
(Oğuz'un Anlatımıyla, Cumartesi Sabahı)
Çok erken uyanmıştım, saat sabah 5'ti. Üzerime beyaz tshirt altıma siyah eşofman giyindim. Odamda ki kitaplığa giderek oradan bir kitap aldım, vakit geçsin diye. Elime aldığım kitap Çalıkuşu kitabıydı. Odamda ki mavi renkli koltuğa oturarak kitabı okumaya başladım. Yaklaşık yarım saat kitabı okudum. Sonra sıkıldım ve okumayı bıraktım. Telefonumu çıkardım. Yok artık! Bu saatte bizim gruptan mesaj gelmişti. Kim yazmıştı tahmin edin?
Serkan yazmıştı tabii ki! Hemen mesajı açtım ve mesajı okudum.
"Arkadaşlar hepiniz hazır mısınız?" yazmıştı tam iki dakika önce.
"Bu saatte mesaj atmanı gerektiren neydi Serkan!" yazdı Ali. Güldüm, ama haklıydı.
"Oğlum bugün düğün var düğün!" yazdı Serkan. Bunu yazarken kesinlikle içinden "Erik Dalı" söylüyordu.
"Serkan düğün var olabilir de bu saatte de mesaj atılmaz yani!" yazdı Mert.
"Serkan deli biraz arkadaşlar ne çabuk unuttunuz!" yazdı Murat. Buna da güldüm.
"Murat haklı arkadaşlar!" yazdım. Sevda'da bizim gruba katıldığından beridir beyler kelimesini yazamıyorduk.
"Beyler ne bu mesaj gürültüsü ya! Bir uyutmadınız!" yazdı Sevda.
"Özür dileriz Binbaşım!" yazdı Ali
"Özür dileriz Sevda!" yazdı Mert
"Özür dileriz affet bizi Sevda!" yazdı Murat.
"Benim suçum özür dilerim Sevda!" yazdı Serkan.
"Özür dileriz asker hanım, sen bakma bizim kusurumuza." yazdım.
"Asker hanım mı?" yazdı Ali, Serkan, Murat ve Mert aynı anda.
"Ne olmuş beyler? Oğuz bana bu şekil hitap edemez mi? Bakın hepinizi döverim!" yazdı Sevda.
"Yok Sevda ne alaka istediği gibi hitap edebilir yani biz karışamayız sonuçta. İkinizin arasında bir şey, yani sen izin veriyorsan sıkıntı yok" yazdı hepsi birden aynı anda aynı kelimeleri. Sevda sen nasıl bunları düzene çektin ya! Gerçekten senin bu özelliğine de hayran kalıyorum. Aradan beş dakika geçtikten sonra kapımın çalındığını duydum. Hemen oturduğum yerden kalktım ve kapıyı açtım.
"Sevda!" dedim bir an şaşkınlıkla.
"Oğuz!" dedi benim şaşkınlığımı taklit ederek. İkimizde buna güldük.
"Gel içeri geç ayakta kalma!" dedim gülmeye devam ederken. İçeri geçti ve bir koltuğa oturdu. Siyah bir tshirt altına beyaz bir pantolon giyinmişti. Ben de hemen onun karşısında ki koltuğa oturdum.
"Sen ne giyeceksin?" diye sordum merakla.
"Bilmiyorum hiç düşünmedim!" dedi güzel sesiyle
"Sana bir şey diyeyim mi?" dedim onun güzel yüzünü incelerken.
"De bakalım!" dedi o güzel dudaklarını aralayarak.
"Her ne giyersen giy oradaki en güzel kadın sen olacaksın sevgilim!" dedim sevgi dolu bir sesle
"Hmmmm, sevgilim de yeni çıkmış!" dedi yüzündeki tebessümle.
"Sadece senin için asker hanım!" dedim onun güzel tebessümüne odaklanarak.
"Güzel asker hanım hitabı unutulmuyor!" dedi gülerek.
"O hitap hiç unutulur mu asker hanım? O sana demeye ilk cesaret ettiğim lakap!" dedim romantik olmaya çalışan bir sesle.
O an ikimizde ayağa kalktık ve birbirimize yaklaştık. Kollarımla belini kavrayıp kendime çektim. İkimizin de alnı birbirine yaslıydı.
