Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm GÜZEL GEÇEN ZAMANLAR

@dilaraa_doldur

Restoranta gelmiştik. Bugün beş ile sekiz yaş arası çocukları almıştık. Önce yemek yemiştik şimdi ise bizim yaptırdığımız oyun alanına doğru gidiyorduk.

Yaklaşık üç yıl önce benim ekibim ve Arda'nın dahil olduğu tim ile birlikte yaptırmıştık. Tabii abimin yardımları da olmuştu. Sadece oyun alanı vardı. Top havuzu, kocaman kaydıraklar, küçük sayılmayacak büyüklükte trambolinler de vardı. Egemen ve Mertin büyük ısrarları sonucu deniz kumu dökmüştük.

Burası sadece yetimhaneden aldığımız çocuklara değil, haftanın belirli günleri herkese açıktı. Ailesi ile gelmek isteyen çocuklara, bebeğini kaybeden annelere ve sokakta büyümüş diğer çocuklara yani herkese açıktı burası. Özellikle pazar günleri ailesi ile çocuklar gelirdi. O zaman anneler ve babalar telefonlarını dışarı bırakırlardı, çocukları ile ilgilenmeleri için telefonunu bırakmak istemeyen kişileri almazdık.

Oyun alanının arka tarafında kalan bir kafe vardı. Genel olarak daha çok gençler gelirdi. Kafe de ise garson olarak sokakta kalmış ama yetimhaneye gitmek istemeyen kişiler çalışırdı. Hatta yaklaşık bir ay önce iki garsonumuz evlenmişti. Hemde bizim kafede. Bu bizim için ilk olsada hepimiz hem maddi hem manevi desteğimizi eksik etmemiştik.

Şimdi ise ben Alev ve Egemen aynı arabada oyun parkına doğru ilerliyorduk. Abim ve Yavuz çocukları almıştı, Mert ise Ayşegül'ü almıştı. Egemen özellikle Ayşegül'ü istemiyordu. Mert ile sessiz bir anlaşmaları vardı. Herkes fark etmişti aslında ama kimse sesini çıkarmıyordu.

"Sena Evren seni tekrar aradı mı?"

Egemenin sorduğu soru ile ona döndüm. Tam cevap verecektim ki Alev benim yerime konuştu.

"Hıı hıı aynen aradı. Söz verdi sonuçta Sena yı bırakır mı? Asla bırakmaz."

Alayla konuşuyordu. Sinirle burnumdan nefes verdim. "Alev yapma böyle, o da kolay şeyler yaşamadı. Neden onu yargılıyorsun."

Alev'e verdiğim cevap ile Egemen bana döndü. "Sena sakın bana o orosbu çocuğunu savunma. Sana neler yaşattı hepimiz biliyoruz."

"Ya siz niye anlamıyorsun. Seçim yapmak zorunda kaldı. Zorunda kalmasa beni bırak-.." Cümlemi tamamlamadan Egemen yine konuştu.

"Zorunda kalmasa bile seni bırakırdı. Seni o bok çukuruna atarken, kendisini kurtardı. Sana kendini acındırdı. Sen ona inandın."

"İnandım, ya sen Alev her ne derse inanmıyor musun?"

"Sena biz kendi çıkarlarımızı gözetmiyoruz. Bir de sakın o piç kurusuna aşık olduğunu söyleme." Aşık değildim. Belki birazcık sevdim. Ama birazcık.

"Ya sen niye sürekli annesine küfür ediyorsun." Oflayarak önüne baktı. Kadın mezarında ters dönecekti. Tövbe estağfirullah. Aklıma gelen saçma anılar ile yüzüm düşmüştü. Camdan dışarı bakarak ağlama istegimi yutmaya çalıştım. Ama olmuyordu işte, aklıma gelmişti bir kere gitmiyordu ki.

Gitmesin zaten ne yaşadığını unutma Sena. Dedi sol tarafımda ki çok sevgili melek.

Ama kolay şeyler değildi ki. Ne güzel unutmuştuk. Neden hatırladın ki? Dedi üzgün bir şekilde sağ melek.

Arkadaşlar bir susun zaten beynimin içi olmuş çorba bir kaşık tuz da siz atmayın. Kafamdaki sesler asla susmuyordu. İlk acemiliğim de düştüğümüz tuzağı unutamıyordum. Unutmak istesem bile bir tarafım unutmamak için savaşıyordu.

Unutma diyordu unutma ki; Buraya nereden geldiğini de her zaman hatırla.

Diğer yanım ise; Unut, unut ki o işkencelerden daha fazla kendine işkence etme.

Cidden kafamın içi bir çorbaydı. Hatta dipsiz bir kuyu ne varsa içindeydi. Güzel günler de vardı. En güzel günlerimin katili de vardı. Ben Sena Doğan yirmi iki yaşındayım , ama bu yaşıma kolay gelmedim. Elbet güzel şeyler yaşadım. Ama kötü günleri de unutmadım.

Araba durunca daldığım düşüncelerden çıktım. Gelmiştik yol ne kadar çabuk geçmişti öyle, oysa ben kafamın içinde iki sezon dizi çekiyordum. Alev ve Egemen inmişti. Beklemeden bende indim. Etrafıma baktığım da kafe tarafına durmuştuk. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Alev yanıma geldi. "Sena oyun alanında bir sorun olmuş. Gel de biz bakalım, çocuklar burda dursun."

"Ne olmuş Alev, NE SORUNU YA?" Biz düzenli olarak bakımlarını yaptırıyorduk. Bir sıkıntı olması imkansızdı.

"Yükselme kızım hemen, Kübra söyledi bir ses duymuşlar. Çocuklar şüphelenmesin diye biz bakalım dedim. Herkes gelirse çocuklar korkar." Kübra garsonlarımızdan bir idi.

"Dur bekle arabadan silahımı alayım." Ne olursa olsun asla tek silahla gezmezdik. Arabadan kendi silahımı aldım. Torpido gözünden de Egemen'in silahını alıp, Alev'e uzattım. Yüzü düşmüştü. Sanırım cidden bir sıkıntı vardı. "Haydi gel. Arka kapıdan girelim." Sonuçta önden gidersek içeride biri varsa haberi olurdu.

"Tamam. Sena geliyorum."

Çocuklara silahları göstermeden arka tarafa doğru yürümeye başladık. O sırada Mert ve abim çocukları kafe tarafına alıyordu. Egemen ise Ayşegül'e saçma sapan şeyler anlatmaya çalışıyordu. Yavuz da arabaya sırtını yaslamış sigara içiyordu. Burası çok büyük değildi. Merkezden biraz uzakta kalıyordu. Ekip olarak ilk paramızı kazandığımız da herkesin farklı para harcama fikri vardı. Mert ise bir yer alalım dedi. Aslında ev alacaktık ama zaten tesis bize yatak ve yemek veriyordu. Ev fikrinden vazgeçmişken burayı gördük. İşte ilk o zaman dedik ki 'biz burayı hayata döndürelim'. Yavaş yavaş yapmıştık. Arda o dönemlerde uzun süreli göreve gitmişti. Döndüğünde ise bizim yapmaya çalıştığımızı beğenmediği için daha güzel bir şekilde tasarlayıp kendi arkadaşları ile birlikte daha büyük yapmıştık. Şimdi düşünüyorum da bizimki harbi rezil bir şeymiş aslında.

Oyun alanının arka tarafında gelmiştik.

"Alev arkamda dur ."

Alev'i arkama geçti. Silahımı sağ elim de tuttum sol elimle ise önce üç yaptım. Alev pozisyon aldı. İki yaptım ve bir yaptığım gibi kapıyı açıp içeriye silahını doğrulttum. Açtığımız kapı küçük bir elektirik odasına açılıyordu. İki kapısı vardı, birinci kapı girdiğimiz kapı, ikinci kapı ise koridora açılıyordu. Koridorda sadece bir oda vardı. Orada çay içip oturuyorduk. Koridorun sonundan direk oyun alanına gidiliyordu. Oyun alanından ise kafe tarafına geçiliyordu.

