31. Bölüm

BEN SENSİZ BİR HİÇ GİBİYİM

Saliha Dilaranur Özdemir
dilarad070512

"Prenses'e haberlerim var çekilin!" Diyerek önünde ki adamları iteledi Karaca. Prenses'in odasının kapısını çalıp "Gel" kelimesini duyunca içeri girdi.

"Söyle!" Diye emretti Zülal.

"Prensesim Sevda yaşıyor ve durumu gayet iyiymiş. Hastaneden taburcu bile olmuş." Dedi Karaca tek solukta.

"Güzel!" Dedi Zülal.

"Ne yapmamı emredersiniz Prensesim?" Dedi Karaca.

"Olay çıkar. Bu olay Türk Devletini zor duruma soksun. Zaten oraya Sevda gelir." Dedi Zülal. Yüzünde pis bir tebessüm oluştu.

"Emredersiniz Prensesim. " diyerek odadan çıktı Karaca.

Karaca'nın planı bombalı bir saldırıydı. "Ama bu planı uygulayacağım yer için bu yerin Sevda denen kişinin çalıştığı yerle alakası olması gerek" diye içinden geçirdi Karaca.

(Sevda'nın Anlatımıyla)

Sabah erkenden kalkmıştım. Aşağıya indiğimde Derya tüm mutluluğuyla kahvaltı hazırlıyordu. Serkan ile araları bayağı iyiydi.

"Çok mutlusunuz Derya Hanım!"dedim gülerek.

"Nasıl mutlu olmayayım Sevda?"dedi neşeyle.

"Ne konuştunuz?" Dedim merakla. Anlatıp anlatmamak ona kalmıştı. Önce arkasını dönüp mutfak tezgahına yaslandı. Yüzünde hafif bir kırmızılık oluştu. Bu haline belli belirsiz bir tebessüm ettim.

"Öyle küçük bir sohbet ettik. Tanışma faslı falan oldu. Sonra bana bir şey dedi." Dedi heyecanla.

"Ne dedi?" Dedim merakla. İyice ona yaklaştım.

"Benim seninle niyetim ciddi başkan hanım"dedi" Derya bunu derken çok heyecanlı ve mutluydu.

"Vayyy!" Dedim hafif koluna vurarak.

"Öyle ara ara sık sık konuşuyoruz. Her fırsat bulduğunda yazmaya çalışıyor." Dedi minik ve tatlı bir heyecanı vardı.

"Çok güzel olacaksınız!" Dedim gülümseyerek. Öyle gülümseyip utanarak önüne döndü.

"Sen de durumlar ne?" Dedi. Konu nasıl yine bana geldi ya?

"İyi!"Diyerek geçiştirmeye çalıştım.

"İyi olduğunuzu ben de biliyorum Sevda. Böyle ciddi bir konuşmanız falan olmadı mı?" Dedi kahvaltıyı hazırlarken.

"Benimkinin de niyeti ciddi."dedim sadece.

"Zaten olmasa şaşırdım." Dedi gülerek. Bir az sessiz kaldık. O an aklıma Oğuz geldi. Oğuz'un mavi gözleri ve sarı saçları. Çok yakışıklı buluyordum kendilerini. O an telefonuma Bir mesaj düştü. Hemen telefonumu çıkarıp mesaja baktım. Oğuz 'um göndermişti.

"Uyandınız mı asker hanım?" Mesajın sonunda kırmızı bir kalp vardı.

"Uyandım sevgilim. İyi uyudun mu?" Yazdım. Yazarken yüzümde hafif bir tebessüm vardı.

"Yanında olsaydım anlardın." Yazdı. Güldüm.

"Görevden sonra buluşuruz." Yazdım.

"Olur aşkım." Yazdı. Mesajına kırmızı bir kalp koyduktan sonra telefonu cebime koydum. Üzerimde kırmızı bir kazak, altımda lacivert bit kot pantolon vardı. Saçlarım her zaman ki gibi açıktı.

Derya beyaz bir kazak, altına siyah bir kot pantolon giyinmişti. Saçlarını arkasında salık bırakmıştı.

Kahvaltıyı hazırlamasına yardım ettim. Beraber kahvaltı ettikten sonra göreve gitmek için hazırlandık. Evden beraber çıktık. Kapının orada her zaman ki gibi sevgilim Yüzbaşı Oğuz Aydın. İkimizi de gülümseyerek selamladı.

Arabanın oraya geldik. Oğuz her zaman ki gibi Derya'nın kapısını açmıştı. Sonra ise arabanın önünde karşı karşıya durduk.

"Oğuz ben kullanayım mı bugün?" Dedim tüm sevimliliğimle.

"Olur kullan sevgilim." Dedi gülümseyerek. Hemen sol koltuğa geçtim. O da sağ koltuğa geçti. Derya'nın gülümsediğini gördüm. Hiçbir şey demeden kaleye doğru gittik. Kaleye girdik. Derya Hanım'ın yanına Turan geldi.

"Başkanım! Duyduğumuza göre sivillerin çok olduğu bir yerde ve zamanda canlı bomba saldırısı yapılacakmış!" dedi Turan bir solukta.

"Ne zaman yapacaklarmış?" dedi Derya Hanım.

"Bilmiyoruz başkanım!" dedi Turan iki yanına başını sallayarak.

"Ne demek bilmiyoruz! Hemen araştırıp buluyorsunuz. Gerekirse her alana sızın ama bulun şunun vaktini!" diye yüksek sesle emir verdi Derya Hanım. Derya'dan böyle bir şeyin çıkmasını beklememiştim. O an Oğuz ile Turan'ın tırstığını gördüm.

"Emredersiniz, başkanım!" dedi Turan. Hemen gidip araştırmaya başlayacaktı. Derya Hanım hızlıca kendi odasına gitti.Bizde Oğuz'la beraber Derya'nın kapsısında duruyorduk.

"Korktun sanki!" dedim sadece ikimizin duyabileceği bir sesle ve gülerek.

"Ben kadınlardan korkuyorum yavrum. Her an içinizden her şey çıkabiliyor." dedi garip bir sesle. O an içim bir hoş oldu. Cümle hepten çok güzeldi ancak ben "yavrum" kelimesine takılmıştım.

"Kork tabii." dedim gülerek. "Yalnız yavrum kelimesi de yeni gelmiş sevdim!" dedim devam ederek. O an başını bana çevirdi. Beni o deniz mavisi gözleriyle buluşturdu. Gözlerine baktım. Bu gözler beni çok etkiliyordu. O nasıl benim gözlerimde nasıl hayat buluyorsa bende onun gözlerinde hayat buluyordum

"Asker hanım kelimesini bırakayım mı?" dedi kalın sesiyle. Oğlum bu sesini yapma be! Bayağı etkileniyorum yani öyle böyle değil.

"Asla!" dedim hızlı ve kararlı bir sesle. "Asker hanım" kelimesi bana söylediği ilk farklı lakap olduğu için benim için çok değerliydi ve mesleğimi bana hatırlatıyordu. "Sakın bırakma yüzbaşım. Asker hanım lakabı daha güzel." dedim devam ederek ve tehdit moduna geçerek.

"Benim de asker hanımı bırakmaya niyetim yok zaten. Her alanda!" dedi. Cümlenin sonunu iyice vurgulamıştı. Ben anlamam gerekeni anlamıştım. Sessiz kaldık. O sırada Turan geldi.

"Derya Başkan içeride mi?" diye sordu telaşla.

"Evet!" dedik Oğuz ile aynı anda.

Hemen odaya girdi. Oğuz'la göz göze geldik. Fazla telaşlıydı sanki. Bir beş dakika kadar geçtikten sonra odanın kapısı açıldı.

"Sevda, Oğuz; Derya Başkan sizi de çağırıyor." diyen Turan'ın sesini duyduk. Hızlıca içeri girdik. Derya Hanım içeri girince bize eliyle otur işareti yaptı. Oğuz ile karşılıklı oturmuştuk. Turan ise sadece odanın kapısına yakın sandalyeye oturdu.

"Sevda, Oğuz! Görev yine size düştü. Size vereceğim adrese yarın gideceksiniz. Sivillerin güvenliğini sağladıktan sonra bombayı bulmaya çalışın. Canlı bomba olacağı için insanları iyi inceleyin. Sakın dikkat çekmeyin. Adamı tek başına göndermeyeceklerdir. Etrafınızı iyi inceleyip kişileri tartın. Dediğim gibi sivillerin güvenliği sağlandıktan sonra şüpheli kişilerin işini bitirin. En azından bir tanesi ölmesin sorguya alırız. Tek bir vatandaşı kaybetmek istemiyorum. Olacaklardan sorumlu olursunuz!" dedi Derya görevi kısaca anlatarak.

"Nereye gideceğiz Derya Hanım?" dedi Oğuz.

"Bir parka gideceksiniz. Zorlanmayacağınızı düşünüyorum." dedi Derya Hanım.

"Tabii Derya Hanım!" dedik ikimiz aynı anda.

"Çıkabilirsiniz!" dedi Derya Hanım. Üçümüz de dışarı çıktık. Turan kendi odasına gitti. Biz Oğuz'la yine kapıda bekliyorduk.

"Sevgilim, yarın kendine dikkat et." dedi Oğuz sadece ikimizin duyabileceği bir sesle.

"Sadece ben mi dikkat edeyim sence? Sen de dikkat edeceksin." dedim ikimizin duyabileceği bir sesle ve tehditle.

"Doğru diyorsun asker hanım." dedi kalın ses tonuyla. Derya Hanım konu hakkında daha fazla bilgi aldığında bize bildirecekti. Yaklaşık bir saat boyunca bilgi alışverişi yapıldı. Derya Hanım'ın odasına bazen Turan bazen de Arzu geliyordu. Ama genelikle ikisi beraber geliyordu. Bir saatin sonunda Derya Hanım bizi odaya çağırdı. İkimizde odaya girdik. Derya Hanım eliyle otur işareti yapınca ikimiz de oturduk. Oda da sadece üçümüz vardık. Kısa bir sessizlik oldu. Tehlikeli bir sessizlikti bu. Oğuz ile göz göze geldik. Gözlerimizle ufak bir konuşma yaşadık. Sonunda Derya Hanım'ın sesi odayı doldurdu.

"Sevda ve Oğuz; bu olayı kimin düzenlediğini tahmin edebiliyorsunuzdur." dedi resmi bir ses tonuyla.

"Prenses!" dedik Oğuz'la aynı anda öfkeyle.

"Aynen!" dedi ve öfkeli bir nefes aldı. "Bana bu olay biri için düzenlenmiş gibi geliyor." diyerek devam etti.

"Nasıl yani Derya Hanım!" dedi Oğuz sinirle.

"Olayın bir kişinin hayatı için düzenlendiğini düşünüyorsunuz yani!" dedim sinirli bir sesle.

"Aynen onu diyorum Sevda!" dedi Derya Hanım.

"Peki kim olabilir bu kişi?" dedim merakla.

"Sen, Sevda sen. Prenses en son senin peşindeydi. Senin peşini bırakmamıştır." dedi Derya. Resmi sesinden çıkmış arkadaş sesine geçmişti. O an biraz sustum ağzım açıldı hiçbir şey diyemedim. Sessizlik oluştu. Sessizliği Oğuz'un gür sesi bozdu.

"Siz ne diyorsunuz Derya Hanım!" Bunu söylerken ayağa kalkmış sandalyenin önündeki masaya sertçe vurmuştu. Derya burada başkan olmayacaktı belli oldu. Bunu Oğuz'a bakışından anlamıştım. Kızabilirdi ama bunu yapmadı.

"Oğuz biraz sakin olur musun?" dedi kibar bir sesle. Resmi sesinden tamamen çıkmıştı.

