Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. "ZAYIF NOKTA"

@dilaray

 

“Bazı ihanetler bir ateş gibidir. O ateş yıllar geçse de sönmez ve kalpte yanmaya devam eder.”

 

SUNA

Bu hayatta herkes ölebilir, ama herkes yaşarken ölemez! Yaşadığım son olaylar bana birçok ders verdi. Aslında hayatta iyi sandığım her şeyin başından beri yanlış olmasını belki de hiçbir zaman fark edemeyecek ve ömrümün sonuna dek o yanlışlarla sürüklenip gidecektim. Benim hikayem aslında o gece başlamadı. Benim hikayem doğru sandığım yanlışların gün yüzüne çıkması ve bana sırtını dönmesiyle başladı. O yanlışlardan birisi ilk öncelikle küçüklüğümden beri hep yanımda olan Ali'ydi. Beni terk etmesi yerine güvenmeyi tercih ederek yanımda olsaydı sizce olaylar nu noktaya kadar taşınır mıydı? bu hayatta doğru sandığım en büyük ikinci yanlışım ise kardeşim gibi gördüğüm Leyla'ydı. Bu zamana kadar yaşadığım tüm kötü olayların başıma gelme sebebi. Peki bana neden bunu yapmıştı? İnsan düşmanına bile bu kötülüğü yapamazken Leyla nasıl bana kıydı?

Birinin kapıya vurduğunu işittiğimde düşüncelerimden sıyrıldım.

"Girin."

Rüya kapıyı açtı ve yanıma yaklaşarak güldü. Geldiğinden bu yana onunla pek zaman geçiremediğim için ona karşı mahcup olmuştum.

"Günaydın," diyerek yatağın kenarına oturdu.

"Günaydın. Geldiğinden bu yana konuşma fırsatımız olmadı. Nasılsın?"

"Ben iyiyim ama seni pek iyi görmüyorum," diyerek dudaklarını büzdü.

Verdiği cevaba karşılık kaşlarımı merakla çattım.

"Nasıl yani?"

"Miran olanları gelişigüzel anlattığında çok ağır şeyler yaşadığını öğrendim. Bu arada başın sağ olsun, yakın zamanda babanı kaybetmişsin."

Gözlerim dolduğunda Rüya konuşmasına devam etti.

"Yaşadıklarını az çok anlayabiliyorum. Küçükken trafik kazasında hem annemi hem de babamı aynı gün kaybettim ve beni babaannem büyüttü."

"Başın sağ olsun senin de" dedim üzgün bir ifadeyle.

"Bunu söylemek belki bana düşmez biliyorum Suna ama her zaman güçlü olmalısın. Üzülerek söylüyorum ki şu anda karşımda gördüğüm bu güzel kadın savaşı kaybetmeye çoktan karar vermiş gibi görünüyor."

Rüya'nın söylediklerine istinaden yataktan kalktım ve aynanın karşısına geçerek solgun görüntümü inceledim.

Eskisi gibi güler yüzüm yoktu artık ve eski güler yüzüm yerine donuk bakışları ve asık suratı bırakmıştı. Parlayan gür sarı saçlarım adeta solmuş bir gül gibiydi. Son zamanlarda ise yeterince iyi beslenemediğim için bitkin bir vücut.

"Haklısın," diyerek ona hak verdim. "Aynada ki kadın sanki ben değilmişim gibi hissediyorum ama içimden artık hiçbir şey yapmak gelmiyor Rüya," diyerek yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Rüya ağladığımı gördüğü an yanıma yaklaştı ve sarıldı. Bende onun sarılmasına sıkıca karşılık verdim. Şu an belki de tek ihtiyacım olan şey şefkatti.

"Hayata çok kırgınım," dedim titreyen dudaklarıma engel olamadan. "Hayata, insanlara ve bu lanet olası kaderime!"

Rüya göz yaşlarımı sildi ve yüzümü inceledi.

"Ne kadar duru bir güzelliğin var," dedi hafifçe gülümseyerek. Belli ki konuyu değiştirip moralimi düzeltmeye çalışıyordu. "Bu güzelliğin solmasına izin verme. Her şeye inat, herkese inat hatta kaderine inat parlamaya devam et. Her şeyin bir gün daha güzel olacağını ümit ederek yaşa bu hayatı. Bu hayatta hiçbir şey sebepsiz yaşanmaz ve hiçbir insan sebepsiz çıkmaz karşına. Yaşadıklarından hep ders çıkar ve her günün kıymetini bil. Hayat ne kadar zor olsa bile yaşamaya değer. Lütfen artık hiçbir şey için kendini suçlu hissetme. Kendine değer ver Suna!"

Rüya'nın söylediği son cümleler içimde garip bir his uyandırmıştı. Annemin rüyamda söylediği son sözlere benziyordu. Hatta sarılması bile annemin sarılışı gibi şefkat doluydu.

