Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm

@dilaradanhikayeler

 

 

 

 

Olduğum yere mıhlanmış gibi kaldım. Oysaki ben hızlı düşünen bir yapıya sahipken. İlk defa bu denli düşünemiyordum. Bu panik ya da başka bir şey değildi. Korku da değildi.

 

 

 

 

Gözlerine bakarken benim aksime beni hızla yere atıp sırtını bana yasladı. Gözüm bir ona bir de cebinden çıkardığı silaha kayarken. Aklım yeni yeni başıma geliyormuş gibi masanın üzerindeki çantama ulaşmaya çalıştım. Elimdeki kan bileğime doğru süzülürken. Dışarıdaki adamları seri bir şekilde vurdu. Yine de çantamın içindeki silahı kavradım ve "Sende kimsin." Dedim. Bakışları saniyelik bana kayarken. Gözlerime baktı. Baktı.. baktı..

 

 

 

 

"İyi misin?" Dedi. Sorumu zerre umursamadan. İyiyim derken. Bakışları silah tutan elime kaydı. Cam parçalarının kestiği. "Değilsin." Dedi. Kendi sorduğu soruyu kendisi cevaplarken. "Hayır." Dedim kelimelerimi bir araya getirmeye çalışırken. " Önemli değil. Asıl.." dedim gözlerim bedenini tararken. " Sen iyi misin?"

 

 

 

 

Sorumu yine önemsemedi. Büyük avucunun içine yaralı olan elimi alırken. Ellerinin sıcaklığı bedenimi ürpertti. Kansız olduğum için ellerim her zaman üşürdü çünkü. O da hissetmiş gibi avucunda hapsetmeye devam etti. " Hastaneye gidiyoruz." Dedi. Cebinden telefonunu çıkartırken. "Gerçekten hiç gerek-" gözlerini gözlerime dikti. Çenesi kasılmış. İkna etmek için bakışlarını da çekmemişti. Gözleri.. Zehir yeşili gözleri..

 

 

 

 

"Arabayı buraya getir." Dedi ve kapattı. İtirazsız. O sırada mekanın sahibi olan yaşlı adam ellerini havaya kaldırdı. Endişeliydi. " İyi misiniz evlat." Sesindeki bu ton. Bakışları.. yanımdaki adama kaydı. Ona hitaben konuştu sanırım daha çok. "İyiyiz Remzi usta." Dedi her zaman söylediği bir cümleymiş gibi. "Sen iyi misin?"

 

 

 

 

Yaşlı adam hala bir olan ellerimize bakıp. "İyiyim Savaş'ım." Dedi.

 

 

 

 

Savaş..

 

 

 

 


Zehir yeşili gözleri olan adam.. Savaş..
Kumral saçları alnına dökülmüş. Bir kadını bile kıskandıracak kadar güzel burnu, kavruk teniyle onu incelerken. Göz göze geldik.

 

 

 

 

Yeşiller kahvelerle buluştu..
Gözlerimi zehriyle eritecek kadar derin bakarken. Bir anda kaşlarını çattı. Parmak ucu alnıma değerken. İçimden bir ürperti geçti. Kimdi bu adam ve neden böyle bakıyordu.

 

 

 

 

Parmak uçu bir noktada durdu. Tenimin tam o küçük kısmı yandı sanki.Kaşları çatıldı.Baktı.. Baktı..Baktı...

 

 

 

İçimde anlam veremediğim bir şey. Elle tutulsa tutulmaz. Gözle görülse, görülmez.

 

 

 

Tam o sırada çalan telefonla temasımız kesilirken. Yerdeki çantamdan telefonumu çıkardım.

 

 

 

Tansel arıyor...

 

 

 

Aramayı yanıtlayarak telefonu kulağımla omzum arasına sıkıştırdım.

 

 

 

"Piraye.." dedi ses tonu panik, solukları hızlıyken. Kaşlarım istemsiz çatılırken karşımdaki adam elini ceketinin cebine götürdü. Parmaklarının arasına aldığı mendili kavrarken bir yandan da kesilen avuç içime bakarak yüzünü buluşturdu. "Piraye diyorum. Kızım beni dinlemiyor musun?" İrkilerek Tansel'e dönerken.

 

 

 

"Ne oldu? Acil bir şey mi?" Dedim. Beni dinlemiyormuş gibi yapsa da usulca mendili elime sardı. Parmaklarıyla, parmak uçlarımı avuç içime hapsetti. Kanı durdurmak için. Bense ellerinin sıcaklığında kaldım.

 

 

 

"Zümrüt diyorum Piraye. Zümrüt Ömer'i de almış çekmiş gitmiş!"

 

 

 

Bakışlarım an ve an kararırken. " Ne demek Ömer'i almış gitmiş Tansel! O kadar adam var kapıda nasıl çıkmış gitmiş." Ses tonum yükselmiş.

 

 

 

"Bilmiyorum. Kapıdaki çocuklara çay vermiş. Sonrası zaten-"

 

 

 

"Tamam." Dedim üzerine basa basa. "Tamam. Geliyorum." Aramayı sonlandırarak telefonu çantama attım hızla.

 

 

 

Adımlarım kapıyı bulurken bir anda bastığım yerden ayaklarım çekildi. Belime dolanan güçlü kollar. Sırtımı yasladığım bu sert göğüs. Başım refleksle sağa dönerken burun buruna geldiğim bu adam. Gözleri..

 

 

 

Zehir yeşili...

 

 

 

"Her yerde.." dedi yutkunarak. "Cam parçaları var."

 

 

 

"Ben teşekkür ederim. Yani.." dedim kelimelerimi seçmekte ilk defa bu kadar zorlanarak. "Tekrar teşekkür ederim. Canımı kurtardınız."

 

 

 

Gözlerindeki bakış derinleşti sanki yeşilleri daha bir koyu renge büründü. Belimdeki tutuşu sıklaştı. "Önemli değil. Ama.." dedi durdu. "Hangimiz hedeftik bilmiyoruz. Dikkatli ol."

 

 

 

"Sende.." dedim aradaki mesafeyi ilk kaldıran oydu sonuçta.

 

 

 

Belimi sıkıca sarmasına rağmen benimle attı adımlarını. Bedenim onun bedenini yaslıyken kapıya kadar taşıdı beni. Kaldırımda elleri dolandığının aksine daha yavaş belimden çözüldü. Ona yüzümü dönmek için bir hamle yaparken saç tellerim sakallarını rüzgar gibi yalayıp geçti. Durduk.

 

 

 

Sanki ağır çekimde gerçekleşti her şey. "Bir gün bende senin hayatını kurtarırım. Ödeşiriz belki." Dedim gözlerine bakarken.

 

 

 

O ise yüzümün her bir ayrıntısını inceledi sanki. "belki.." dedi yutkundu.

 

 

 

Arkamı döndüm. İlk defa duraksayarak. Adımlarım acelem yokmuş gibi yavaşken.

 

 

 

"Sen benim adımı biliyorsun." Dedi arkamdan. Dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu. Adımlarım durdu.

 

 

 

"Bir dahaki sefere de ben hayatını kurtarırım sende o zaman adımı öğrenirsin." Dedim. Topuk sesim sokakta yankılandı.

 

 

 

Tık.. tık..tık...

 

 

 

"Belki mi?" Dedi sesi sert ama aceleci gelirken. Öyle olsun diye umar gibi. Belki dedim içimden. Sonra tekrar bir adım, bir adım daha.

 

 

 

Yavaşça arkamı döndüm. Tüm iri bedeniyle hala kapıda duran ve beni izlediğine emin olduğum adama.

 

 

 

Sarılı elimi havaya kaldırdım. "Emanetin bende.." dedim geri getireceğim der gibi.Dudaklarında ince bir tebessüm oluştu. "Emanetim.." dedi üzerine basa basa. "Sende." Yutkundum. Gözlerimiz arasında adı gibi bir savaş çıktı. Ne o ne de ben bilmediğimiz bir savaşa girdik sanki..

 

 

 

.......

 

 

 

"Tansel babasının evine gitmiş olabilir mi?" Dedim sıkıntıyla bir nefes vererek.

 

 

 

"Olamaz. Adamın satılmayan tek bir evi kalmıştı onu da geçen sene sattı zaten Zümrüt."

 

 

 

Abime ne diyecektim. Abi karın çocuğunu da aldı gitti mi.

 

 

 

"Adamlar her yerde arıyor ama.." dedi olumsuz bir cümle geleceğini arkadan belli ederek. " Bu samanlıkta iğne aramaktan farksız."

 

 

 

Başımı önüme eğerek şakaklarıma avuç içimi bastırdım. Düşün kızım düşün Piraye.

 

 

 

"Lan ne demek Ömer yok! Lan." Öfkeli sesi bahçede yankılanan Salih hızlı adımlarla buraya gelirken. Sinirle bir nefes verdim.

 

 

 

"Salih." Dedim uyarır gibi. " Gitmişler." Sinirle soludu. " Bir çocuğa sahip çıkamadınız." Dedi tıslar gibi.

 

 

 

"Sen." Dedim sinirime hakim olamayarak. " Evdeyken kaçmışlar." İşaret parmağımı salladım sinirle. "Gözünün önündekine sahip çıkmıyorsun. Yetmiyor burda ahkam kesiyorsun."

 

 

 

"Piraye.." dedi köşeye sıkışmasına rağmen üste çıkmaya çalışarak."sus yeter gerçekten yeter Salih. Bak Ömer yok." Dedim kendime hakim olmaya çalışarak. "Abim desen içerde."

 

 

 

"Birimiz Ömer'i kurtarsın birimiz abimi." Dedim elimi omzuna koyarak. "Abime mahçup olmayalım." Derken gözlerinin içine baktım. Omzunu ittirdi. " Ben abimi çıkarmanın bir yolunu bulurum. Sen Ömer'in peşine düş dedi." Küçümser gibi.

 

 

 

Tansel yanımda sinirden derin nefesler alırken. " Eğer gözünün önündeki çocuğa bakabilseydin. Tek derdimiz Kenan abi olurdu Salih." Dedi.

 

 

 

Salihse Tansel'i ezmek istercesine. " Sana konuş dedim mi ben." Dedi. Araya girdim. " Salih ne bok yersen ye çık git şimdi." Dedim göğsünden ittirirken. Kafasını salladı. Ben yapacağımı biliyorum der gibi.

 

 

 

Tansel ise sinirle volta atarken. " Bu herif kendini ne sanı-" derken aklıma gelenle. "Tansel hani ben Ömer'e doğum gününde altın bir künye almıştım ya." Dedim anlamamışçasına çatıldı kasları. "Onun içinde GPS vardı. Önlem amaçlı."

 

 

 

"Eğer kolundaysa.." gülümsedi. " Kolundaysa buluruz yerlerini ben.." dedi aceleyle telefonunu çıkartarak. " Ben gider alırım. Yerlerini de buluruz çocuklarla." Diyerek hızlı adımlarla çıktı bahçeden. Tek başıma otururken.

 

 

 

Cebimdeki telefonun mesaj bölümüne girdim.

 

 

 

Gönderilen: Zümrüt

 

 

 

Künyeyi sana söylediğim yerde bıraktın değil mi?

 

 

 

Gönderen: Zümrüt

 

 

 

Evet. Her şey konuştuğumuz gibi.

 

 

 

Ekranı kapatarak telefonu cebime yerleştirdim. Üzgünüm Tansel böyle olmak zorunda..

 

 

 

Odamdan ayaklarıma spor ayakkabıları geçirirken saçlarımı toplayıp şapkayı başımdan geçirdim. Kol çantasının içine koyduğum silahlarla adımlarım otoparka doğru ilerledi.

.....

 

 

 

Yerimde konumlanmış birazdan Karadeniz'in en büyük mafya babasının oğlunu sözde kurtaracaktım. Adamlar güçlüydü. O kadar güçlüydü ki.. Zamanında uyuşturucudan yatan kardeşlerini hapishaneden çıkartacak kadar. Abimi bile çıkartacak kadar. Aynı zamanda mert olduklarını da etraftan sıkça duymuştum. Yani canını kurtaran birine minnet borcu duyacak kadar. O minnet borcu abimin hapisten çıkış biletiydi.

 

 

 

Elimdeki silahın görüş açısına esmer bir adam girdi. Sonra başka adamlar. Hepsi bir birine benzeyen.

 

 

 

Siyah bir araba ise tam orta yerde deponun önünde hızla adamların üzerine gelirmişçesine durdu.

 

 

 

Arabadan adamlardan önce birisi indi. Uzun boylu. Geniş omuzlu, kumral.. gözlerim daha da oraya odaklanırken bir gözümü kısmış kumral adama odaklanmıştım.

 

 

 

"Ooo.." dedi esmer olan bir adım geride durarak. " Savaş Kalendaroğlu da burdaymış." Derken hedefim esmer adamdı. Kalendaroğlu'yu ne olursa olsun korumak zorundaydım.

 

 

 

Kumral adam ise sustu, sustu. Birden silahını esmer olana doğrulttu. "Yerinde olsam.." dedi vurgulaya vurgulaya. " Son nefesimde ecelimin adını sayıklamazdım Faruk." Dedi.

 

 

 

Bu ses.. nerden tanıdık geldiğini bilmediğim ama aynı zamandan bildiğim bu ses.

 

 

 

Faruk denen adam öfkelenmiş. Belindeki silahı çekmişken. Silahlar ateşlenmeye başlamış Kalendaroğlu yerinden kıpırdamazken. Faruk denen adam adamlarını önüne alarak kaçmaya çalıştı. Şerefsiz.

 

 

 

Elim tetiğe giderken kaçmaya çalışan adamı tam bacağından vurdum. Benim silah sesimle silahlar benden tarafa dönerken. Kalendaroğlu'nun adamları fırsattan istifade Faruk'un adamlarını teker teker indirdi. Faruk ise acıyla kıvranırken. Kalenderoğlu görebilecekmiş gibi yüzünü benden tarafa çevirdi.

 

 

 

Silah olan elim titredi.

 

 

 

Zehir yeşili gözler gözlerimle buluştu.

 

 

 

An ve an ensemde bir silah. Gözlerim yeşillerde, soğuk ensemde...

 

 

 

Loading...
0%