@dilanzclk
|
RÜZGAR KARAHANLI İz kokan parmak uçlarımı şakaklarıma tüm gücümle bastırdığımı fark ettiğimde, inleyerek sağ dirseğimi dizime yasladım. Kafatasımın içindeki kaosta beynime saplanan bıçakların ardı arkası yoktu. Elimde olsa beynimin içindeki sesleri susturmak için parmaklarımla beynimi deşer o sesleri teker teker öldürürdüm. Kağan'ın önüme doğru iteklediği viskiyle beraber bana seslendiğini duyduğumda boynumu yukarı kaldırıp hafifçe kaşlarımı ne var der gibi kaldırdım. "Ne yapacaksın diyorum, duymuyorsun kardeşim sabahtan beri bizi?" Bıkkınca nefesimi dışarı verdim. Hemen karşımdaki koltukta oturmuş, yanındaki kızdan uzaklaşarak masaya doğru eğilmişti. "Hiçbir şey." diye mırıldandım. Mekanın gürültüsünden sesim ona ne kadar ulaştı emin değildim, umurumda da değildi. "Nasıl hiçbir şey?" diye cevapladığında, beni duyduğunu da göstermiş oldu. "Kapat şu konuyu artık Kağan, Günlerdir başımın etini yedin. Benim bu saatten sonra hiç kimseye güvenim olmaz. Bu işi sadece ikimiz bitireceğiz. Şimdi bu konuyu kapat ve ilk önce git bana o kızı araştır." Babası savcı olduğu için birçok bilgiye kolaylıkla ulaşabiliyordu. Daha doğrusu gizlice adamın bilgisayarına girip istediğim bilgiye kolaylıkla erişebiliyordu. Kız yeniden ona sokulmaya çalışırken bana cevap vermek yerine ilk önce kıza yöneldi. "Tatlım odaya gidene kadar sabretsen mi azıcık, ha ne dersin?" Gözlerimi hafifçe kıstım. Benim yanımda oturan kız onunla ilgilenmediğim için kendi halinde takılmaya devam etmişti. Başımı hafifçe ona çevirmem bile hemen gülümseyip sırtını bana doğru kaydırmasına yetmişti. Siyah saçları açık beline kadar uzanan, esmer tenli siyah gözlü bir kızdı. Kağan beni yeniden odağına aldığında "Niye kafayı taktın bu kadar bu kıza, Anlamıyorum." Dedi, meraklı bir sesle. Bakışlarımı kızdan ayırıp aniden Kağanın yeşil göz bebeklerine diktim. "Ne?" dedi omzunu indirip kaldırırken. "Takmadın mı kafayı kıza?" diyerek irdelemeye devam etti. Bu çocuk bugün bütün sabrımı kullanmıştı. O aptal kız umurumda bile değildi. Öğrenmek istediğim tek şey Furkan'la ne kadar ilgisi vardı, onu hangi işlerinde kullanıyordu? Tesadüflere olan inancım sıfırdı. O kız mutlaka benim yoluma taş koymak için gönderilmişti. "Kağan, saçma sapan konuşup sabrımı zorlama benim. Senin için hiç iyi olmaz." Masada duran içkiye uzanıp kristal bardağı parmaklarımın arasına yerleştirdim. "Kız melek gibi, nasıl bir geçmiş bekliyorsun bilmiyorum ama benim bile yüzüne bakarken ilahi söylemek geliyor içimden." Kadehi tek yudumla kafama diktim. "Kağan." Dedim, aynı onun gibi masaya eğilerek. "Gebertirim seni." Kağan korkup kaçmak yerine kaşlarını çatarak saçlarını karıştırdı. "Sen bana bir kız için kızdın mı az önce?" Kaşlarını çatma sırası bana gelmişti. Ne demek istiyordu? "Baya baya kızdın." Derin bir nefes alıp geri arkama yaslandım. Kimseyle uğraşacak sabrım yoktu bugün. Hiçbir zaman yoktu aslında. Gün geçtikçe de artık içimde patlamak için hazırda bekleyen el bombasının pimi biraz daha çekiliyordu. "Salak salak konuşmayı kes artık. Yarın uyandığımda tüm bilgiler elimde olacak Kağan, duydun mu beni?" Sırtımı koltuğun deri zeminine yaslayıp kafamı geriye doğru attığımda içki kokan bir nefesin kulağımdaki sesini duydum. "Başının ağrısını geçirebilirim istersen." Göz ucuyla kıza baktım. Dibime kadar gelmişti. Siyah gözlerini üzerimde gezdirirken sağ avucunu araladı. "Keyfini yerine getirmek istiyorum Rüzgar Karahanlı. "Avucundaki haplardan birini dudaklarının arasına yerleştirip biraz daha dibime girdiğinde. "Keyfimi yerine getirebileceğini mi düşünüyorsun?" diye fısıldadım. Kırmızıya boyadığı dudaklarının üzerinde dilini gezdirip hapı ağzının içine doğru yuvarladı. "Evet, Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar istememiştim." Yeni bir hapı bu sefer benim için dudaklarının arasına yerleştirdiğinde dudağımın bir kenarı hafifçe kıvrıldı. Ben aklımı başımdan alacak hiçbir şey kullanmazdım. Adım ve soyadımdan başka bir bildikleri yoktu hiçbirinin. Küçümseyici bir ifadeyle fısıldadım. "İnsan, hep ulaşamayacağını ister zaten." Kızı geriye doğru itekleyip oturduğum yerden doğruldum. İçki kadehini sert bir şekilde masaya bıraktıktan sonra Kağan'a kalkması anlamında bir işaret verdim. Anlamasa da üzerine yapışan kızı itekleyip hemen yerinde kalktı. Omzumun üzerinden kıza baktım. "Furkan itine söyle, onunla işim daha bitmedi." "Sen..." derken kızın gözleri korkuyla açıldı. "Nasıl anladın?" Yarım saat önce telefonuna F diye birinden mesaj geldiğini görmüştüm, üstelik o an yaşadığı panik bir iş çevirdiğini hemen belli etmişti. "Ben Rüzgar Karahanlı'yım." dedim sadece. Furkan'ın küçük beyniyle yapmaya çalıştıklarını ben daha önce ona çoktan yapmıştım. Üstelik o hala yaptıklarımın farkında bile değildi. Nokta'nın çıkışına doğru ilerlerken Kağan'ın ne olduğunu sormasına fırsat kalmadan çalan telefonu açmak zorunda kaldı. Dışarı çıktığımızda Kasım ayının soğuğu gecenin inine Azrail gibi dikilmişti. Kapının önüne gelen arabasının anahtarlarını almak için ondan önce davrandım. Sürücü koltuğuna geçtiğimde konuşmaya devam ediyordu. Anahtarı çevirip direksiyonu kavradığımda diğer tarafın kapısı aralandı. "Tamam tamam, sağ olasın kardeşim. Bu iyiliğini unutmam." Telefonu elinde çevirip bana döndü hemen. "Bir şey buldum bile. Babam daha dönmediği için bilgisayarına giremem şimdi ama işimize yaracak bir şey buldum bile." "Sadede gel." Diye araya girdiğimde başını heyecanla salladı. "Kızın Furkan'la uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok. Çünkü sadece okula değil İstanbul'a da yeni gelmiş ama asıl bombaya gelelim bence. Çünkü Furkan'la bir ilgisi olmadığı başından belliydi. Sevgilisi falan değil yani, gönül rahatlığıyla yatağına alabilirsin." Sinirle çenemi kavradığımda korkarak durdu. "Tamam tamam hemen sinirlenme kardeşim. Söylüyorum asıl bombayı. Kızın okuldaki dosyasında yazılı ev adresinde evi bizi o gün yakaladıkları sokağın bir arkasında olduğunu öğrendim. Ayrıca kızın polis kızı olduğunu duymuştum zaten ama bir bakalım kimin kızı?" Tek kaşımı kaldırdım. "Kimin kızıymış." Kağan eline bir bombanın düğmesi verilmiş gibi gözlerini açtığında duyacağım şeyin hiç hoşuma gitmeyeceğini çoktan anlamıştım. "Şu seni sorguya çeken baş komiserin kızıymış. Özgür Demir'in kızı Ada Demir." ...... Kendiyle savaşan her insanın bir tarafı yaralıdır. Ya bileklerinden geçmiştir bir jilet izi ya da ruhlarından. Bu yüzden kendisiyle savaşan her insanın bir tarafı hep eksiktir. Ben ruhumun şah damarına geçirmiştim o jileti, tıpkı babam gibi. Öldürmeye kendimle başlamıştım, öldürebilmek için. "Rüzgar, oğlum." Tıpkı bana benzeyen gözlerinin içine baktığımda kasasından çıkardığı dosyaları çantasına yerleştirirken duraksadı ve hemen alt çekmeceyi aralayıp içinden bir silah çıkardı. "Bu yanında bulunsun. Diğer silahları adamlara ver ortadan yok etsinler." Silaha uzandım. Soğukluğu parmaklarımın arasına sızdığında tutuşumu sertleştirdim ve soğukla bir bütün haline geldim "Nereye gideceksin?" derken silahı belimin arkasına yerleştirdim. "Belli değil. İki saat içinde uçağa binip terk etmem gerekiyor ülkeyi. Burada olduğumu kanıtlayamazlarsa hiçbir şekilde suçlayamazlar beni. Kayıtlar iki gün önce Amerika'ya çıkış yaptığım yazıyorken ellerinde hiçbir delil bulunduramazlar." "Ondan sonra?" derken tek kaşımı kaldırdım. Yüzünde tek bir mimik kıpırdamadı gözlerimin içine bakarken. Eminim ki ona ne kadar benzediğimi düşünüyordu kendi kendine. Sinan Karahanlı'nın oğlu Rüzgar Karahanlı. Etiyle kanıyla kemiğiyle onun eseri. "Ondan sonrasını sen halledeceksin." Sesi düzdü. Planını çoktan yapmıştı. İki gün önce yurt dışına gitmiş, dün gecede deniz yoluyla gizlice girmişti ülkeye. Şimdide tanıdığı birinin uçağıyla da yeniden çıkacaktı ve kendini her zamanki gibi delil yetersizliğinden temize çıkaracaktı. Ele geçirilen malları da benim bulmamı isteyecekti. Çünkü yerin üstü ona aitse altıda bana aitti. Birkaç gün önce gitmediğim için kıyameti koparan adam şimdi bana mecburdu. "Baskın beklenmedik bir şekilde gerçekleşti ama beni alt edemezler." Bakışlarındaki o kendinden emin ifade, asla sarsılmayan güçlü duruşu onun ikinci bir derisi gibi her zaman üzerindeydi. "Malların nerde olduğunu bulana kadar bekleyeceğiz." Tüm gizli dosyalarını çantasına yerleştirdikten sonra çantasını kapattı. Çantadaki otomatik kilit sesini duyduktan sonra kendi silahını yerleştirmişti beline. Bakışlarını kapıya çevirdi. Kapının ardında onun tek bir hareketini bekleyen bir ton adam vardı. "Buradaki bütün gücüm senin. Hepsi senin emrinde olacak. Benim oğlum olduğunu gösterme zamanın geldi." Burnumdan içeri giren nefesin katran katran olup göğüs kafesimde toplandığını hissettim. Damarlarımda akan kan değil katrandı. Burnumdan aldığım nefesi yine burnumdan verdim. Sinan Karahanlı "Senden haber bekliyorum oğlum." Diyerek odasından ayrılırken önüme bakmaya devam ettim. Onun oğlu olduğumu kanıtlamamı istiyordu. Kanıtlayacaktım. Derin bir nefes alıp önümde duran masasına sertçe tekmemi geçirdim. Masa yanındaki koltukla birlikte geriye doğru sürünürken hızla odasından ayrıldım. Kapısındaki adamlar beni gördükleri gibi hazıra geçerken sinirle çenemi sıvazladım. Hiçbirine ihtiyacım yoktu. Bugüne kadar tek başıma yürümüştüm bu karanlık yolu. Gerekirse Kağan'ı bile oyun dışı ederdim. Gitmeden önce peşime takılmasınlar diye kapının önünde durdum. "Benden haber gelmeyene kadar hiç kimse hiçbir şey yapmayacak." Derken tek tek hepsinin üzerinde göz gezdirdim. Hepsinin ağzından dökülen aynı cümleydi. "Siz nasıl emrederseniz Rüzgar Bey." Adımları merdivenlere yönelttim. Hızla şirketi terk ederken kapıya gelen arabaya binip gaza yüklendim. Güneş batmak üzereydi ve hava hala soğuktu. Yarım saat sonra evin önünde durduğumda karanlık yavaştan sinmişti. Kapıyı itekleyip kendimi dışarı attıktan sonra kapıyı sertçe kapattım. Ev günlerdir gelmediğim için temizlikçinin bıraktığı haldeydi. Montumu çıkarıp koltuğun üzerine attım. Işıkları açma gereği duymadan yukarı çıkan merdivenlere yönelirken telefonum çalmaya başlamıştı. Tekrara düşen aramayla telefonu cebimden çıkardım. Arayan Emirdi. Direk meşgule atarken odanın kapısını araladım. Polisin kızına bugün yaptıklarım yüzünden daha beni sorguya çekmemişti. Kızın peşinde dolanmayı bırakmış olacak ki benden hesap sormayı yeni aklına getirmişti. Telefon yine çalsa da yeniden meşgule bırakıp yatağın üzerine fırlattım. Emir gereksiz sözlerini söylemek için biraz daha bekleyecekti. Dolaptan bir havlu çıkarıp banyonun kapısını aralarken diğer elimle üzerimdeki tişörtü çıkarmak için enseme doğru uzandım. Tişörtün yaka kısmını yakalayıp başımdan çıkarmak için hamle yaparken ön tarafındaki yırtığa gözüm çarptığında birkaç saniye durdum. Polisin kızı ellerimin arasında debelenirken yırtmış olmalıydı. Başımı iki yana sallayıp tişörtü üzerimden çekip çıkardım. Babası onu önüme atarken ne düşünüyordu acaba? Polisin kızı. Korkuyla titreyen gözleri göz kapaklarımın önüne düşerken soğuk suyun altına girdim. Suyun sesinden başka ses yoktu. Ta ki gözleri gibi sesi de kendini hatırlatmadan öncesine kadar. "İçindeki o cehennemde yanan tek kişi inan ben olmayacağım." Demişti, Adacık. Sesi beynimin içinde durmadan yankılanırken alnımı mermere yasladım. Su ensemden aşağı dökülmeye başladığında iki elimi mermer duvara bastırdım. Ciğerlerim temiz bir nefesin açlığıyla çırpınırken burnumdan içeri giren tek şey ölüm kokusuydu.
|
0% |