Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm YARIM KALANLAR

@dilaraa_doldur

 

Ben geldimm. Beğeneceğiniz bir bölüm ile geldim. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

İyi okumalar...

Görseldeki kıyafetleri bölüm sonunda anlıyacaksınız.

🌼🌼🌼

Sena merhaba ben Evren.'

Bu cümleyi onlarca kez hatta yüzlerce kez tekrar ettim. O kadar çok tekrar ettim ki artık başım ağrıyordu. Kolumda takılı olan
serum bile etki etmiyordu. Evet arabada sanırım bayılmıştım, çünkü gözümü kapattığımı bile hatırlamıyorum. Gözüm açınca hastanede olduğumu fark ettim. Ağrıyan başım ve sürekli kasılan miğdem inleyerek tekrardan gözümü açmama sebep oldu.

"Sanırım kendine geliyor." Alevin sesine benziyordu. Ama ben ilk uyandığım da kimse yoktu. Gözlerimi açtığımda karşımda Alev ve Mert vardı. Diğerleri nerde hiç bir fikrim yoktu.

Mert." Oh be çok şükür kızım bir türlü gelemedin buraya. Ne yaptın azrail ile çay, kahve mi içtin.?"

Mert gergindi. Çünkü korku dolu gözlerle espiri yapmasının başka bir anlamı yoktu.
"Off mert bir sus ya zaten başım ağrıyor. Birde seni çekemem, diğerleri nerde."

Alev sağolsun yardımıma yetişti. "Mert cidden bir sus ya. Hadi sende git Ayşegülün yanına, kalabalık yapma burda."

Mert odadan bu şekil kovulmasını kendine yediremediği için bozulmuş bir suratla odadan çıktı. Alev ise az önce ki hâlinden eser yoktu. Biraz panik biraz ise endişe vardı gözlerinde, aslında anlıyorum onu çünkü beni düşünüyordu. Evrenin telefonda sesini duymak ile bu hallere geldiğimi bildiği içindi bu endişesi. Sorması gerekenleri içinde bu kadar tutmaması için ben sordum.

" Alev sor hadi ne soracaksan. Ayrıca ben niye burdayım ne zaman çıkacam."

"Niye mi burdasın kızım sen iyi misin, dün akşamdan beri hiç birşey yememişsin. Birde soruyor musun?"

Evet yememiştim en son dün akşam saat sekiz de hepimiz hastanede akşam yemeği yemiştik. Ben ise sonra ne kahvaltı yaptım ne de öğlen yemeği yedim. Bana cevap hakkı tanımadan konuşmaya devam etti , bu sırada yattığım yatağın yanına koyulan refakatçi koltuğuna oturmuştu.

"Kızım neredeyse on yedi saattir açsın. Saat öğleni geçti. Bir saattir aralıksız uyuyorsun. Bir anda bayılmışsın sadece seni Evren aramış sonrası yok sen bayılınca Mert ise panik yapıp 'Sena' diye bağırınca Evren telefonu kapatmış. Aradık yok tesise sorduk yok. Numarası yok oldu bir anda."

Yapabileceğim bir savunma yoktu. Bende diyebileceğim tek şeyi dedim." Yanlız ben bir kere uyandım, ama siz yoktunuz sonra zaten tekrar bayılmışım." Alev elini anlına vurdu ve derince ofladı. "Sena sence konumuz senin bir kere uyanmış olman mı? Konumuz bu değil. Çünkü konumuz Evren ve Adnan demir. Ne olacak? Ne yapacağız?"

Bunu biliyordum. Biz her seferinde Adnan köpeğine biraz daha yaklaşıyoruz ama o hep bizi engelliyordu. Sürekli suikastçı gönderiyordu. Ama asla yakalanmıyordu. Suikastçılar da zaten en sonunda bir şekilde kendilerini öldürüyorlardı.

"Yapacak bir şeyim yok Alev, Evren'in tekrar aramasını bekliyeceğiz."

"Peki ya aramazsa ne olacak?"

"Hayır arayacak." Bu cümlenin kalanını mırıltı şeklinde devam ettim. "Çünkü söz verdi."

