@dilanzclk
|
“Yanıyorsun.” Diye fısıldadım ama asıl cayır cayır yanan bendim.
“Yok bir şeyim.” Sesi garipti. Yavaşça dudaklarımı anlımdan çekerken “Hastasın.” Diye mırıldandım. Hem bedenen hem de zihinen. Tam bir ruh hastasıydı. “Her anlamda.” Kaşlarını çattı. “Dilin yine uzamaya başladı senin.” Bakışları dudaklarıma indiğinde umursamaz bir şekilde gülümsemiştim. “Koparacak mısın.” Diyerek meydan okuduğumda, dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. “Daha iyi bir şeylerde yapabilirim aslında.” Yavaşça yüzüme doğru eğildiğinde, ne demek istediğini anlamıştım. Dudaklarımı lezzetli bir yemeğe bakar gibi bakıyordu. “Saçmalıyorsun.” Derken şaka yaptığını düşünerek güldüm. Geri çekilmesini beklerken hala kollarının arasında olmam, garip bir şekilde beni rahatsız etmiyordu artık. Vücudum ona alışmıştı resmen. Bu korkmam gereken bir şey miydi?
Burnunun ucu burnumun ucuna değdiğinde gülmeyi bıraktım. “Lütfen.” Diye fısıldadım. Nefesi nefesime karışıyordu. Sertçe yutkunduğumda “Bırak beni.” Diye inledim. Çünkü ben bırakamıyorum. “Anlayamıyorum seni.” Dedim, gözlerimi hangi ara kapatmıştım. “Bende.” Dediğini duydum varla yok arasında bir sesle. Oda saçmaladığının farkındaydı neyseki. Bir anda kollarını belimden çekti. Boşluğa düşmüş bir şekilde gözlerimi şok içinde araladığımda yüzüme bakmadan odama giden merdivenleri tırmanmaya başlamıştı. “Çok uykum var Adacık.”
Kendime gelerek derin bir nefes aldım. “O zaman git evinde uyu.”
Beni hiç aldırmadan odama girdiğinde koşarak merdivenleri çıktım. Neyseki ortalıkta özel bir eşyam yoktu. Üzerindeki deri ceketi çıkartıp kenara koyduğunda “Sen ciddi misin?” dedim hayretler içinde. “Babam beni öldürür.”
“Neden, benimle ilk yatışın değil bu.” Altan alta gülüyordu. “Burası dingonun ahırı değil.” Başka yer mi kalmamıştı. Koskocaman evi vardı. Uyumak için evinden buraya kadar gelmiş olmaz değil mi. “Senin evin yok mu?”
“Var.” Eee dercesine kaşlarımı kaldırdığımda “Canım burada uyumak istiyor.” Dedi umursamaz bir tavırla. “Hem tek başına kalıp korkmazsın.” Beni düşünmediğine adım kadar emindim. Hayatımdaki en büyük tehlike kendisiyken bunu nasıl söyleyebiliyordu. “Beni sen mi koruyacaksın.” Dedim inanamıyormuşçasına. “Beni ne zamandan beri düşünüyorsun?”
“Kendimi düşünüyorum.” Ayakkabılarını da çıkardı. Küçük yatağıma koca bedenini uzatırken hala çekip gitmesini bekliyordum. “Buraya gel.” Eliyle boşta kalan yanını işaret etti.
“E yok artık.” Birde yanına yatmamı bekliyordu. “İkiletme beni polisin kızı.”
“Sen beni öldürmeye mi çalışıyorsun?” çok ciddi bir sesle sorduğum soruya alay edermişçesine güldü.” Seni benden başkası öldürmez.” Beni zaten tam olarak sen öldürüyorsun. “Yanıma gel, tuhaf bir şekilde senin yanındayken rahat rahat uyuyabiliyorum. O yüzden yanıma gel Adacık. Uykuya bu günlerde çok ihtiyacım var.” Ne diyordu Rüzgar Karahanlı. Kesinlikle iyi değildi. “Sen gerçekten hastasın.”
Bana cevap vermek yerine, yerinden doğrulup her zaman yaptığı gibi bileğimden yakalayıp kendine çektiğinde kaçmak için çok geç kalmıştım. “Çok konuşuyorsun.” Derken tahammülsüz bir sesle yanına çekmişti. Yatağa yatırıp “Sadece duracaksın.” Dedi bana bez bebek muamelesi yaparmışçasına. Ellerini üzerimden çekip yanıma uzandığında mavilerim yuvarlından çıkacaktı neredeyse. Ne yapmaya çalıştığını bilmesem de çok yanlış bir yolda olduğuma emindim artık. Gözlerini kapattı. “Uyu.” Yorgundu, hastaydı ama o Rüzgar Karahanlı’ydı ve onu bu şekilde görmek garipti. Uyumak için bana ihtiyaç duyduğunu söylüyordu. Kalbimin ortasına pimi çekişmiş bir bomba bıraktıktan sonra uyumamı nasıl bekliyordu?
Derin bir nefes aldım. Aklımla oynuyordu. Birkaç dakikanın ardından uyuduğuna emin olduğumda yüzümü ona doğru çevirdim ve istemsizce dakikalarca onu izledim. Hava kararmıştı. Karnım acıkmıştı. En son öğlen yemeğinde yemiştim. Nedense kımıldadığım an uyanacakmış gibi hissediyordum. Ki öylede olmuştu.
Yataktan çıkacağım an, yakaladığı gibi yatağa geri çekmiş ve bu sefer kollarının arasına hapis etmişti. Sırtım göğsüne yaslı bir şekilde kolunu karnımın etrafına dolayıp “Uyu.” Diye fısıldadığında “Açım.” Diye mızmızlandım. “Sonra yersin.” Diye karşılık verdi uykulu bir sesle. Yüzü saçlarımın arasındaydı ve oraya nefesinden bir yuva yapıyordu. “Uyudun mu?”
“Evet.”
“Cevap verdin.” Bıkkın bir nefesle birlikte “Uyu.” Diye emrettiğinde pes ederek bende gözlerimi kapattım. Aynı yastıkta uyuyorduk. Başımın belasıyla, aynı yatağı paylaşıyorduk ve sadece uyuyorduk. Bu benim için çok fazla olsa da onun için fazlasıyla masum bir şeydi. Uyumaya çalıştım. Teninin varlığını unutmak için kendimi uykunun kollarına bırakmaktan başka çarem kalmamıştı. Uyandığımda saat kaçtı bilmiyordum ama göz gözü görmeyecek kadar zifiriydi her şey.
Rüzgar bir elini tişörtümün sıyrıldığı çıplak karnıma sıkıca dolamıştı. Diğer eli ise kolumun üzerinden uzanmış, Çenesini omzuma dayamıştı. Kıskacına almıştı beni ve ben bu durum karşısında korkmak yerine, o korkuya sıkıca sarılmıştım. Elim elinin üzerindeydi.
Sertçe yutkundum, boğazımdan geçen yumruğun sesini duymuştum. Vücudumu yavaşça ona çevirdim. Sen bana ne yapıyorsun Rüzgar Karahanlı? O kadar güzel bir yüzü vardı ki! Başımı göğsüne yaslayıp uyumaya devam ettim. Normal bir an değildi zaten. Felaketime sarıldım.
Yeniden uyandığımda, karanlık kırılmaya başlamıştı. O kadar çok uyumuştum ki. Bu ömrüm boyunca uyduğum en uzun geceydi. Kabus görmemiştim. Kabus görmemişti. Yüzümü yüzüne kaldırdım. Yanakları hafiften hala kızarıktı. Ateşi düşmemişti. Telaşla kollarının arasından sıyrıldım. Uyanır gibi oldu ve kalkmama engel olmaya çalıştı. “Ateşin var.” Diye fısıldadım. “Bir yere gitmiyorum. İlaç getireceğim.” Cevap vermesini beklemeden kalktım. Geçen hafta hasta olduğumda babam ilaçlar almıştı. Ateş düşürücüyle birlikte temiz bir bezi ıslatıp yanına döndüm. Doktora gitmeyeceğine adım kadar emindim.
“Rüzgar.” Diye fısıldadım yanına uzandığımda “Hadi bunu iç.” Yarım yamalak gözlerini açtığında hafifçe doğrulmasına yardımcı oldum. Neyseki itiraz etmeden ilaçları içmişti. “Üzerindekileri de çıkaracağım.” Dedim utana sıkıla. “Ateşini düşürmemiz lazım.”
Kazağının eteklerini dokunduğumda gözlerini araladı. “Ateşimi hangi yolla düşüreceksin Adacık?”
Ne demek istediğini anlamadığım için kaşlarımı çatarak gözlerinin içine baktım. “Başından aşağı bir kova buz boşaltmayı düşünüyorum aslında.” Kazağının ucundan tuttuğum gibi başından çıkardığımda “Vücudumu görmek için bahane yaratmana gerek yoktu.” Dedi serseri bir gülümsemeyle. “İsteseydin başından çıkarırdım.”
“Eğer bir vücut görmek gibi merakım olsaydı bu seninki olmazdı Karahanl!” Sonuna kadar yalandı ama bunu onun bilmesine gerek yoktu. Gördüğüm en iyi vücuda sahipti. Derin bir nefes alıp ıslak bezi önce anlına sonrada göğsüne bıraktım. “Kim olurdu?”
“Sanane.””
“Kim olurdu diye sordum.” Sinirlenmiş miydi o? Genişçe sırıttım. “Sen olmadığın kesin.”
“Adacık.”
“Rüzgar.”
“Sinirlendirme beni.” Dediğinde “Neden sinirleniyorsun ki?” diye sordum. Gafil avlanmış bir şekilde gözlerimin içine baktığında, tıpkı benimle oynadığı gibi bende onunla oynamak istedim. Çıplak göğsündeki ıslak bezi ağır hareketlerle hareket ettirmeye başladığımda kaskatı kesilmişti. Gözleri ellerimi takip ediyordu. “Senden daha iyi vücuda sahip binlerce adam sayabilirim.”
“Sikerim o adamları.” Derken bileğimden yakaladı. “Tehlikeli sularda yüzüyorsun.” Onu böyle görmek acayip hoşuma gitmişti. Başımı dikleştirdim. Elimdeki bezi de alıp yere atmıştı. “Canım tehlikeli suda yüzmek istiyor.”
“Boğulursun.” Derken oda hafifçe doğrulmuştu. Bende ona yaklaştım. “Nefes aldığımı kim söyledi.”
|
0% |