Elektirik odasında kimse yoktu. Hızlı adımlar ile diğer kapının yanında durdum. Alev arkamız da ki kapıyı kapatmıştı. Alev'i tekrar arkama alıp koridorun kapısını açtım. Koridora çıktığımız da ise Alev'e başım ile oyun alanını işaret ettim. Alev oraya doğru yürürken ben çay odasına doğru gidiyordum. Hiç beklemeden odaya daldım. Ama burası da boştu.

"Sena burası temiz. Gel kafeye geçelim."

"Burası da temiz. Geliyorum"

Hızlı adımlar ile çay odasından çıktım ve Alev'in yanına gittim. "Kübra yanlış mı anladı acaba?"

"Bilmiyorum."

"Hadi gel çocukları çağıralım. Oynasınlar burada. Zaten yeterince zaman kaybettik." Tekrar dışarı çıkıp çocukları çağıracaktım ki Alev'in sesini duydum. "Gel buradan kafeye geçelim. Dışarı çıkmaya uğraşamam."

"Alev sen bir ajansın. Fazladan beş adım yürümek seni yormaz canım."

Kocaman göz devirdi, ve konuştu. "Yorulurum canım."

"Off tamam geldim."

Alev'in yanına büyük adımlar ile ilerledim. Kafeye geçilen kapının önünde durduk. İkimiz de kapının kenarına bıraktığımız şifreli dolaba silahları sakladık. Alev özellikle oyalanıyordu. Daha fazla beklemeden kapıyı açtım ve kafeye adım attığım gibi büyük bir ses eşliğinde kocaman bir çığlık attım.

"İYİ Kİ DOĞDUN SENA ABLA."

"İYİ Kİ DOĞDUN SENA ABLA."

"İYİ Kİ DOĞDUN SENA ABLA."

Karşımda abim vardı. Elin de yeşil üstünde muk olan pasta tutuyordı. İyi ki doğdun diye bağıran çocuklar ve kafe de çalışkanlardı. Çocuklar ile eş zamanlı Mert ve Egemen'de bağırıyordu. Ayşegül ise oturduğu yerden alkışlıyordu. Arkamı döndüğümde ise Alev yüzündeki tebessüm ile bizi izliyordu.

"Sena hadi üfle artık, pasta yiyelim."
Egemen'in sesi ile tekrar önüme döndüm.

"Dilek dile Sena." Böyle şeylere inanmam ama Ayşegül'ü kırmamak adına dilek tuttum.

Çocuğumu kucağıma almak istiyorum.

Hayır hamile değilim. Sadece anne olmak istiyorum. Dileğimi diledikten sonra mumları üfledim. Kopan alkış sesine gülümsedim. Bugün 21 Nisan ve benim doğduğum gün, unutmuştum aslında belki kutlamalar saçma geliyordu. Sonuçta doğmuştuk. Bunu niye kutluyoruz asla anlamıyordum. Ama benim aksime Egemen ve Ayşegül asla kaçırmazlardı. Zaten onlar için baharın gelişi bile kutlama sebebi idi.

Abim pastayı kenarda ki masanın üstüne koydu ve karşıma geçti."İyi ki doğmuşsun, her şeyim." Ardından kollarını kocaman açtı. Bana açılmış olan kollara tepkisiz kalamadım ve hemen bende abime sarıldım. Sıkı sıkı. Hiç bırakmayacak gibi sarıldım.

"Biz de sarılalım." Ayşegül'ün sesi ile ayrıldık. Abim son kez alnıma öpücük bıraktı. Ayşegül'ün yanına gittim ve sarıldım. Sımsıkı sarıldım. Ben buradayım der gibi sarıldım.

"İyi ki doğdun."

"İyi ki doğdum."

Bizim romantik konuşmamızı bölen kişi Alev oldu. "Ayy yeter. Ağlayacağım şimdi. O kadar makyaj yaptım." Gülerek geri çekildim. Çocuklar dahil olmak üzere herkes ile sarıldım.

Egemen. "Artık pasta yiyelim. Sonuçta o kadar uğraştım bu pastaya."

Alev. "Uğraşmak mı? Sadece sipariş verdin. Acaba o kadar abartmasan mı tatlım?"

Egemen Alev'in iltifatına karşı erirken Mert Egemen'in ensesine şaplak attı. Ardından kendince espri yaptı.

"Bugün cuma enseni kapa."

