@dilan234
|
" kaza günü ruhumu orada bıraktım." Soğuk bir sonbahar günü, heryer sararmış yapraklar içinde birbirine üşümüş bakıyorlar sanki birisi gelsin de ruhunu iyileştirsin diye bekliyorlar. Ama, yok kimse gelmiyor. Size, bir soru soracağım: siz, iyi niyetli, masum, saf birini mi seçerdiniz ? Yoksa takıntılı, manyak birini mi seçerdiniz. Tahmin ediyorum ki, şuan hepiniz saf ve masum'u seçtiniz, ama, şunu unutmayın " her sessiz'in içinde yaşadığı bir şeyler vardır." Peki takıntılı ve manyak'ı seçen oldu mu ? Tabii ki de hayır kim manyak birisini seçer ki şunu unutmayın " takıntılı, birisinin sizden saklayacağı bir şey yoktur. Her şeyini dışarı yansıtır." O yüzden, takıntılıları seçenlerle olun, oldurun. Aklımda, hala derin düşünceler kaan'ın bu psikopat yüzü beni çok sinirlendirmişti küçücük kızları, tuzağına düşürüp, onlara bu zalim tavırları nasıl yapabilir ki ? Bir insan, bu kadar pislik ve bu kadar zalim olabilir miydi ? Okul bitmişti ben ise o iki psikopata bakıyorum gerçekleri, yüzlerine vurmak isterdim ama gerçekleri öğrendikten sonra evet, yanlış duymadınız bu gün kaan'ı takip edeceğim onun ne işler karıştırdığını bulacağım Kaan çıktı sınıftan koşarak ilerliyordu. Ben de koşarak arkasından ilerledim, yiğit'e bakmadım bile arabasına bindi Kaan, bir taksi çağırdım ve taksi'ye bindim o kadar heyecanlı ve o kadar korkunç hissediyordum ki bindim arabaya, ve adam'a o pisliğ'i takip etmesini söyledim. Takip ediyordu, adam ellerim titriyordu ne yaptığımı bilmiyordum ? Belki de ben şuan ölüme doğru gidiyordum nereden bilebilirdim ki ? Bir bara gelmiştik oldukça, kalabalıktı Kaan indi arabasından, ben de indim arabadan onu takip ediyordum kapıda her şeyi ile siyah bir adam vardı Kaan ona doğru yaklaşıyordu bir şeyler söylüyordu anlamıyordum tam olarak, sonra içeri girdi başta bara girmek istemedim ama sonra içimde oluşan sorumluluk duygusu ile güvenliğ'e yaklaşıyordum adam ciddi bir ifade ile bana bakıyordu. Sonra konuşmaya başladı ciddi bir ifade ile. " İsminizi alabilir miyim ?" Baktım, yüzüne kendimi biraz kötü hissetmiştim. " Toprak." Bana bakıyordu ciddi bir şekilde bir an beni içeriye almayacak diye o kadar korktum ki. " Girebilirsiniz." Neyse ki biraz da olsa rahatlamıştım içeri girecektim. İçeri girdiğimde, beni gürültülü bir ortam karşıladı sarhoş olan insanlar ile doluydu mekan, gözlerim kaan'ı arıyordu. Onu, bulmuştum benim yaşlarımda ki bir kıza yasaklı madde satıyordu. Gözlerim'i kapattım bu manzarayı görmek istemiyordum gözlerimi açtığımda, hala kız onun yanında kız'ı kandırmak istercesine bakıyor, gidip çekmek isterdim o kızı oradan, yapma ! Demek isterdim ama yapamazdım, planımın işe yaraması için beklemem lazımdı içeri biri girdi her şeyi simsiyahtı üstünde, siyah bir sweatshirt altında, ise mavi bol pantolunu, gözlerinde ise simsiyah bir gözlük vardı kaan'ın yanına doğru geldi. Merhabalaştılar birbirlerine gülümsüyordular. Hâla gözlüğünü çıkarmamıştı etrafı izliyordu telefonumda bildirim sesi geldi özel numaradan bir mesaj geldiğini farkettim artık bir duygu yaşamıyordum. Alışmıştım telefonumda ki bildirimi açtım ve okumaya başladım. " YAZIK, ETRAFINDAKİLERİ GÖRMEYECEK KADAR BİR APTALSIN !" Anlamaz gözlerle mesaja bakıyordum ve etrafıma bakmaya başladım ama yoktu yine bir şey bulamamıştım. Ne olmuş, olabilirdi ki etrafımda ? Anlamamıştım, cidden anlamamıştım bir içecek içmek istedim. Ama, alkolsüzdü içeceğimi alıp, kaan'ın taraflarına doğru gittim çantamı ise oraya bıraktım. O garip çocuk ta, gelmişti