Alevin duymayacağını düşündüm ama duymuştu. Gözlerinde ki alaycı ifade duyduğunun işaretiydi.
"Aynen kesin arar, bende öyle demiştim."

"Alev tamam kapatalım konuyu. Diğerleri nerede?"

"Senin durumunu Egemen boş boğazlık yapıp Ayşegül'e söylemiş, Ayşegül fenalaşmış. Ona sakinleştirici yaptılar, onun yanındalar dı. Gelirler birazdan."

Ayşegül fenalaşmış ve benim bundan haberin yok. " Beni hemen ayşegülün yanına götür." Alev öfke dolu gözlerle bana döndü.
" Ne dedin? Saçmalama daha serumun bitmedi otur oturduğun yerde. Zaten herkes bir yerde birde seninle uğraşmayayım."

Doğru ya ben Yavuzu tamamen unutmuştum. Herşey üst üste gelmişti. Ayşegülün vurulması, sakat kalması, kuzeni, benim bayılmam derken baya kötü olmuştur. Aslında aramızda en ciddi , en duygusuz gözüken Yavuz olsada en duygusal olan Yavuz'du.

"O zaman bana Yavuz'u çağır." Alev benim inatçı olduğumu bildiği için sadece ofladı ve dışarı çıktı. Bu yaptığı dışarıdan bakıldığı zaman saçma gibi gözüksede aslında Yavuzu çağırmaya gitti. Kafamın ağrısı biraz olsun geçmişti. Boynum ağrıdığı için yatak da daha rahat pozisyona geçip kafamı yastığa koydum.

"İstersen ben sonrada gelebilirim." Yavuzun sesini duymamla birlikte kafamı tekrar kaldırdım. "Nee? Hayır tabiki gel."
Yavuz yavaş adımlarla yanıma doğru yürümeye başladı. Yavuz o kadar kötü durundaydı ki, omuzları çökmüştü, göz altları morarmıştı. Dün gece hakkında kimse bahsetmese de aslında kimse uyumamıştı.

"Nasılsın Sena." Bu halde bile beni düşünüyordu. "Gel yanıma konuşalım biraz." Sorduğu soruyu cevapsız bıraktım çünkü iyim desem yalan söylemiş olurdum, kötüyüm desem onu daha fazla üzmüş olurdum. Yanıma geldi tam refakatçi koltuğuna oturuyorduki ben üstüme örtülü olan pikenin uç kısmını kaldırdım.

Ne demek istediğimi anladığı için yatağın yanına oturdu. "Oturma oraya yanıma yat, abime sarılmaya çok ihtiyacım var."

Dudağındaki buruk tebessüm ile yanıma uzandı. Kafamı onun omzuna koydum. İşte huzur buydu. Sevdiklerine sarılmak, onların kokusunu içine çekmek.Bu güzel anı hiç bir şeye değişmezdim.

"Kendini suçluyorsun değil mi?" Biliyordum, Atakan onun kuzeni olduğu için kendini suçluyordu. Aslında Yavuz her olaydan kendine pay çıkartır ve bunun için omuzlarına bir yük daha bindirirdi. Her ne kadar onun omuzlarındaki yükü almaya çalışsam da yine kendine yapacağını yapardı. Hayatından vazgeçme pahasına olsa bile.

"Aslında neden bu iş çok uzun sürdü onu düşünüyorum, altı ay Sena altı aydır biz bu Adnan denen piçin peşindeyiz. Her seferinde bir şekilde kurtuluyor. Adamlarını yakalıyoruz. Şerefsizler nasıl itaat ediyorlarsa kendi boyunlarını kırıyorlar. Kim kendine bunu yapar Sena. Bu adam onlara ne yapıyor."

Sonlara doğru sesi biraz fazla çıksada haklıydı. Evet gerçekten elli den fazla adamını yakalamıştık ama hepsi kendi boyunlarını kırarak ölmüşlerdi. Hatta kimisi bunu gözümüzün içine bakarak yapmıştı. Bazılarını ise cezaevine göndermiştik. Ama kapatıldıkları hücrede hiç bir sebep yokken ertesi gün ölü olarak bulunmuşlardı.

"Yavuz tamam. Sonra konuşalım, ne olur bak şu anda bu konuyu konuşacak durumda değilim. Sonra konuşalım olur mu?"

Gerçekten konuşacak durumda değildim. Evrenin sesini duymak bana iyi gelmedi. Unutmaya çalıştığım anılar, unutmak istediğim sözler, çocuk yaşında duyduğum yalanlar artık hepsi gün yüzüne çıkmak istiyormuş gibi aklıma geliyordu.

Yavuz beni anladı, Yavuz beni hep anlardı.

"Tamam Sena istediğin gibi olsun. Susuyorum ama sonra konuşacaz." Hiç beklemeden kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım ve kafamı Yavuzun göğsüne yasladım ve belinden sarıldım. Oda bana karşılıksız kalmayıp kollarını belime doladı. Huzur burasıydı sevdiğim insanlara sarılmak. En azından yetimhaneden daha sıcak oluyor burası. Terkedilmiş olduğumuzu unutturuyor.

🌼🌼🌼🌼🌼🌼

Bir yerdeyim. Bir orman. Ağaçlar var ama hepsi siyah, kocaman dalları iç içe geçmiş ağaçlar. Karanlık bir gökyüzü ileride ağaçların açık bıraktığı yerde bir su birikintisi vardı.

İki yana ayrılmış ağaçlar ileri de bir su birikintisi vardı. Gökyüzü çok karanlıktı. Gece değildi, ama gündüz de değildi. Ben neredeyim? Burası neresi? Bir ses duyuyorum 'Sena' bana sesleniyor ama o kim. Bağırmak istiyorum ama sesim çıkmıyor. Oysa ben haykırmak istiyorum, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Içim acıyor bunun sebebi ne, bana ne oldu?

Biraz ilerliyorum, su birikintisine biraz daha yaklaşıyorum. Biri var hatta birileri bana sesleniyorlar. Artık daha da yakınlarına geldim yüzlerini seçebiliyordum. Herkes buradaydı. Abim, ekip arkadaşlarım , Arda ve o vardı. Evren vardı. Evren buradaydı. Bana sesleniyordu Evren bana sesleniyordu. Ben cevap veremiyorum ben konuşamıyorum.

Yanlarına geldim su birikintisi üstlerine sıçramıştı. Benim üstümde beyaz bir elbise vardı ama uç tarafları çamur olmuştu. Hepsi bana bakıyordu ama hepsi mutsuz du. Ne olmuştu? Burası neresiydi? "Abiciğim hadi gel yanımıza gel son kez sarılalım."
Son kez derken ne demek istedi. Bilmiyorum cevap vermek için ağzımı açtım ama konuşamadım. Ben konuşamıyorum. Yanlarına gittim.

Abim bana sarıldı ardından Arda geldi sarıldı. Ekip arkadaşlarım Ayşegül vardı ve yürüyordu. Herkes bana sarıldı ben ise sadece durdum karşılık bile veremedim. Bir tek Evren kalmıştı, bana sarılmayan. Geldi tam karşımda durdu. Elinde tuttuğu papatyayı bana doğru uzattı.
Elimi kaldırıp yavaşça aldım.

"İnsan büyüdüğü zaman canı daha çok acır. Sen hep çocuk kal.

Dedi ve gitti. Sarılmadı bana oysa o kollarını kaldırsa ben zaten ona sarılırdım. Bana her zaman yaptığı gibi yine papatya verdi. Aramızda normal görülsede Evrenin bana papatya vermesi aslında özür dilemesiydi.

Onlar su birikintisinin başından ayrıldılar. Biraz ileride ki uçurumun yanına gidiyorlar. Uçurum mu? Ben neredeyim?

Ben arkalarında kaldım. Kimse beni fark etmedi. Uçurumun kenarına geldiklerine hepsi bana baktı ve aşağıya atladı. Ben ise sadece baktım. Gitmeyin demedim, diyemedim.

Uçurumun kenarına yavaş adımlar ile geldim ve aşağıya baktığım da yerlerde uçları sivri taşlar vardı. Hepsinin bedenleri oraya takılı kalmıştı, kanlar akıyordu. Kan gölü olmuştu. Alev, Mert, Yavuz ve Ayşegül'ün cansız bedeni vardı. Arda, Abim, Egemen acılar içinde kıvranıyorlardı. Evren son kez bana baktı ve bağırdı.

"Senin aşkın beni zehirledi. Sena unutma sen herkesi öldürdün."

Boğazımda bir yumru vardı. Ağlamak istiyorum ama ağlıyamıyorum.
Bir ses geldi.

'Bencilsin sen onları kurtarmadın. Hepsi senin gitme demeni bekledi. Ama sen demedin bencilsin sen. "

Kimdi bu. Ama cevapsız kalmadım. "Hayır cevap vermek istedim ama be-." Ben konuşuyordum. Ama konuşamadım. Ne oluyor burada. Boğazımdaki acı artıyor. Yine aynı sesi duydum ama bu sefer kahkaha attı. Dayanamıyorum.

"Beni kurtarın." Öyle çok yüksek sesle bağırdım ki boğazım artık daha fazla acımıştı.

Biri beni sallıyordu. Çok uzaklardan bir ses geliyordu.
"Sena ne oluyor, kalk hadi."
Alev'in sesi ama az önce ölmüştü. Sarsıntı oldu ve gözlerimi açtım.

Bir rüyadaydım.

Bir kabus.

Herkes buradaydı. Yüzüm de bir ıslaklık vardı, gözlerimi ovalarken onların yaş olduğunu fark ettim. Ben hala Yavuza sarılmış bir şekilde uyanmıştım. Kaç saat geçmişti.

"Sena kabus mu gördün?" Alev konuşuyordu.

Mert sözü devraldı." Biz seni asla bırakmayız. Rüyanda ne gördün anlat bize." Ben burada da mı bağırmıştım.

"Benim adımı niye ayrı söyledin." Ayşegül. Ayşegül buradaydı. Gözlerim hemen ona döndü ve yatağın yanında tekerlekli sandalye ile duruyordu. Ona baktığım anda beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Bu sefer bir pişmanlık yaşamak istemedigim için karşılık verdim. Sırtımda eller hissettim hemen ardından herkesin sarıldığını, içimdeki kötü his yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı.

Egemenin sesini duydum." Sena niye konuşmuyorsun."

Egemeni cevapsız bırakmadım. "Sadece ne diyeceğimi bilemedim." Diye kısa bir yanıt verdim.

"Beyfendi bir dakika dururmusunuz."

"Ne diyorsun lan, çek elini kolunu." Abim gelmişti. Abimi sesi ile sarılmayı bıraktık ve abimin içeriye gelmesini bekledik.

Abimin an itibariyle odaya girmiş bulunuyordu. Abimin gelmesi ile Yavuz yataktan kalktı ve refakatçi koltuğunun kol kısmına oturdu.

"Abim nasılsın, çok özledim seni." Âdeta koşarak yanıma geldi ve nefesimi kesercesine bana sarıldı. Ayşegül bir hafta önce vurulmuştu. En son o gün hastanede abimle konuşmuştuk. Ondan sonra biz 4 günlüğüne bir göreve gitmiştik. Abim ise kendi çapında işleri vardı. O günden beri telefonda bile konuşmamıştık.

"İyim abi sen nasılsın? Bende seni çok özledim.","Bende iyim abiciğim." Aynen abi kesin çok iyisindir. En sonki maçına ben gidememiştim ve abimin dudağı patlamıştı, kaşı yarılmıştı ki büyük ihtimalle dikiş atılmıştı. Çünkü baya kötü görünüyordu, ayrıca elinde neredeyse dirseğine kadar gelen sargı vardı. Sanırım Yavuzda benimle aynı şeyleri düşünmüştü. Ama Yavuz benim gibi susmadı ve abime cevap verdi.

"Aynen abi kesin çok iyisindir. At yalanı si.." Yavuz cümlesini tamamlıyamadan abim ensesine sağlam olan eli ile vurmuştu.

"Kes lan sesini, kim sana konuşma hakkı verdi."

Yavuz tekrar ağzını açıp konuşacaktı ama Egemen izin vermedi. "Yavuz hadi abi biz kantine gidelim de bir çay alalım."

"Lan oğlum banane git kendin al." Yavuzun karşı çıkması Mertin sinirini bozmuş olmalı ki Yavuzun kolundan tuttuğu gibi kapıya doğru sürüklüyordu. Yavuz hala direniyordu. En son abim olaya el attı, hemde tek bir cümle ile "Lan siktir git." Abimin sinirine kimse dahil olmamak Mert ve Yavuz kantine gitmişlerdi. Egemen ise geldi ve tekrar refakatçi koltuğuna oturdu.

Abim Yavuz ile anlaşamazdı. Çocukken yakartop oynardık, abim herkesten önce yavuzu vururdu. Saklambaç oynardık kim ebe olacak diye sayarken hile yapar hep ilk Yavuz ebe olurdu. Hatta biz ilk görev yaptığımız da Yavuz ve ben evli bir çift gibi rol yapmıştık. Görev bittikten sonra abim ortada olmayan nedenler ile Yavuza yumruk atıp dudağını patlamıştı. Aslında garip olan ise Mert bu durumdan hiç şikayetçi değildi.

"Arda nerede?"
Ayşegülün sorusu ile daldığım düşüncelerden çıktım.

"Göreve gitti." , "Ne zaman gelecek peki?"

Ayşegülün sorusuna ben cevap veremeden Alev cevapladı.

"Sanane ne zaman gelirse gelsin. Ne olacak gelince?"

Ayşegül, Arda dan hoşlanıyordu. Ama Arda 'Ben yakın arkadaşımın arkadaşına yavşamam' diyerek reddetmişti. Bu her ne kadar Ayşegül'ü üzmüş olsa bile birşey yapmamış. 'Zaten benim aşka ayıracak vaktim yok' diyerek yine içine kapanmıştı.

"Gelince hiç bir şey olmuyacak Alev, olsa bile ben bu haldeyken hiç bir şey olmaz."

Ayşegül yine drama quen rolüne girmişti.

"Ayşegül kes sesini biraz daha yarım olmakla ilgili konuşursan, konuşma yetini kaybedeceksin." , " Sena ben haksızmıyım artık eksik kaldım, sence nasıl bir rol yapabilirim. Hiç bir şey olmamış gibi nasıl yapabilirim." , " Kızım doktorlar ümit yok demedi."

Ayşegülün yürüme ihtimali vardı. En az bir yıl fizik tedavi görürse ve tedaviye yanıt verirse yüzde, yirmi yürüme şansı vardı. Ama tekrar ajan olamazdı ve Ayşegülün asıl yarım kaldığını düşündüğü şey burasıydı. Çünkü biz kimsesizdik ve biz kendimize bakmazsak kimse bize bakmazdı.

Bunu biliyoruz biz bir aileyiz ama hepimiz kendi içimizde birer kimsesizdik.

"Off tamam hadi bozun şu kasvetli havayı, hem biz bugün akşam yemeği nerede yiyecez. Hepiniz unuttunuz ama ben unutmam." Egemen yine ortamdaki kasvetli havayı dağıtmıştı.

"Neyi unuttuk, ne var bu akşam."

Hatırlamıyordum Ayşegül'de unutmuş olacak ki boş bakışlar ile bize bakıyordu. Egemen bu bakışlara karşılıksız kalmadı ve sorumu cevapladı.

"Kızım bugün cuma. Yetimhanede ki çocukları yemeğe götüreceğiz. Nasıl unutursunuz ya?", "Hassiktir ben onu tamamen unutmuştum." Elimi alnıma attım ve kendi içim de mallığıma destek çıktım.

"Sena küfür etme ağzını topla."

Abim yine abilik yapıyordu. "Off abi ya ne var? Altı üstü ufak bir küfür ana bacı sövmedim ki. Hem herkes küfür edi-.." Daha cümlemi bitirmeden abim kafama vurdu. "SENA KES SESİNİ"

Vurmasının etkisi ile öne doğru kafam düşmüştü. "Acıdı abi ya yavaş vursana."

Boksör olmanın hakkını veriyordu abim, elinin hiç ayarı yoktu.

"Tamam abiciğim özür dilerim ama sende küfür etme ben bile rahatsız oluyorum."


Aslında haklı ama küfür insani rahatlatıyordu. Yapabileceğim bir savunma olmadığı için sustum. "Bence Sena'nın doktorundan izin alın zaten serumu bitmek üzere. Gidin hazırlanın. Bekletmeyin çocukları ben de odama çıkıyım ilaç saatim geldi. Siz zahmet etmeyin ben asansör ile çıkarım odama."

Ayşegül eliyle tekerlekli sandalyeyi çevirip kapıya doğru gidiyordu ki Egemen gitmesine izin vermedi ve önüne geçti. "Nereye gidiyorsun o yemeğe beraber gidilecek." , "Nasıl gidilecek peki Egemen, kimin kollarında o restorantın sandalyesine kadar taşınacağım."

Ayşegülün sesi titriyordu. Hatta gözlerinin dolduğunda eminim ama her zaman ki gibi yine gizleyip gece odasında ağlayacaktı. "Ben taşırım." Abim duruma el atmıştı ama çok yanlış bir zamanlama da konuşmuştu. Çünkü kapıdan giren Mert'lerin bakışları abime döndü. Benim ve Alevin bakışları da abime döndü. Egemen ise Ayşegüle sorgularmış gibi bakıyordu.

Abim herkesin bakışına karşılık 'ben ne dedim ki' bakışı atıyordu. Egemen ise her zaman ki Egemen den çok farklıydı. Alaycı bakışlarının yerine ciddi bir şekilde bakıyordu.

"Gerek yok Serdar ben taşırım Ayşegül'ü, sen Sena'ya yardımcı olursun."

Egemenin bu hâline bir şey diyemeden herkes aptal gibi birbirine ne oluyor bakışı atıyordu. Ayrıca Egemen abi demek yerine Serdar demişti. Ortamdaki rahatsız edici sessizliği kapıdan giren hemşire bozdu.

"Sena hanım serumunuz bitmiş. Ben onu çıkartayım sonra sizde çıkabilirsiniz." Hemşireye cevap verecek durumda değildim ve sadece başımı sallamakla yetindim. Ama Alev herkesten üstün olan zekasını bir kez daha ortaya koyarak konuştu. "Çiğdem hanım biz bugün Ayşegül'ü dışarı çıkarmak istiyoruz da sizin de izniniz olursa bu akşam çıkıp en geç gece verilecek olan ilaç saatine yetişmiş oluruz." Hemşire biraz tereddüt etsede yine cevaplamıştı.

"Tabiki ama hastamızı fazla yormayalım.", "İstesem de yorulamam ki." Ayşegül ağzının içinde mırıldandı. Ama hepimiz duymuştuk. Hatta hemşire de duymuş olacak ki üzgün olan bakışlarını Ayşegüle çevirdi.

"Hayır siz yanlış anladınız ben öyle dem-"

Ayşegül elini kaldırarak çiğdemi susturdu.

"Bana bildiğim hikayeleri anlatma Çiğdem, ben aklınızdan geçenleri çok iyi biliyorum." Diyerek odanın çıkışına yöneldi.

Mert elinde tuttuğu tepsiyle biraz kenarı kayınca Ayşegül dışarı çıktı ve gözden kayboldu. Alev ise ' Ben yinede yardım edeyim' diyerek arkasından gitti. Hemşire serumu çıkarıp Mert dışında kimsenin yüzüne bakmadan ama Mert'i baştan ayağa süzerek odadan çıktı. Mert de elin de tuttugu tepsiyi söylenerek komodinin üstüne bıraktı.

"Evet hadi tesise gidelim. Benim önce bir duşa girmem lazım. Ondan sonra çıkarız."

Mert. "Tamam Alev ile Ayşegül gelsin çıkalım." Merte sadece başımı sallamakla yetindim.

🍀🍀🍀🍀🍀
Hastaneden çıkmıştık. Şimdi ise tesise gelmiştik. Aslında bir ev tutabilirdik ama burada hep birlikte yaşamak için tutmamıştık. Abim ise kendi tuttuğu eve gitmişti. Arada o evde toplanır kafa dağıtırdık. Şimdi ise duştan çıktım ve saçlarını kurutuyordum.