"Nasıl sakin olayım Derya?" dedi kendini koltuğa bırakarak. Hemen oturduğum yerden kalktım ve Oğuz'un yanına gittim. Sinirliydi ama bu sinirin altında kaybetme duygusu vardı.

"Oğuz lütfen sakin ol." dedim onun en sevdiği ses tonuyla. Onu bu sesle sakinleştirebiliyordum. Ama her zaman işe yaramıyordu, çok sinirlendiğinde. Umarım şimdi işe yarardı.

"Nasıl sakin olayım Sevda? Bu Prenses her kimse seni öldürmek istiyor. Ben sensiz ne yaparım Sevda? Ben sensiz yapamam, sen benim her şeyimsin. Ben sensiz bir hiç gibiyim. Anlıyor musun beni?" dedi. Bunu söylerken sesindeki sinir kendini yoğun bir üzüntüye bırakmıştı. Gözlerinin içine baktım. Gözleri yaşarmıştı. Ağlayacak gibiydi. Ona bakarken yüzünü soluna çevirdi. İki elimle yüzünü alıp kendime çevirdim.

"Seni anlıyorum Oğuz! Ama o Prenses her kimse bana hiçbir şey yapamaz. Ben eminim ki bu Prenses'i en kısa zamanda bulacağız ve işini bitireceğiz." dedim zarif bir sesle. O an telefonum çaldı. Cebimden telefonumu çıkardım. Arayan numara kayıtlı değildi. Oğuz'un önünden kalktım. Başımla ikisinden de izin alıp odanın en uç kısmına gittim. Telefonu açtım.

"Açmazsın sanıyordum Sevda!" dedi telefonda ki kadının sesi.

"Senin olduğunu bilseydim açmazdım!" dedim sinirle. Bu kadın benim ablamdı. Ama ben onu ablam saymıyordum. Annem ile babamın başına her ne geldiyse onun yüzünden gelmişti.

"Aa! İnsan ablasıyla böyle mi konuşur Sevda?" dedi rahat rahat konuşarak. Sinirim bozuluyordu. Sinir seviyem had safaya çıkmıştı.

"Sen benim ablam değilsin!" dedim sinirle dişlerimi sıkarak.

"Bu kadar sinir insana zarar Sevda. Bir ruh hastalıklarına görün sen!" dedi gülerek. Sinir bozucu bir gülmesi vardım.

"Zerre umurumda değilsin. Bir daha beni ararsan sonun kötü olur!" diyerek sinirle telefonu kapattım. Tekrardan Oğuz ile Derya'nın yanına döndüm. Telefonu sertçe masaya bırakıp kendimi koltuğun üzerine attım. Sinirim her yerden okunuyordu. Derya oturduğu yerden bana bakıp ne kadar sinirli olduğumu anlamaya çalışıyordu. Boşuna uğraşma Derya olmak istediğimden daha çok sinirliyim çünkü. Oğuz ise sinirini dindirmiş bir şekilde sinirine sahip olamayan bana bakıyordu.

"Ne!" dedim en sonunda dayanamayıp. Derya ise hala bana bakıyordu. Oğuz ise önüne doğru eğilip ellerini birleştirdi. En sonunda konuşmaya başladı.

"Kim aradı?" dedi gayet sakin bir ses tonuyla. Az önce sinirden gözü dönen o değil miydi, nasıl bu kadar sakin olabiliyordu?

"Önemli biri değil!" dedim sinirimle. Oğuz ilk önce derin bir nefes aldı. Sonra biraz düşünmeye başladı. Derya'nın sesini duydum o anda.

"Önemsiz biri olsaydı şu an sinirlenmezdin Sevda!" dedi hafifçe sesini yükselterek. Onlara dese miydim? Ama deseydim yalancı konumuna düşerdim. İkisine de tek kardeşim demiştim. Ama her yalan eninde sonunda ortaya çıkmaz mıydı? Söylemeye karar verdim.

"Ablam!" dedim derin bir nefes alarak. Yüzümde ki sinir gitmiş onun yerine bir pişmanlık gelmişti.

"Ablan mı?" dedi Derya şaşırarak.

"Sen tek kardeş değil miydin?" dedi Oğuz. Oğuz gayet sakindi. Umarım sakinliğinin altından öfke çıkmazdı.

"Değildim. Bir tane ablam olmaması gereken bir şahıs benim ablam!" dedim tek bir solukla. Herkes uzun süre sessiz kaldı.

"Evet, size yalan söyledim. Bana ne demek isterseniz deyin hakkınızdır." diyerek uzun süren sessizliği bozdum.

"Sana bir şey demeyeceğim Sevda!" dedi Derya.

"Sevda biz bu konuyu baş başa uzun uzun konuşalım güzelim." dedi Oğuz. Sesinde çok ufak bir sinir vardı. Olur anlamında başımı salladım. Derya tekrar resmiyeti sağlamak amacıyla öksürdü. Oturuşumuzu düzelttik.

"Dediğim gibi yarın size verdiğim adrese gideceksiniz. İsterseniz yanınıza Serkan, Ali, Mert ve Murat'ı çağırabilirsiniz. Bunun kararını akşama kadar verin. Sevda sen akşam bana kararınızı bildirirsin." dedi. Tabii der anlamında başımı salladım.

"Şimdi çıkabilirsiniz!" dedi eliyle kapıyı göstererek. Oğuz ile birlikte kalkıp odadan çıktık. Odaya yakın sandalyelerde yan yana oturduk.

"Oğuz ben..." diye başlıyordum ki cümlemi tamamlamama izin vermedi.

"Şimdi değil Sevda, şimdi değil!" derken sinirini bastırmaya çalışıyordu. Sustum. Öylece oturduk. Arada yüzünü çevirip bana bakıyordu. Gözlerimi inceliyordu.

(İş Çıkışı)

Hep beraber kaleden çıkmıştık. Oğuz gün boyunca benimle konuşmamış sadece gözlerime bakmıştı. Derya ise arada konuşmuştu. O da ben kendimi kötü hissetmeyeyim diyeydi. Ne kadar kızsa da karşısında ki kötü hissetmesin diye onunla konuşan bir kişilikti Derya. Oğuz hiçbir şey demeden arabadan inmişti eve gelince. Ben arabadan indim. Derya kendi kapısını açıp kendisi indi. Oğuz hepimiz indiğini görünce hiçbir şey demeden kendi kaldığı yere ilerlemişti. Ben de sessizce eve girip odama çıkmıştım. Odanın kendisine ait duşuna girip sıcak bir duş aldım. Kıyafetlerimi giydiğimde kapalı olan telefonumu açıp gelen mesaj var mı diye kontrol ettim. Bir mesaj vardı. O da Oğuz'dandı. Kısa ama gayet net bir mesaj yazmıştı.

"19.30'ta evin arka bahçesinde ol."

Mesaja bir şey yazmadım. Saat 18.30'tu. Bir saat kalmıştı. Saçlarımı kuruttum. Her zaman makyaj yapmayan ben ilk defa hafif bir makyaj yapmıştım. Bunu yapma sebebim yüzümün çok kötü durmasıydı. Üzerime beyaz bir tişört giymiş altıma siyah bir eşofman giyinmiştim. Telefonumda biraz oyalandım. Saat 19. 25 olduğunda aşağı indim. Şanslıydım, Derya aşağıda yoktu. Siyah botumu giyindim. Yavaş yavaş arka bahçeye doğru ilerledim. Oğuz'u gördüm. Tam saate baktım. 19.30'tu. Arkası dönüktü. Siyah bir kot pantolon giyinmişti. Üzerinde fiziğini belli eden beyaz bir tişört vardı. Fazla yakışıklı duruyordu. Tam arkasında durdum. Bana döndü. Yüzlerimiz birbirine fazlaca yakındı.

"Sevda!" dedi ifadesiz ses tonu.

"Oğuz!". Her tarafımdan pişmanlık akıyordu.

"Neden bana söylemedin?" Sesinde ki sinir gitmiş onun yerine yoğun bir hüzün gelmişti.

"Oğuz ben gerçekten onu unutmuştum. Tekrardan hatırlamama o bugün neden oldu. Özür dilerim söylemediğim iç..." derken lafımı tamamlayamadım. Hızlıca belimi kavrayıp kendisine doğru çekti ve dudaklarını sertçe dudaklarımın üstüne kapattı. Bu sert dudaklara karşılık vermeden edemedim. Uzun uzun nefes nefese kalana kadar öptük birbirimizi. en sonunda alnımız birbirinine yaslandı.

"Sevda, bir daha benden sakın hiçbir şey saklama. Madem ki biz sevgiliyiz bizim gizlimiz saklımız olmasın. Bilelim birbirimizi her şeyiyle, her kusuruyla." dedi kalın ses tonuyla. Onun eli hala belimde iken benim elim onun boynuna dolandı.

"Söz veriyorum senden bir şey daha saklamayacağım." dedim kadınsı bir sesle.

"Bu sesi fazla kullanma. Fazla etkileyici oluyor." dedi kalın ses tonuyla beraber hafif sırıtarak.

"Bu benim kararım yüzbaşım." diyerek o sese devam ettim. Madem o kalın ses tonunu kullanıyorsa bende bunu kullanırdım.

"Devam etme şuna." dedi gülerek.

"Edersem ne olur?" dedim aynı sese devam ederek. O an sanki soruma cevap verirmiş gibi dudaklarını tekrar dudaklarıma yasladı. Tekrar karşılık verdim. Nefes nefese kalana kadar tekrardan öptük birbirimizi. Tekrar alnımız birbirine yaslandı.

"Makyaj mı yaptın sen?" dedi kalın sesiyle.

"Evet, biraz yaptım." dedim o sesime devam ederek.

"Bir daha yapma şunu." dedi kalın ses tonu devam ederken.

"Neden?"Bu ses tonunu konuşma bitene kadar sürdürmeyi düşünüyordum.

"Ben seni en doğal halinle görmek istiyorum çünkü." O da kalın sesini konuşma bitene kadar devam ettirecekti sanırım.

"Yüzüm çok kötü görünüyordu yapmak zorundaydım."

"Ben seni her halinle seviyorum yavrum."

"Bir daha desene son kelimeyi."

"Yavrummmmm!" Bayağı bastırarak söylemişti. Çok hoşuma gitmişti. Yüzünü boynuma götürüp orada biraz yaslı kaldı. Dudakları sayısız kez boynumda gezindi. Tekrar alnını alnıma yasladı. Bu sefer ben dudaklarımı dudaklarına değdirdim. Biraz şaşırdı ama hemen karşılık verdi. Yine aynı döngü gerçekleşti.

"Yarın ki görev için yanımıza birini çağıracak mıyız?" diye sordum.

"Olabilir aslında." diyerek karşılık verdi.

"Kimi düşünüyorsun?" diye sordum.

"Sen kimi düşünüyorsun?" diye sordu.

"Serkan ile Ali'yi çağırabiliriz aslında." dedim.

"Olur çağıralım asker hanım. Ama ben birini daha düşündüm." dedi.

"Kimi?" diye sordum merakla.

"Asya'yı da çağıralım müsait ise o da gelsin." dedi.

"Ben sorarım ona." dedim.

"Tamam sen sorarsın o zaman." dedi. Oğuz kollarıyla benim tüm bedenimi sararak kendine çekip sarıldı. Kollarımı ona dolayarak bende ona sarıldım. Sıkı sıkı, uzun uzun sarıldık birbirimize. Kokusunu içine çektim. Çok etkileyici bir kokusu vardı.

"Yarın sakın bu tişörtü giyeyim deme!" dedim hala birbirimize sarılırken.

"Neden?" diye bir soru sordu. Sence neden olabilir Oğuz? Tüm fiziğin ortada benim süper zekalı sevgilim.

"Bu sana çok oturmuş. Tüm kasların ortada. Olmaz." dedim.

"Sen seç o zaman sevgilim." dedi.

"Seçerim!" dediğimde birbirimizden ayrıldık. Oğuz'un kaldığı yere doğru ilerledik. Oğuz'un eli belimde duruyordu ve beni kendine iyice çekmişti.İçeri girdik. Oğuz'un dolabının önüne geldiğimizde durduk. Dolabını açtı. Üzerine siyah bir gömlek altına siyah bir pantolon seçtim.

"Bunları giyin." dedim ona uzatarak.

"Olur giyerim." dedi itiraz etmeden. Biraz birbirimize baktıktan sonra gözleri benim üzerimde gezindi.

"Sen ne giyeceksin?" diye bir soru yöneltti.

"Siyah bir tişört ve siyah bir pantolon giyerim. Üzerime birde siyah deri ceketimi alırım." dedim.

"Olur, sen de onları giyin." dedi.

"Sevda!" dedi Oğuz'un kalın sesi sessizliği bozarak.

"Efendim sevgilim" dedim zarif bir sesle.

"Ablam dediğin kişi seni sadece bugün mü aradı?" dedi kalın sesiyle. O an biraz durdum. Düğünde vurulduğum günün öncesinden beri arıyordu. Bunu belli etmemeye çalıştım. Beni kollarıyla belimden kavrayıp yüzlerimizi yakınlaştırdı. Alnını alnıma yasladı.

"Şimdi bana gerçekleri konuş Sevda!" dedi kalın ses tonuyla. Bunu söylerken yüzü kulağıma doğru gelmişti. Söyledi ve yüzünü yanağıma sürterek tekrar alınını alnıma yasladı. Etkilenmiştim. İçim bir değişik oldu. Sonra yutkundum.

"Hayır, sadece bugün aramadı." dedim etkilenmiş bir ses tonuyla.

"Güzel! Ne zamandan beri arıyor peki?" dedi. Bu sefer eli saçlarımda geziniyordu.

"Vurulduğum günün önceki gününden beri!" dedim. Fazla etkilenmiştim.

"Neden bana söylemedin?" dedi. Bu sefer yüzü diğer yanağıma sürtülmüştü. Bunu bilerek yapıyordu, eminim.

"Söylemek istemedim. Utandım." dedim onun sevdiği tatlı sesimle. Top benim elime geçmeliydi.

"Benden mi utandın?" dedi kalın ses tonuyla. Bu sefer eli omzumu okşuyordu.

"Evet!" dedim yine tatlı sesimle. Hala top ondaydı. Bir şekilde top bana geçmeliydi.

"Benden niye utandın sevgilim?" diye sorarken yüzünü boynuma götürmüştü. Derin bir nefes çekerek tekrar alnını alnıma yasladı.

"Bilmiyorum. Ama affet beni!" dedim. Yüzünde minik bir gülme ifadesi belirdi.

"Seni affettim zaten, detay öğrenmeye çalışıyorum." dedi tebessüm ederek.

"Öğrendin o zaman." dedim. Artık şu konumdan çıkabilirdik.

"Öğrendim ama şimdi bırakmam seni." dedi. İçimi mi okuyorsun oğlum sen?

"Derya'ya kararımızı bildirecektim." dedim. Evet Sevda bu iyi bir fikir.

"Derya bir yere kaçmıyor, Sevda. Gidince bildirirsin." dedi. Fazla düşünme oğlum.

"Tamam sen anlat bir şeyler. Sakladığın bir şey var mı benden?" dedim. Yutkundu. Var mıydı? O an top bana geçmişti.

"Varmış. Ne saklıyorsun benden Oğuz?" dedim kadınsı bir sesle.

"Bir şey saklamıyorum sevgilim." dedi. Elini saçıma götürüp okşamaya başladı. Yemezler! Saklıyordu ve ben bunu bugün öğrenecektim.

"O yüzden mi halden hale giriyorsun Oğuz?" dedim. O ses tonunu devam edecektim. Derin bir nefes aldı.

"Zamanı gelince anlatsam sana, olur mu güzelim?" dedi kalın sesiyle.

"Zamanı gelince anlat, olur!" dedim. Kendini hazır hissetmiyor olabilirdi.

"Sevda!" dedi kalın sesiyle.

"Efendim yüzbaşım." dedim kadınsı ses tonumla.

"Yavrum şu sese devam etme." dedi kalın sesiyle hafif gülümseyerek. Kadınsı sesimle güldüm. O ise bana öylece baktı ve yüzüne derin bir gülümseme yerleştirdi.

"Bu sesi her zaman kullanma diyeyim o zaman!" diye bir öneri sundu. Yine aynı şekilde güldüm. O an dudaklarımın üzerinde onun dudağını hissettim. Karşılık vermeden edemedim. Yine aynı şekilde uzun uzun, nefes nefese kalana kadar öptük birbirimizi. Sonunda yine alnımız birbirine yaslandı. Ona sıkıca sarıldım ve kokusunu içime çektim. O da aynı bir şekilde sarılıp yüzünü boynuma yasladı. Öylece biraz bekledik. Sonra birbirimizden ayrıldık. Orada bir koltuğa oturdum ve Asya'ya mesaj çektim. Kısa bir süre sonra mesaj geldi. Müsait değilmiş, işleri varmış. Oğuz'da yatağının üstüne oturup Serkan ile Ali'ye mesaj çekti. Telefonunu yanına bıraktı. Ben ise elimde tutup telefonu iki yana sallıyordum.

"Asya müsait değilmiş." dedim.

"Serkan'a yazdım. Hemen gördü. Derya'm diyorsa kesin gelirim yazdı." Bu derken güldü. Ben de güldüm. Sonra cümlesine devam etti. "Ali ise sadece gelirim yazdı." Onaylar gibi başımı salladım. Telefonu açıp saate baktım. Saat 20.00'e geliyordu.

"Ben artık kalkayım. Derya'ya sözüm var." dedim ve ayağa kalktım. Ben kalkınca oda kalktı ve kapıya doğru ilerledik. Tam çıkarken bana şunu dedi:

"Unutma Sevda; ben sensiz bir hiç gibiyim." dedi. Bu cümlesi hoşuma gidiyordu.

"Sen de şunu unutma; sen benim her şeyimsin Oğuz." dedim. Yüzünde memnun olmuş bir ifade belirdi. Çıkmadan ona sarıldım ve yanağından öptüm. O da bana sarılıp alnımdan öptü. Vedalaştıktan sonra çıktım. Kaldığım yere ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdim. Derya koltuklardan birine oturmuş biriyle mesajlaşıyordu.

 

Evet, Serkan'la mesajlaşıyordu.

 

Yazışırken yüzünden gülümseme eksik olmuyordu. Sessizce arkasına geçtim ve ona doğru eğildim. Fark etmedi. Kesin Serkan'da aynı durumdaydı. Biz Oğuz'la böyle olmamıştık ya.

"Beni sattın ha! Aşk olsun çok darıldım." derken eğildiğim gibi doğrulmuştum. Derya telefonu eğerek bana baktı.

"Sevda!" dedi son harfi uzatarak. Bu sesi ne zaman beni fark etmese özür dilemek amacıyla yapıyordu. Zaten ona kırılmıyordum. Her haliyle çok tatlıydı.

"Ne konuşuyordunuz öyle güle güle?" derken yanında ki koltuğa oturmuştum.

"Her fırsat bulduğunda iltifat ediyor hoşuma gidiyor." dedi. Yüzünde derin bir gülümseme vardı.

"İyi iyi sen mutlu ol da!" dedim. Umarım hayatında hep böyle mutlu olursun Derya.

"Siz ne konuştunuz?" dedi bana bakıp göz kırparak. Biz konuşmuştuk ama az konuşmuştuk. Genelde hep alnımız birbirimizin alnındaydı.

"Öyle kendi aramızda." dedim. Anlamış gibi yapıp telefonuna döndü. Son bir mesaj yazıp telefonu sehpanın üzerine bıraktı.

"Sevda ben sana kırılmadım onu söyleyeyim." dedi derin bir nefes alarak. Sessiz kaldım.

"Seni anlamaya çalışıyorum. Neler yaşadığınızı bilmiyorum. Ama sen onunla konuşmuyorsan ve onu saymıyorsan senin bir bildiğin vardır diyorum. Eğer benimle paylaşmak istersen seni anlayışla dinlerim ve seni mutlu etmeye çalışırım." dedi tatlı sesiyle. Bu tatlı sesine ben kıyamıyordum. Acaba Serkan bu sesine ne yapıyordu?

"Daha sonra anlatırım." dedim sesinin tonuna gülümseyerek.

"Oğuz ne dedi?" dedi uzun süren sessizliği bozarak.

"Anlayışla karşıladı." dedim iç çekerek.

"Ben de öyle düşünmüştüm. Oğuz sana kızamaz hatta kırgın olamaz. O seni her şeyinle seviyor." dedi.

"Sen bizi izlemeyi çok seviyorsun herhalde?" diyerek güldüm.

"Favori çiftimsiniz!" dedi gülerek.

"Sizde benim!" dedim gözümle telefonunu göstererek.

"Sevda!" dedi inatçı sesiyle.

"Derya!" dedim sesini taklit ederek. İkimizde güldük.

"Sence ilk kim evlenecek?" diye sordu. Düşündüm.Bence o evlenecekti.

"Sen!" dedim elimle onu göstererek.

"Nereden çıkartıyorsun onu?" dedi düşünceli bir sesle.

"Serkan net bir kişiliktir Derya. Yakında evlilik teklifi alacaksın bence." dedim. Yüzüne çocuksu bir heyecan yerleşti.

"Eder mi gerçekten?" dedi heyecanıyla. Ederdi bence.

"Bence eder!" dedim kendimi onaylayarak. Güldü. Onun gülmesine tebessüm ettim. Bizim Derya ile aramızda çok güçlü bir bağ vardı. Evet liseden sonra fazla görüşememiştik ancak aramızdaki bağı kopartmamıştık. Biz neredeyse her şeyimizi birlikte yaşamıştık. Birbirimizin yaşadığı olaylara tanık olmuştuk. O benim her daim yanımda olmuştu. Bende onun her anında yanında olmuştum. Yıllar sonra tekrardan bir araya gelip birbirimizin hayatlarına girmiştik. Birbirimizin sevgililerini tanımış, birbirimize daha yakın olmuştuk. Bu aramızdaki bağ hiç kopmayacaktı. Biz iki sıkı arkadaş olarak kalacağız her zaman.

"Derya!" dedim. İki dakika konuşmadık diye hemen telefonu eline almış Serkan'la mesajlaşıyordu. Serkan benim arkadaşımı elimden alma.

"Efendim Sevda." dedi başını telefondan kaldırarak.

"Serkan senden azıcık uzak dursun be. Ne zaman seninle konuşmaya çalışsam sana yazıyor." dedim gülerek.

"Doğru diyorsun sana vakit ayıramıyorum." dedi ve telefonunu direkt kapattı.

"Kız ne yaptın!" dedim şaşırarak.

"Azıcık bana ulaşamasın ne olacak?" dedi gülerek. Bu kız deliydi.

"Hani sen demiştin ya sabah. Yarın ki şey için yanınıza..." Cümleyi tamamlayamamıştım. Dilim dönmüyordu.

"Anladım kimi seçtiniz?" dedi. İyi ki anladın Derya rahatladım.

"Seninkini ve Ali'yi." dedim. Seninki derken vurgulamıştım. Yüzünde derin bir tebessüm oluştu. O anda benim telefonum çaldı.

Hadi arayanı tahmin edelim! Kim bu arayan şahıs? Seçeneğimiz bol kim olabilir? Eğer o ise açıp ağır sövecektim.

Telefonu elime alıp arayanın kim olduğuna baktım. Arayan Serkan'dı. Açmasam oturduğu yerde delirebilirdi. Derya'yı merak ettiği için arıyordu kesin.

"Kim?" dedi Derya'nın meraklı sesi. Telefonun ekranını ona dönderip gülümseyerek:

"Seninki!" dedim.

"Sesi aç tamam mı?" dedi.

"Tamam" diyerek telefonu açtım. Sesi de açtım ve Derya'nın da duymasını sağladım.

"İyi akşamlar Sevda" dedi Serkan sakince. Derya büyük dikkatle Serkan'ı dinliyordu.

"İyi akşamlar Serkan." dedim sakince.

"Sana bir şey soracağım." dedi kalın sesi.

"Dur tahmin edeyim. Derya senin yanında mı?" dedim gülerek.

"Sen çok zekisin ha!" dedi gülerek.

"Öyle derler." dedim gülerek. Sonra devam ettim. "Evet, Derya benim yanımda. Bir delilik yapıp telefonunu kapattı kendisi." dedim tekrardan gülerek.

"Ay yüreğime iniyordu. Sağ ol gerçekten Sevda. İyi ki varsın valla." dedi rahatlamış bir sesle.

"Eyvallah!" dedim gülerek.

"Bir gün yine şu altılı asker grubunu birleştirip buluşalım ya! Özlemişim o grubu." dedi iç çekerek.

"Toplarız." dedim.

"Tamam ben en kısa sürede ayarlayacağım o zaman." dedi. Sesi heyecanlıydı. "Tekrardan teşekkür ederim Sevda. İyi akşamlar, görüşürüz." diyerek devam etti.

"Rica ederim. Sana da iyi akşamlar, görüşürüz." dedim. Kendisi aramayı kapattı. Derya bana baktı.

"Şu altılı asker grubunuz kim kim?" dedi. Ay şimdi şaka yapmak vardı da yüreğine inerdi. Ama bende bunu yapmazsam rahat duramam.

"Tek erkek Serkan sadece Derya. Diğer herkes kadın." dedim tüm ciddiyetimle. Sinirlendi. Şimdi sesi yükselecekti.

"Ne diyorsun sen Sevda!" diyerek tam ayağa kalkıyordu ki şunu dedim:

"Şaka lan şaka gül diye!" dedim. Sonra sakince yerine oturdu. "Ben, Oğuz, Serkan, Ali,Mert ve Murat." dedim.

"Sevda sen beni kalpten götürecek miydin ya?" dedim.

"Derya, Serkan senden başkasına bakmaz bunu unutma. Adam sana deli gibi aşık." dedim gülerek.

"Çok komiksin Sevda!" diye oturduğu koltukta bana sırtını döndü. Güldüm. Yerim ben bunu trip atıyordu benim canım. Ayağa kalktım yanına ilerledim ve arkasından sarıldım. Önce omuzlarını silkti. Saçlarını okşadım.

"Ya Derya!" dedim tatlı sesimle.

Sonra daha fazla dayanamayıp ayağa kalktı ve bana sarıldı. Sıkı sıkı sarıldık birbirimize. Boyu benden azıcık kısaydı. Çok tatlıydı bu haliyle. Saçını kokladım. Her zaman yapardım bunu, liseden beri. Canım ne zaman bir şeye sıkılsa veya mutlu olsam onun saçını okşar ve saçını koklardım. O da genelde yüzünü bana yaslamayı tercih ederdi. Abla kardeş gibi oluyorduk bazen. Bazen o benden büyük oluyordu, bazen ben ondan büyük oluyordum.

"Sevda!" dedi yüzü bana yaslamışken.

"Söyle canım benim." dedim en içten halimle.

"Yarın çok dikkatli ol tamam mı?" dedi hüzünlü bir sesle.

"Olurum da neden böyle dedin şimdi?" dedim saçını koklayarak.

"Çünkü ben seni bir daha kaybetmek istemiyorum." dedi hüzünle. O an içime bir sıkıntı oturdu. Ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. Ama hatırlamak istemedim. O anıları bir daha hatırlamak istemedim.

"Derya'cığım sen şimdi boş ver o anları şimdiye odaklan. Anı yaşa. Yarın sadece ben olmayacağım. Yanımda güçlü askerler olacak biliyordun. Hem ben de güçlü bir kadın askerim. Binbaşıyım hatırlatırsam. Zaten Oğuz var, Serkan var, Ali var. Bir de sen varsın. Sen varken ben bir yere gitmem Derya." dedim onu rahatlatmak istercesine.

"Sen benim tanıdığım en güçlü askersin Sevda!" dedi ve güldü. Sonra birbirimizden ayrıldık. Bir şekilde biraz daha vakit geçirdik. Bazen Derya'nın tatlı hallerine güldüm. Birbirimize takıldık. Saat 11 olunca odalarımıza çekildik. Üzerimdekileri çıkartmadan yatağa uzandım. Telefonumu alarak kulaklığımı taktım. Şarkımı açıp dinlemeye başladım. Şarkı dinlemek insana iyi geliyordu. Ben de rahatlamak için şarkı dinliyordum. O kadın beni yıllar sonra neden tekrar rahatsız ediyordu? Neden tekrardan benimle konuşuyordu? Ne istiyordu benden? Biraz daha şarkılarla bunları düşündükten sonra telefonuma bildirim düştü. Saat 12 olmuştu bile.

"Hala uyanık olduğunu biliyorum Sevda" yazmıştı Oğuz. Mesaja tıkladım.

"Sende uyanıksın." yazdım.

"Uyku tutmadı." yazdı.

"Neden?" yazdım.

"Güzelliğin beni benden alıyor asker hanım. Bir an bile aklımdan çıkmıyorsun." yazdı. Bu mesaja güldüm.

"Beni o aklından çıkardığın an bitersin Oğuz!" yazdım.

"Ondan ne şüphe!" yazdı. Güldüm.

"Sen neden uyanıksın?" yazdı tekrardan.

"Beni de uyku tutmadı." yazdım.

"Arayayım mı?" yazdı.

"Ara" yazdım. O an telefonum çaldı. Hemen açtım.

"Asker hanım!" dedi Oğuz'un kalın sesi.

"Yüzbaşım." dedim zarif bir sesle.

"Sesini duymak ne güzel!" dedi kalın ses tonu.

"Aynı şeyi bende sana diyorum sevgilim." dedim.

"Pencereye çıksana bir!" dedi kalın sesiyle karışık erkeksi ses tonu.

"Tamam!" dedim ve ayaklandım.

"Bekliyorum yavrum." dedi yine aynı sesle. Bu sesi kesinlikle kalbe zarardı. Hemen büyük pencerenin perdesini açtım. Odam tam onun kaldığı yere bakıyordu. Göz göze geldik.

"Şimdi daha iyi. Hem seni görüyorum hem de sesini duyuyorum." dedi aynı ses tonu.

"Sen delisin!" dedim kadınsı sesimle.

"Yavrum şu sesi bugün fazla kullandın!" dedi aynı ses tonuyla.

"Seninde şu an kullandığın ses ben de fazla etki bırakıyor yüzbaşı!" dedim aynı sesle.

"Şu an yanında olmak vardı asker hanım!" dedi iç çekerek.

"Sabah görüşürüz." dedim.

"Bir şey diyeyim mi?" dedi o kullandığı etkileyici sesle.

"De!" dedim aynı sesimle.

"Çok güzelsin! Fazlasıyla çok güzelsin!" dedi aynı sesiyle.

"Sana ne demeli peki? Her halin bayağı etkileyici yüzbaşı. Sen de fazla yakışıklısın." dedim aynı ses tonuyla.

"Şarkı mı dinliyordun?" dedi.

"Evet!"dedim.

"Ne dinliyordun söyle bende dinleyeyim?" dedi.

"Sezen Aksu- Haydi Gel Benimle Ol" dedim. Bu şarkıyı seviyordum.

"Güzel şarkı." dedi. Buradan onu görebiliyordum. Üzerinde beyaz bir tişört, altında siyah bir eşofman vardı.

"Ben severim." dedim.

"Sen seviyorsan ben kesin severim." dedi gülerek.

"Oğuz sana bir şey diyeceğim." dedim. Çok güzel gülüyordu.

"De yavrum!" dedi

"Çok güzel gülüyorsun" dedim gülümseyerek. Kendileri gerçekten etkileyici gülüyordu. Bu gülüşünü sadece çok iyi anlaştığı kişilere gösteriyordu.

"Senin yanında az kalır asker hanım. Senin her şeyin güzel." dedi. Sadece gülümsedim. Mavi gözlerine baktım. O mavi gözleri deniz gibiydi. Rahatlatıcı ve hırçın. Gözlerimiz uzaktan da olsa birbirimizde gezindi. En son yine bakışlarımız birbirini buldu.

"Asker hanım!" dedi etkileyici ses tonu.

"Yüzbaşım!" dedim aynı etkileyicilikle.

"Sen öyle güzel bir şeysin ki, kısakanıyor seni rüzgar, kıskanıyor seni deniz, kıskanıyor seni güneş. Bu dünyanın en güzel varlığı sensin Sevda; her şeyinle her zerrenle sen bu dünyadaki en güzel kişisin. Sana şiirler yazsam yetmez sana hiçbir mısra, anlatamam seni şiirlerle. Şiirden bile güzelsin çünkü. Resmini çizsem ki zaten çizdim de; ama senin kadar güzel olmadı. Sana şarkı yazıp,seslendirsem o şarkı bile yetmez sana. Sen benim tam hayata olan sevincimi kaybederken onu geri almamı sağlayan, başıma gelen en güzel şeysin. Seninde dediğin gibi; sen benimsin ben senin!" dedi en etkileyici sesiyle. Ben ona bu kadar kelime diyemezdim. Bu kadar kelimeyi aklında nasıl tutup söylüyordu? Sormak istedim lakin şu anı bozmak istemezdim.

"Ben senin kadar kelime söyleyemem ancak seni çok seviyorum Oğuz. Sen benim karşıma çıktığın ilk gün ben sana karşı ufak bir duygu hissettim. Evet, belki senin ki kadar derin duygular değildi benim hissettiklerim. Ben bir daha seninle karşılaşacağımızı düşünmüştüm. Ve bunda yanılmadım. Biz bir kazayla tanıştık ancak bu kaza bizi birbirimize bağladı. Bazen kazalar kötü olmaz yüzbaşı. Kaza bazen iki insanı birbirine bağlar. Sen ve ben gibi..." dedim etkileyici sesimle.

"Ağzın iyi laf yapıyor asker hanım." dedi gülerek.

"Senin ki yapmıyor sanki!" dedim gülerek.

"Şimdilik görüşürüz Sevda. Yarın yine görüşürüz yavrum, canım, hayatım." dedi etkileyici sesiyle.

"Görüşürüz aşkım!" dedim. Telefonu kapattı ama hemen pencerenin önünden ayrılmadık. Bir süre birbirimizi izledik. Sonra o bana el sallayınca ben de ona salladım. Tekrar yatağıma uzanıp kulaklığımı taktım. Şarkıma kaldığım yerden devam etti. Şöyle diyordu şarkı sözleri:

"Haydi gel benimle ol, oturup yıldızlardan
Bakalım dünyadaki neslimize
Orada ki sevgililer özenip birer birer
Gün olur erişirler ikimize"

Şarkıyı dinlerken uyudum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 14.03.2025 20:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...