap ver. Noldu?

Elin olmadığı için kapıyı açamazsın, kapıyı açamadığın için bilgisayara ulaşamazsın, camdan girmek istesek iki yıl önce kırılmaz cam takdırmıştın ki zaten 6. Kattasın.

"Bak seni oylamak gibi olmasın ama biraz geç kanıtlayabilirim."

"Bende önce seni sonra abini öldürebilirim."

Egoist pezevenk.

"Beni öldüremezsin!" Diye bağırdım ve ayağa kalktım. Başım dönsede çaktırmadım ama kemiklerim sızlamaya başladı.

"Nedenmiş o?" Dedi alaylı bir şekilde ve o da ayaklandı.

Göğsü göğsüme değince ona bakmak için çenemi hafifçe yukarı kaldırdım.

Kısa bir kadın değildim aksine yaşıtlarıma göre uzun biriydim ama Kimse'nin boyu daha uzundu.

"Çünkü katili bulmana yardım edeceğim."

"Bunu benim adamlarımda yapıyor." Dedi ve ellerini cebine koyup güldü. Bir adım geri çekildim ve sandalyeye tutundum.

"o yüzden mi yanlış kişiyi kaçırdınız?"

"Yanlış kişiyi kaçırdığımızı düşünmüyorum."

Sağ elimi kaldırdım ve göğsünü itekledim. "Babanı ben öldürmedim!" Diye bağırdım, ancak hemen sonra kendimi öksürük krizine girmiş halde yerde buldum.

"Ben öldürmesem de sen kendin öleceksin."

"Bak, " Derin bir nefes aldım ve devam ettim. "Söz veriyorum kanıtlarım ama beni öldürme, hatta katili bile bulurum ama şu an ölemem."

"İşin sonunda haksız ya da suçlu çıkarsan seni kendi ellerimle öldürürüm, Küçük."

Başımı iki yana salladım. "Evimde kilit sistemi var benden başkası giremesin diye el izim kayıt edildi. Elim görüldüğü üzere iyi değil büyük ihtimalle de olmayacak çünkü derim söküldü, eve girmenin bir yolu şuan için yok kayıt dosyalarım da evde elim iyileşene kadar beni bırak sonra kanıtlarla gelirim."

"Son cümleye kadar iyiydi ama seni bırakamam. Kaçma ihtimalin yüksek çünkü suçlu olup olmadığını bilmiyoruz, küçük. Benimle geleceksin."

"Nereye?"

"Eve, kalk bakalım."

"Ben gerçekten sözümde dururum."

"Eminim öyledir." Dedi ve arkadındakş adamlara döndü "Arabayı hazırlayın." Sarışın olan kafasını salladı ve arkasını dönüp gitti. "Kalk."

"Pisliğin tekisin." Yavaşça dizlerimin üstünde doğruldum ve ayağa kalktım. "Yürüyebilir misin?" Dedi.

"Evet."

Önüme geçti ve bana yolu gösterdi. Gözüm kararmaya başlayıp başım dönünce sağ elimi Kimse'nin omzuna koydum ama devamı gelmeden yere düştüm. Gözlerim kapanırken son gördüğüm elini uzatıp beni tutmaya çalışmasıydı.

😁Ehehehehe😍

Ölmekten çok korkardım, ölüm bana ait olsun istemezdim.

Canım çok değerliydi çünkü yaşamayı seviyordum. Hayattan zevk almayı bilen biriydim, anı yaşamak benim için mutluluktu.

Yaşadığım bir zamanı tekrar yaşayamayacağımı bildiğim için hep zevk almaya odaklanırdım.

İlk cinayetlerimden biri dayımdı, anneme vurmuştu ve onu öldürmek istemişti.

Sevdiğim birinin ölümü beni ölümüm demekti ve ben sadece ailemi severdim. Evet babamı bile severdim çünkü benim kanımdandı babamdı. Her ne kadar benden nefret de etse babamdı.

Ölüm benden uzak olmalıydı çünkü lanetliydi. Bulaşıcıydı...

... 

"Ne zaman uyanır?"

"Ölmüş olmasın?"

"Abla doktor iki dakika önce odadan çıktı."

birbirine karışan seslerin arasında son duyduğum sesin Kimse'ye ait olduğunu anlamıştım.

Yavaşça gözlerimi araladım ve karşımda duran duvarla göz göze geldim. Tekrar kapattım ve bu sefer sol tarafıma döndüm.

"Uyandı!" Diye bağıran kadın sesi ile yüzümü buruşturdum ve sesin sahibine baktım.

"Abla kızı korkuttun."

"Ben," Dedim ama boğazım yanınca konuşamadım.

Nerde olduğumu algılayınca canımın acısına sebep olan elime baktım ve sargı ile karşılaştım.

"Su!" Diye tekrar bağıran kadın ile gözlerimi tamamen açıp etrafıma baktım.

Uzun siyah saçları beline kadar uzanan kadın bardağa sürahiden şu doldurdu ve bana uzattı.

"Abla bağırmayı kesecek misin?" Kimse'nin sesi ile ona döndüm ve göz göze geldik.

"Efken sus, çok heyecanlıyım."

Adı Efken miymiş?

Efken değilse neden Efken desin?

Biz kimse diyoruz?

"Ben Adel, Efken'nin ablasıyım. Sende İzel olmalısın?" Dedi gülümseyerek. Gülünce çenesinde ve yanaklarında oluşan gamzeler çok sevimliydi ve benim gibi ela rengi olan gözlerini ortaya çıkarmıştı.

"Ben," Dedim ama sesim çıkmayınca biraz daha şu içip yutkundum. "Evet, İzel SOYKAN." Dedim ve yattığım yatakta oturan kadına gülümsedim.

Fazla tatlı bir havası vardı.

"Neyse konuşmayı unutmamış."

Bu tanıdık ses ile odada bulunan üçüncü kişiye döndüm ve göz göze geldik.

Kaşı ve dudağında patlaklar vardı ve sol gözüyle elmacık kemiği şişmişti.

"Efe!" Efken cevap versede göz temasını kesmedik.

Bu adam Ahlas'ın korumasıydı!

Dövdüğümüz?

"Sen?"

"Ben?"

"Sen Ahlas'ın koruması değil miydin? Benden bilgi almaya çalışan ve dayak yiyen?"

"Evet, anahtarı vermemek için elini yakan kız."

"Sen mi dövdün bunu?" Dedi Efken kaşlarını kaldırarak.

"Evet." Dedim omuz silkerek.

"Lan hani hiç zorluk çıkarmamıştı."

"Bayıldığı kısımdan bahsetmiştim." Dedi Efe ve odanın diğer ucuna çift kişilik beyaz koltuğa oturdu. "Yoksa bunu tutamazsın, manyak bu lan kendi elini yaktı. Doktor demedi mi 2. Derece yanık olmuş diye al işte kanıt."

"Gerçekten kendi isteğinle mi yaptın?" Dedi Adel koluma dokunarak.

"Maalesef, evet." Dedim ve burukça gülümsedim.

"Abla biz çıkalım sen İzel'e kendi kıyafetlerinden ver bununla üşür." Dedi Efken ablasına karşı.

Üstümde duran iki günlük krem rengi elbise artık kahverengiydi ve yer yer yırtılımıştı.

"Tamam biz hallederiz." Dedi Adel ve ayağa kalkarak dolabına yürüdü.

"İstersen duş al, çamurla kaplı olduğun için demiyorum ama sen bilirsin." Dedi Efken bana bakarak.

"İyi olur."

"Eline su değmemesi lazım dikkat et."

Efken odanın kapısına gelince arkasına bakmadan Efe'ye bağırdı.

"Farketmez sanmıştım." Diyerek dışarı çıkan Efe'nin ardından Adel bana döndü. "Nasıl bir şey giyersin?"

"Hiç önemli değil, siz bilirsiniz."

"Siz ne ayol, Adel de bana, kaç yaş var sanki aramızda." Diyerek güldü ve bir kaç parça kıyafet çıkardı.

"Kaç yaşındasın?" Diye sordum çekinerek.

"29" Dedi ve yanıma geldi. "Sen?"

"26"

"Tamam işte çok bir şey yok." Diyerek kıyafetleri bana uzattı. "Bak bakalım beğenecek misin?"

Bir gri eşofman ve siyah sweatshirt vardı. "Teşekkür ederim." Dedim ve yataktan yavaşça çıktım.

"Ben çıkıyorum, en alt çekmecede paketi açılmamış çamaşır var onlardan da seç kendine, banyo da zaten havlu var hepsi temiz. Bir şey olursa kapıdayım."

"Çok teşekkürler."

Adel arkasını dönüp kapıdan çıktı ve arkasından kapıyı tekrar kapattı. Hemen ayağa kalktım ve pencereye yürüdüm, üstünde kilit vardı. Açmaya çalışsamda hiç bir işe yaramadı.

Neden açacaksın ki?

Buradan çıkmak için?

Ama neden?

Ne demek neden, kaçırıldım ve alıkonulup suçlanıyorum!

Çok konuşmada giyin üşüdüm.

Kışın kış günü bu mu giyilir ya

Yatağa dönüp kıyafetleri aldım ve bir çamaşır alıp arkamı döndüm, ancak boy aynasındaki aksimle göz göze gelince durdum ve kendime baktım.

Üstümdeki elbise yok denecek kadar yırtıktı, bacaklarımda ve belimde çiziklerle kanlar vardı. Bakışlarım yüzüme doğru kayınca aynaya yaklaştım. Kaşımın hemen üstünde bir yara bandı vardı, elmacık kemiğimde morluklar, yüzümün ise neredeyse her yeri çizmilmişti.

Hızla arkamı döndüm ve odanın içinde olan banyoya yürüdüm ve içeri girdim.

Hemen suyu açtım ve elbisemden kurtuldum. Birine dolanmış saçlarımı açmak için tarağa ihtiyacım vardı.

Dolabın kapağını açıp hemen tarak aramaya başladım. Elime gelen siyah tarak ile sevindim ve hızla kızıl saçlarımı açmaya başladım.

Belime kadar gelen düz saçlarımı taradıktan sonra duşa girdim elime değmemesine dikkat ederek duşumu aldım.

Keşke solak olmasaydım.

O zaman da sağ elini yakardın?

Adel'in bana verdiği kıyafetleri de giyindim ve eski elbiseyi çöpe attım.

Saçımı bir havluya sarıp banyodan çıktım.

Boy aynasından yansımamı görünce o tarafa döndüm ve kendime baktım. Siyah sweatshirt bana bol oluyordu ama altımdaki eşofman tam olmuştu.

Eşofmanın lastikli olması işime gelmişti çünkü zaten ipini bağlamayazdım.

Giyinirken can çekişiyor bir de ipi bağlasa, ohoo.

Aynaya daha da yaklaştım ve morarmış göz altlarıma baktım.

Çok çirkindim.

"Çok çirkin olmuşum." Diye mırıldandım ve ofladım.

"Gerçekten güzelsin, aynayı rahat bırak." Arkamdan gelen ses ile yatakta yatan Efe'ye döndüm.

"Sen sapık falan mısın?" Dedim ve ona doğru yürüdüm.

Gülerek yattığı yerden doğruldu ve o da ayağa kalktı. Tam ağzını açmışken kapı çaldı. "Gel." Dedim. Adel içeri girdi Efe'ye göz devirdi. "Efken seninle konuşacakmış müsait misin diye bakmaya gelmiştim ama birileri hızlı davranmış."

"Müsaitim."

"Efe dışarı çıkar mısın?"

Efe tek kelime etmeden dışarı çıktı ve Adel gülerek kapıyı kapattı.

Yatağa oturdum ve bacak bacak üstüne atarak kendime baktım.

Kapının tıklatılması ile gelmesini söyledim. "Müsait misin?" Dedi başını kapıdan geçirmeden.

"Gelebilirsin."

İçeri girdi ve yavaş adımlarla yanıma geldi. "Aileni ara ve arkadaşında kaldığını söyle." Diyerek elindeki telefonu bana uzattı.

Telefonu aldım ve annemin numarasını tuşladım.

Bir kaç çalıştan sonra arama yanıtladı. "Alo?"

Babamın kalın sesi ile içim titredi. "Sen," Diyebildim sonunda.

"Kızım?"

"Senin ne işin var orada?" Diye bağırdım.

"Bende iyiyim kızım, abin de çok iyi bu arada konuşmak ister misin?"

"Annem nerde?" Diye bağırdım ve elimi saçlarıma geçirip havluyu çıkardım. "Bak, yemin ederim seni öldürürüm! Annemin kılına zarar gelirse nerde olursam olayım seni öldürürüm."

"Yapmadığın şey değil kızım."

"Beni tehdit mi edeceksin? Etsen iyi olur çünkü buradan çıkar çıkmaz seni öldüreceğim."

Havluyu yatağa attım ve dişlerimi dudağıma geçirdim. "Abinin elinden kaçmak hoş bir şey mi, İzel?" Ahlas'ın iğrenç sesi kulağıma dolunca gözlerim doldu.

"Kardeşini kaçırmak hoş bir şey mi abi?"

"Abinin mirasına göz dikmek kadar değil."

"Annem nerede?"

"Babam çok sevdiği ailesi için yemek yemeye getirdi bizi, lavaboya gitti."

"Telefonu ona ver." Dedim dişlerimi sıkarak.

"Canım vermek istemiyor."

"Beni sinir etme, bilerek yaptın değil mi? Beni bilerek suçladın, intikam almak için."

"Gerçekten zeki kızsın İzel ama oradan sağ çıkamayacaksın."

"Bu kadar emin olma, çünkü siz ölmeden ölmeyeceğim."

Yüksek sesle kahkaha attılar ve annemin sesini duydum. "Kim o?"

"Bunu o adamın elindeyken yapamayacaksın biliyorsun değil mi? Annem benim yanımda olacak. Ölüsüde diriside." Diye fısıldadı ama birden sesini yükseltip konuştu. "Neyse yanlış kişiyi aradınız herhalde, iyi günler."

"Hayır hayır. Anneme ver! An-" Ben bağırırken yüzüme kapattı.

Çığlık atıp yumruğumu duvara vurdum ve yavaşça yere çöktüm. "İzel!" Efken arkamdan bağırıp yanıma geldi.

Beni annemle tehdit ediyordu!

Belki de öldürür.

Ya da yanında tutar kötü düşünme.

"İyi misin?" Diye sordu ve uzanıp elimi tuttu. "Kızım sen kendine zarar vermeden bir şey yapamıyor musun?"

"Annem, anneme zarar verecekler."

Aslında söylediklerim onun için değildi, kendim idrak etmeye çalışıyordum.

"Tamam, tamam hallederiz ama elin kanıyor kalk bir pansuman yapalım."

Söylediklerini duyuyordum ama hareket edecek gücüm yoktu.

"Öldürecekler."

"İzel yardımcı olurum ama kalk şimdi elin kanıyor."

Ona döndüm ve yüzüne baktım. Gözlerimden akan yaşlara rağmen yüzünü görmek güzel bir şeydi. "Sağ ol."

"Kızım kalksana ayağa sırası değil şimdi."

Güldüm ve yavaşça yere uzandım. "Kızım deme lazım olur."

Önce bana salaksım sen der gibi baktı ve o da gülerek bana baktı.

..... 

 

İyi okumalarrr

Loading...
0%