Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Güzel Olan Her Zaman Tuhaf Olandır

@dilara_yanik

Emre'nin günlüğü

 

Öyle güzelsin ki..

 

Karşımdaydın. Yatağımda sere serpe yatıyordun. Dalgalı saçların yastığımın her yönüne dağılmış, sıcaktan kızarmış yanaklarınla buradaydın. Yüzünde çiller vardı, çok değildi, sadece yakınına gelenler görebilirdi. Küçük bir burnun, küçük bir ellerin vardı. Hayranlıkla ve aşkla baktım yüzüne, öyle güzeldin ki.. Şuan göremediğim, markette gördüğüm o güzel gözlerini görebilseydim keşke.. Yüzün, saçların, ellerin, her yerin güzeldi ama ben en çok bakışlarına tutulmuştum. İnsanların içlerinde ki kullanılmamaktan yok olmaya yüz tutmuş iyiliğin, sende nefes almış haliydi sanki. Saf iyilik görüyordum o bakışlarında.

 

Dayanamadım uzun parmaklarımı alnından burnuna doğru tenine değdirmeden dolaştırdım. Daha sonra dudaklarının üzerinden çenene getirdim. Sen nasıl bir şeydin öyle, sen ne güzel bir şeydin. Hayranlıkla baktım yüzüne, göz kapaklarının hareket ettiğini fark edince ellerim titredi. Parmak ucum tenine değdiği an parmaklarımı birbirine dolayarak ellerimi yumruk yaptım. Bedenimi senden uzaklaştırdım. Beni tanımıyordun bu yüzden, sana dokunduğum için rahatsız olmanı istemiyordum. Düşüncesi bile ırite etti beni. Oturduğum koltuğa yaslandım bayılmanın bu kadar uzun sürme sebebini düşünürken...

Sıkıntıyla nefes verdim.

Endişeli bakışlarla senin solgun yüzüne baktım. Bu doktor nerede kalmıştı böyle. Gözlerimi yumup başımı geriye attım rahatlamak adına. Bir kaç dakika sonra Melih yanında doktorla içeri daldı..

 

Doktorun muayenesi bittikten sonra uyanmıştın. Beni görmedin. Sen beni fark etmedin, şaşkın ve ürkek gözlerle Melih ve doktora bakıyordun.

"Ben, benim Berat'ı bulmam lazım." dedin. Hala tam ayılmamıştın anlaşılan.. Kaşlarımı çattım. Berat kimdi? Erkek ismi duyduğum an öküz oturdu sanki içime, saçlarımın arasından sıcak bir buhar yukarı doğru süzüldü sanki. Hayal kırıklığının üzerimde ki etkisi bu kadar ağır olabilir miydi gerçekten?

 

Merakıma yenildim ve sordum.

"Berat kim?" ses tonumu bu kadar kasvetli ve sert çıkmasını istememiştim ama bu ton hayal kırıklığı tonuydu ve ben engel olamamıştım. Sevgilin olma düşüncesi içimde hiç bilmediğim bir hayvanı uyandırmıştı. Daha önce hiç bilmediğim duyguların hakimiydin sen, yatağımda ki minik bir kız çocuğu gibiydin.. Beni istediği gibi kullanabilirdin ve daha şimdiden hiç haberi yokken bile beni bu kadar etkiliyordun. Dağılmış saçlarınla birlikte bana baktın, şaşkındın. Bir kaç saniye sadece gözlerime dikmiştin saf iyilik barındıran bakışlarını. Yumuşadım, zaten sana değil Berat denen dallamaya sinirliydim ben. Kimdi o? Hayatında ki yeri neydi? Sana bir şey mi yapmıştı da o yüzden mi bayılmıştın? Dişlerimi sıktım içimde ki öfke tekrar gün yüzüne çıkıp tüm vücudumu kasarken. Sinirim üzerine sen cevap vermediğinde daha da öfkelendim.

 

"Berat kim dedim?" sesim buz gibiydi. Geri kaçtın benden, bakışların hayranlıktan çok ürkekliğe ve nefrete dönüştü o an. Pişman oldum, yemin ediyorum sesimin o kadar sert çıkmasını istememiştim. Ürkek kuş misali duruyordun yatağımda, sana narin davranmalıydım ben, seni pamuklara sarmalıydım. Kısık ve yorgun sesinle cevapladın beni

 

"Kuzenim" dedin.