Yaptığı iğrenç espriye kendisi güldü. Gülmek yetmedi ellerini dizlerine vurarak kahkaha attı. Mert'in bu hâline herkes yüz buruştururken Ayşegül hafif tebessüm ile bakıyordu. Çocuklar kendi aralarında oyun oynamaya başlamışlar dı bile. Ayşegül yüzündeki tebessümü ile bana baktı ben ise son derece imali bir bakış atıyordum. Ayşegül önce yüzündeki ifadeyi sildi. Sonra utanarak kafasını yere indirdi. Aynen canım zaten kafanı eğince ben bu anı unutacağım.

#unutmabunusena

Mert'in gülme krizi son bulunca pasta konulan masaya geldim. Pastanın üstünde ise son derece beni anlatan yazı vardı.



Bu yazıyı Egemen'in bulduğuna yemin edebilirim. Pastayı kesmiştik. En büyük dilimi bana olmak üzere herkese dağıttık. Kenarı daki hediye paketleri bana göz kırpıyordu. Ama tabii ki açmak için beklemeyecektim.

"Şey artık hediye faslına geçelim mi?" Masumca sorduğum soru hepsinin yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu.

"Ee hadi o zaman. Ne bekliyoruz?"

Yavuz'un da beni desteklemesi ile oturduğum sandalyeden kalktım. Paketleri tek tek açmaya başladım. Neredeyse otuza yakın paket vardı. Açtığımı sağ tarafıma koyuyordum. Aslında içim de neşe vardı. Içimde büyüttüğüm küçük Sena'nın kahkahası vardı.

Küçük Sena'ın yaşayamadıkları vardı.

Küçük Sena'nın yaşamak istedikleri vardı.

Bir çok hediye vardı. Karnın da ışık olan oyuncak ayılar, kalpli kutularda çikolatalar, bir sürü çiçek vardı. Hepsini açmıştım. Artık herkese teşekkür edecektim ki Naz yanımıza elinde siyah hediye paketi olan kutu ile geldi.

"Ama ben senin hediyeni açtım ki." Evet Naz'ın hediyesini açmıştım. Bana kolye almıştı.

"Evet biliyorum çünkü bu benim hediyem değil."

"Nasıl yani?"

"Bilmiyorum az önce kurye getirdi. Haa birde sabah getirecekmiş ama karışıklık olmuş. Bir çok kez özür diledi. Bende fazla uzatmasın diye aldım ve gönderdim."

Hepimiz şüphe ile paketi süzerken abim sanki canlı bomba imha ediyormuş gibi ciddi bir bakış atıyordu.

"Tamam canım sen ver sıkıntı yok. Hem zaten ben Arda'nın hediyesini göremedim belki onundur."

Arda'nın hediyesini almıştım. Herkes vermişti. Tek bir kişi vardı. Onun hatırlaması bile mucize olurdu.

"Buyur abla." Diyerek hediyeyi uzattı. Tekrar arkadaşlarının yanına döndü.

"Sena ver bakalım hediyeyi. Ben bir bakayım."

"Yok abi ne olabilir? Alt tarafı hediye."

Korku tüm bedenimi sarmıştı. Aslında Bizimkiler de anlamıştı. Ama abim anlamıyordu.

"Sena o hediye Arda'nın değil. Arda'nın hediyesini sen açtın. Ben gördüm o hediyeyi bana ver."

Ajan olan benim. Sen niye fark ediyorsun abi?

Yavuz. "Ee hadi eğlenme vakti. Boşver hediyeyi kim verdiyse, gelsin kendi versin."

Egemen. "Ben müzik açmaya gidiyorum."

Mert. "Ben de hediye paketlerini topluyum dağılmasın buralar."

Ayşegül. "Serdar abi beni çocukların yanına götürür müsün?"

Herkes oluşan gerginliği kapatmaya çalışıyordu. Mert paketleri toplarken kucağıma bastığım paketi açılmamış hediyeyi de aldı. Alev açtığım hediyeleri aldı. Şimdi sıra eğlenme vakti.

Hafiften müzik sesi duyulmaya başlamıştı. Anlaşılan Egemen sevgilisinin en sevdiği müziği açtı. Hangi müzik mi?

Murat Dalkılıç kırk yılda bir gibisin.

"Yaa Egemen seviyorum seni."

Alev Egemen'e adeta eriyordu. Belli etmese de seviyordu Egemen'i. En zor zamanların da Egemen vardı yanın da. Alev kendine günlerce katil dediğinde intihar düşüncesi ile yatıp kalktığında Egemen'in dediği tek bir şey Alev'i intihardan vazgeçirmişti. Alev'in dönüm noktası olmuştu bu cümle.

Evet sen bir katilsin,beni aşkınla öldürdün.

İlk o zaman açılmıştı. Zamanla sevgili oldular.

"Sena haydi niye oturuyorsun? Kalk eğlenme vakti."

Alev kolumdan tutup kaldırdı. Normalde yerimden kıpırdamam ama eğlenmek istiyorum. Şarkıya eşlik ederek zıplamaya başladık. Herkes eğleniyordu. Birazcık içmekten zarar gelmez diyerek masanın üstüne dizilmiş biralardan iki tane aldım. Birini Alev'e uzattım. Asla reddetmezdik. Zaten çok ağır içmezdik. Genel olarak bira içerdik. Arada da kızlarla toplanıp şarap filan içerdik. Ayşegül ilaç aldığı için elinde ki vişne suyunu içiyordu. Mert özellikle almıştı. Çocukları oyun alanına göndermiştik. Sonuçta kötü örnek olmak istemeyiz.

"Sena sen bugün serum vuruldun." Yavuz yanıma gelmişti.

"Eee yani ne yapabilirim. Ben mi dedim size hastaneye gidelim diye."

"Sena içme şunu bak kötü olur sonu."

"Ne olacak? En fazla tekrar hastaneye gideriz."

"Sena ver şunu." Elimde ki daha yarısını bile içemediğim birayı aldı ve kafasına dikti. İçti ve bitirdi. En sonun da biten tenekeyi ayaklarının arasına sabitledi. Bir ayağı ile sabit tutarken diğer ayağını kaldırdı. Tenekenin üstüne bastı. Artık ayağı ve yer ile bütünleşen küçücük kalmış şeyi aldı, elime verdi.

"Şimdi al bunu abiciğim çöpe at. Bir daha yaşının tutmadığı şeyleri içme tamam mı?"

Gerizekalı benimle dalga geçiyordu. Ama susmak bana göre değildi. Tabii ki cevap verecektim.

"Abiciğim benim yaşım tutuyor." Yavuzun elini açtım, bana verdiği küçücük kalmış tenekeyi eline tekrar tutuşurdum.

"Şimdi al bunu çok münasip yerlerine tak."

Karşımda apışıp kalan Yavuz'u umursamadan göz kırpıp tekrar bira olan masaya geldim. Yeni bir tane birayı açtım. Yavuz'un gözüne bakarak içmeye başladım. Benim bu halime alışık olduğu için çapkın gülüşünü gönderdi. Ardından kuru pasta olan masaya gitti. Herkes acıkmıştı. Karnımız pasta ile doymayacaği için kuru pasta, kek, ve çeşit çeşit şeyler vardı. Bütün bunların Egemen ve Ayşegül'ün başının altından kalktığını tahmin edebiliyordum. Çünkü ikisi de birinin doğum günü olduğunda ilk kutlayanlardan dı.

Ama beni kafe tarafına götürmek kimin fikriydi onu merak etmiştim. Bunu sormak için etrafıma bakınırken çok mutlu olan Ayşegül gözüme çarptı. Pıtı pıtı yanına ilerledim. Tabii benim sorumdan önce sormam gereken başka şeyler vardı.

"Şştt Ayşegül ne ayaksın sen." Hayırdır sen der gibi bi kafa hareketi yaptım.

"Ha? Ne? Nasıl yani?"

Anlamadığını belirtmek için saçma sapan cevaplar vermişti. Ben bu salaklığını kaçıramazdım.

"Diyorum ki niye bu kadar salaksın."

"Aşk olsun Sena ne salaklığı?"

"Canım aşk olmuş zaten bende onu diyorum. Kimin aşkı bu?"

