(Oğuz'un Anlatımıyla)
Bugün o gündü. İçimizdeki haini yakalayacağımız gündü. Hissediyordum, düşmanlarımıza bizim bilgilerimizi sızdıran kanıbozuğun yakalanacağı gündü. Sabah erkenden kalktığım gibi takım elbisesiyi giyip evin önünde beklemeye başladım. Gözüm dün Sevda ile oturduğumuz ve sohbet ettiğimiz yere daldı. Orada onu düşündüm. Uzun düz saçlarını, güzel ela gözlerini düşündüm uzun uzun. İnsan biriyle kötü tanışabilir ama bu illaki kötü arkadaş olacaklarını belirtmez. O sırada Sevda ve Derya Hanım evden çıktılar. Sevda bugün çok güzel giyinmişti. Mavi bir ceket içine beyaz gömlek, pantolon olarak da üzerine giydiği ceketin renginde bir pantolon giyinmişti. Kahverengi saçlarını arkasına salık bırakmıştı. Ela gözleri çok güzel duruyordu. Her zamanki gibi göz göze geldik ama bu sefer birbirimize tebessümde etmiştik. Sevda her zaman ki gibi Derya Hanım'a kapıyı açmıştı. Derya Hanım arabaya binince Sevda tam önüme geçti ve
"Dalgın görünüyorsun Oğuz. Sen sağ koltuğa geç, bugün ben kullanayım." dedi korumacı bir ses tonuyla.
"Dalgınım biraz doğru diyorsun ama ben kullanırım."
"Ben kullanmak istiyordum!" dedi itiraz eder bir ses tonuyla.
"Keşke direk bunu deseydin. Buyur geç." dedim. Sonra sürücü koltuğuna geçti, bende sağ koltuğa geçtim. Derya Hanım gergin görünüyordu. Sanırım birazda morali bozuktu çünkü bugün saçını sıkı sıkı toplamış her zaman giydiği etekli takım yerine pantolonlu takım giymişti. Küpeleri daha sadeydi diğer taktıklarına göre. Biraz daha zaman geçtikten sonra araba durdu. Kaleye gelmişiz. Normalde 6 dakikada gittiğimiz yolu 3 dakikada gelmiştik.
"Sevda çok hızlı sürüyorsun!" dedim
"Aynen öyle" dedi arkadan Derya Hanım
"Ben böyleyim alışmanız lazım!" dedi Sevda gülerek.
Sonra Sevda arabadan inip Derya Hanım'ın kapısını açtı. Sonra bende indim. Derya Hanım sinirli bir şekilde girişe yürüyordu. Birini dövmezse iyi olur! İçeri girdiğimizde Turan Başkan bizi karşıladı. Sevda'ya doğru eğilip
"Doğru tahmin etmişsin. İçimizde bir hain varmış."
Sonra Derya Hanım'ın yanına gitti ve elindeki dosyayı Derya Hanım'a gösterdi. Derya Hanım ekibin olduğu yere girdi. Bizde peşinden gittik. Hemen emir verici cümleler kurdu.
"Burada çalışan herkes ama herkes karşı duvara dizilsin ve hazır olda dursun! Başı aşağı eğilenin cezası kesilir!" dedi yüksek sesle O an herkes karşı duvara dizildi ve hazır olda durdu. Biz yani Ben Sevda ve Turan Başkan Derya hanım'ın yanındaydık. Sevda'nın gözü çalışanların üstündeydi. Bende çalışanları incelemeye başladım. Sonra Derya Hanım Zehra'ya doğru ilerledi ve şunları söyledi:
"Senden hiç beklemezdim Zehra! Götürün Zehra'yı!" dedi karalı bir şekilde
"Başkanım yapmayın, başkanım!" diye haykırıyordu Zehra.
O anda Sevda birine odaklanmış başını sağa sola yatırıyordu. Aradan beş dakika geçtikten sonra Zehra'nın yanına indik. Oraya girer girmez Hepimiz gülmeye başladık.
"Nasıldım başkanım?" dedi Zehra
"Tam ayarında."
"Peki asıl hain kimdi?" diye sordu Zehra. Soruya Sevda yanıt verdi
"Zafer'di" O sırada Turan Başkan Sevda'ya bakarak
"Sana kim olduğunu söylememiştim. Nereden anladın?"
"Zehra'yı alıp götürdüklerinde Zafer rahatladı. Çünkü yakalanmadığını düşündü. En azından şimdilik. Zaten şüpheli listemizde Zehra yoktu. Zafer ve Eylül vardı. Eylül'ün suçsuz olduğunu anladık."
"Büyük yetenek" dedim
"Aynen öyle" diye onayladı cümlemi Derya Hanım. Sonra yukarıya geri çıktık. Derya Hanım Zafer'i takip etmeleri için bir ekip ayarlamıştı. Zafer 7/24 takip edilecekti. Kimlerle görüşüyor, neler yapıyor öğrenecektik. Çıkış saatimiz geldiğinde Sevda yine Derya Hanım'a kapıyı açmıştı, sonra kendisi sürücüklotuğuna; bende sağ koltuğa geçtim. Sevda arabayı hızla eve doğru sürdü. Bu sefer sabahkine göre daha yavaş sürmüştü. Her zamki olaylar yine oldu, Derya Hanım Sevda ile birlikte eve geçti, ben kendi kaldığım yere geçtim. İçeri girdiğimde hemen hızlıca üstümde ki takım elbiseyi çıkarttım ve tişörtümü pantoloumu giyindim. Sonra koltuğa oturup telefonumu çıkarttım. Sanki bizim grup beni bekliyordu. Ben telefonu çıkarır çıkartmaz Serkan direk mesaj attı. Mesaja girdim. Şöyle yazmıştı.
"Beyler diyorum ki haftaya bugün hepimiz buluşsak bir lokantaya gitsek nasıl olur?
"Süper olur" yazdı Murat.
"Aynen" yazdı Mert
"Bana uyar!" yazdı Mert
Bende şunu yazdım
"Ben gelemem. Görevdeyim o gün"
"Oğuz'dan beklediğimiz cevap" yazdı Serkan.
"Neyse siz onu bunu bırakında Oğuz'a görevinde yanında ki diğer korumayı soralım." dedi Mert.
Mert sen bittin oğlum bittin!
"Aynen y! Nasıl biri anlat bakalım. Kız mı erkek mi?" yazdı Serkan
"Kız" diye cevap verdim. O an gruptaki "ooooo" yazdı.
"Kimmiş bu kız?" yazdı Ali
"Binbaşı Sevda Yalçın"
"Dönüp dolaşıp birbirinizi bulmuşsunuz yüzbaşı" yazdı Serkan
"Hadi size bay bay ben kaçar!" yazdım ve gruptan çıktım. Telefonu yatağa doğru fırlatarak ayağa kalktım ve dışarı çıktım. Dışarda onu gördüm. Çiçekleri inceliyordu. Sarı kısa uzun kollu bir gömlek altına siyah ispanyol paça bir pantolon giyinmişti.Sonra arkasını döndü ve beni gördü. Ben ona, o bana doğrdu geliyordu. Sonunda birbirimizin tam karşısında durduk. Ben onun ela gözlerine uzun uzun baktım. O da benim gözlerime doğrdu baktı. İçinden benim hakkımda ne düşünüyordu acaba? Ben onun hakkında şunları düşünüyordum: Güzelliği ile etkisi altında bırakan bir binbaşı.
(Sevda'nın Anlatımıyla)
Mavi gözlerin çok güzel yüzbaşı. Bana denizi andırıyor. Sarı saçlarınsa güneşi. İkimizde sandalyelere geçtik ve oturduk. Yüzbaşı iki kolunu yine göğsünde birleştirip oturuyordu. Ben ellerimi birleştirmiş aşağıya doğru tutuyordum. Bu sefer birbirimize hangi saçma soruları soracaktık acaba? Yüzbaşı şöyle başladı.
"En sevdiğin şair kim?"
"Aslında ayrım yapamam ama beş kişi söyleyebilirim: Özdemir Asaf,Cahit Zarifoğlu,Cemal Süreya,Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek.
"Güzel şairler. Hepsinin en az bir şiirini ezbere misin?"
"Evet, peki sen hangi şairleri seversin?"
"Özdemir Asaf, Cemal Süreya, Atilla İlhan ve Erdem Bayazıt."
"Senin sevdiğin şairlerde güzel."
"Tüm şairlerimiz ve yazarlarımız çok değerli." Hem askersin,hem ressamsın, hemde edebiyatçısın yüzbaşı. Bu yönlerin gerçekten çok iyi. Dün kü giydiği kıyafetleri giymişti. Gerçi genelde giydikleri yakışıyor ama bazen kombin yapamıyor. Sana birinin kombin yapmayı öğretmesi gerekiyor yüzbaşı. Biraz daha yakın arkadaş olalım ben senin giydiklerine karışıyor muyum karışmıyor muyum görürsün. Emin ol o zaman daha güzel kombinler yapacaksın.
"Bunu sana tekrar söyleyeceğim Sevda. Çok güzelsin. Etrafa güzellik saçıyorsun. Dünya senin kadar güzel bir insan daha önce görmedi. Görülen ilk ve son güzel sen olacaksın. Tarih sayfalarında yazacak belkide "Tarihin ve gelecek tarihin gelmiş geçmiş en güzel Binbaşı Sevda Yalçın yazacak."
Deme bunları bana yüzbaşı utangaçlığım tutuyor. Yine eğmiştim aşağıya kafamı. Sonra tekrar eliyle çenemi tutup başımı kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. Saçlarımı arkaya doğru attı ve
"Güzel olduğun için utanma gurur duy!" dedi. Bende ona şunları dedim:
"Ben de bunu sana tekrar söylüyorum. Gördüğüm en yakışıklı kişisin"
Bunu söyledikten sonra ikimizde ayağa kalktık ve hiç beklemdiğim bir anda bana sarıldı. Biraz şaşırdıktan sonra bende ona sarıldım. Sıktığı parfüm çok güzel kokuyordu. O parfümün kokusunu daha yoğun alıyordum. Kaslı koları ile bana sarılmış bende ona sarılmıştım. Bu bizim ilk sarılmamızdı.Bu resmen yakın arkadaşlığımıızn başlangıç günü başlangıç saatiydi. Salı günü saat 19.30 bizim resmen yakın arkadaşlığa geçişimizdi. Yani ben öyle adlandırmıştım. 5 dakika birbirimizden ayrılmadık, her geçen dakika dha sıkı sarıldık birbirimize. Sonra birbirimizden ayrıldık ve vedalaştık. Oysa ki yarın yine görüşecektik. Eve girip odama geçtim. Günlüğümü çıkarttıp bugünün tarihini attım ve şunu yazdım "Saat 19.30 Yüzbaşıyla yakın arkadaşlığa geçiş" yazdım. Yüzbaşı kelimesini diğerlerine göre daha özenli yazdığımı fark ettim. Sonra kulaklığımı takıp rastgele bir şarkı açtım. Şarkının Bülbülüm Altın Kafeste olduğunu fark ettim.
"Ben sana aldanamam yarim, ben sana dayanamam
Ben sana aldanamam yarim, ben sana dayanamam
Ben sana aldanamam yarim, ben sana dayanamam
Ben sana aldanamam yarim, ben sana dayanamam"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |