@dilan234
|
" seninle iken, sanki cehennem ateşindeyim. Kavruluyorum, yanıyorum. Ama her şeye rağmen, vazgeçmiyorum. Senden." ( Duru'nun anlatımı ile.) Hani derdik ya, bir cinayet filmi'nin içinde ölelim diye. İkimiz iyi karakter olalım, film de her biri öldüğünde, biz de ölelim, sonra tekrar canlanalım. Karanlığın verdiği o hissiyat ile ölümün o tadını alalım. Film de, bir sahil kenarında ölelim. Katili ararken, sen ölme diye, önüne atlayayım. Sen ise, ben ölmeyeyim diye. Önüme atla. Sonra ikimiz de, tek bir kurşun ile, ölelim. Denizin o huzurlu sesi ile, kuşların cıvıltısı önümüzde katil, arkamızda dostlarımız. Gözlerimiz kapansın, her yer karanlık olsun. İşte o zaman öldüğümüzü anlayalım. O zaman, koskoca bir hayatın bittiğini anlayalım. Hani derler ya dostum, gündüz iyidir, ama gece kötüdür. Aslında hiç öyle değildir. Bilirsin de mi ? Gece ve gündüz, ışıkları birbirinden farklıdır, birbirlerine yükledikleri anlam farklıdır. Ama öyle değildir, gündüz olmazsa gece de olmazdı. Gündüz ve gece birbirine bağlıdır. Sen ve ben gibi, sen gece ol. Ben, gündüz olayım. Hep böyle kalalım olur mu ? Ben gittim Hilal, ama sen yaşıyorsun. Her şeye rağmen, bizim için yaşa. Olur mu ? Sevgili dostum, gece mavisi...... ( Katil'in anlatımı ile.) Aldım bıçağı, batırdım kalbine, göğsüne batırdım. Kanlar akıyordu ondan, susmuyordu. Tanrım susmuyordu, gözlerimin önünde. Baygın bir şekilde, ölümün verdiği sessizlik ile. Onu izledim. Duru'yu. Sesi kesilmişti. Artık yoktu, gözlerimi kapattım. Kendi ölümümü bekledim. ( Toprağ'ın anlatımı ile.) Yaşadığım şoku atlatamamışken, kolumu biri sıkıca tuttuyordu. Başımı kaldıracak, veya bağıracak, isyan edecek gücüm kalmamıştı artık. Battıkça batıyordum, Duru ve Hilalden şüphelenmiştik. Sonra bir baktım, Duru öldü. Peki şimdi ? Şimdi kim ölecekti ? Belki de bu sefer ben ölecektim. Kolumu çekiştiriyordu. Gizemli kişi. Başımı kaldırıp, kolumu çeken kişiye baktım. Sizce kimdi ? Tabii ki YİĞİT bu olanlardan sonra, hala nasıl bu kadar rahat olabilirdi ? Ya o öldürdüyse ? Hiç mi korkmuyordu ? Bağırmaya çalıştım. Ayırmaya çalıştım, kendimi ondan. " Yiğit ! Yapma istemiyorum !" Yiğit, konuşmuyordu. Beni arabaya bindirmeye çalışıyordu. " Yiğit ! Saçmalıyorsun ! Arkadaşımız ölmüş. Naptığını zannediyorsun sen ?" Yiğit kolumu çekiştiriyordu, anlık bir sinir ile. Titreyen elim ile, suratına sert bir şekilde tokat attım. Evet şimdi, her şey susmuştu. Kendimi ondan kurtarmıştım. " Yapma artık ! Amacın ne senin ? Aptal !" Tam gidecekken, kolumu tuttup, beni kendine çekti. Yeşil gözlerim, onun mavi gözleri ile buluştu. 