"İlk cesaret ettiğin lakap öyle mi yüzbaşım?" dedi güzel sesiyle.
"Aynen öyle asker hanım. Herhalde sen de en çok onu sevdin?" dedim güzel kokusunu içime çekerek. Kokusuna hayran kalmıştım. O güzel kokusunu bir kez daha içime çektim. Çok güzel kokuyordu. Kokusuna bağımlı olabilirdim.
"Evet en çok onu sevdim yüzbaşım! Ama seni daha çok sevdim sevgilim." dedi güzel sesiyle.
"Ben de seni çok sevdim asker hanım, hem de çok sevdim!" dedim. Bir süre sessiz alnı alnımda bekledik durduk. Onun kokusunu içime çektim. O güzel dudaklarına baktım. Onu inceledim. Ela gözlerinde hayallere daldım. Sonra ikimizde tekrar yerimize oturduk. Keşke o an hiç bitmeseydi de ben onun güzel kokusunu o şekilde biraz daha çekebilseydim. Keşke o güzel dudaklarını biraz daha seyredebilseydim o şekilde. Keşke biraz daha ela gözlerinde hayallere dalıp dertlerimi unutabilseydim.
"Sen hazır mısın? Ne giyeceğin falan?" dedi bana bakıp gülümseyerek.
"Hazır benimki takım giyeceğim!" dedim gülerek.
"Doğru siz hepiniz hep öyle giyiyorsunuz böyle yerlerde." dedi gülerek.
"Yani bizim ne giyeceğim derdimiz olmuyor, o yüzden bazen sizi anlayamıyoruz." dedim gülmeme devam ederek.
"Bu konu sarmadı değiştirsek nasıl olur?" dedi Sevda elini saçlarında gezdirirken.
"Sen nasıl istersen asker hanım! Ne gibi bir konu istersin?" dedim onun saçlarına bakarak. Saçları çok güzel gözüküyordu. Uzun kahverengi düz saçları beni hayallere götürüyor dertlerimi unutmama yardımcı oluyordu.
"Bilmem! Sen bir şeyler bul yüzbaşım." dedi güzel sesiyle.
"Tabii asker hanım bulayım." dedim onarlar bir sesle. Hemen bir konu düşünmeye başladım. Aklıma edebiyat geldi.
"Edebiyat sevdiğini söylemiştin." dedim merhametli yumuşak bir sesle.
"Evet sende sevdiğini söylemiştin." dedi güzel sesiyle.
"Ezberinde kaç şiir var asker hanım?" dedim meraklı bir sesle.
"Bilmem hiç saymadım bayağı var!" dedi heyecanlı bir sesle. "Senin ezberinde kaç şiir var yüzbaşım?" diye devam etti.
"Senin ki kadar değildir benim ki. Yirmi şiir var herhalde." dedim ve içimden ezberlediğim şiirleri saymaya başladım. "Evet yirmi tane!" dedim yumuşak bir sesle.
"İyiymiş. Tahmin ettiğimden fazla yani, şaşırttın beni yüzbaşım!" dedi güzel ve yumuşak sesiyle.
"Sen kaç tahmin ediyordun?" dedim meraklı bir sesle ve ona doğru eğilerek.
"On bilemedin on beş tahmin ediyordum yüzbaşım!" dedi güzel bir sesle.
"Seni düşünmek güzel şey,
Ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden,
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum..." şiirini okudum Sevda'nın güzel yüzüne karşı.
"Nazım Hikmet, Seni Düşünmek şiiri!" dedi Sevda güzel sesiyle.
"Sen de bir şiir okumaz mısın asker hanım?" dedim ondan gelecek cevabı merakla bekleyerek.
"Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin."
Sevda bu şiiri çok güzel okumuştu. O an bu şiirin Özdemir Asaf'ın Aşk şiiri olduğu fark ettim. Benim her yerde karşıma çıkan şiiri Sevda ezbere biliyordu ve çok güzel okumuştu. O an ağzım hafif açık kalmış söyleyeceğimi söyleyememiştim. Bu şiir bana tekrar mesaj vermek için mi karşıma çıkmıştı? Bence evet. Ama bu sefer bir kitabın arcılığıyla değil sevdiğim kadın vasıtasıyla karşıma çıkmıştı.