Biz her hafta cuma günü toplanırdık ve yetimhaden çocukları alıp yemeğe götürürdük. Oyunlar oynar, hediyeler alırdık. Akşam ise uyku saatleri gelmeden tekrar yurda bırakırdık. Geçen hafta görevden yeni dönmüştük ve Ayşegül ameliyatta idi. O yüzden geçen hafta götürememiştik. Bu hafta normal saatten daha erken gidip ekstradan vakit geçirecektik.

"Sena gelebilir miyim?" Alev kapımı çalıyordu. "Gelebilirsin." Odanın kapısını açtı ve geldiği gibi yatağa attı kendini. "Ne giyeceksin Sena?" , "Ne mi giyeceğim siyah sweatshirt birde, siyah eşofman giye-" , "Ayy Sena sus bak şimdiden başıma ağrı girdi. Ben sana elbise getiririm. Sakın eşofman takımı giyme."

Alev koşar adımlar ile odamdan çıktı. Yine her zaman ki gibi kendi kıyafetlerinden getirecekti. Benim dolabım her ne kadar spor ise onun dolabı bir o kadar şıktı. Yatağın üstündeki telefonum çalmaya başladı. Hem şarkıya eşlik ettim, hemde telefona bakmaya gittim. Arda arıyordu, yani görevden dönmüşlerdi.

"Efendim, arkadaşların en güzeli."

" Sena ne yapıyorsun? Ben görevden geldim.",

"Bugün çocukları yemeğe götüreceğiz. Hadi sende gel tesisteyiz. Az sonra çıkacağız."

Her zaman Arda'da gelirdi ama Ayşegül ile olanlardan sonra gelmemeye başladı. Ben Arda ile konuşurken Alev gelmişti. Elbiseyi yatağın üstüne bırakıp hemen geri çıktı.

"Yok Sena ya, siz takılın hem ben çok yoruldum. Daha albaya hesap vereceğim."

Yine kaçmıştı. "Sen bilirsin Arda."

"Öptüm güzelim. Bay bay." , "Bay bay yakışıklım."

Telefonu kapatıp yatağın üstüne bıraktım. Alevin getirdiği elbiseye baktım. Siyah biraz göğüs ve sırt dekolteli, diz kapağının biraz üstüne kadar gelen yırtmaçı vardı.

"ALEV BEN BUNU GİYMEM."

Benim giymeyeceğimi bildiği için hemen elbiseyi bırakıp gitmişti.

"Sena ne olacak giysen, zaten görevlerde giyiyorsun."

"Çünkü o zaman zorunlu giyiyorum."

Yaptığımız görevlere göre derin yırtmaçlı elbiseler bile giyiyorduk. Hatta bu elbise onların yanında kapalı kalıyordu.

"Sena ya onu giyersin yada Evren'in seni aradığını abine söylerim."

"ALEV SİKTİR OL GİT."

Kahkaha atarak uzaklaştı. Abim benim duygusal çöküş ile birazda aç kalınca bayıldığımı düşünüyordu. Kimse de abime doğrusunu söylememişti. Ama Alev beni bununla tehtid ediyordu. Elbiseye daha dikkatli baktım. Aslında fena değildi ama çocuklarının yanına gideceğiz. Ne gerek var bunlara?

..............

Artık hazırdık. Şimdi ise tesisten çıktık ve arabaya doğru gidiyorduk. Ayşegül'ü kucağında taşıyan Egemen değil Mert'ti. Egemen saçma sapan sebebler sunup Ayşegül'ü almamıştı. Ama özellikle de abimin gelmesini istememişti. Abim ise çocukları almaya gitmişti. Alev de benim gibi bir elbise giymişti ama onunki bordo ve daha derin sırt dekoltesi vardı. Yaptığı makyajı ile cidden taş gibi kadın dı. Ayşegüle ise dizlerine kadar gelen uzun kollu buz mavisi bir elbise giymişti. Makyajını alevin yaptığına yemin edebilirdim. Çünkü banada en az on dakika yalvarmıştı. Ama ben abartı olmasını kabul etmemiş. Hafif bir makyaj yapmıştım. Arabalara dağıldık ve restorantın yolunu tuttuk.

🍀🍀🍀🍀🍀
Yazım yanlışları düzeltmeye çalıştım ama yanlışlar varsa affedin.

Beni instagramdan takip edebilirsiniz.

İnstagram

yazar.ve.okur

Loading...
0%