(Oğuz'un Anlatımıyla)
Bu sabah güzel bir şekilde uyandım. Takım elbisemi giyindim. Bugün iyi geçecekti, Yani ben öyle umuyorum. Yine Derya Hanım'ın büyük ve lüks evinin güzel ve büyük bahçesinde beklemeye, beklerken dün Sevda ile konuştuklarımızı düşünmeye başladım. Aradan üç veya dört dakika geçtikten sonra Sevda ile Derya Hanım evden çıktılar. Sevda ile yine göz göze geldik. Biz neden sürekli evin bahçesinin bu yanında göz göze geliyoruz! Ela gözlerine dalmıştım yine Sevda'nın. Duymuyordum hiç kimseyi duymuyordum. Sonra kendime geldim ve arabanın sürücü koltuğuna geçtim. Sevda her zamanki gibi sağ koltuğa geçmeden önce Derya Hanım'ın kapısını açmıştı. Sevda'da arabaya bindikten sonra kaleye gittik. Ekip tamdı. Arzu, Turan Başkan,Zafer,Eylül ve Serdar ekibin ana kişileriydi. Arzu kalenin en iyi bilgisayarcısıdır. er türlü destek gönderimi, kameralara erişme gibi pek çok işi otuz saniyeden kısa bir sürede yapar. Turan Başkan ekip gönderme işini onaylar genellikle bir de çalışanları denetler. Arzu ile Turan Başkan sevgililer. Zafer, Turan Başkan'ın eğittiği öğrencilerden iyi bir bilgisayarcıdır. Görevinde iyidir. Eylül ekibin takipçilerinden biri. Takip olayları oldu mu Arzu ile birlikte çalışırlar. Serdar ekibin zeka gerektiren işlerinden mesuldur. Gerekli problemleri çözer gerektiğinde bilgisayarlarla ilgilenir. Ben ekibi incelerken Sevda'nın sesini duydum:
"Derya Hanım, Oğuz benim bir Hakn Başkan'ın yanına kadar gitmem gerek. Birazdan yanınızda olurum"
"Tamam! Önemli bir şey olursa haber et!" dedi Derya Hanım arkadan
(Sevda'nın Anlatımıyla)
Yanlarından ayrıldığım gibi Hakan Başkan'ın odasına doğru ilerledim. Büyük kahverengi kapıyı tıklattım.
"Gir!"
"Başkanım!" diyerek içeri girdim.
"Sevda kızım, hoş geldin. Geç otur. Önemli bir şey yoktur umarım"
Masanın önünde yan duran koltuğa oturarak şunları söyledim:
"Başkanım aslında önemli bir olay var"
"Nedir?"
"Başkanım göreve başladığım ilk günden beri düşünüyorum. Biz ilk göreve başladığımız anda Derya Hanım'a bir saldırı düzenlenmişti. Onun üstünden altı gün geçti. Derya Hanım'ın gittiği her yerde bizi takip eden ve silahı olmayan kişiler vardı. Bunun üzerine her gittiğimiz yerde çevreyi inceledim. Herhangi bir tehlike yapacak araç yoktu."
"Ne demek istiyorsun?"
"İçimizde bir hain olabilir. Derya Hanım'a çok büyük bir suikast düzenleyecekler bunun içinde büyük ihtimalle içimizden başlayacaklar. Yani bu Derya Hanım'ın dışında burada çalışan herkes hedefte olabilir."
"Şüphelendiğin bir kişi var mı?"
Bu soru üzerine altı günde yaptığım tüm gözlemleri düşündüm. Aklımda iki kişi vardı. Eylül ve Zafer...
"Başkanım aklımda iki kişi var." dedim emin olmak ister bir sesle. Hakan başakn merakla şu soruyu sordu
"Kimler?"
Bu soru üzerine biraz gerildim. Kendimi rahatlattıktan sonra iismleri söyledim.
"Eylül veya Zafer..." dedim kırgıca. İkiside burada çok iyi öğretmenlerden eğitim almıştı. Hakan Başkan ikisinde hain olmasını istemediği her halinden belliydi.
"Sevda bana Turan, Derya, Arzu ve Oğuz'u çağırır mısın? Çağırdıktan sonra sende geri gel."
"Tamamdır başkanım" deyip odadan şıktım. Derya Hanım ile oğuz'un yanına vardığımda şunları söyledim:
"Derya Hanım, Oğuz Hakan başkan sizi çağırıyor. Azıcık bekleyin Turan Başkan'la Arzu'yuda çağırayım!" dedim gergin bir ses tonuyla. Derya Hanım'ın gülen yüzü bir anda gergin bir hal aldı. Oğuz gergin ve meraklı bir şekilde
"Sevda ne oluyor?" Oğuz'un kulağına doğru eğilerek
"Ortalık karışıyor." dedim. Oğuz'un merakı gitmiş sadece gerginliği kalmış yüz kasları kasılmıştı. Hemen Arzu'nun oturduğu yöne doğtu gittim. Arzu benim geldiğimi görünce ayağa kalkmaya çalıştı. Kalktığında kulağına eğilerek
"Hakan Başkan seni çağırıyor. Derya Hanım'ın yanına geç beraber gideceğiz" Arzu hemen Derrya Hanım'ın yanına doğru ilerledi. Bende Turan Başkanın yanına doğru ilerledim. Odasının kapsını çaldım. Gel cevabını duyunca hiç soru beklemeden
"Hakan Başkan çağırıyor" deyip çıktım. Ben çıkınca Turan Başkan'da çıktı. Derya Hanım'ın olduğu yere geldiğimizde sanki daha önceden sözleşmiş gibi konuşmadan Hakn Başkan'ın odasına doğru ilerledik. Deya Hanımodanın kapısını açtı ve hepimiz içeri girdik. Derya Hanım masanın önündeki yan duran 1. koltuğa Turan Başkan yan duran 2. koltuğa, Arzu ise masanın tam karşısındaki koltuğa oturdu. Bizde Oğuz'la sandalye çektik ve ona oturduk. Hakan Başkan başladı.
"Arkadaşlar buraya sizi Sevda'nın bana söyledikleri üzerine çağırdım."
"Önmeli bir şey mi oldu başkanım?" dedi Derya Hanım
"Evet. Teşilatın içinde bir hain var."
"Nasıl yani!" dedi Turan Başkan şaşırış bir sesle.
"Nasıl olur? Hiç fark etmedik." dedi Arzu
"Başkanım bende tam bu konu için yanınıza gelecektim. Sevda benden önce gelmiş." dedi Oğuz
"Sende fark ettin yani Oğuz"
"Aynen başkanım."
"Arkadaşlar Sevda'nın gözlemiyle beraber yalnızca iki kişiden şüpheleniyoruz?"
"Kim onlar başkanım?" dedi Derya Hanım
"Eylül ve Zafer..." dedi Hakan Başkan elini alnına koyarak.
Bunun üzerine Derya Hanım elini yumruk yaparak koltuğun koluna elini koydu. Turan Başkan üzülmüşüt ve sinirlenmiş bir yandan kendini suçlarmış gibi boşluğa bakmaya başldı.Arzu elini boynuna götürerek omzunu sıkmaya başladı.
"Turan bugün herkese dinlenme ver ve tek tek herkesin bilgisayarını incele."
"Tamamdır başkanım" diyerek odadan çıktı. Arzu'da Turan Başkan'ın peşinden gitti. Bizde Oğuz'la ayğa kalkıp sandalyeleri kenara çektik. Sanki biri bize ayakta beklememizi söylemiş gibiydi. Hakan başkan Derya Hanım'la bir şeyler konuşuken ben Oğuz'a bakıyordum. Böyle bir adamın el yeteneği çok güzeldi ve çok güzel resimler çiziyordu. Ailesiyle ilgili sorun yaşıyordu muhtemenlen. Bunu çizdiği resimlerden çıkarmıştım. Mesela tek başına gezmeyen,uçmayan kuşları tek baına uçar vaziyette çiziyordu. Bazı çiçekler genellikle en az iki tanesinin yan yana açar. Ama Oğuz bu çiçekleri tek çizmişti. Çok merak ediyordum Oğuz'un hikayesini. Ne yaşamıştı bu yüzbaşı? Aklımda bin bir tane soru vardı ama hiçbirini soramıyordum. Sormam için biraz daha samimi olmalıydık. O sırada Derya Hanım odadan çıktı. Derya Hanım'ın peşinden bizde odadan çıktık. Derya Hanım bize dönerek
"Eve gidiyoruz!" dedi. Sonra merdivenlerden inmeye başladık. Oğuz sürücü koltuğuna geçti. Bende Derya Hanım'ın kapsını açtım sonrada ön sağ koltuğa oturdum. Eve varınca siyah mercedes arabadan indim ve Derya Hanım'ın kapısını açtı. Derya Hanım ile birlikte eve geçtim. Oğuz'da kaldığı minik eve geçti. Orası bir konteynırdan biraz dha büyük olduğu için oraya minik ev diyordum. Hatta Oğuz'ada içimden bazen şöyle diyorum minik evde yaşayan koca yüzbaşı. Çok hoşuma gidiyordu içimden böyle geçirmek.
(Bir Saat Sonra)
Biraz bahçeye hava almaya çıkmıştım. Bir sandalyeye oturdum ve okuduğum kitabı açtım. Kaldığım kısımdan devam ettim. Kitaba kendimi kaptırmıştım. O sırada omzuma birinin dokunduğunu hissettim. Aceleyle kitabımı kapattım. Her an toakt atmaya hazırdım Arkamı döndüm ve Oğuz'la karşılaştım. Rahatlamıştım.
"Korkuttum mu?"
"Kitaba dalmıştım. Fark etmedim geldiğini"
"Baya heyecanlı o zaman."
"Evet, güzel kitap."
Oğuz'la aramızdaki mesafe azdı. Ağır ama güzel kokan bir parfümü vardı. Üzerine siyah bir tişört altına siyah kot pantolan giyinmişti. Kısa kollu tişört giydiği için kol kasları görünüyordu. Etkilenmiştim Oğuz'dan. Ne kadar kabullenemesemde.
"Senin ne gibi hobilerin var?" diye sordu. Sorunun üzerine kendimi toparlayıp şu cevabı verdim.
"Kitap okuyorum ve yazıyorum,şiir okuyorum, şarkı söylüyorum,koşu yapmayı seviyorum ve dizi izlemeyede bayılıyorum."
"Şarkı söylüyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak.
"Evet. Canım sıkıldıkça söylüyorum"
"Bir gün sesini dinlemek isterim"
"Belki bugün hatta şu an dinleyebilirsin!"
"Gerçekten mi?" heyecanlamıştı. O heyecanlanınca benimde kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı.
"Gerçekten! Ne dinlemek istersin?"
"Fikrimin İnce Gülü'nü bilir misin?"
"Bilirim"
"Söylersen mutlu olurum."
"Söylerim tabii" dedim. Hafifçe öksürdükten sonra başaldım şarkıya:
"Fikrimin ince gülü
Kalbimin Şen Bülbülü
Fikrimin ince gülü
Kalbimin Şen Bülbülü
O gün ki seni gördüm
Yaktın ah yaktın beni
O gün ki seni gördüm
Yaktın ah yaktın beni"
Etkilenmiş gibi şunları söyledi
"Sesin, sesin çok güzel!"
"Teşekkür ederim"
"Eğitim aldın mı şarkı söylemek için?"
"Hayır almadım."
"Birde aldığını düşünsek. Bundan biraz daha güzel söylersin."
"Bilmem pek fark etmezdi herhalde." Sonra ikimizde sandalyelere oturduk. Oğuz iki kolunu göğsünde birleştirmişti bende kolarımı serbest bırakmıştım.
"Dünkü senin sorduğun sorulara benzer sorayım mı? Biraz saçma olabilir ama!"
"Dünyanın en saçma sorusunu bile sorabilirsin!"
"Kardeşin var mı?"
"Hayır. Tek çocuktum"
"Anladım. Neden asker olmak istedin?"
"Ben tarihi çok severdim. Vatan aşkıyla yanıp tutuşurdum. Asker olmayıda o yüzden istedim. Peki sen neden asker olmak istedin?"
"Seninkinin aynısı. Peki hiç sevgilin oldu mu?"
Bu soruya ne diyecektik? Tabii ki hayır.
"Hayır hiç olmadı." Arkasını dönerek gülümsedi. Güya benim görmediğimi sanmıştı.
"Başka ne soracaksın?" Başını öne geri çevirdi, biraz yüzüme baktıkktan sonra şunu sordu:
"Kaç gündür bakıyorum yüzüne makyaj yok. Yapmıyor musun?"
"Evet, makyaj yapmayı sevmiyorum."
"Yanlış anlama ama çok güzelsin". O an kalbimde bir yumuşuma hissettim. İlk defa bir erkek tarafından bunu duymuştum. Beni güzel bulmuştu.O an biraz utandım ve başımı aşağıya doğru eğdim. O anda elini yüzüme uzattı çenemden tutup kafamı kaldırdı. Birbirimize orada uzun uzun baktık. Birbirimize bakarken eli hala çenemi tutuyordu. Onun o masmavi deniz gibi olan gözlerine daldım. Çok güzel gözleri vardı. Bu onu çok yakışıklı yapıyordu. O hala çenemi tutarken ben ona şöyle dedim
"Yanlış anlama ama sende çok yakışıklısın". Bu söz üzerine bende elimi onun yanağına koydum. Sakallarını yeni kesmişti. Sabaha kadar birbirimizin gözlerine uzun uzun bakabilirdik. Ama ilk önce ben elimi çektim sonrada o çekti. Sonra bana şöyle dedi
"Bence artık telefon numarımızı birbirimize vermeliyiz"
"Bence de" dedim ve birbirimizi telefonumuza kaydettik. İlk önce o kalktı gitti, sonrada ben kalktım ve odama geçtim. Derya ise hala çalışıyordu. Odama gittim ve yatağıma uzandım. Az önce yaşadığımı uzun uzun düşündüm. Düşünürkende uyuya kalmıştım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |