Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14.GÖK

@dilanzclk

"Hayatımı mahvediyorsun."

Yavaş adımlarla odasından ayrılırken montumun cebine uzanıp içinden telefonumu çıkardım. Saat beşe geliyordu, gün daha bitmemişti ama odasının tüm perdelerini kapattığı için içerisini karanlığa gömmüştü. Benimle birlikte. Telefonumun ekranı kaydırarak açtıktan sonra üsteki aramalarda sadece Gamze'yle Emir'in ismini gördüğümde Emir'e masaj atmak için parmaklarımı hareket ettirdim. Nerede olduğumu bilmiyordum ve beni alması için ondan başka arayacağım kimse yoktu. Ayrıca Rüzgar'ın evini ondan iyi kimse bilemezdi.

Gönderilen: Emir Araz

-İyiyim ama gelip beni almana ihtiyacım var. Rüzgar'ın evindeyim. Soru sorma lütfen, çabuk olursan sevinirim.

Birkaç saniye geçmedi ki ekran yanıp söndü.

Gönderen: Emir Araz

-Geliyorum.

Rahat bir nefes aldım. Onun odasından çıktığımda arkamdan geldiğini beni takip eden adım seslerinden anlayabiliyordum. Peşimi bu kadar kolay bırakmayacağını biliyordum zaten. İlk önce zemini çıplak uzun bir koridorun içine girdim. Duvarında birkaç tablo asılıydı yine. Boş gözükmesin diye öylesine konulmuş ama garip bir şekilde birbiriyle uyumlu tablolardı. Evi iki katlı olmalıydı ki koridorun sonunda evin aşağı katına inen merdivenleri duruyordu. Katta onun odası dışında bir oda daha vardı ama kapısı kapalıydı. İçini göremediğim ve hemen gitmek istediğim için fazla incelemiştim. "Beni neden evine getirdin ki?" diye sorarken merdivenlerden inmeye başladım. Merdivenleri indiğim sırada montumu giyip çantamın bir kolunu da dikkatli bir şekilde omzumdan geçirmeyi başardım. Botlarım hala ayağımdaydı. Yatağının kirlenmesini umursamıyor olmalıydı ki çıkarmamıştı ya da benimle daha fazla uğraşmak istememişti. Onun yatağına girmiş olduğum gerçeği başıma dank ederken onun alay dolu sesini duydum. Okulda onun hakkında en çok duyduğum şey her gece başka bir afetle birlikte olduğuydu ve ben onun her gece başka birini aldığı yatağında uyumuştum. Kendi isteğimle olmasa bile onun evine, onun yatağına kadar girmiştim. Kendimi parçalamak istiyordum. Belki o zaman o da bende rahatlardık. "Kollarımın arasına bayıldığın için olabilir."

"Beni arabana çarptığın içinde olabilir belki." Diye anında karşılık verdiğimde cıkladığını duydum yeniden. Beni sinirlendirmesi neden bu kadar kolaydı? İnsanın damarına basmayı o kadar iyi biliyordu ki. "Belki de gök gürültüsünden korkan küçük bir kız çocuğu olduğun içindir." Yüzüm istemsizce düştü. Hala yağmur yağıyor muydu acaba? Yaklaşık yedi saattir uyuduğumu düşünürsek dışarıda ne olup bittiğini öğrenmem lazımdı. Merdivenler tükendiğinde sağ tarafıma doğru açılan salonun bir duvarı kaplayan camına çevirdim başımı. Gök gürültüsünden korktuğum gerçeğini onun bilmesine gerek yoktu. Bunu bile bana karşı kullanacak ahlaksız pisliğin tekiydi. Hiçbir insana karşı bu kadar nefret duymamıştım bu yaşıma kadar. Rüzgar Karahanlı varlığını bilmediğim kötü hislerin tohumlarını içime ekmişti. "Ne gök gürültüsünden korkuyorum." Diyerek karşı çıktım yüzüne bakmadan. "Ne de senden."