2 dakikalığına. O 2 dakika cehennemden farksızdı. Yanıma yaklaştı, yüzünü benim yüzüme o kadar yakınlaştırdı ki. Dudakları ince bir çizgi halini almıştı. Dudakları o kadar sert ve çekiciydi ki. Etkilenmemek elde değildi. Dudakları dudaklarımının üstüne geldi. Duraklattı dudaklarını. Dudaklarımın üstünde. O an, cehennem gibiydi. Dudaklarımız buluşmuştu. Gözlerimi kapattım. Kendimi ona bırakacaktım ki. Kendime gelip, onu kendimden çektim. Ben onun değildim. O da benim değildi. En önemlisi de biz birbirimize ait değildik. Biz sadece, bir ceset için toplanmıştık. Bu hep böyle kalacaktı. Ne ben Yiğit'in deniz yıldızıydım ? Ne de Yiğit benim deniz mavimdi ? Aitlik, birbirine ait olmak çok kolay gibi gözüken bir kelime öyle değil mi ? Okurken zorlanmıyorum, dinlerken zorlanmıyorum, sadece yaşarken, zorlanıyorum. Evet birlikte katili bulacaktık. Ama, biz hiçbir zaman, o filmdekiler gibi olmayacaktık. Birbirine aşık olan, birbirine ait olan olmayacaktık. Ben hayatın derin zorluklarından geldim, o ise hayatın ona kattığı bir mucize ile geldi. Zaten en büyük farkımız buydu bizim. Yani onun ve benim. " Yiğit, yapmayalım ! Sen ile ben olamayız. Sen farklısın, ben farklı." Bana baktı, içinde yaşadığı huzursuzluk ile. " Peki, başka yerde tanışsaydık. Beni bir ceset yüzünden, tanımasaydın. Bana gelir miydin ? Olabilir miydik? Beni sevdiğini söyler miydin? Seninle...." Cümlesini devam ettiremeden, gözlerini kapattı. " Evet, seninle ?" " Seninle sevgili olur muyduk?" Ona dürüst bir şekilde baktım. "Olamazdık, hiçbir şekilde biz birbirimize ait olamazdık. Senin ile, başka bir dünya da tanışsaydım bile. Biz asla, yan yana gelemezdik. Yiğit, sen bana Tanrı'nın verdiği mucizesin. Ben....ben neyim ? Tanrı'nın sana verdiği bir beladan farksızım. Bir şey söyle öyle değil mi ?" Bağırarak konuştu. " Hayır, asıl sen bana Tanrı'nın verdiği mucizesin. Kendini niye böyle yapıyorsun ? Toprak, kendi kıymetini hiçbir zaman bilmiyorsun. Farkında değil misin ?" " Farkında değilim Yiğit, hiçbir zaman da farkında olmadım. Benim en yakın arkadaşım, öldürüldü. Ben onun katilini arıyorum, sonra birine güveniyorum. Onca bela içerisinde, bana diyor ki. Ben cinayet ortağıyım. Evet, bunu söylüyor. Ama, bir türlü ne yaptığını söylemiyor. Sonra bir kız geliyor, bana şiddet uyguluyor diyor. Soruyorum, hayır diyor. Ne yaptın ? Diyorum. Söylemiyor. En yakın arkadaşımı mı sen mi öldürdün ? Cevap ver, ona bunu sen mi yaptın?" Gözlerinin içine baktım, ona güven vermek istermişcesine. " Ben yapmadım." Evet, sadece bunu söyledi. Gözlerinin içine bakarken, anlıyorum o yapmadı. Peki bunu kim yaptı? Az önce Duru öldü... öldürüldü. Kim o ikisini öldürdü ? Katilleri aynı mı ? " Yiğit, ne hatırlıyorsun?" Anlamaz gözler ile bana bakıyordu. " Ne ?" " Duru hakkında ne hatırlıyorsun ?" Yutkundu, düşünmeye çalıştığı belliydi. " Hatırladığım tek şey, Kaanı aradığım, sonra ise Duru'nun beni bodruma çağırdığı." Gözlerini kapattı. " Duru'nun çığlık sesleri...." Ona garip bir duygu ile baktım, şevkat ve merhamet duyguları çerçevesinde. " Deniz mavisi." Bana baktı. " Efendim ? Deniz yıldızı!" Sırıttım. " Onu sen öldürmüş olabilir misin ?" Hüzün ile, yemyeşil gözlerimin ardında ki düşüncelerime bakıyordu sanki. Güven vermek istermişcesine. " Ben yapmadım. Hatırlamıyorum, yapmış olabilir miyim ? Hiçbir fikrim yok." Tam konuşacakken, polis geldi. Kelepçe taktı kolumuza. Kelepçe'nin soğukluğu içimi titretmişti. Kendimi kötü hissetmiştim. Polis arabasına bindik, ifade verecektik. İçimde sadece, bir korku vardı. O da Yiğit'in katil çıkabilme ihtimaliydi. Ona güveniyordum, lakin o da yapmış olabilirdi. Yiğit ile, aynı araba da değildik. Hilal ile, aynı arabadaydık. Hilal yaşadığı şokun bir türlü etkisinden çıkamamıştı. Tir tir titriyordu. Şuan da uzanıyor üstümde. O güzel siyah saçları ile. Saçlarını okşuyorum. " Bil-ir mis-i-n?" Hilal, titreyerek konuşuyordu. Titriyordu. Konuşamıyordu. " Neyi bilir miyim ?" Gözlerinden yaşlar akıyordu, ellerim ve saçlarım sırılsıklam olmuştu. Gözyaşlarından dolayı. " Duru- da sa-çla-rı-mı ok-ş-ar-dı." Evet işte, şimdi deli gibi ağlayabilirdim. Üstümde, bir hüzün var. Deli gibi ağlamaya başladım. İnsanın en yakın arkadaşı ölünce böyle hissedermiş demek ki. Titreyen dudaklarım ile, yanaklarına öpücük kondurdum. Hilal'in yanına sokuldum. Kollarımı açıp, ona sarıldım. Dakikalarca durmadan ağladık böyle. Saçlarımız birbirimize karıştı. Ama umurumuzda değildi. Araba'nın durduğunu anlamıştım. Hilal'in ellerini tuttup, onu arabadan çıkardım. Kelepçeli ellerim ile, mahkûm ellerim ile. Hüzün böyle bir şeydi demek. Arabadan Yasemin ve Yiğit ve Alaz da indi. Ama tek bir sorun vardı. Kaan, hala yoktu. Evet Duru öldüğünden beri, Kaan yoktu. İçeriye girdik. Beni odaya aldılar. Oda zifiri karanlıktı. Korkudan ellerim ve ayaklarım titriyordu. Kapı açıldı, içeriye ela gözlü, 1.70 boyunda, kumral saçlı bir polis girdi. Baya sinirliydi. Gözleri, keskin bir bıçak gibi sivri ve acımasızdı. Kapıyı sert bir vaziyette kapatıp, yanıma geldi. Oturdu. Bana bakıyordu, hala sertçe beni inceliyordu. " Polis bey, ifademi almayacak mısınız ?" Sinir ile sırıttı. " Buna sen mi karar veriyorsun küçük ?!" Baya sinir olmuştum, polis olmasaydı. Saçlarını tuttup onu çöpe atardım. Hem bana bakıyordu, hem de defterine not alıyordu. " Evet, şimdi başlayabiliriz." Derin bir iç çektim. " Naz, en yakın arkadaşındı değil mi ?" Nazın ismini duymak, bana kendimi kötü hissettirmişti. " Evet." " Yeni gelen, 5 öğrenciden mi şüpheleniyorsun ?" " Hangi konuda ?" " Nazın ölümü konusunda." " Evet, ama kimin yaptığını bilmiyorum." " Yiğit Aslan, yapmış olabilir mi ?" Evet, Yiğit cinayet ortağıydı. Ama o yapmamıştı. " Hayır, ondan şüphelenmiyorum." Gözlerini açtı, şaşkınlık ile. " Peki Duru'yu kim öldürmüş olabilir ?" " Bir fikrim yok." " Emin misin ?" " Eminim." " Yani Yiğitten şüphelenmiyorsun ?" " Hayır, şüphelenmiyorum." " Duru'nun ölümünde neredeydin?" " Parti de oturuyordum." " Duru ile bir bağlantın var mı ?" " Sınıf arkadaşlığından başka değil." " Peki, Duru'nun anlaşmadığı biri var mıydı ?" " Bunu ben bilemem, çünkü onun ile daha yeni tanışmıştık." Gözlerini kırpıştırdı. Sonra bana döndü. " Sen yiğitte aşık mısın ?" Yutkundum. " Hayır, sadece arkadaşım." " İyi tamam, ifaden bitmiştir." Dışarı çıktım, derin bir nefes aldım. Ormanlık bir alandaydı burası. Çalılardan bir ses gelmişti. Oraya doğru ilerledim. Tişörtü kan doluydu. Gözlerimi kırpıştırıp, tekrar baktım. Evet, doğru görüyordum. Şok olmuştum.....
|
0% |