Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. "KAÇIŞ"

@dilaray

“Onun ellerinde harap olacağımı bildiğim halde, nefes aldığımı hissediyordum.”

 

MAVİ

Süleyman beni yatağa bağlı bir şekilde bırakıp gitmişti ve saatlerce ortada yoktu. Başına dışarıda bir şey gelse muhtemelen burada açlıktan geberip gidecektim. Kollarımda ki ip canımı çok yakıyordu ve şu anda kollarımın mosmor olduğuna emindim. Abimin o videoyu izleyeceği aklıma her geldiğinde utancımdan yerin dibine girmek istiyordum. Her ne kadar suçum olmasa bile abimin beni o şekilde görecek olması gerçekten acınası bir durumdu. Muhtemelen abim o videoyu izledikten sonra Süleyman'ı yaşatmayacaktı. Belki de şimdiden bulup çoktan öldürdüğünü düşündüğüm sırada dış kapının açılma sesi kulaklarımı doldurdu. Son yaşadığımız olaydan sonra ondan intikamımı alacaktım elbette. Bana yaptığı bu iğrençlik yetmiyormuş gibi bir de beni bu halde bırakıp gitmişti. Gerçekten pisliğin tekiydi! Kapı açıldığında gözlerimi devirerek bana yaklaşan Süleyman'a baktım. Yüzünde ki o karanlık ifade gitmişti ve yerini donuk bakışlar almıştı. Yanıma yaklaştı ve kollarımda ki ipi çözdü. Kollarım serbest kaldığında gözleri bileklerimde ki mor izlere takılı kaldı. O kadar sıkı bağlamıştı ki şu anda resmen moraran yerler sızlıyordu. Yüzümü buruşturarak acıyan kollarımı dokundum.

"Bana yaptığın iğrençlik yetmiyormuş gibi bir de beni bu halde bırakıp gittin," diye sitem ettim ama beni takmadığına o kadar emindim ki. Yüzünde bir kırıntı bile merhamet yoktu, hatta bir kalbi olduğundan bile şüpheliydim artık. Suna'nın böyle bir abisi olduğu için ona gerçekten çok üzülüyordum. Suna'nın başına gelenlerin yarısı benim başıma gelseydi abim her zaman beni korur ve sonuna kadar güvenirdi.

"Biraz alışveriş yaptım. Çok konuşma da kalk hem üzerini değiştir hem de bir şeyler ye. Sonra açlıktan başıma kalmanı istiyorum."

Sinirle güldüm. Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu?

"Sen ne kadar arsız bir adamsın ya! Utanmadan hala karşıma geçmiş konuşabiliyorsun. Sen en son bana ne yaptığını hatırlamıyorsun galiba. Üzerime gecelik giydirip beni taciz ettin. Üzerine o anı bir de kaydettin ve abime-"

Sözümü bağırarak kestiğinde gözlerimi şaşkınlıkla araladım.

"Kes artık. Uzatma diyorum sana."

Derin bir nefes aldı ve sözüne hız kesmeden devam etti.

"Suna'nın abinin ellerinde olduğunun farkındasın değil mi? Kim bilir o piç abin şimdi Suna'ya neler yapıyor. Sana az bile yaptım. Bu savaşı senin abin başlattı."

"Asla," diyerek dediğini inkâr ettim.

"Miran senin gibi merhametsiz bir insan değil. Benim abim asla bir kadının rızası olmadan el sürmez. Abim Suna'yı kötülüklerden korumak için kaçırdı. Sen ise beni intikam için kaçırdın. Aranızda dağlar kadar fark var. Kendini abim ile kıyaslaman bile gülünç bir durum."

Dediklerim öfkemin dinmesine yetmiyordu. Ona karşı bütün öfkemi kusmak istiyordum. İçimde ki her şeyi dışa vurmak istiyordum yoksa delirecektim.

"Tüm sevdikleri o kıza sırtını döndü, sen bile. Miran her şeye inat Suna'nın ellerinden tuttu. Çünkü abim Suna'ya aşık. O kadar aşık ki kardeşini tehlikeye atacak kadar aşık."

Ona bir adım yaklaştım.