İçimdeki Ada bana alayla baktığında gözlerimi devirerek dışarıyı inceledim. Dışarıdaki yağmur durmuş olmalıydı. Hatta gün sabaha nazaran daha aydındı. Bulutlar bütün öfkesini çıkarmış ve geriye çekilmişti. Keşke oda pes etmeyi ve geri çekilmeyi bilseydi. Evi gibi salonu da bizim evi ikiye katlardı. Ortada siyah koltuk takımı, duvarda büyük ekran bir televizyon ve ortaya da yine deriden kısa ayaklı geniş bir masa konulmuştu. Masanın üzerinde dağılmış evraklar ve bir diz üstü bilgisayar duruyordu. Duvarda yine benzer tablolar vardı. Neden herhangi bir çerçevenin içinde birine ait resim yoktu?

"Aptalın tekisin." dedi, beni küçümseyen bakışlarını üzerimde gezdirirken. Öyle olduğum konusunda hem fikirdik. Aptalın teki olduğumu, onun hayatıma daldığı ilk andan itibaren sürekli duyuyordum. "Ve bunu cesaret olduğunu kendine inandıracak kadar salaksında."

"Bana hakaret etmeyi bıraksan mı artık!" Dedim neredeyse bağırarak. Suratındaki alay yavaşça silindi. "Benimle konuşurken kes o sesini." O bana hakaret etmekten çekinmezken ses tonum mu zoruna gidiyordu? "Kesmiyorum." Dedim daha çok bağırarak. "Sen benimle uğraşmayı kesiyor musun ki ben sesimi keseyim? Başıma bela oldun ve ben senden kurtulmaya çalıştıkça senin karanlığına daha çok batıyorum. Elimi kolumu bağlamaya çalışıyorsun ama kanatlarımı unutuyorsun. Ben sana yenilmem." Dudaklarından dökülecek tehditler ve hakaretler için gardımı alıp konuşmasını bekledim. Gözlerimin içine bakarak aramızdaki mesafeyi anında yok ettiğinde geri adım atmaya vakit bırakmamıştı. "Sabrımı zorluyorsun." Diye fısıldadı, dirseğimi yakaladığında. "Sabrımı çok fena zorluyorsun." Gür kirpiklerinde kopan tufanı bakışlarına bıraktı. "Ben senin kanatlarını çoktan kopardım."

Öyle. Çünkü sen göğsümün içine kasırga oldun, kanatlarımı paramparça ettin.

Gözlerinden gözlerime infilak eden duyguya göğsüm aldığı garda rağmen yenik düşerken dudaklarım aralandı, tekrar kapandı. Tekrar konuşmaya çalıştım ama yine beceremedim. Onun durduracak bir sınır yoktu. Onun ne evinde ne de içinde hiç ışık yoktu.

Ona ne demek istediğini sormak için aralanan dudaklarımı sertçe çalmaya başlayan kapı sesi kapattı. Kapının dışındaki kişi üst üste zile basıyor aynı zamanda kapıyı yumrukluyordu. Rüzgar benden çektiği öfkeli bakışların yumruklanan kapıya diktiğinde dirseğimi ellerinin arasından çekip kurtardım. O da zaten kapıya gitmek için hareket etmiş, beni paramparça etmeyi sonraya bırakmıştı. "Rüzgar aç şu kapıyı! Ada'nın orada olduğunu biliyorum. Aç hemen şu kapıyı!" Gelen Emir'di. Bu kadar çabuk gelmesini beklemiyordum. Onun evinde olduğu duyunca telaş yapıp hemen gelmiş olmalıydı. Rüzgar kapı kolunu sertçe indirerek kapıyı açtığında Emir'de hızla içeri girmişti. "Nerede Ada, Kıza zarar vermedin değil mi?" Rüzgar'ı itekleyerek içeri girdiğinde birkaç adım atıp beni daha kolay görmesini sağladım. Yoksa sesindeki öfke her an Rüzgar'a saldıracakmış gibiydi. "Emir, buradayım."

