Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.RÜZGAR KARAHANLI

@dilanzclk

RÜZGAR KARAHANLI

Soğuk gecenin inine doğru kıvrılırken, üzerimi örten karanlığı iki dudağımın arasından yayılan gri duman sessizce araladı. Beynim, içinde can verdiğim düşüncelerim yüzünden bir mezarlık gibiydi.

Kaç kişiyi gömmüştüm oraya, kaç kez gömmüştüm kendimi o soğuk mezara? Parmağımın ucunu sigarının ucuna değdirdim. Külleri yavaşça yere dökülürken dudaklarımı aralayıp gözlerimi kapattım. Çıt yoktu. Geceyle baş başaydım. Gidecek çok yerim ama kalmak istediğim hiçbir yer yoktu. Ayaklarım bir yere varmaktan çok kendimden kaçmak için çırpınıyordu, Tabanlarımın üzerinde taşıdığım bedende gün hep karanlık, saat hep geceydi.

Beynimin içinde cirit atan tehlikeli düşünceleri nasıl durduramıyorsam kendim de asla durduramıyordum. Ölüm, hastalık gibi ruhuma bulaşmıştı. Sigarayı yeniden dudaklarımın arasına aldım. İçime çektiğim dumanın beynimi uyuşturmasını beklerken adımlarımı daha da hızlandırdım ve boş bir sokağa daha pervasızca daldım. Korkunun zerresi yoktu içimde, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan herkes gibi. Saat gecenin bir körüydü, herkes evinde ve yatağındaydı. Işıkları sönük ama ait oldukları yerdeydiler. Sahi, benim olmam gereken yer neresiydi?

Sessizliği bir arabanın sesi yavaşça böldüğünde hafifçe başımı kaldırıp gözlerimi arabaya diktim. Davetsiz araç buraya ait değildi. Plakasından anlaşılıyordu yabancı olduğu. Arabanın yola düşürdüğü ışıklar yüzünden karanlık birkaç saniye sarsılırken arabanın içi varla yok arasında göründü. Camın ardından bir çift cansız maviyle gözlerim kesiştiğinde sigarayı dudaklarımın arasından çekip, adımlarımı yavaşlattım. Yüzü yanaklarını kapatan saçlarından dolayı görünmezken gözlerindeki çukurda biriken yaşı gördüm. Dudağımın bir yanı hafifçe kıvrıldığında araba hızlıca çekip gitti ve sokak yeniden karanlığa gömüldü. Durduğum kaldırma eğilip oturdum. Kafamı geriye doğru yaslarken sigarayı yeniden dudaklarımın arasına yerleştirdim ve ciğerlerim dolana kadar içime çektiğimde başım hafiften döndü. Dumanı sakince bıraktım. Hava kedileri köpeklerin kucağına sığındırtacak kadar kötüydü. Soğuk dışarıda kalan herkesin celladı gibi sinmişti geceye. Gece de toprak olup saklamıştı ölen herkesi karanlığına. Beni de inine kabul etmişti. Gece üzerimden çekilinceye kadar orada öylece bekledim. Güneşin doğmasına çok az kaldığı şafak vaktinde bir araba önümde durup farlarını üzerime diktiğinde gözlerimi sapladığım duvardan ayırdım. O an bakışlarım İstanbul kadar soğuk düşüncelerim insanlarından daha donuktu.

Arabanın açılıp kapanan kapısının sesini duydum. "Neredesin sen günlerdir?" Başımı yana çevirdiğimde arabadan inen Kağan'ın soğukla buluştu an titreyen ellerine ilişti gözlerim. Benim buz tutmuş, soğuğun bir parçası olan ellerimin aksine o hala hissedebiliyordu. Ceketinin önünü hemen kapatırken küfür etmeyi ihmal etmemişti. "Ulan bu ne soğuk, kutupta mıyız?" Başımda dikildiğinde soğukla kavga etmeyi bırakıp hesap sormaya başladı. "Kaç gündür seni bulmak için girmediğim delik kalmadı lan, o telefonu ne götüme taşıyorsun açmayacaksan."

Cevap vermek yerine "Kısa kes Kağan, ne oldu?" dedim tok bir sesle. Birine hesap vermeye bırakalı çok olmuştu. Umursamazlığım karşısında gözlerini devirip "Seni aramam için bir neden mi olmak zorunda kardeşim?" derken sesi alıngan çıkmıştı. Bu kez gözlerini deviren taraf ben oldum. "Baban uçağa binmediğini söyledi." Tepemde dikilmeyi kesip yanıma oturdu. Hesap sormaya devam edeceğini anlayıp gözlerimi başka tarafa çevirdim. "Neden gitmedin?" Onu terslemek yerine aklımdan geçenleri söyledim. Zaten cevap vermeyene kadar peşimden ayrılmayacağını bilecek kadar iyi tanıyordum onu. "Bu sefer gitmeyeceğim. Furkan itinden alacağım bir şey var."

"Gitmeni istediğimden değil ama bana söyleseydin ben alırdım." Derken, yeşil gözlerini asıl gitmeme nedenini söyle der kısmıştı. "Babam bir boklar çeviriyor." Dedim çokta uzatma gereği duymadan. Kağan'dan sakladığım bir sırrım yoktu. Hatta o bana amacıma ulaşırken yardım edecek tek kişiydi şu an "Ama bu sefer bir şeyden korkuyor, bu yüzden beni sağlam kapı olayım diye uzaklaştırmaya çalışıyor anladığım kadarıyla." Gülerek başımı iki yana salladım. "Sinan Karahanlı'nın korktuğu bir şey mi var?" derken, Kağan inanamayarak saçlarını karıştırdı. Buna benim de inancım sıfırdı. Sinan Karahanlı ülkenin en güçlü adamlarından biriydi. "Bu ay bir teslimat olması lazımdı. Büyük bir teslimat olacaktı bildiğim kadarıyla. Dün sabaha kadar keyfi yerindeydi. Biri aradı, geliyor mu? Dedi. Sonra da küplere bindi."

"Kim?" Kim olduğunu bilsem şu an karşısında olurdum. "Baban kimin gelmesinden bu kadar korkuyor olabilir ki?" Omuzları bilmiyorum dercesine silkip ayağa kalktım. "Bilmiyorum, şu Furkan itiyle işimi halledip sonra ilk işim kimmiş babamı bu kadar korkutan şahıs, bulacağım."

"Bulacağız." Diye tamamladı Kağan beni arkamdan ayağa kalkerken. "Arabasının anahtarını bana fırlattığında havada yakalayıp sürücü koltuğuna geçtim. Kağanda diğer tarafımdaki yerini aldığında gaza yüklenip, hızla yola atıldım. Bir hafta sonra tüm planı kurup Furkan itini bir köşede sıkıştırmak için evinin önünde bekliyorduk. Arabanın camını aşağı indirip cebimdeki pakete uzandım. Paketi bitirmeden önce Kağana uzattım. "Ölmek için çok gencim."

"Dedem öğrenir de o sigarayı götüme sokar desene şuna." Dediğimde gözlerini kaçırıp montunun yakalarını yukarı kaldırmıştı. Altı kez hacı olmuş dedesi evlerine geldiğinde ne sigara ne içki içerdi. Dedesine olan saygısından ya da korkusundan küfür bile edemezdi dedesinin yanında. Sigarayı yakıp ilk dumanını içime çektim. "Çabuk iç lan şunu. Hava buz gibi. Bir yerlerim dondu. Çocuğum olmayacak senin yüzünden. Sonra ben neden amca olamıyorum deme bana!"

"Sikerim belanı Kağan." Dedim sert bir sesle. Bana hiçbir güç bu sigarayı söndürtemezdi. Kağan kaşlarını çatarak önüne döndüğü, pircingi öne doğru çıkmıştı. "Emir iti de olmadığına göre kimse o şerefsizi elimizden kurtaramaz." Emir çocukluk arkadaşımdı. Her işime burnunu sokmaktan zevk alan çalışkan ineğin tekiyken kızına koca arayan annelerinde bir numaralı damat adayı, kızlarında beyaz atlı prensiydi deyim yerindeyse. Kağan'ın ise bir numaralı düşmanı. Çünkü Kağan kavga ederken araya giren her türlü canlıdan nefret eder "Kavgada ayıranı döverim." Deyip birkaç kez Emir'in ağzını burnunu kırmıştı. "Kız gibi birbirinizi çekemiyorsunuz." Dediğimde cıkladı. Bu sırada dudağındaki piercingi yine yön değiştirmişti. "Beni çekemeyen tesbih çeksin dedem gibi durmadan. Yada besmele çeksin."

"Olmayan beynini sikeyim." Katkı maddesiz tam bir organik maldı. Furkan itinin evinin oturduğu rezidansın güvenlikli dış kapıları açılmaya başladığında sigaramın son dumanını çekip camdan dışarı attım. "Hazır ol, çıkıyor." Dedi Kağan yayıldığı koltukta toparlanırken. Ayağım gazda bekliyordum. "İşte orada, çıkıyor." İkimizde gözlerimi kapıya dikmiştik. "Motorunu alacak galiba pezevenk." Kağanın dediği gibi arabayla değil motoruyla çıkmıştı. Arabanın giremediği yerlere girip izini kaybetmesi kolay olacaktı. Ensesine binene kadar bizi fark etmemesi imkansızdı. Zaman kaybetmeden peşine takıldığımızda aramızda yalnızca yirmi metre vardı ve bu yüzden bizi fark etmesi zor olmadı. Kağan "Trafiğe karışırsa kaybederiz izini." dediğinde başımı iki yana salladım, dişlerimi sıktım. "İsterse cehennemin dibine girsin. Yine de benden kurtulamaz." Furkan akıllık yapıp arabaların arasına karışırken küfrederek gaza yüklendim. Önüme çıkan bir araca makas atıp sol şeride girdiğimde oda işlek bir caddeye dalmıştı. Hemen yön değiştirdim. "Boşuna çırpınıyorsun." Diye mırıldandım, bildiğim kestirme bir yola girerken. Dakikalar içinde caddenin diğer tarafından önüne çıktığımda son anda arabanın etrafında döndü ama artık arka arkayaydık. Kağan omzuma dokunup "Kıza dikkat et." Dediğinde gözlerimi camdan dışarı çevirdim ve karşıya geçmek için yola adımlayan kızı son anda gördüm. Furkan'a o kadar dikkat kesilmiştim ki, karşıya geçmek üzere olan kızı neredeyse çiğnemek üzereydim. Son anda hem Furkan hem de ben sağa kırıp dar bir sokağa girdiğimizde "Aptal kız." Diye mırıldandım kendi kendime. "Aptal"

"Formundan mı düştün abicim sen?" diye sorduğunda Kağan alayla güldüm. Meydan okurcasına tek kaşını kaldırmış omzunun üzerinden yüzünü bana çevirmişti. "Kağan..." dedim dişlerimin arasından. Artık Furkan'la burun burunaydık. "Kim olduğumu asla unutma."

Gaza sonuna kadar yüklendim ve çarpma sesini duyana kadar bekledim. "İşte Baş Belası!" Furkan bir tarafa motoru bir tarafa savrulurken frene asıldım. Başımı önüme çevirdiğimde sokağın sonuna kadar yuvarlanan motoru ruhsuzca izledim. Furkan'ın en sevdiği oyuncağı bir duvara çarparak dururken Kağan arabadan çıktı. Furkan son anda başına geleceği anlayıp motordan atlamış olmalıydı. Düştüğü yerde sırt üstü yatıyordu. Arabanın kapısını ağır ağır açıp içinden çıktım. "Hangi kemiğini kırarak başlıyoruz?"

"Hangisinden istersen kardeşim."

"Bak, bilemedim şimdi." Furkan başını kaldırdı ama kafası saniyeler içinde yere geri düştü. Kağan gözlerini Furkan'ın bacaklarına indirdi. "Şurası güzel gözüktü gözüme sanki. Hem bir daha bizi peşinden koşuşturmaz değil mi?" Kağan kaldırdığı ayağını Furkan'ın dizine geçirirken Furkan'ın yüzünde dalgalanan acıyı keyifle izledim. "Bu kadar mı?" dedi acıyla dişlerini sıkarken. Bana meydan okumaya bayılırdı. "Sence?" derken gözlerimi gözlerine diktim. "Bu sokaktan cesedin çıkmayana kadar durur muyum?"

"Durmak zorundasın." Kağan dayanamayıp karnına tekmesini savurdu. "Çok konuştu sanki."

Furkan yan dönüp karnını tutarken Kağan yeni bir darbe için bekliyordu. "O belgeler elimdeyken bana hiçbir şey yapamazsın." Beni durdurmak için ortaya attığı şey karşısında güldüm. "Sen o belgeleri bana zaten vereceksin Furkan." Dedim sakince. "Başka bir seçenek yok."

Yerden kalmaya çalışırken "Sen öyle san." Dedi. "Babanı kurtarmana izin verir miyim sanıyorsun."

"Sen o küçük beyninle Sinan Karahanlı'yı alt edeceğini mi sanıyorsun?" Derken Kağan'ı geriye doğru itekleyip yakasına ben yapıştım. Yüzünü çevirir çevirmez suratına yumruğumu geçirip boğazına yapışmıştım. Dudağından yuvarlanan kanı tükürüp acıyla soluduğunda bir yumruğumu daha savurdum yüzüne. Konuşmasına izin vermeyip yumruklarımı üst üste yüzüne savururken bir şeyler içimde patlayıp öfkemi körüklüyordu. "Söylesene, senin gücün buna yeter mi?" Kafasını geriye atıp üzerinden kalktıktan sonra ayağımı karnına geçirdim. "Peki yaptıklarını yanına bırakır mıyım ben?" Başımı iki yana sallarken kendimi kontrol etmeyi bırakmıştım. Uzun zamandır içimde tuttuğum kin, nefretini kusmak için tüm zincirlerini kırmıştı. "Yanına mı kalacak sandın lan!" Güçsüzce elini kaldırdı, çektiği acı hoşuna gitmiş gibi gülümsediğinde "Bu sana son uyarımdı." Dedim ve son bir tekmeyi savurup Kağan'a bir işret çaktım. Sırıtarak cebimdeki çakıyı çıkarıp bana attığında havada yakaladım. "Ben tehdit etmem Furkan, ben tehdit etmem!" diye tehlikeyle fısıldadığımda yutkunarak olduğu yerde kıvrandı. "Benim bu hayatta kaybedeceğim hiçbir şeyim yok." diye kükredim. "Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan birine bulaşmaman gerekirdi."

"Biz aynı şeyi istiyoruz." derken ağzından çıkan kanı yere tükürdü. "Aynı intikamı." Başımı iki yana sallayarak yeniden yakasına yapıştım. "Yanılıyorsun."

"Kandırma kendini, anne-" cümlesini tamamlayamadan yüzüne yediği yumrukla başı sağa savruldu. "Bu kadar sohbet yeter..." dedim artık dayanamayarak. Beni annemle durduracağını mı sanıyordu? Benim istediğim intikam yakıp yok edecekti canımı yakan herkesi. Basit bir ölüm yetmezdi içimdeki cehennemi söndürmeye. Çakının ucunu karnına doğru yönlendirdiğimde direnmek için hiçbir şey yapmadı. Parmağını oynatacak gücü kalmamıştı zaten. Furkan'ı aradan çıkarmak işimi daha da kolaylaştıracaktı. Üstelik Sinan Karahanlı onu koruduğum için gitmememi istemeyecekti.

"Rüzgar." Kağan aniden yaslandığı arabadan sırtını ayırırken gözlerini ileriye dikti. "Hemen bırak o elindekini çocuk, sonra da kaldırın ellerinizi. Polis." Furkan'ın derisine bir yarık açmak için bekleyen çakıyı çekmeden omzumun üzerinden başımı çevirip Kağan'ın baktığı yere baktım. Kırklı yaşlarında bir polis silahını bana doğru tutmuş, yavaş adımlarla bize doğru geliyordu. Kağan'la göz göze geldik. Bu adamı bir yerden tanıdığıma yemin edebilirdim. Mavi gözleri o kadar tanıdık ki. "Bir daha uyarmam çocuk. Hemen bırak o elindeki oyuncağı."

Kaşlarımı çatıp önüme döndüm. Furkan yüzüne gülen şansı karşısında gülerek gözlerini kapattı. Biraz sonra silahı ensemde hissederken çakıyı sokağın ucuna doğru yuvarlandırıp ayağa kalktım. "Kaldır ellerini."

Çok geçmeden iki tane ekip sokağa girmiş, etrafımızı sarmıştı. Diğer polisler Kağanın ellerini kelepçelerken ilk gelen polis silahını hala üzerimde tutmaya devam ediyordu. Nedense onun da beni bir yerden tanıdığını görebiliyordum. Hafızamı zorladım ama tanıdığım hiçbir yüzle denkleşmiyordu yüzü.

Biri ellerimi kelepçelerken polisten bir an olsun gözlerimi ayırmadım. Er ya da geç öğrenecektim nasıl olsa kim olduğunu. "Baş komiserim biz emniyete geçiyoruz."

"Ben de geliyorum." Dedi silahını beline yerleştirip adımlarını polis aracına çevirirken. "Sorgularına ben gireceğim." Başımı eğip güldüm. Birazdan gerçekleşecek senaryo hayallerini alt üst edecekti. Çünkü biz daha emniyete varmadan babamın avukatları ve Kağan'ın savcı babası devreye girecekti. Sorgu odasında konuşacağı ben değil eminim ki babamın avukat ordusu olacaktı. Kağan'la göz göze gelip sırıttım.

Her zamanki gibi sorguya alınmadan serbest bırakıldığımızda baş komiser beklediğimin aksine küplere binmek yerine bir köşe de olan biteni izlemekle yetindi. Olacağı biliyordu, beni zaten tanıyordu ama yine de peşimizden gelmişti. "Kısa bir süre için yurt dışına giriş çıkışlarınız yasaklandı." İşte bu, günün en güzel haberiydi. "Bu süre zarfında başka bir olaya karışmamanız gerekiyor Rüzgar Bey."

"Niye? Sana para kazandırıyorum işte." Derken ukala ukala sırıttım şirketin hukuk departmanı başkanına. Gitmek için hazırlanırken birinin adımı seslenmesiyle omzunun üzerinden sese doğru döndüm. "Rüzgar Karahanlı." Sesin sahibi baş komiserdi. Vücudumu tamamen ona doğru çevirirken tek kaşımı kaldırıp "Ne var baş komiser?" dedim sert bir sesle. Aramızda birkaç metre kala durup elindeki rulo haline getirdiği dosyayı diğer elinin avucuna doğru vurdu. "Konuşacaklarımız daha bitmedi."

Kağan ve avukat ordusu araya girmek için benden önce davrandığında yavaşça elimi kaldırıp "Karışmayın." Diye uyardım onları. "Babanız kimseyle konuşmamanızı istedi Rüzgar bey." Öfkeyle avukata döndüm. Bana ne yapacağımın söylenmesinden nefret ediyordum. "Siktir olup gidin artık, buradaki işiniz bitti."

"Ama Rüzgar Bey." Sabırsızca gözlerimi yumup öfkeyle gözlerimi araladığımda avukat bir adım geriledi. "Size siktirin dedim, Neyini duymadınız?" Birbirleriyle bakıştılar. "Peki Rüzgar Bey, siz nasıl isterseniz." Kağan onları postalarken baş komisere döndüm. Sakince omuzlarımı silkip tek kaşımı hafifçe kaldırdım. Baş komiser önce arkasına dönüp etrafını kontrol etti daha sonra mavi gözlerini üzerime dikti. "O hiç girmediğin sorgu odasına buyur bakalım çocuk."

 

Loading...
0%