"Sen daha kendi kardeşini bile sevip kollayamıyorsun. Sende başkasını böyle güzel sevecek yürek var mı?"

Alaycı bir şekilde dudaklarım kıvrıldı. Onu öfkeden delirtmek istiyordum. Baştan aşağı küçümseyerek baktım.

"Sende yürek var mı bilmiyorum ama karakterinin olmadığına yemin edebilirim."

Bakışları sertleşti ve yumruğunu sıktı.

"Yeter," diyerek arkasında ki aynaya sert bir yumruk geçirdi. Ayna parçalara ayrıldığında Süleyman'ın kan izi duvarda ki parçalanmış aynaya bulaşmıştı. Korkuyla eline baktım. Eli çok kötü kanıyordu.

"Ben kötü bir adam değilim," diyerek gözlerinde serbest bıraktığı gözyaşlarını kanayan eliyle sildi. Bu da yetmiyormuş gibi sertçe duvara kafasını vurduğunda istemsizce önüne geçtim ve duvar ile Süleyman'ın arasında kaldım.

Yüzü kan içinde kalmıştı ve ellerinden hala damla damla kanlar yere süzülüyordu. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Yanaklarını ıslatan göz yaşları ve çaresiz bakışları ne kadar çok canının yandığının kanıtı niteliğindeydi.

"Ben hiç iyi değilim," dedi ve hıçkırarak ağladı. Gözlerim istemsizce dolmuştu. Şu an ondan ne kadar nefret etmiş olsam bile ona yardım etmek istiyordum.

"Lütfen ağlama," diyerek gözyaşlarını iki elimle sildim.

"Acıma bana," dedi ve yüzümde ki ellerimi tutup geriye doğru itti. "Lanet olsun Mavi! Bana sakın acıma bir daha."

Başımı hayır dercesine salladım.

"Hayır sana acımıyorum hatta senden nefret ettiğimi biliyorsun ama izin ver sana yardım edeyim."

Cevap vermeyince sözlerime devam ettim.

"Kan kaybından ölürsen bana yaptıklarının intikamını senden nasıl alacağım? Daha sana dünyayı dar edeceğim bu yüzden bir an önce iyileşmelisin."

İki gözünü tamam dercesine kırptı ve onay vererek yatağa uzandı. Vakit kaybetmeden odada ki çekmeceleri karıştırdım ama hiçbir çekmece de ilk yardım malzemesi bulamadım. Evin diğer odalarını da gezdim ama hiçbir yer de istediğim malzemeler yoktu. Son olarak mutfakta ki dolaplara tek tek göz attığımda bir ilk yardım çantası buldum ve hemen Süleyman'ın yanına geri döndüm. Yatağın kenarına oturup çantayı açtım ve malzemeleri çıkardım. İlk önce steril gazlı bez ile önce kafasında ki yarayı daha sonra elinde ki kesikleri hassasiyetle temizledim. Gözlerine baktığında tepkisiz bir şekilde beni izliyordu. Daha sonrasında temizlediğim bölgelerin mikrop kapmasını önlemek için sargı beziyle üzerini kapattım ve Flaster ile sabitleyerek pansuman işini bitirdim.

"Canın acıyor mu?"

Onun bu hale gelmesinde payım olduğu için vicdanım rahat değildi. Çok ağır konuştuğum için böyle bir öfke patlamasına neden olmuştum. Bu yüzden ona yardım ettiğim için biraz da olsa rahatlamıştım. Cevap vermeyip göz kapaklarını kapattığında uykusuz olduğunu anlamıştım. İlk yardım çantasını boş bir çekmeceye bıraktıktan sonra lavaboya girdim ve elimi yüzümü hızlıca yıkadım ve ardından mutfağa girdim. Yerde ki poşetlere gözüm takıldı. Bir sürü yiyecek bir şeyler almıştı. Poşetlerin arasında ki mağaza poşetlerini karıştırmaya başladım. Bana giymem için birkaç parça kıyafet, ayakkabı, pijama takımları hatta makyaj seti bile almıştı. Bu konuda abimden geri kalır bir yanı yoktu. En azından düşünebilmesi bile güzeldi. Diğer poşetlere de tek tek göz gezdirdiğimde bir genç kızın ihtiyacı olan her şeyi bulmak mümkündü. Poşette ki kıyafetlerin arasından bir tane kot pantolon ve uzun kollu sweat çıkardım ve üzerimde ki geceliği yere fırlatarak üzerime hızlıca geçirdim. Daha sonra dış kapıya Süleyman'ın uyanmamasına gayret ederek yavaşça yanaştım ve kapıyı sessiz bir şekilde açtım. Kapıyı kilitlemeyi unutmuştu ve şu anda gitmem için ayağıma bir fırsat gelmişti. Süleyman'ın aldığı ayakkabılardan bir çift ayağıma geçirdim ve kapıyı örtmeden hızlanarak evden uzaklaştım. Tahmin ettiğim gibi beni ormanın içinde bir yere getirmişti. Acaba hala Karamürsel sınırları içerisinde miydim? Beni daha nereye getirdiğini bile bilmiyordum. Karanlık ormanda dakikalarca yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm...

Etrafta insana dair ne bir ses ne de bir iz vardı. Sanki terkedilmiş bir orman gibiydi. Yakınımdan gelen bir havlama sesi duyduğumda gözlerimle sesin sahibini aradım. Gözlerim tatlı bir köpeği bulduğunda sevinçle yanına yaklaştım. En azından artık bu koca ormanda yalnız başıma değildim.

"Merhaba küçük," diyerek başını okşadım. Köpek sevgiye muhtaç bir şekilde hemen bana sırnaştı. Onu birkaç dakika sevdikten sonra köpeğin gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Nereye gitmem gerektiğini biliyor musun?" Köpek benimle konuşmak istercesine havladı. Bu tatlı haliyle birçok insandan daha insancıldı. Önümde koşturarak onu takip etmem için bana yön gösterdiğini fark ettim ve heyecanla peşinden gittim. Beni bir saate yakın yürüttükten sonra nefes nefese kalmış bir şekilde küçük arkadaşıma seslendim.

"Daha çok var mı?"

Şu anda biri köpekle konuştuğumu duysa beni deli sanır mıydı acaba? Köpek ağaçların arasından geçtikten sonra durdu ve havladı. Uzun bir yürümenin ardından köpek beni bir yola getirmişti. Şimdilik araba geçmiyordu ama illa ki geçeceğine emindim. Köpeğe yaklaştım ve minnettar bir şekilde başını okşayarak teşekkür ettim. Köpekler gerçekten çok zeki hayvanlardı. Birkaç dakika yanımda durduktan sonra yol kenarından bize doğru koşan arkadaşını gördü ve gözleri parladı. Köpek birkaç kez bana havladığında gideceğini anlamıştım. Hayvanların dilinden bende iyi anlıyordum. Diğer köpek ile birlikte ormana doğru ilerleyerek gözden kaybolduklarında büyük bir taşın üzerine oturdum ve arabanın geçmesini bekledim. Muhtemelen sabaha kadar araba falan geçmeyecekti. Çünkü bu saatte bu orman yolundan birinin geçeceğini gerçekten düşünmüyordum. Hava esmeye başladığında ellerimle kollarımı ısıtmaya çalıştım ama nafile. Sabaha kadar burada donarak ölmesem iyidir. Uzaktan bir ışık gördüğümde heyecanla ayağa kalktım. Sonunda bir araba geliyordu. Kendimi direk yolun ortasına attım ve arabanın durması için iki elimi birden kaldırarak bana yaklaşmasını bekledim. Araba tam önümde durduğunda şoför koltuğunda ki adam aşağıya indi ve alaycı bir şekilde sırıttı. Araba da bir adam daha vardı ve bana pis bir bakış attı. O da arabadan indiğinde ikisi de yanıma yaklaştılar.

"Yolunu mu kaybettin güzelim?"

Diğer adam ardından kolumu tuttu ve sıkarak konuşmaya başladı.

"Yolunu kaybettiysen biz yarımcı olabiliriz," dediğinde diğer adam kahkaha attı ve elini saçlarımda gezdirdi.

"Saçların bile bu kadar yumuşaksa vücudun kim bilir nasıldır?"

Adamların niyetinin kötü olduğunu anladığımda iki adım geriye uzaklaşarak tepkimi ortaya koydum.

"Yolumu kaybettiğim falan yok. Birazdan eşim gelecek ve sizi yanımda görürse olacaklardan korkarsanız iyi edersiniz!"

"Kocanı bekliyorsan neden durmamız için elini kaldırdın?"

Diğer adam hemen lafa atladı.

"Belli ki kocası yatakta bu fahişeyi mutlu edemiyor."

Adam konuşurken alkol kokusu burnuma çarptığında iyice korkmaya başlamıştım. Gecenin yarısı iki tane sapık adamla ormanda tek başıma kalmıştım. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak dedikleri bu olsa gerek.

Az önce ki tanıştığım şirin köpek şimdi burada olsa ikisinin de hakkından gelirdi ama şimdi o da yoktu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.

"Sen kendini ne sanıyorsun da bana fahişe diyebiliyorsun?"

Adam kolumdan sertçe tutup çelme taktı ve bir anda yere düştüm. Diğer adamın da hoşuna gitmiş şekilde pis pis sırıtması birazdan burada olacakların habercisiydi.

"Bırakın beni," diyerek tüm gücümle bağırmaya başladım. Adamlardan biri üzerime çıktı. Diğer adam da çırpınan kollarımı tutarak kahkaha attı.

"Boşuna bağırma bebeğim. Seni bu saatte bizden başka kimse duyamaz. Ayrıca sen çırpındıkça biz daha fena oluyoruz. Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bak."

Adamın yüzüne tükürdüğümde adam neye uğradığını şaşırdı. Diğer adam arkadaşının öfkesini benden çıkararak bana sert bir yumruk attığında acıdan nefesim kesildi. Yüzüne tükürdüğüm adam ise sinirle ayağa kalktı ve hiç düşünmeden sert topuklarıyla sırtıma kemiklerimi parçalayacak şiddette bir tekme attı.

"Durun," diyerek yerde acıyla kıvrandığımda ikisi de aynı anda hem yumruk hem de tekme savurmaya devam ettiler ve yerde iki büklüm bir şekilde öfkeden gözü dönmüş adamları izledim. En sonunda yorulup pes ettiklerinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

"Leş gibi oldun. Bu halinle bir halta da yaramazsın."

Diğer adama göz işareti yaptı ve tam arabaya doğru adım atacaklardı ki bir egzoz sesiyle olduğu yerde kaldılar. Eski model bir Tofaş'tan inen adama baktığımda acıyla gülümsedim. Süleyman bana baktı ve öfkeyle belinden silah çıkarıp adamlara doğrulttu. Adamlar korkuyla teslim olmuş bir şekilde iki elini kaldırarak Süleyman'ın gözlerinin içine baktılar. Süleyman'ın gözlerinde şu anda nefretten başka bir şey yoktu. İkisinin de bacaklarına bir el ateş ettiğinde adamlar inleyerek yere düştü. Yerden kalkmak için kendimi zorladığımda kaburgalarımda hissettiğim acıyla nefesim kesildi. Elimi yüzüme götürdüğümde ellerim kan içinde kaldı.

"Ne olur abi acı bize. Çoluğumuz çocuğumuz evde bizi bekliyor."

Süleyman adamlara birkaç adım daha yaklaştı ve onlara hayatı boyunca unutamayacağı bir iz bırakarak ikisinin de erkekliğine sıktı.

"Sizi öldürmedim ama öldürmekten beter ettim. Hayatınız boyunca bu eksiklikle yaşayın. Bu acı size fazlasıyla yeter!"

Yanıma yaklaşarak gözlerimin içine baktı. Bu sefer nefretle bakmıyordu. Gözlerimden dökülen yaşlara engel olamıyordum. Ondan kaçmıştım ama bin pişman olmuştum.

"Ağlama," dedi sakin bir ses tonuyla. Beni kucağına aldı ve gözlerime bakmaya devam ederek konuştu.

"Ben yanındayım ve sana bir daha asla zarar gelmesine izin vermeyeceğim."

 

 

 

Loading...
0%