@dilan234
|
Gerçekler teker teker ortaya çıkıyor. ( Yazardan, okura...) İnsan başta şöyle sanıyor, hayatının ölü bir buket çiçek kadar değerli olmadığını. Hayatının ellerinden kayıp gittiğini, bir buket çiçeğin bile, hayatının bir düzlem içinde ilerlediğini. Aslında, öyle olmuyor. Hayat bize dezavantajlar sunuyor ama, hayatınızın bir buket çiçek kadar değerli olmadığını düşünmeniz için değil. Hayat, siz kendi benliğinizden çıkmayın diye size dezavantajlar sunuyor. O yüzden, sakın ola sakın hayatınızın ellerinizden kayıp gittiğini unutmayın. Çünkü, zaman sizi beklemiyor, bir buket çiçek sizi beklemiyor, hayat sizi beklemiyor. Siz ve bir buket çiçek ikinizde eşitsiniz. Çiçekler güzel kokar, insanlara kendini sevdirir, bir insan, birini severse ona bir buket mutluluk ve güzellik alır. Yani, bir buket çiçek alır. Siz ise, güzel kokarsınız, çiçeklere kendinizi sevdirirsiniz. Deniz yıldızı ve deniz mavisi'nin hikayesi bu. Deniz yıldızı, deniz mavisine aittir. Siz ise, bir buket çiçeğe aitsiniz. Deniz, deniz yıldızını korur, değer gösterir. Bir buket çiçek, sizi korur. Aynı Toprak ile Yiğit gibi. Siz, bir buket çiçeğe, Deniz yıldızı da deniz mavisine aittir. Bu hikayede ki deniz yıldızı, Toprak deniz mavisi, Yiğittir :) ( Toprağ'ın anlatımıyla) Gözlerimi açtım, çünkü; bu mesaj Kaan'a aitti. Yani, profil fotoğrafından Kaan'a ait olduğu görünüyordu. İyi de Kaan neden bana mesaj atmış olabilirdi ki ? Yeşil ve solgun gözlerimi mesaja çevirdim. Mesajda aynen şöyle yazıyordu. KAAN: "Selam, öncelikle geçmiş olsun ! Bir arkadaşımızın daha ölmesi çok üzücüydü :( aralarından en çok güvendiğim sensin. Evinin önündeyim, mümkünse gelebilir misin ? Son kez, konuşalım. ÖNEMLİ BİR MESELE ! Seni bekliyorum. Gelmen dileğiyle Kaan :)" neydi bu şimdi. Bir nevi, arkadaşlarına güvenmeyip bana güvendiğini gösterme çalışması mı ?! Gitmeli miydim ? Üstelik evimin burada olduğunu nasıl olur da bilirdi ? En son gitmeye karar verdim, üstüme Mavi hırkamı atıp hemen çıktım. Kızıl saçlarım, ev topuzuna Benzerdi. karmaşıktı. Sanki, o da bir gizemi çözmeye çalışır gibiydi. Ayakkabılık kutusunda ise Geçen sene, NAZ'IN bana aldığı iki çift pembe terlikler vardı. Duygulanıp, gözlerim doldu. O terlikleri giyip, anında çıktım. Gidip gitmemek konusunda düşünür oldum. Sonra ise, gitmemin doğru olacağını düşündüm. Aşağıya indiğimde, karşımda 1.82 boyunda ki, kahverengi saçlı, üstünde mavi sweatshirti altında ise, siyah şortu vardı. Karşımda bekliyordu, yakışıklıydı. Ama bu uyuşturucu kullandığı gerçeğini değiştirmezdi. Bana gülümseyerek, elleri ile selam verdi. Yanına yaklaştım. Yapmacık bir gülümseme sundum ona. Bu ona fazlaydı bile. " Geleceğini biliyordum.." söylediği tek laf buydu, ukala işte, uyuşturucu kullanan kişiden ne beklerdim ki ? Onunla daha fazla konuşmamak için, konuyu uzatmamaya çalıştım.l " Evet, Kaan ? Seni dinliyorum.. Ne için çağırdın beni ?!" Tek gözünü kırptı. Yüzündeki gülümseme ve o ışık hiç sönmüyordu. " Peki, söylüyorum !" Duraksadı, başını arkadaki sahil kenarına doğru çevirdi, bana döndü. " O zaman, sahil kenarında oturursak söylerim." Çocukca davranıyordu. Ama şuan onun ile uğraşmak istemiyordum. Başımı salladım. " Peki, olur." Hızlı adımlarla yürümeye başladım. Banka oturduk. " Evet, seni dinliyorum Kaan...söyle de gideyim iş..." Dediğim anda, anında sözümü kesip konuşmaya başladı. " Bu hayatta tek güvendiğim sensin.." diyerek başladı. Gözleri kapalıydı, sanki tüm bu olanlardan dolayı gözlerini kapatmak istiyordu. " Yiğit, yaptı !" " YİĞİT YAPTI !" " YİĞİT YAPTI !" " YİĞİT YAPTI !" Şaşkınlık ile, Kaan'a bakıyordum. O cümle, aklımdan tam 3 kere geçti. En yakın arkadaşı'nın yaptığını söylüyordu. Cümlesini devam ettirdi, yutkunarak. " O gün, sarhoştu çok Naz'ı o öldürdü. Gördüm !" Ona inanmıyordum. Başımı sağa ve solla doğru salladım. İnanmak istemediğimi belli etmek istermişcesine. " Hayır, o yapmaz... O yapmış olamaz." Başını bana doğru çevirip, bebekmiş de onunla oyun oynamışım gibi bakıyordu. " Garip, hala ona inanıyorsun !" Bağırmaya başladım, titreyen sesim ile. " Kaan, en yakın arkadaşı'nın yaptığını söylüyorsun ! Ama, ben inanmıyorum üzgünüm. " Ayağa kalkıp, oradan uzaklaşmak istedim. Kolumu tuttu, sıkıca beni kendisine doğru çekti. " Çünkü;" Yüzüne baktım. " Çünkü; ona aşıksın! Öyle değil mi ?!" Gözlerimi şaşkınlıkla açıp ona baktım. " Ne saçmalıyorsun ? Hayır, ona aşık değilim !" Aptalca yüzüme sırıttı. " Bir katile aşık olmak, bu dünyada yapabileceğin en kötü şey oldu !" Kendi kendime düşündüm. Ben gerçekten Yiğit'e aşık olmuş olabilir miyim diye ? Ama sonra, kendime gelip, bu fikrimin saçma olduğunu anladım. Koşarak, rüzgardan dolayı açılan saçıma aldırış etmeden, kızılımsı saçlarımın birbirine karışmasına aldırış etmeden, sadece koştum. Eskiden yaptığım gibi, olaylardan kaçmak için, sadece koştum. Bir kerede olsa cesaretli davranıp olayların önünde durmadım. Odama girip, saatlerce ağladım. Evet, saatlerce sadece ağladım. Dakikalarca, saatlerce, saniyelerce ağladım. Gözyaşlarım üstümden aka aka ağladım. Ağlamaktan uyumuştum. Kendime geldiğimde, ablamı önümde gördüm. Yanımda saçlarımı okşuyordu. Saate baktım. Saat, 7.15di anında yatağımdan kalkıp, Ablamın bakışlarını üzerime çektim. " Noluyor tatlım ? Görüşmeyeli ! Değişmiş gibisin !" Ablamın yanına yaklaştım, ve yanağına bir öpücük kondurdum. " Yok ablacım, öyle mi gözüküyor ?" " Evet, öyle gözüküyor. Tatlım !" " Eee, Ege ve İzmir'in şehrinde ne yaptın ?" " Eğlendik, iş yaptık, ama hiçbir zaman aklımdan çıkmadın !" Gülümsedim, dolabın üstünde ki karmaşık duran okul kıyafetlerimi üstüme geçirdim. Hemen, ayakkabılarımı giydim. Saçımı at kuyruğu yaptım, ablamı öptükten sonra, hemen çıktım evden. Eve ulaştığımda okulumun Instagram hesabına göz gezdirdim. Dün atılan 2 fotoğraf gördüm. Fotoğrafın 1. Ben ve Naz vardık. Diğerinde ise; sadece Duru vardı. Altında ise, " KISA SÜRE İÇİNDE İKİ ÖĞRENCİMİZİ KAYBETTİK ! MAALESEF Kİ AMA KISA SÜRE İÇİNDE KATİLLERİ BULACAĞIZ !" Altında ki yorumu okuyup, sınıfa girdim. Sınıfta her şey eskisi gibi normaldi. Sanki, hiç kimse ölmemiş, daha doğrusu öldürülmemiş gibiydi. Sanki, hiç kimsenin canı alınmamış gibiydi. Sırama oturdum, Yiğit bir şeyler ile uğraşıyordu. Yanına oturdum, " Merhaba !" Dedim, yorgun sesim ile. " Merhaba !" Dedi, tedirgin dolu sesi ile. " Noluyor ?" " Ya ben bir tuvalete gitsem !" Diyip, yanımdan ayrıldı. Bugün onda baya değişiklik vardı. Telefonu yere düşmüştü, almak için eğilirken, gözüm telefonda ki bir mesaja takıldı. Numarası yazılı olan, ama ismi kayıtlı olmayan biri yani gizemli kişi. mesaj da gizemli kişi bir fotoğraf atmıştı. Kanlı bir ayakkabının fotoğrafını. Beyaz bir spor ayakkabı, kandan dolayı üstü kan rengi ile donatılmıştı. Biraz daha, dikkat ettim. Anında telefonumu çıkarıp, Naz'ın bir fotoğrafını buldum. Üstelik, ayaklarında aynı bu ayakkabılar vardı. Beynime dank diye vurdu. Ayakkabının altına şu mesaj geldi. Gizemli kişi : " Napacağım ? Ya anlaşılırsa ?" Hiç düşünmeden, gizemli kişi'nin numarasını alıp telefonuma geçirdim. Ellerim ve ayaklarım titriyordu. Yiğit, cinayet ile ilgili bir şeyler biliyordu. Ama, bunlar sanırım çok önemli meselelerdi. Ya o gerçekten öldürmüş olabilir miydi ? Kanıtlar, onun ya katil ya da cinayet ile ilgili bir şey bildiğini gösteriyordu. Haftalar önce; bir not görmüştüm. Üstünde çığlıklar yazılan bir not, kanlı gömlek. Yiğit çok büyük şeyler biliyordu. Tamam katil değildi. Ama, çok büyük şeyler bildiği kesindi. Anında telefonu bıraktım. Ve kendimi derin düşüncelere bıraktım. SON 🫶💙
|
0% |