benim içeceğimden almıştı. Çantam, onun yakınlarındaydı ona yaklaştım, tam çantamı alacakken üstüme şekerli kokteyl döküldü sinirlenmiştim. " Ne yapıyorsun sen ya ? Manyak mısın sen ? Üstüme az önce o aptal içeceğini döktün." Bana baktı, gözleri ile beni süzmeye başladı. Ama, konuşmuyordu bu çok sinir bozucu olmaya başlamıştı, ona yaklaştım gözlüğünü çıkardım ve içeceğimi kafasından aşağıya boca ettim, bana sinirli bir şekilde bakıyordu. Toprak gözleri, kıpkırmızı gözlere dönüşmüştü çantamı alıp gidecekken , belimi kavradı ve sırtımı duvara yasladı o an çok değişik hissediyordum ona o kadar yakındım ki. " Sence, özel numara kim olabilir?" Şaşkınlık ve garip duygular içerisinde ona bakıyordum. O ise sinir ile gülümsüyordu yoksa o muydu ? Benden başka, özel numara'yı bilen yoktu. Ya da ben öyle biliyordum. " N-e ? Sen mi yaptın yoksa ? O piç sen miydin ? Çabuk söyle kim o ?!" Yüzüme bakıyordu, nefret ile sonra konuşmaya başladı. " Sence, ben senin tahmin ettiğin gibi bir aptal mıyım? Aaa düşünelim, hayır tabiiki de KAHRAMAN KIZ!" Şok olmuştum, ben, şimdi toprak değildim olamazdım da bedenim kaskatı olmuştu. Babam, bana küçükken hep kahraman kızım derdi gözlerim dolmaya başladı. Eski anılarım, aklıma gelmişti. ( Eski anılar) ( yazar'ın anlatımıyla) yaz ayı, Antalya da bir sahil kasabasında ailesi ile mutlu olan minik toprak, o minik elleri ile kumdan kale yapıyor annesi ve babası ona söz vermişti bu sene tatil yapacağız diye kumdan kalesi, hep bozuluyor ama o vazgeçmiyor, yine yapıyor aynı, hayattan kopmadığı gibi küçük arkadaşları kumdan kalesine basıyor bilerek. Minik toprak, sinirleniyor ve minik kızın saçını tuttuyor cemre'nin yaşında olan çocuk ise cemre'ye doğru gidiyor bunu gören minik toprak, hızla ablasının önüne geçiyor önünde ki çocuk onu itiyor gitmesi için ama bir türlü minik toprak, gitmiyor abla'sının önünden gitmiyor annesi ve babası geliyor minik toprağ'ın olayını çözüyorlar babası bir cümle kuruyor " Benim aslan kızım ! benim kahraman kızım benim ! ablasını da korurmuş." minik toprak, gülümsüyor babasına ve artık hep kahraman olacağına söz veriyormuş kendine artık hep kahraman olacakmış insanları, süper kahraman gibi koruyacakmış.... ( Günümüz) Toprağ'ın anlatımıyla gözlerim daha da dolmuştu önümde ki acımasız çocuk bir cümle kurdu mutluluk ve gurur ile. " Baban, sana bu cümleyi kurmuştu değil mi ?!" gözlerimi kapattım. Ağlamamak için cümlesini devam ediyordu. " Ama, unutma hiçbir zaman onlar geri gelemeyecek ! çünkü, onlar gitti unut artık onları ! onlar yoklar ! onlar, seni terk etti !" titriyordum, ilk kez anlamıştım onların öldüğünü ilk kez iliklerime kadar hissetmiştim sanırım, bunları duymak istemiyordum, ama artık kabullenmem gerekiyordu evet, benim bir kalbim ve ruhum vardı ama, artık onlar yoktu birisi kaybolmuş, birisi ise ölmüştü bunu değiştiremezdim çocuk gözlüğünü giyip gitti evet, gitti ortalığı yıkıp gitti ağlamaya başladım çantamı aldım zar zor çıktım oradan aklım sadece söylediklerinde ve anılarımdaydı işte, ben o an anlamıştım evet, ben yaşıyordum ama, ben kaza günü ruhumu orada bıraktım. Bunu, anlamıştım hala ağlıyordum trafik karışıktı ben ise, durmayan arabaların önünde durmuş ağlıyordum son anda birisi geldi kolumu tuttu tüm, trafik bana sinirlenmişti ve kızmıştı beni banka oturttu o soğuk eller başımı kaldırdım ve ona baktım yiğit'ti bu evet, yiğit iyi de onun burada ne işi vardı ?! kendime gelmem için bir su verdi iyi olmam için her şeyi yaptı. " Toprak, noluyor sana ? iyi misin sen ? niye yolun ortasındasın ?!" hala kendime gelememiştim konuşamıyordum sadece bir yere takılıp kalmıştım bir çocuk babası ile birlikte balon şişiriyordu. Onların, yüzünde ki mutluluğu gördüm o an ve dedim ki kendime ben bunları yaşayamadım, bari onlar yaşasınlar yiğit çaresizce bana bakıyordu. Konuşmuyordum, dalıp kalmıştım hareket etmiyordum kendime geldiğimde hala yiğit yanımdaydı, başımı yiğit'e döndürdüm soran gözlerle ona baktım. " Yiğit, senin burada ne işin var ?! Burada olduğumu nasıl anladın ?" Ard arda sorular sorup yiğit'in de başının etini yedim resmen. Ama, niye tüm yollar ona çıkıyor. Nereye gitsem hep günün sonunda yiğit'i görüyorum karşımda. " Benim evim, normalde buralarda ama babam ile kavga ettiğim için genellikle sizin mahallenize geliyorum. Yani, her zaman sizin mahallenizde değilim. Yolda yürürken senin arabaların önünde durup ağladığını gördüm. Koşarak, yanına geldim hem sen iyi misin ? Niye ağlıyordun ? Ayrıca, senin bu barda ne işin var ?! Buraya sakın bir daha gelme ! Burası, çok tehlikeli." Dediklerinden, pek bir şey anlamamıştım. Tek anladığım şey, kaan'ın gerçekten de tehlikeli olduğu o bir psikopattı. kime, güveneceğimi tam olarak bilmiyorum ama, bu işin peşini bırakmayacağım. Özellikle de kaan'ın peşini bırakmayacağım. " Neden tehlikeli ? Ne oldu ki burada ?" Bana korku ile bakıyordu. " Kaan'a yaklaşma ! Sadece, beni dinle toprak! Yoksa sonunda yanan sen olursun !" Yiğitte biliyordu Kaan'ın bir pislik olduğunu biliyordu. Ama, yiğitte güvenmeli miydim ? Artık, kaçmak istiyordum buralardan, gitmek istiyordum korkusuz diyarlara. " Yiğit, beni eve bırakır mısın ? Gitmem gerekiyor gerçekten çok yoruldum." Yiğit, bana inatçılık ile baktı. Ayağa kalktığımda, yiğit kolumu tuttu gitmemem içindi. Bu yaptığı şey, " Hayır efendim, bana niye ağladığını söylemeden hiç bir yere bırakmayacağım seni." Sinir ile gülümsedim. " Saçmalama yiğit, cidden hiç halim yok bırak ta gideyim yarın anlatırım." Yiğit'in gözlerinin içine baktım. Anlamıştım, vazgeçmeyecekti. Ama, gitmek zorundaydım,kaçmak zorundaydım tam ayağa kalktığımda, yiğit bu sefer ise beni kucağına aldı! Evet, yiğit beni kucağına aldı bağırmaya başladım. " Yiğit !, yiğit!, yiğit!, gerçekten saçmalıyorsun !" O ise gülümsüyordu. " Hiç te bile, saçmalamıyorum." Vuruyordum, ona ama bir türlü vazgeçmiyordu. Beni, arabasına bindirdi. Gerçekten, bundan sonra kaçış yoktu maalesef ki gitmem gerekiyordu. Araba'yı sürmeye başladı, bana bakıp gülümsüyordu. Ben ise, camdan dışarıyı izliyordum. " Manzara'yı mı izliyorsun ?" Dedi arabayı sürerek gülümsedim, gözlerimi manzaradan ayırmayarak. " Evet, manzara izliyorum." Sonra, etkileyici bir şekilde gülümsüyordu. " Niye, manzara'yı izliyorsun ki ?" Anlamaz gözler ile yiğit'e baktım. " Anlamadım, neden manzara'ya bakmayayım ki ?" Gözlerini arabadan ayırmıyordu. " Kendini, izleyebilirsin mesela sen bir manzaradan farksızsın." Yanaklarım kızarmıştı, beni manzara'ya benzetmişti konuşmadım. Telefonuma bakıyordum. " Utanmana gerek yok. Güzel kız." Daha da utanmıştım, o konuşmadan başka bir şey konuşmadık. Bir eve gelmiştik, ev o kadar güzeldi ki tam arabadan inerken yiğit kapıyı açıp, elini uzattı bana anlamadan, gözlerine baktım. " Buyrun, güzel kız." Gülümseyerek, elini tuttum ve indim arabadan, sonra evin içerisine girdik. Ve, oturduk içerisi çok güzeldi. " Toprak, sen otur ! Ben de kahve yapayım. İkimize olur mu ?" Gülümseyerek, başımı salladım ve kahvesini bekledim gözlerim, tablolara takıldı. Bir tabloda, küçük bir kız elinde bir balon tutuyor ve bunu uçuruyordu. Çok güzel, bir tabloydu istemsizce de olsa gülümsedim içeri, yiğit girdi kahveleri bırakırken konuşuyordu. " O tablo'yu çok sevdin değil mi ?" Başımı, ona doğru çevirdim ve başımı salladım, tamam demek istercesine. " Evet, çok beğendim. Kim, yaptı bunu ?" Bana bakarak gülümsüyordu. " Ben." Başımı, hayranlık ile ona çevirdim ve gülümsemem daha da büyüdü. " Sen, ciddi misin ? Gerçekten çok güzel, bak görmüş olduk yeteneğin sadece psikopatlık değilmiş." Gülümsemesi büyümüştü. " Yok, ya ! O kadar da değil bence klasik bir tablo abartılacak kadar değil." Yanına yaklaştım ve ellerini tuttum bana şaşkınlıkla bakıyordu ellerini hemen ellerimin üzerinden çekti. Hayal kırıklığı ile yiğit'e bakıyordum. " Özür dilerim, ama bu kadar yakın olmamıza gerek yok." Gülümsemem, yerini kahrolmuş bir ifade'ye bıraktı. Yutkundum ve gülümsemeye çalıştım, yorgun gözlerim ile. " Tamam, peki sıkıntı yok." Sonra, koltuğa oturdum ve kahvemden bir yudum aldım. " Sen, niye ağlıyordun ?" İşte, bu soruyu hiç beklemiyordum. Şuan ona ne söylemeliydim ? Ne yapabilirdim ? Bilmiyordum. Yutkunarak, konuşmaya başladım. Yalan söyleyecektim, başka bir şansım yoktu. " Üzerime, gördüğün gibi şekerli kokteyl döküldü, ben de karşımda ki kişinin üstüne kokteyl'i boca ettim." Yiğit hem şaşkınlık ile hem de kahkaha atıyordu. " Ne ? Ne... Yaptın ? Ne.... Yaptın?" Yeniden cevapladım. " Kokteyl'i üstüne boca ettim." " Kızım, sen manyak mısın ? Tanımadığın birinin üstüne nasıl kokteyli boca edersin ?" Kahkaha atmıştı yeniden. " Çünkü, o da benim üstüme döktü." " Peki, niye ağladın ?" " Sinirden ağladım." Allah kahretsin ne diyordum ben ? İyice, kafayı yemiştim sinirlendiğim için ağladığımı söylemiştim. Çocuk, bana yeni bir canlı türüne bakarmış gibi bakıyordu. " Sinirden mi ağladın ? Ne alaka ? Çocuk, senin üstüne yanlışlıkla kokteyl'i döktüğü için mi ağladın ?" Şuan, o kadar aptal gözüküyordum ki utancımdan, yerin dibine girmiştim resmen. Bu o kadar, kötü bir histi ki yere bakıyordum. Konuşmamız bitmişti. Ona, eve gitmek istediğimi söyledim bu sefer, kabul etti, ama bir sorun vardı. Tam, araba'ya binecekken bir ses duyduk. Yiğit bana bakıyordu, anlamaz gözler ile ben ise anlamaz gözler ile yiğit'e bakıyordum. Bu bir erkek sesiydi, olduğumuz tarafa doğru yaklaşıyordu. Yiğit, kısık sesi ile konuşuyordu. " İçeri geç ! Toprak!" Başımı hayır anlamında salladım. " Hayır, geçmiyorum ! Kendi kendimi koruyabilirim ! Senin, beni korumana ihtiyacım yok !" Yiğit, bana kızgın gözleri ile bakıyordu eli ile içeri'yi gösterdi. " Toprak, içeri gir ! Sana bir şey olmasına izin veremem !" " Girmiyorum." " Toprak, burada bir gerizekalı gibi bunun ile ilgili konuşmak istemiyorum! Şimdi, içeri gir !" " Yiğit, saçmalamayı kes lütfen ! Kadın olduğum için, kendimi korumayacağım anlamına gelmiyor ! Ayrıca, ben senin hiç bir şeyin değilim ! Beni, düşünmene ihtiyacım yok." Başını peki anlamında sallıyordu. Yanımıza, gittikçe yaklaşıyordu. Onu, görmüştüm bu tanıdık biriydi hem de çok tanıdık. " Naz !, Naz!, Naz!," diye sayıklıyordu, bu tanıdık kişi yoksa naz elmastan mi bahsediyordu ? "Seni...seviyorum....aşkım....bunu....bize....yapma." kekeliyordu yoksa gerçekten o muydu ? Bilmiyordum. Size tekrar o soruyu soruyorum: ONA GÜVENMELİ MİYİM ? YOKSA ONA GÜVENMEMELİYİM ? Dip not: kusura bakmayın, sevgili okurlarım af olayım size ! Bu bölüm biraz kısa oldu, ama emin olun diğer bölümler daha uzun olacak iyi okumalar dilerimmmmm.😅🥰 |
0% |