"Çok sağ ol," dedim büyük bir minnetle. Miran ve ailesine ne kadar teşekkür etsem azdı. Benim kendi ailem dediğim insanlar bile bana sırtını dönerken hiç tanımadığım bu yabancı insanlar yarama merhem olmuştu ve tüm karanlığıma rağmen bana ışık tutmuşlardı.

"Teşekkür etme," diyerek parmağını kaldırdı ve gülümsedi. "Senden tek isteğim pozitif oluyorsun ve bu güzelliğin hak ettiği değeri ona veriyorsun," diyerek yanaklarımı sıktı ve göz kırparak odadan çıktı.

Bugün yeni bir gündü. Yeni bir gün yeni umutlarında başlangıcıydı. Evet kötü günler yaşamıştım ama artık o kötü günlerin izlerini ruhumdan yavaş yavaş silmemin zamanı gelmişti. Banyo'da yarım saate yakın yıkandıktan sonra bornozuma sarılarak aynanın karşısına geçtim. Uzun zamandır ilk defa yüzüme nemlendirici sürdüm. Kuruyan yüzüm bir anda parlamaya başlamıştı. Saçlarımı hızlıca kuruttum ve taradıktan sonra çekmecede ki maşayı prize taktım. O sırada dolabın karşısına geçerek kapağını açtım ve asılı olan kıyafetlere göz gezdirdim. Krem renginde dize kadar, askılı ve dar bir elbise dikkatimi çektiğinde onu elime aldım ve yatağın üzerine bıraktım. Saçlarımı ısınan maşayla hızlıca şekillendirdikten sonra hafif bir makyaj yaptım ve krem rengi elbiseyi üzerime geçirdikten sonra altına beyaz spor ayakkabı giydim. Aynadan son bir defa kendime baktığımda az önce ki solgun görüntümden eser kalmamıştı. Tam aşağı inmek için adım atacakken odaya Miran girdi. Gözleri beni bulduğunda onu baştan aşağı süzdüm. Elinde bir hediye kutusuyla bana yaklaştı. Parfümünün kokusu burnuma çarptığında kokuyu ona çaktırmadan içime çektim. O kadar güzel bir kokuydu ki bu kokuyu ömrümün sonuna kadar unutamayacağıma emindim.

"Bugün doğum günüm de benim mi haberim yok?"

"Hayır," diye mırıldanarak bana sıkıca sarıldı ve yüzünü boynuma gömdü. Nefesimi içine çektiğini hissettiğimde gülümsedim. Geri çekildi ve elinde ki beyaz kutuyu bana uzattı.

Kutuyu açtığımda içinden son model iPhone telefon görmeyi beklemediğim için oldukça şaşırdım ama bir yandan da mutluluğumu gizleyemedim.

"Sana yeni bir telefon borcum vardı. İçine yeni bir hat taktım ve gerekli olan numaraları kaydettim," diyerek yanağıma masum bir öpücük kondurdu. "Umarım beğenirsiniz, hanımefendi."

"Bayıldım," diyerek elimdeki yeni telefonuma hayranlıkla baktım.

"Ama bu çok pahalı Miran. Daha ucuz bir hediye-" lafımı keserek dudaklarıma yapıştığında bende dudaklarımı araladım ve ona karşılık verdim. Kendini geri çekip göz kırptı.

"Sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun. Hatta sana layık bir hediye bulmakta zorlanıyorum," diyerek elimden tuttu. "Haydi, aşağı iniyoruz."

Aşağıya indiğimizde Murat ve Rüya liseli aşıklar gibi kıkırdıyor ve birbirlerini gıdıklıyorlardı.

"Çocuk gibisiniz gerçekten," diye tıslayan Miran beni çekiştirerek diğer boş koltuğa oturttu ve kendisi de yanıma oturarak kolunu omzuma attı.

"Günaydın yenge," diye sırıtan Murat'a şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. Rüya ve Miran şaşkınlığımı aynı anda fark ettiklerinde kahkaha atarak ortamı daha da şenlendirdiler. Mutfak bölümünde kahvaltı hazırlayan Kader ablayı fark ettiğimde seslendim.

"Yardıma ihtiyacın var mı kader abla?"

Kahvaltı masasına tabakları dizen Kader abla başını olumsuz anlamda salladı.

"Teşekkür ederim Suna ama zaten hazır sayılır her şey."

Kısa bir sohbetten sonra kahvaltı masasına geçtiğimizde masada kısa süreli bir sessizlik oluştu. Bugün diğer günlerin aksine güzel bir kahvaltı yapmıştım. Masada sessizliği bozan ilk Miran oldu.

"Bugün sana Süleyman'ın numarasını vereceğim. Onu ara ve şu ev meselesini en kısa sürede hallet."