"Oğuz iyi misin?" deyince Sevda, yerimden hafif sıçradım ve kendime gelmeye çalıştım. O sırada Sevda'nın ayağa kalkmaya yeltendiğini gördüğümde elimle otur işareti yaptım. Oturdu.
"Oğuz bana cevap ver!" dedi emir vererek. Emir verdiğini duyunca yüzüme nasıl olduğunu bilmediğim bir gülümseme yerleşti. Bu sefer bilerek cevap vermedim, ne yapacağını merak ettiğim için.
"Oğuz bana cevap ver dedim!" dedi sinirli ve emir vererek. Biraz daha cevap vermedim.
"Oğuz yanına herhangi bir tehlike gelse bile bana cevap vereceksin Oğuz! Cevap ver bana." dedi tekrar aynı sinir ve emir verme tarzıyla. Daha fazla cevap vermesem beni boğacağını düşündüğüm için cevap vermeye karar verdim. O sırada Sevda ayağa kalkmıştı.. Ben de ayağa kalktım. Kollarımla belini kavrayarak kendime doğru çektim onu. Gözlerine baktım uzun uzun.
"Oğuz bana artık cevap ver!" dedi güzel sesiyle. Onu daha fazla yormak istemedim ama bir yanım hala onu sinir etmeye devam etmek istiyordu. Kendi sağlığım için devam etmedim.
"Efendim güzelim!" dedim normal bir sesle.
"Ya birde rahatça efendim güzelim diyorsun ya! Nereden geliyor bu rahatlık!" dedi sinirli bir sesle.
"Sinirlenince çok güzel oluyorsun asker hanım!" dedim yumuşak bir sesle.
"Oğuz ben ne diyorum sen ne diyorsun ya!" diye devam etti sinirli tavrına.
"Dudakların çok güzel görünüyor asker hanım" dedim yumuşak bir sesle.
"Sen ne anlatıyorsu..." cümlesini tamamlamasına izin vermedim ve dudaklarımı dudaklarına değdirdim. Bir süre şakın kaldıktan sonra bana karşılık verdi.
Onu ilk kez öpüyordum. Bir yandan onu öpüyor bir yandan da onun kokusunu içime çekiyordum. Sonra birbirimizden ayrıldık ama ben hala kollarımla onun belini kavrıyordum.
"Biz az önce..." diye başladı Sevda şaşkın bir sesle. Sonra devam edemedi.
"Çok güzel bir andı asker hanım!" dedim daha önce çok az kullandığım bir ses tonuyla.
Sessizdi ve hiçbir şey demiyordu. Sadece şaşkınca bana bakıyordu. Sonra bir elimi belinden çekerek saçlarına koydum. Elimi saçlarında gezdirmeye başladım.
"Bu kadar güzel olmak zorunda mısın asker hanım?" dedim alnımı alnına yaslayarak.
"Sen bu kadar yakışıklı olmak zorunda mısın yüzbaşım?" dedi güzel sesiyle.
"Senin gibi bir güzelin yanındaysam evet tabii ki!" dedim yumuşak bir sesiyle.
(Sevda'nın O Anki Düşüncesi)
O an ben Oğuz'a o kadar sinirliyken beni kaslı kollarıyla kavrayıp kendine çekti.Bu hareketi çok hoşuma gitti ancak o an ona çok sinirliydim. Belli etmedim. Ben ona kızarken o bana iltifat ediyordu. Tekrar kızmaya başlamıştım ki cümlemi tamamlamama izin vermeden dudaklarını benim dudaklarıma değdirdi. O an biraz afalladıktan sonra ona karşılık verdim. Sonra birbirimizden ayrıldık ancak Oğuz hala kollarıyla belimi kavrıyordu. Ben olanı biteni anlamaya çalışırken bana iltifat ediyordu. Dayanamayarak ona karşılık verdim yani bende ona güzel bir şey söyledim.
Günlerden cumartesi sabah saat 06.00, Oğuz beni ilk defa öptü.
Çok değişik ve huzur dolu hissediyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.33k Okunma |
4.47k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |