Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12.HESAPLAŞMA

@dilanzclk

BÖLÜM 7:HESAPLAŞMA

Bazı anlar göğsümün içine düşerdi. Hissederdim, işlerdi bir ağacın kökleri gibi göğsümdeki toprağa kendini. Üzerinden ne geçerse geçsin o hep tutunurdu oraya. Belki çok az oldukları için, belki de ben çok yalnız olduğum için.

Kapının önüne çıktım. Kapıyı ardımdan çektim fakat beynimin içinde kapılarını aralık bıraktığımı düşünlerin sesleri benimle birlikte gelmeye devam etti. Hangi kapıyı uzanıp kapatmak istediğimde kendimi o kapından içeri girerken buluyordum. Başımı göğe çevirip derin bir nefes aldım. Hava yine kapalıydı. Gri bulutlar güneşi ardına saklamış, göğü esareti altına almıştı. Önüme dönüp ellerimi montumun ceplerine yerleştirdim. Yağmur yağmadan okula varsam iyi olacaktı. Babam daha iyileşmeden görevine döndüğü için erken çıkıp gitmişti. Gidip gelişlerini kapı tıkırtılarından anlayabiliyordum, tartışacağımızı bildiği ne ben onun karşısına dikiliyordum ne o benim. Yaralı olmasına rağmen bugünlerde her zamankinden daha çok çalışması canımı sıkıyordu. Her zaman çok çalışırdı ama bu günlerde gecesini gündüzüne katığına yemin edebilirdim. Evdeyken bile sürekli telefonda, hep dosyaların arasında geziniyordu. Aynı evde iki yabancıydık.

Adımlarımı hızlandırırken durağın olduğu sokağa girip benim gibi otobüslere yetişmeye çalışan öğrencilerin arasına karıştım. Neyse ki bekleme gereği duymadan durağa gelmemle eş zamanlı olarak sevgili okuluma giden otobüste gelmişti. Bulduğum boş yere kendimi attıktan sonra kulaklığımı takıp geriye doğru yaslandım. Şarkının yüksek sesi belki kafamın içindekileri sustururdu.

Kafamın içindeki kapıların gıcırtısını duymamak için çalan şarkının sesini sonuna kadar kaldırırken başımı yavaşça sağ omzuma doğru bıraktım. Uykum yoktu ama gözlerim çok ağrıyordu. O geceden sonra hiçbir şey düşünmemek için sürekli ders çalışmıştım. Hırsımı da öfkemi de kırgınlığımı da yine kendimden çıkarmıştım. Düşüncelerimi meşgul etmeye çalıştıkça kendimi göz ardı ediyordum. Gerçekten ne düşündüğümü, kalbimden geçen asıl duyguları öğrenmek bile istemiyordum.

Onu düşünmek bile canımı yakıyordu. Çünkü kafamın içinde gıcırdayan tüm kapıların ardında onun olduğunu biliyordum.

Hızla gözlerimi araladım. İstemeden de olsa yine onu düşünürken bulmuştum işte yine kendimi. Aklımın her bir köşesini ele geçirmişti. Karnıma yanlışlıkla da olsa geçirdiği dirseği yüzünden etimdeki çürük iz üzerinden üç gün geçmesine rağmen hala yerindeydi. Tenimdeki izi silinse bile o an hissettiğim korkuyu, gözlerinde kopan fırtınayı ve ruhuma bıraktığı izi geçiremezdim.

Okulun yakınındaki durağa geldiğimizi fark ettiğimde yerimden kalkıp demirlere tutunarak kapıya doğru yürümeye başladım. Özel okul olduğu için okuldan otobüsü kullanan benden başka kimse yoktu sanırım. Son model araçlarını bırakıp kim otobüse binerdi ki zaten? Durağa yaklaştığımızda durma düğmesine bastıktan sonra kapının açılmasını bekledim. Otobüsün kapıları iki yana açılıp kendimi dışarı attığımda esen rüzgar saçlarımın arasına karışıp dalgalandı. Okulla durak arasında kalan yola girdiğimde zilin çalmasına daha vardı. Gamze ve Emir'le de kantinde buluşacağımız için ilk önce kantine gidecektim. Beni o geceden sonra bir dakika bile yalnız bırakmıyorlardı. Emir Rüzgar'la konuştuğunu söylemişti. Bundan sonra bir sorun olmayacağının sözünü vermişti fakat gözündeki morluktan konuşmalarının hiç iyi gitmediğini anlamıştım o kabul etmese de. Rüzgar asla pes etmeyecekti. Asla. İkimizde biliyorduk en yakının arkadaşının onu durduracak bir gücün olmadığı. Onu demirden bir kafesin içine koysalar toprağı kazıp çıkardı.

Okuldan ayrılmak gibi olan hayallerimde babama teklif etmemle birlikte reddedilmesi bir olmuştu. Söz bahsi bile edemeyeceğim bir konu olup kesin bir şekilde susturmuştu beni.

Önüme düşen birkaç tutam saçı kulağımın arkasına çekmek için elimi montumun cebinden çıkardığım sırada gözlerimin ilerideki duran Lamborghini'ye takılmasıyla ayaklarım attığım son adımla birlikte kilitlendi. Göz bebeklerimin içine ektiği korkuyla bakışlarım şoför koltuğunda oturan adamı bulduğunda onun da zaten bana baktığını gördüm. Beni beklediğini. Sokağın yarısını yürümüştüm ve o başından beri oradaydı. Arabasının içinde yalnızdı ve beni beklediğine o kadar emindim ki. Ne yapacaktım şimdi? Çisilemeye başlayan yağmurun taneleri saçlarıma dokunurken yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına yerleştirip etrafıma bakındım. Şansım yaver giderse buralardan Emir geçer ve bizi görürdü. İçimdeki Ada başını iki yana sallayarak kaderime teslim olmamı fısıldadı. İkimizde biliyorduk ki okuldan bu yolu kullanan sadece ben vardım ve Rüzgar Karahanlı bunu bilerek bekliyordu. Onun bana zarar vermesi için Emir'de bir engel değildi zaten.

Cesaretimi toplayıp omuzlarımı dikleştirdim. Hesap sorması gereken biri varsa o da bendim. O değildi. Yürümeye devam ettiğimi gördüğünde aracını çalıştırdı. Yolumu değiştirip ara sokaklardan kaçacağımı düşünerek harekete geçmiş olmalıydı. Öyle de yapmalıydım ama peşimden gelmeye devam edeceği belliydi, bırakmayacaktı. Aramızda yaklaşık on beş metre vardı. O aradaki farkı hızla kapatırken yürümeye devam ettim. Ne o duruyordu ne ben. Artık aramızda çok az bir mesafe kaldığında yavaşlamasını bekledim fakat o kalbim neredeyse göğsümden çıkıp gitmek için hazırlanırken son anda direksiyonu kırdı. Araba yan dönerek önümü kestiğinde "Sen..." diye başladım, sesimde dizlerim kadar titrediği için nefes alma ihtiyacı hissettim. Arabasının kapısı açıldı. Botları yere değdiğinde yerdeki su birikintisi adımıyla birlikte etrafa sıçramıştı. Uzun bedeni göründüğünde gözlerimi kısarak "Ne yaptığını sanıyorsun?" dedim, güçsüz ve tutuklu sesimle. Kelimeler dudaklarımdan harf harf dökülmüştü.

Zehirli gözleri beni kıskacına alırken üzerime yürümeye başlamasıyla ardıma bile bakmadan kaçmam gerektiğini söylenen iç sesimi güçlükle susturdum. "Ne yapıyorum Adacık?"

"Yapmadığın ne kaldı?" dedim bu kez sakince. İçimde telaş yapan ne varsa susturmayı başarmıştım. "Aslına bakarsan daha hiçbir şey yapmadım." Yeşil ve mavi arasındaki gözleri üzerimde dolandı. "Hala yaşadığına göre." Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Yalandan bir gülümsemeyi yüzüme yerleştirip ona baktığımda bir buz dağına bakıyor gibiydim. "Senden nefret ediyorum, biliyorsun değil mi?"

"Umurumda mı sanıyorsun?" Değildi. Onun hiçbir şey umurunda değildi. Düşüncelerimin onda yeri ve değeri yoktu. Onun da saçlarına düşen yağmur taneleri saçlarını ıslatırken yüzünden aşağı çizilen yollar vardı. Yine siyahlar içindeydi. Yine soğuktu bakışları ve yine can yakıcıydı sözleri. Ona hak vererek başımı iki yana salladım. "Değil. Ne istiyorsun benden?"

"Bana ne verebilirsin ki Adacık?" Gözleri üzerimde duygusuz bir ifadeyle gezindiğinde yüzümü buruşturarak geriye doğru bir adım attım. "Şöyle bakmayı kes bana!"

"Nasıl bakıyorum?" Derken, gözlerindeki mide bulandırıcı ifade daha da derinleşti. O gece bana güzel olduğumu söylemişti. "Ölüm kadar güzel olduğun için." Derken, böyle bakmıyordu. Günlerdir beynimin içini kemiren sözleri bir an olsun peşimi bırakmamıştı. Gecenin sonunda beni yine yerle bir etmeseydi ona inanacaktım belki de ama yine de yalan sözleri bile bu bakışından daha kat ve kat iyiydi. Sinirle bağırdım. "Ucuz biriymişim gibi!" Öfkeyle ondan uzaklaşmak için hazırlanırken beni kolumdan yakaladığı gibi kendine doğru çekti. Ona çarpmamak için reflekse diğer elimi aramıza siper yettiğimde sıcak nefesini saçlarımda hissetmem uzun sürmedi. "Adacık."

"Midemi bulandırıyorsun." Diye fısıldadım. "Canımı yakmaktan vazgeç artık!" Ona bakmıyordum. Bakamıyordum. Gözlerimi boynuna diktim. Köprücük kemiğinin üzerindeki deri çıplaktı ve burnumdan verdiğim nefeslerim direk oraya çarpıyordu. "Sadece canını mı yakıyorum?" Sesinde cam kırıkları vardı. Amacı canımı yakmak değil ruhumu küle çevirmekti. "Sadece bu kadarcık mı?"

"Senin gücün ancak bu kadarına yeter." Dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. "Peşimde dolanmaya devam edersen babama artık her şeyi anlatırım."

"Peşinde mi dolanıyorum?" Dedi alay dolu bir sesle. Sürekli karşıma çıkması ona göre neydi? "Bana bak polisin kızı." Dediğinde hala ona bakamadığımı fark ettim. "Başını kaldır ve tekrar söyle." Onun dediğini yapacak değildim. Ona bakmak zorunda da değildim. Görgü kurallarını sorgulayacak en son insan bile değildi. Gözlerim yerde oyalanmaya devam ederken "Şu an yaptığın ne?" diye sordum. "Sürekli karşıma geçiyorsun, sürekli yolumu kesiyorsun. Kafamı ne zaman kaldırsam seni görüyorum. Hayatımı mahvetmek için elinden geleni yapıyorsun. Belki babam sana durman gereken yeri hatırlatır."

Gerçekler aramıza çığ gibi düşerken "Durma koş babana o zaman Adacık." Diye fısıldadı. Kolumu kurtarmaya çalıştım. Debelenmem beni daha sıkı tutup kendine yapıştırmasına neden olurken, öfkeli bir nefes verip beni başka bir yöne doğru çekiştirmesiyle başımı kaldırdım. Yağmur hızını artırmaya başlarken gökyüzü birkaç saniye aydınlandı o sıra. Gök gürültüsünden önce gelen ışık birazdan burada sırılsıklam olacağımızı gösteriyordu. Kendimi onunla ve arabasının arasında bulurken "O zaman bende durmam Adacık." Diye konuştu keskin bir sesle. Gök gürültüsünden ödüm kopardı. Ondan kurtulmak için bir kez daha şansımı denemedim. Okula girip kendimi güvende hissetmeye ihtiyacım vardı. Duvarların arasına sığınmam gerekiyordu "Bırak beni, Hiçbir şey yapamazsın."

Histerikli bir kahkahanın dudaklarından döküldüğünü duydum. "Babanın hayatı iki dudağımın arasındayken böyle konuşman hiç doğru değil Adacık." Kaşlarımı çatarak kafamı kaldırdığımda, gözlerinden gözlerime düşen cehennemi sahipsiz bıraktı. Nefes boşluğuma oturan yumruğu zorlukla yutkundum. "Ne demek istiyorsun?"

"Diyorum ki..." Durdu, yavaşça yüzüme doğru eğilirken sıcak nefesi yüzüme dokunmaya devam etti. Bir eli kolumu tutarken diğer eli omuzumun üzerinden arabasına yaslıydı. "Bana istediğimi vermezsen babanı öldürürüm." Ne?

 

Loading...
0%