Murat boğazını temizledi ve başıyla onayladı.

"Tamamdır. Peki ya senin planın nedir? Bir anlaşma yaptın ama hala bir adım atmadın. Kafanda neler var?"

Rüya ve ben lafa hiç atlamadan pür dikkat iki kuzeni dinliyorduk.

"Bir anlaşma yaptım ama bu meseleyi çözmek biraz zaman alabilir. Olay kameraların olmadığı bir alanda yaşandı. Bu yüzden gerçekleri ortaya çıkarmak için kendi yöntemlerimiz ile hareket edeceğiz."

"Nasıl bir yöntem," diyerek konuşmaya dahil oldum.

"Önce en kolay yöntemle başlayacağız işe," diyerek duraksadı Miran. Biraz düşündükten sonra konuşmasına devam etti.

"Bugün Leyla'nın yanına gideceksin. O gece masum olduğunu kanıtlamak için onu konuşturmaya çalışacaksın. Hatta gerekirse dökülmesi için onu tahrik edeceksin ve o sırada tüm konuşulanlarını ses kaydına alacaksın."

"Nasıl tahrik edeceğimi bilmiyorum," dediğimde anında cevap verdi.

"Birini tahrik etmenin en kolay yolu o kişinin en zayıf noktasından ona saldırmak olur."

Leyla'nın zayıf noktası var mı diye düşünürken aklıma bir anda babası geldi. Babası Leyla'yı hiçbir zaman sevmemişti. Babası için varsa yoksa oğlu Ahmet'ti. Leyla babasının sevgisinden mahrum büyüdüğü için bu konu onun canını çok yakıyordu. Hatta benim babamı kıskandığını bile düşünüyordum. Çünkü babam bana karşı her zaman merhametli ve anlayışlı biriydi ve beni yeri geldiğinde abimden bile üstün tutardı. Miran konuşmaya devam ettiğinde düşüncelerimden sıyrılarak ona tekrar kulak verdim.

"Eğer bugün onun ağzından laf alabilirsen bu iş bugün burada kapanmış olacak."

"Hiç sanmıyorum," dedim emin bir şekilde. "Leyla sandığından daha zeki bir kız. Onunla konuşmaya gittiğimde ağzından laf almak istediğimi anlayacaktır."

"Hemen döküleceğini bende sanmıyorum zaten," diyerek bana hak verdi. "Ama yine de şansımızı deneyelim. O köye gittiğinde başına neler geleceğini bilmiyorum. Bu yüzden bende seninle geleceğim."

Köyde ki onca dedikodulardan sonra Miran'ın benimle gelmesinin iyi bir fikir olduğunu düşünmüyordum. Bu yüzden buna hemen karşı çıktım.

"Hayır. Leyla ile olan meseleyi tek başıma halledeceğim," dediğimde yüzü asıldı. Adam bana yardım etmek ve her anımda yanımda olmak istediğini söylüyor ve ben ona teki gösteriyordum. Sesimi yumuşatarak onu ikna etmeye çalıştım.

"Miran yanımda olmak istediğini ve bana zarar gelmesinden korktuğunu biliyorum ama o kadar dedikodudan sonra oraya seninle gitmenin doğru bir fikir olduğunu düşünmüyorum."

Miran söylediklerime karşılık biraz düşündü ve gözleriyle onaylayarak cevap verdi.

"Peki," dedi ve Rüya'ya baktı. "O zaman ben gelemiyorsam Rüya seninle gelecek. En azından bir sıkıntı olduğunda arayıp haber verecek birinin olması iyi olur. Umarım buna da bir itirazın yoktur."

Gözümü tamam dercesine kırptığımda Miran'ın yüzünde ki gerginlik birazda olsa gevşemişti. Kahvaltıdan sonra Rüya hızlıca hazırlandı ve Murat'ın arabasıyla vakit kaybetmeden yola çıktık. Leyla ile tüm bu olanlardan sonra yüzleşmek ve ona tüm öfkemi kusmak istiyordum. Bu yüzden bir an önce onun karşısına çıkmak için sabırsızlanıyordum.

"İyi misin?" diye soran Rüya'ya kısa bir bakış attım ve başımı evet dercesine salladım.

"Ama bacakların titriyor," dediğinde bakışlarımı anında bacaklarıma indirdim. Gerçekten de titriyordu ve bunu far etmemiştim bile.

"Sadece biraz sabırsızlanıyorum. Bana yaşattıklarından sonra ilk defa onunla doğru düzgün yüzleşeceğim."

"Sakin ol," diyerek elini titreyen bacaklarımın üzerine koydu.

"Orada ne olursa olsun ve ne duyarsan duy sakın gözlerin dolmasın. Onun karşısında o kadar güçlü ol ki seni yıkamadığını bilsin. Utanması ve üzülmesi gereken kişi sen değilsin o kadın."