Ve ben aramızda ki mesafeyi iliklerime kadar hissettim.. Kendimden utandım. Bakışlarımı ayırdım güzel suretinden. Bir şey demeden, diyemeden doktora baktım. Sende ben doktora bakınca bakışlarını çekip doktora baktın hemen.. Doktor sana bir kaç soru sordu ve sen hepsini yorgun sesinle tek tek cevapladın. Her cevabında kendine bu kadar kötü baktığın için daha çok kızdım sana.

Yemek yememiştin, dün öğleyi yemiştin ama akşam aldığın çikolataları da mı yememiştin? Doktor bize durumu anlatırken travma sonucu böyle durumlarında yaşanabileceğini ama hastaneye gidip bir muayeneden geçmen gerektiğini söyledi. Travma deyince bu durumun daha önceden de olduğunu söyledin sen utana sıkıla.

Söylesene güzelim, neydi seni bayıltan bu derdin? Ne yaşatmışlardı sana..

 

Yemek yemeği unutturacak derdin neydi senin?

 

Doktorla Melih odadan çıkınca ikimiz kaldık. Oda da garip bir kasvet havası vardı. Yatağımda oturmuş, yorganı göğsünün üzerine çekmiş ürkekçe etrafına bakıyordun.

"İsmin? İsmin ne?" dedim içimde ki heyecanı sana belli etmemeye çalışarak. O bakışlarını bana yine attın. Uzun saçlarının arasından, utanarak ama parlayan gözlerle.. "Duru" dedin sonra. Sesin mi titredi yoksa bana mı öyle geldi bilmiyordum ama tam ismin gibiydin onu biliyordum.

Dupduru, doğal, çilli ve yatağımda ki çirkindin sen..

 

Duru'nun anlatımıyla

 

Hiç sevgilim olmamıştı, hiç kimseden hoşlanmamıştım ben bu zamana kadar. Sebebini hep merak etmiştim ama göz göze geldiğimiz an anladım. Seni beklemiştim ben sevgilim, ruhumu doyuracak tek adam sendin ve ben seni görene kadar kendimi duygusuz zanneden aptalın tekiydim.

 

Uyandığımda nerede olduğumu bilmiyordum. Tanımadığım iki adam bana bakıyordu. O kadar korkmuştum, o kadar garip hissediyordum ki. Aklıma Berat geldi, o benden de kötüydü. Bende olurdu, ara sıra sıcaklanır bayılırdım.

 

"Ben, benim Berat'ı bulmam lazım." dedim endişeyle. Sonra bir ses duydum arkamdan, kaşlarımı çatıp o yöne baktığımda Emre vardı. Buradaydı. Şaşkın ama hayranlık barındıran bakışlarımla tek tek inceledim yüzünü.. Sanki bir daha göremeyecekmişim gibi, ezberledim bakışlarımla her yerini. Fakat Emre bana o kadar sert bakıyordu ki, bana karşı ilgisi olduğunu düşündüğüm anlardan utandım. Bakışlarımı kaçırdım endişeyle.. O da öfkeli ve sert bir sesle

"Berat kim?" diye sordu. Sesi içimi titretti. Neden bu kadar öfkeliydi?

"Berat kim dedim?" dedi bu seferde. Ses tonu ürkütücüydü. Ben bana bağırılmasından pek hoşlanan biri değildim. Neden bu kadar öfkeliydi onu da anlamış değildim.

 

"Kuzenim" sert yüzü gevşedi. Benim ne dediğimi umursamadan doktora baktı.

 

Kırılmıştım.

 

Ama benim hiç bir şeyim olmadığı için kırgınlığımı içime gömerek doktora çevirdim bakışlarımı..

 

Bana en son ne yediğimi, ne sıklıkla bayıldığımı falan sordu. Bende kendimce cevapladım. Zaten bu bayılmalar bende fazlasıyla oluyordu. O kazadan sonra travmatik olduğunu söyledi psikiyatristim. Doktor hastaneye gitmemizi söylese de pek umursamadım.

 

Yanında ki adamla birlikte dışarı çıkan doktorun ardından oda garip bir atmosfere geçmişti. Huzursuz hissettim kendimi. Bakışlarında ki soğukluk damarlarıma geçmişti sanki.

"İsmin, İsmin ne?" dedin bana. İsmimi merak etmiştin. İçimde ki kırgınlık aniden gitti. "Duru" dedim kurumuş dudaklarımı yalayarak, susamıştım. Yüzümün her zerresine parlayan gözlerle bakmıştı. Hafifçe gülümsedim fakat o ayağa kalkarak hiçbir söylemeden çıkıp gitti. Meraklı gözlerle çıktığı kapıdan bakarken yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım. Yorganı üzerimden çekerken içeriden Emre'nin sesi duyuldu.

 

"Sakın kalkma yerinden, beş dakikaya geliyorum." durdum. Tek bir lafıyla beni durdurdu. Eski pozisyonuma dönüp sırtımı yatak başlığına yasladım ve parmaklarımı birbirine geçirerek kucağıma koydum. Stres basmıştı beni, garip hissediyordum. Bir kaç dakika sonra nerede kaldığını merak edip rahatsızca kıpırdandım.

 

"Teşekkür ederim ama ben gitsem artık" diye seslendim. Fakat cevap veren olmadı. Tereddütle kalkmaya yeltendim fakat o sırada Emre elinde tepsiyle içeri girdi. Şaşkın bir ifadeyle yüzüne daha sonra tepsiye baktım. Tost ve meyve suyu vardı. Yemekleri gördüğüm gibi guruldayan karnım beni fazlasıyla utandırmıştı. Tepsiyi bacaklarımın üzerine koyarak ayaklarımı yana itekledi ve açtığı yere uzun, heybetli bedenine yer verdi.

"Senin içi yaptım. Ye!" dedi sakin bir ses tonuyla. Berat'ı sorarken ki öfkesi yoktu. Meyve suyundan bir kaç yudum aldım içimde ki hafif rahatsız hisle. Bana bakarken ben nasıl yiyecektim Allah aşkına.. Parmaklarım tostun üzerinde ki peçeteyi kavrarken diğer elim tostun üst kısmını kavrayarak ikiye ayırdım.

 

"Sizde benimle yer misiniz?" fazla mı resmi olmuştu cümlem bilmiyordum ama yüzünde ki ifadeyi anlayamadığım için kendimi açıklama gereği duydum. " Tek başıma yemek istemiyorum" diyerek tostu ona uzattım. Uzun, ince parmaklarıyla uzattığım tostu tutarak kocaman ısırdı. Gülümsedim ve bende tostan güzelce bir ısırık aldım. Lezzetli yapmıştı. Hatta hayatımda yediğim en bol malzemeli tosttu.

 

"İsmimi sormadın?" dediğinde öksürerek meyve suyundan bir yudum aldım ve boğazımda kalan tost parçasını mideme gönderdim.

"İsmini biliyorum. Markette ki satıcı çocuktan duymuştum." dediklerime karşılık yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

 

Pürüzsüz dişleri, gülerken kısılan gözleri.. adeta aşkla bakmamı sağlamıştı ona...

 

"O kadar yani" dedi imayla. Onu araştırdığımı biliyor muydu? Yok nereden bilecek canım.

"Evet" deyip kestirip atmaya çalıştım. Tostumu ısırıp bakışlarımı kaçırırken "Peki, öyle olsun bakalım" dedi. Kızarmaya mı başlamıştım ne? Sanki kafamın içini görüyor gibiydi. Instagram'da birinin profiline girince gözüküyor muydu acaba?

 

"Tamam, tamam. Kafamın içini görüyormuşsun gibi hissediyorum lütfen şöyle bakma" çekik gözlerini hafif kısmış, dudakları sağ tarafa kıvrılmış sırıtıyordu.

"Ben voleybol maçı için gelmiştim. Sıla çok istemişti normalde ben anlamam. Seni sahada görünce de merak ettim. Bende hesabına girerek baktım. Bu kadar yani.." Yüz ifadesi değişmedi fakat sırıtması büyüdü. "Bakma bana öyle, bu kadar işte.." sitemkar cümlem ona kahkaha attırmıştı.

"Hesabıma girdiğini biliyordum. Bir kaç fotoğrafımı beğenmişsin" Nee! fark etmemiştim. Rezil olmuştum. Yine kızardım fakat bu sefer bakışlarımı kaçırmadım.

 

"Bak" dedi bir anda ciddileşerek "Benim sana.." cümlesini bitirmeden etrafta gürültülü bir melodi yankılandı. Cebinde ki telefonu çıkararak cevapladı.

 

"Efendim" yataktan kalktı ve odada ki camın önüne geçti. "Abla Allah aşkına annemden bahsediyoruz. Onlar alışık kavga etmeye" neyden bahsediyordu bilmiyordum ama geniş omuzlarına biraz daha bakarsam bayılacaktım. Bana doğru döndü. "Acil mi?... Abla ne demek polis geldi.... Tamam geliyorum 15 dakikaya oradayım." Telefonu kapatıp bana yanaştı. Yatakta oturur pozisyona gelip bacaklarımı aşağıya doğru sarkıttım. Dizlerinin üzerine çökerek bana baktı.

 

"Benim bir işim çıktı. Bir saate gelirim. Gitme bir yere olur mu? Bekle beni burada.. " çok istiyordum. O kadar çok istiyordum ki burada kalmak ama Berat'ı çok merak ediyordum. "Biraz düşün, ben üzerimi değiştireyim sende biraz düşün. Lütfen.." dedi elini saçlarıma uzatarak.. Ama dokunmadı. Garip bir şekilde bana temas etmemeye dikkat ediyordu. Dizlerinin üzerinden kalkarak giyinme odası olarak düşündüğüm bir odaya girdi. Komedinin üstünde telefonumu görünce saate baktım. Saat 6'ya geliyordu. Bir sürü cevapsız çağrı vardı. Önce Berat'ı aradım fakat telefonu kapalıydı. Mesajlara girerek Berat'ın attığı mesaja baktım.

 

-Abla ben bir hafta bizim çocuklarla olacağım. Beni merak etme. Meral benden ayrıldı moralim bozuk olay bundan ibaret.

 

Cevap vermedim. Olayın Meral'den ibaret olduğunu zannetmiyordum. Elimde bir kanıt yoktu ama kadınsal bir his vardı içimde. Daha sonra beni 4 kez aramış olan Sıla'yı aradım.

Telefon açılır açılmaz muhteşem bir azar işittim.

 

"Duru, seni geberteceğim, o telefonu senin kulağına sokacağım. Ne kadar endişelendim haberin var mı?" dedi öfkeyle. Bende Emre duymasın diye fısıldayarak bir bir olanları anlattım. Çıldırdı, adeta kafayı yedi.

 

"Ne! kızım kader bu yemin ediyorum. Kalacak mısın peki?" tam ağzımı açarak konuşacağım sırada "Kal!" dedi bana. Durdum. İstiyordum, hissediyordum biz olacaktık.

Hayatımda ilk kez böyle bir şey hissediyordum ve denemek istiyordum. "Yada yok kalma, sapık mı deli mi bilmiyoruz? kalma, kalma!" sustum kalmak istiyordum. Emre'nin içeriden sesini duydum.

"Duru!" ismim ne kadar güzeldi öyle.. "Ayy o mu sesleniyor. Ses tonu ne kadar sexy lan!" Sıla'nın heyecanla dediklerini, adım seslerinin yaklaşması sebebiyle umursamadım ve telefonu ters çevirerek yatağa bastırdım. Sonunda heybetli bedeni bakışlarımın odağına düştü.

"Kalacak mısın? Hem seninle konuşmam gerekenler var." kalacaktım. Ona ondan hoşlandığımı söyleyecektim. Hem bence oda bana benden hoşlandığını söyleyecekti. Aptal bir kadın değildim belliydi işte. Olumlu anlamda başımı salladım. Gülümsedi, gülümsedim. İkimizin de bakışları parlıyordu. O gitmek için ayaklandı, bende peşinden dış kapıya doğru ilerledim. Üzerine ceketini giyerken "Tostunu bitirmedin, önce onu bitir. Doymazsan mutfakta yemek var, ben bir saate gelirim. Rahat ol tamam mı?" dedi. Ben başımı olumlu anlamda sallarken o ceketinin yaka kısımlarını düzeltiyordu.

Hoşlandığım, beğendiğim adam tam karşımdaydı. Ben onun evindeydim. Onun dışarıda bir işi vardı ve ben onu uğurluyordum.

 

Tuhaftı ama çok güzeldi..

 

O dışarı çıkarken bende "Erken gelirsin değil mi?" dedim. Erken gelmesini istiyordum, üstelik konuşacaktık, fazlasıyla heyecanlıydım. "Bir saate bilemedin en fazla iki saate geleceğim." diyerek evden ayrıldı.

 

Bende elimde sıkıp ekranını kapattığım telefonu geri açtım ve hala telefonu kapatmamış Sıla'ya döndüm.

 

"Kızım, inanamıyorum. Sevdiğin adamın evindesin." cümlesine duyduğum an içimdeki uzun zamandır stabil durumda olan ve son günlerde dolup taşmak üzere içimde fokurdayan duygularımı serbest bıraktım.

"Emre'nin evindeyim. İnanamıyorum! kendi evimde olsam çığlık ata ata yerlere sürülürdüm. İnanamıyorum, akşam gelecek konuşacağız. Ne yapsam öyle oturup beklemek istemiyorum ama evi de sanki kendi evimmiş gibi kurcalamakta istemiyorum. Sence ne yapmalıyım. Sonuçta duygularımı söyleyeceğim ona."

"Ne istersen onu yap yavrum. İstiyorsan yemek sipariş et"

"Ay! evet evet yemek sipariş edeyim hem mutfağını da karıştırmam ama önce odasını toparlarım. Mum da sipariş etmeli miyim?"

"Bak onu hiç bilmiyorum yani ben pek anlamam öyle şeylerden dur ya dur kızları arayalım." Haklıydı kızlar bana çok iyi fikir verirlerdi. Onların aşk hayatı pek iyi gitmese de bir yaşanmışlıkları vardı yine de. Sıla "Bekle yavrum ben diğerlerini arayayım." dedikten sonra beklemeye aldı.

 

Bende üst kata çıktım ve yatağı toplayıp tepsiyle birlikte mutfağa gittim. Mutfak krem tonlarında ve çok güzeldi. Ortada orta boyutlarda bir ada ve etrafında bar taburesi vardı. Mutfak şömineli bir odayla birleşikti. Krem rengi ağırlıklı bir evdi. Yatak odası hariç orda da krem renkleri vardı fakat ağırlık toprak tonlarındaydı. Elimde tepsiyi mutfakta ki adaya koyarak arkamda şöminenin yan tarafında ki fotoğraflara baktım. Beş kişilik bir aile fotoğrafı vardı. Ortaya o fotoğraf yerleştirilmiş çevresine diğer fotoğraflar. Fotoğrafların arasında dikkatimi çeken garip bir şey vardı pekte garip değildi aslında. Bir bebek vardı aslında ilk onu Emre zannetmiştim fakat büyümüş hallerinde aynı kolyeyi görünce farklı kişi olduğunu anladım. Birbirlerine çok benziyorlardı ve çocuk Emre'den daha küçük gözüküyordu. Bir fotoğraflarında Emre gözlük takıyordu ve o kadar tatlıydı ki. Çocuğun boynunda ki kolye niye dikkatimi bu kadar çekmişti bilmiyordum ama kolyenin uç kısmı özel yapım gibiydi A.D harfi vardı galiba. Çok net değildi. İncelemek için biraz daha eğildiğim sırada tezgahın üzerinde ki telefonum çaldı.

 

Kızları unutmuştum!!

 

Koşturarak tezgahtan telefonumu aldım ve görüntülü aramalarını açarak bar taburesine oturdum.

Melisa, Neşe ve Sıla heyecanla bana bakıyorlardı. Anlaşılan Sıla onlara her şeyi özetlemişti. Neşe ve Melisa şehir dışındaydı o yüzden onlarla pek görüşemiyorduk. Yazları geliyorlardı, ara sıra Sıla ile ben gidiyorduk yanlarına. Ne kadar ayrı kalırsak kalalım bağımız hiç kesilmiyordu. Sadece doğal olarak onlar birbirleriyle, biz Sıla ile birbirimizle daha fazla iletişim kuruyorduk. Ben kurumuş boğazımı meyve suyuyla ferahlatmaya çalışırken Neşe

 

"Kızım, sen birini beğendin. Sonra onunla tanıştın şimdi onun evindesin ve bize haber vermiyor musun?" dedi. Gerçekten alınmamıştı yüzünde ki sahte bir kızgınlık vardı. Ben ona kendimi açıklarken Melisa araya girdi.

"Bilindik herhangi bir sevgilisi olmamış. Üç kardeşlermiş bir ablası, bir erkek kardeşi varmış. Ablası evli ve 2 yaşında bir kızı varmış, eşi de..." hafif bir sessizlik oluştu. Ardından "Oha! inanamıyorum bir saniye, gerçek mi bu be!" diye bir ses yükseldi. Hepimiz ne olduğunu sorarken Neşe

"Yok lan önemli bir şey değil adam çok zengin ona şaşırdım." Sıla endişelenmek nefret eder. Heyecanlanmaktan hiç hoşlanmazdı o yüzden öfkeyle mırıldandı.

"Kuş beyinlisin biliyorsun değil mi?" Melisa gülerken devam etti.

" Tamam her neyse ben devam edeyim. Yahu aslında benim şaşırdığım şey bu adam hakkında pek iyi şeyler konuşulmuyor yani ne bileyim. Her neyse yaa! Bu çocuğun annesi ve babası ayrılmışlar annesi tatlı bir mahallede erkek kardeşiyle yaşıyormuş. Annesiyle, Sultan diye bir kadının kavga sahneleri falan var" Kahkaha atan Melisa'yla durakladık. Bu kız bu kadar çok şeyi nereden biliyordu. "İnternette bunlar neden var?" diye mırıldandım. İnsanların özel hayatına neden bu kadar giriliyordu.

"İnternete anlık olarak düşmüş sonra silinmiş bilgiler bunlar tatlım, öyle google yazarak bulamazsın." dedi saçlarını savurarak. Hep birlikte onun mimiklerine kahkaha attık.

 

Aklıma gelen fikirle ufak çaplı bir nida firar etti dudaklarımın arasından. "Emre, o yüzden gitti. Telefonda konuşurken söylemişti. Ya neyse, neyse ben ne yapacağım bunu konuşalım?"

 

 

Kızlarla yaptığım ufak bir toplantının ardından, dışarıdan yemek söyleyip güzel bir sofra kurmayı planlamıştık. Ben mum falanda koymak istemiştim ama kızlar abartmamam gerektiğini söylemişti. O yüzden internetten bir kaç lezzetli yemek sipariş ettim ve güzel bir masa kurarak Emre'yi beklemeye başladım. Neredeyse iki saat dolmak üzereydi ve gelmemişti. Bu durum beni hüsrana uğratırken soğumaya başlayan yemekleri düşünüyordum. Ben can sıkıntısıyla sandalye de ayağımı sallaya sallaya beklerken kapıdan anahtar sesi duydum. Heyecanla ayağa kalktım. Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemedim. Koridorun sonunda, kapının karşısında duruyordum. Heyecanım her şekilde belli oluyordu. İçeri bir kaç kadın saçı başı dağılmış bir şekilde içeri girerken bağıra bağıra konuşuyorlardı. Arkalarından Emre içeri girdi.

 

"Anne Allah aşkına neden kavga edip duruyorsunuz. Geldin de benim evime..." sustu. Ortam bir anda sessizleşti. Benim evde olduğumu bile bile ailesini getirmişti. Kaşlarım çatık bir şekilde hem kırgınlık hem de kızgınlıkla kahverengi gözlerine diktim bakışlarımı. Özür dilermişçesine karşılık verdi bana fakat ortamın garipliği sebebiyle özrünü umursamadım.

 

Annesi, tanımadığım bir kaç kişi daha, bana bakıyordu. Benim kızarmış, domatesten bir farkı kalmadığına emin olduğum çilli yüzüm ise her şeyi ele veriyordu..

 

En azından mum dikmemiştim şuan ki olaya..

Loading...
0%