Beni görür görmez yanıma koştuğunda Rüzgar kaşlarını çatarak bizi izledi. "İyisin değil mi?" İyi olduğumu teyit etmeye çalışırken bir eli şefkatle yanağıma dokunmuştu. "İyiyim ben." Emin misin der gibi gözlerini kıstığında başımı aşağı yukarı salladım. Yanağımdaki elini yavaşça indirdi. İyi olduğumu, sırtımdaki acıyı görmezden gelirsek tabi, anladığında rahat bir nefes aldı. "Neden buradasın? Ne işin var senin burada?" Her şeyi baştan anlatmam gerekiyordu ama içimden konuşmak gelmiyordu. "Yolda konuşsak olmaz mı, Gitmek istiyorum."

"Seni zorla mı getirdi?" diye sordu bu kez de Emir, siyah gözlerini içeri giren Rüzgar'ı hedef almıştı. Evet desem kıyameti koparacak gibiydi. Beni arkasına alırken yüzünü Rüzgar'a çevirdi. Benim için Rüzgar'ı kaçıncı kez karşısına alıyordu? Rüzgar onun çocukluğuyken ben ise hayatındaki iki günlük kızdım ama onun vicdanı vardı ve doğrunun yanında durmaktan çekinmeyen iyi bir karaktere sahipti. "Neden burada Ada?"

Rüzgar dişlerini birbirine bastırdı. "Neden burada olduğu seni ilgilendirmiyor." Sesi kontrollüydü ama Emir onun en yakın arkadaşı değil de düşmanıymış gibi bakıyordu. Burada oluşundan, beni korumasından rahatsız olmuştu. Emir "Ada neden burada Rüzgar?" diye bir kez daha sorusunu yenilendiğinde Rüzgar ona sıkıldığını belli eden ağır bir nefes alıp verdi. "Yine seni ilgilendirmeyen konulara giriyorsun. Yine karşına alıyorsun beni. Yine..." dedi ve sustu. Sesini kontrol etmekten çok dudaklarından dökülecek kelimeleri seçiyordu. "Değersiz biri için bana sırt çeviriyorsun." Kelimelerinde ezilen taraf Emir değil bendim. Sözleri Emir'eydi ama sözlerinin zehri benim avuçlarıma dağıldığında kırgınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.

Emir'in kızgın sesi kulaklarımı parçaladı. "Ada benim için değersiz biri değil." Kolumu Rüzgar'ın aksine naif bir şekilde kavrayıp yanına çektiğinde şaşkın bakışlarımı Emir'e çevirdim. "Ona zarar vermene izin vermem." Gerçekten bana değer mi veriyordu? Doğru ya da yanlış olduğu için değil bana gerçekten değer verip, gerçek bir arkadaşı gibi gördüğü için mi yanımda duruyordu?

İstemsizce ona gülümseyerek bakarken bir o kadar da şaşkındım. Gamze'nin onu neden bu kadar sevdiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Emir, doğrularını da vicdanını da korkularına satmamıştı.

Rüzgar'ın gözlerinde birkaç saniyede olsa beliren şaşkınlık yüzünde ilk defa rast geldiğim farklı bir duyguydu ama anında toparlanmayı başardı. "Senden izin aldığımı sanmıyorum." Dedi, metalik bir sesle. "Bende." Dedi Emir ve beni yanında yürüterek Rüzgar'ın evinden çıkardı. Bahçe kapısına giden taşların üzerinde yürürken bir an dönüp ardıma, Rüzgar Karahanlı'ya baktım.

Olduğu yerde duruyordu. Birbirini bulan gözlerimiz birbirinde asılı kaldı. Emir bir kez daha onun kafesinden çıkarıp götürüyordu beni, bir kez daha çekip kurtarmıştı onun elinden. Rüzgar işaret parmağına sol elinin bileğine iki kez vurdu. Bu bana yarına kadar verdiği süreyi unutmamam gerektirdiğini söyleyen bir işaretli. Yine de başımı iki yana salladığımda dudaklarını ağır ağır oynattı. "Ben tehdit etmem."

Bende senin karanlığında kör olamam.

Emir beni kapımın önüne kadar bırakmıştı. Yol ona teşekkür etmekle geçmişti. O da her zaman yanımda olacağının sözünü vermişti. Arabasından benimle birlikte çıkarken arkaya bıraktığım sırt çantamı elime aldım. Karşı karşıya durduğumuzda "Sen çok iyi birisin." Dedim içimden gelerek. "Teşekkür ederim beni koruduğun için." dediğimde Emir'in siyah gözleri kısıldı. Dudağının bir kenarı yukarı doğru kalkarken elini ensesine atıp orayı kaşımıştı. "Sende artık benim için çok değerlisin. Hatta sen ve Gamze hayatımdaki tek ve gerçek dostlarımsınız." diye devam ettiğimde Emir'in yüz ifadesi değişti.

"Dost? Ah şey, Evet öyle..." Ellerini ceplerine sokarak bakışlarına kaçırdığında elini omzuna atıp "Tekrar teşekkür ederim." Dedim kısık bir sesle. "Yarın görüşürüz." Onu ardımdan bırakarak eve girdiğimde tüm günün yorgunluğu omuzlarıma binmekte gecikmedi. Evin içi sıcak ama ben hala ıslaktım. Çantamı kenarı bırakarak hızla merdivenleri çıkarken babam görünürde yoktu. Daha gelmemişti, belki de gelmeyecekti.

Rüzgar babama zarar verir miydi yada bunu dener miydi bilmiyordum ama babamı uyarmak zorundaydım. Rüzgar'ı tanımasam da hiçbir şeyin onu durdurmayacağını bilecek kadar anlamıştım. Üzerimdekileri çıkarıp kirli sepete attıktan sonra sıcak suyun altına girip kısa bir duş aldım. Gecenin bir saatine kadar babamı beklesem de gelmeyeceğini anladığımda salonun ışıklarını kapatarak merdivenleri tırmandım. Kendi odamın ışığını kapadıktan sonra perdeyi çekmek için pencereye gittiğimde bakışlarım istemsizce çınar ağacına ve o ağacın altında bekleyen bedene düştü. Parmaklarım arasında duran perdenin kumaşını sıktım. O gün gerçek olmadığını düşünerek irdelemiştim ama o yine oradaydı. Bu kez odama bakmıyor, başı sokağın girişine çevrilmişti. Aşağı inip kim olduğunu artık öğrenmeliydim. Pencerenin önünden fark ettirmeden çekilip hızlı adımlarla odamdan çıkıp aşağı indiğimde, evin içi kapkaranlık olduğu için korkmadan edememiştim. Kapının önüne geldiğimde birkaç saniye bekleyip derin bir nefes aldım. Sadece yüzünü görüp kapıyı tekrar kapatacaktım. Yüzünü görmem yeterli olurdu. O kişinin o olmamasını öğrenmem gerekiyordu sadece. Kararımı bir kez daha gözden geçirme gereği duymadan birden kapıyı açtığımda karşı karşıya geldiğim bedenle korkuyla irkilerek çığlığımı savurdum. "Baba." Dedim titreyen sesimle. Onun da eli hemen beline uzanmış, silahını çekmek için tetikte kalmıştı. "Ada, gecenin bu saatinde ne yapıyorsun kızım?" dedi, silahını geri bırakırken. "Asıl sen ne yapıyorsun baba?" derken omzunun üzerinden dışarı, karşı kaldırımda duran çınar ağacına kısa bir bakış attım. Hiç kimse yoktu elbette. Her kimse babamı geldiğini görünce gitmişti. O yüzden sokağın başına bakıyor olmalıydı.

"Neyse." Dedim kenara çekilip babama geçmesi için izin verirken. "Evin yolunu bulmayı başarmışsın en azından!"

 

Loading...
0%