"Ne biliyim ben kimin aşkı." İma etmeye çalıştığım şeyi anlamıştı.

"Hadi hadi numara yapma bana. Yoksa yeni bir aşk mı doğuyor." Dizim ile hafifçe dizlerine vururken yüzüm de imalı bir sırıtış vardı. Ayşegül ise kaçmak için elleri ile dizimi iteleyip tekerlekli sandalyesini geri çekti.

"Saçmalama Sena aşk meşk yok. Bu kadar aşka merakıysan kendin aşık ol hem sana aşık olan kişiler listesi en son baya kabarıktı. Sen listeyi bir güncelle o zaman konuşalım."

"Ayşegül defol git."

Okul zamanların da bana aşık olanlar ve karşıma çıkan salaklar vardı. Aşka saygım vardı. Ama inandığım çok söylenemezdi. Hele ki ilk görüşte aşka asla inanmıyorum. Her şeyi sorgulamayı bırakıp eğlenmeye geçtim.

🌼🌼🌼

Deli gibi eğlenmiştik. Hatta saat o kadar geç olmuştu ki Yavuz çocukları Mert ise Ayşegül'ü bırakmaya gitmişti. Alev, Egemen, ben ve abim kalmıştık. Çalışanları da evlerine göndermiştik. Şimdi ise sürdüğümüz sefanın cefasını çekiyorduk.

Ne mi yapıyoruz?

Tabii ki de temizlik yapıyoruz.

Kafam hafiften çakır keyif olmuştu. Hatta sadece ben değil Alev'in de kafası hafiften güzeldi. Alev içkiyi biraz fazla kaçırınca Egemen çok içmemişti. Abim ise benim elimden almaya çalışmış ama ben vermemiştim. Sonuçta Benim doğum günümdü. Ben içmeyeyim de kim içsin değil mi?

"Hey millet bugün için çok teşekkür ederim."

"Asıl sen doğduğun için biz teşekkür ederiz canım."

Alev'in cevabına tebessüm ettim. Ben de anneme teşekkür ederim.

"Canım benden başkasına canım demesen olmaz mı canım?"

Egemen'in , Alev'i benden kıskanmasına kahkaha atarken abim elindeki karton bardağı Egemen'e attı.

"Kes lan, kızları birbirinden mi kıskanıyorsun." Off abi bir insanbu kadar sinirli olamaz ki biraz sakin ol.

Alev hemen Egemen'e yağ çekme moduna girdi. "Aşkım, benim gözüm senden başkasını görmez ki."

"Görmez değil mi?"

"Görmez."

İkisinin romantik konuşmasını çekmemek içi konuşmaya başladım.

"Iyy, öğğgk." Elimi ağzıma atıp kusuyormuş gibi ses çıkardım. İkisinin de bakışı bana döndü.

"Gidin az ötede cilveleşin..." Benim bu tavrım abimin hoşuna gitmiş olmalı ki sırıtıyordu. Ta ki benim cümlemin devamını duyana kadar. "Hem ben erkeklerden hoşlanıyorum canım."

Abimin gözü seğirmeye başlamıştı. Ayşegül'e ne kadar kızsam da benim listem gerçekten de baya kabarıktı.

Can, Görkem, Ayaz, Barın, Berke.

Adını hatırlamadıklarım olsa bile hepsi ile kısa süreli ilişkimiz olmuştu. Ama sorsalar hangisi ile tekrar birlikte olmak istersin diye hiç düşünmeden Barın derim. Çünkü içlerinde tek farklı olan Barın'dı.

"Canım kardeşim, erkekler demek yerine erkek desen daha güzel olur. Bak şimdi burnum kanayacak." Elini burnuna atmıştı. Abim özellikle Görkem'i sevmemişti. Hatta hastanelik etmişti. Ama Görkem hak etmişti. Görkem'i hastanelik ettikten sonra bana aralıksız bir saat azar çekmişti.

"Off abi hepsi bitti sonuçta. Hem artık hayatım da kimse yok."

"Hele bir olsun bak onu da nasıl hastanelik ediyorum görürsün."

"O kadar karışmasan mı acaba?"

"Karışırım. Abiyim ben. En son bıraktığım da neler oldu gördük."

"Tamam."

Biraz akıllıysa şu an trip attığımı anlardı. Arkamı döndüm ve masayı toplamaya devam ettim. Arkam da hareketlilik olunca tebessüm ettim. Abim sırtımdan yavaşça sarıldı.

"Abim sen de her şeyi biliyorsun. Ayrıca beni anladığı biliyorum."

"Anlıyorum zaten."

"Bak bize, biz niye bu haldeyiz. Ben en çok korktuğum şey senin başına gelmesin diye söylüyorum."

Önüme döndüm. Artık abim ile yüz yüzeydik. Önce uzun uzun baktı. Zaten her şey gözlerinden okunuyordu. Bu sefer ben sarıldım. Yine uzun uzun sarıldım.

"Egemen o elindekini yok et."

Alev'in sessiz söylemeye çalıştığı şeyi duymuştuk. Sarılmamız burada sonlanmıştı. Egemen'e baktığım da elin de kuryenin getirdiği hediye paketini tutuyordu. Abim sakince arkasını döndü. Aynı sakinlik ile Egemen'in yanına gitti. Giderken ağzının içinde mırıldandı.

"Ben de bunu arıyordum. Ama ne hikmetse bulamadım ver bakalım."

Alev bir bana baktı. Döndü Egemen'e 'şimdi bittik' bakışı attı. Egemen'in fazla köşeli zekasına bir kez daha söverek abimin yanına ışık hızın da gittim. Abim ise elini Egemen'e uzatmıştı. Egemen ise bu benim der gibi sıkıca tutuyordu.

"Belanı siktirtme Egemen ver onu."

İşte şimdi bitmiştik. Elimi ağzıma atıp ağıt yakmamak içinn zor duruyorum desem yeridir.

"Abi benim hediyemi sen mi açacaksın."

"Sena sen sus. Ve evet ben açacağım."

"Saçmalama istersen hem açarsan sana küserim."

Aynen zaten abin de kesin inanır bu dediğine. Dedi çok sevgili sol meleğim.

Öyle deme umut fakirin ekmeğidir. Dedi sağ melek.

Ya lütfen bir susun. Zaten gerginlikten kusacağım şuraya.

"Aman çokta umarımdaydı."

Abim Egemen'den paketi aldı. Sakinlikle açtı. Içinde altı ve kapağı siyah olan şeffaf kutu vardı. Kutunun içinde ise papatya. Üstünde küçük bir kâğıtta not yazıyordu. Notu okumak için hızlı adımlar ile ilerledim ama abim çoktan okumuşa benziyordu.

Bir tabir vardı; Beti benzi attı diye. İşte abimin beti benzi atmıştı.

Ben abimin yanına giderken Alev'de gelmişti. Abimin yanına gittim ve elindeki notu Alev ile okumaya başladım.

Papatyam...
Bu hediyeyi sana almadım. Sana almaya yüzüm yoktu.
Ama içinde benim öldürdüğüm küçük Sena var.
Söylemesen de biliyorum. İşte bu hediye ona.
İçinde yaşattığın küçük Sena'ya

Tam şu an ağlamak istiyorum. Bağıra çağıra ağlamak istiyorum. Ellerimi dizlerime vurarak ağlamak istiyorum. Duvarları yumruklamak istiyorum. Alev elini belime sardı. Abim elimde tuttuğu hediye ile bakışmasına son verdi. Bana baktı. Tekrar hediyeye baktı. Tekrar bana baktı. Tekrar hediyeye baktı. Sonra hediyeyi aldığı gibi duvara fırlattı.

"AMINA KOYDUĞUMUN PİÇİ."



🍀🍀🍀

Evet bir bölümün sonuna daha geldik

Farkındayım çok kısa oluyor ama bu kadar yapabiliyorum.

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alalım.

Sizce Alev neden kendine katil dedi ve neden intihar etmek istedi?

Sizce Evren ve Sena'nın arasında ne oldu?

Sizce Serdar'ın en korktuğu şey ne?

Mert ile Ayşegül'ün arasında ne var?

En sevdiğiniz karakter kim?

En nefret ettiğiniz karakter kim?

 






 

Loading...
0%