Sözlerine ciddi bir ses tonuyla devam etti.

"Ve bu dediğimi sakın unutma Suna. Bu hayatta hiçbir şey gizli kalmaz. Er ya da geç senin masum olduğun ortaya çıkacak ve sen o köyde yürüdüğünde herkes utancından yüzünü yere eğecek."

"İyi ki varsın," dedim ve gülümsedim. Köye girdiğimizde top oynayan çocukların bakışları arabayı bulduğunda hayranlıkla dudaklarını araladılar. Köy halkı ise beni fark ettiğinde yüzleri şeytan görmüş gibi bozuldu. Arkamızdan birkaç tane kadın dayanamayarak yerden bulduğu taşları arabaya fırlatmaya başladıklarında gözlerim istemsizce doldu.

"Benden nefret ediyorlar," dediğimde Rüya hızlandı. Gözlerine baktığımda o da öfkelenmişti.

"Vicdansız insanlar. Gencecik bir kızı anlamadan dinlemeden nasıl bu şekilde yargılıyorlar hala aklım almıyor."

Nefesini tuttu ve sinirle burnundan soluyarak konuşmasına devam etti.

"Neyse plana odaklanalım. Burası mıydı?"

Sorduğu soruya karşılık Leyla'nın evine baktım ve ardından bakışlarım tam karşısında duran evime kaydı.

"Evet," dedim ve gözlerimi kendi evimin önünden çekmeden hasret dolu gözlerle bakmaya devam ettim. Eski günlerimi o kadar çok özlemiştim ki...

Bu yaşıma kadar büyüdüğüm bu eve artık çok yabancıydım ama anılar bir an bile unutamayacağım kadar değerliydi. Aklıma evimdeki anılar bir bir geldiğinde dişlerimi sıktım. Şu anda ağlamamın ne yeri ne de zamanıydı.

"Seni arabada bekliyor olacağım Suna. Telefonun ses kaydını açmayı unutma."

Arabadan indiğimde telefonun hemen ses kaydını açarak geri çantama koydum ve Leyla'nın kapısının önüne doğru ilerleyerek kapıya sert bir şekilde iki kere vurdum. Kapı açılmadığında birkaç kere daha şiddetli bir şekilde vurdum.

"Patlamayın geliyorum," diye bağıran Leyla kapıyı açtığında karşısında beni beklemediği için yüz ifadesi dondu.

"Suna," diyerek beni baştan aşağıya süzdü ve alaycı bir ifadeyle konuştu.

"Bakıyorum da sosyete olmuşsun."

"Tüm bu olanlardan sonra şu an tek sorun kıyafetim mi?"

Ciddi bir tavırla kaşlarını çattı.

"Bende sana onu diyorum ya. Nişanlını aldattın, köyde herkesin diline sakız oldun ve üzerine baban senin rezilliklerine dayanamayıp kalp krizi geçirdi. Sen ise hala süslenmiş püslenmiş arsızca köyde nasıl dolanabiliyorsun?"

Bir anda sinirden kan beynime sıçradığında nefesimi kontrol ettim. Plana sadık kalmayıp bu kızın şu anda saçını başını yolmak gelse de içimden yapmadım.

"Her şey senin yüzünden oldu. Babamın ölmesinin tek sebebi de sensin pislik," diye seslice bağırdım.

"Ne bağırıyorsun be aptal," diyerek beni terslediğinde onu küçümser bir bakış attım.

"Neden yaptın bunu? Ali'ye mi aşıktın ya da beni mi çekemiyordun?"

Cevap vermeyince kaldığım yerden devam ettim.

"Tabi ya," dedim başımla dediğimi onaylayarak. "Bütün bu olanları Ali'yi elde etmek için yaptın. Bunun başka hiçbir açıklaması olamaz!"

"Evet," diyerek döküldüğünde zafer kazanmış bir edayla güldüm. Biraz daha zorlasam belki her şeyi anlatacaktı.

"Ali'ye hem de çok aşığım ama sana olanların hiçbirinde benim bir suçum yok. İstesem Ali'yi kendime çok kolay bağlardım ama o seninle mutlu diye aranızdan çekildim. Sen onu hak etmeyip aldattıysan şimdi gelmiş beni burada suçlayamazsın!"

"Yalan söylüyorsun," diyerek gözlerine öfkeyle baktım.

"o gün telefonda bana kötüyüm demedin mi? Beni Sünni Baba'ya sen çağırmadın mı?"

Güldü ve "asla," diyerek beni yalancı çıkardı. "Kızım boşuna uğraşma. Gerçek yüzün ortaya çıktı. Herkes senin ne mal olduğunu öğrendi. Suçunu benim üzerime atmayı bırak artık. Zavallısın!"

Nefes alışverişim hızlandı. Yüzüm sinirden adeta yanıyor, konuştuğu her kelime bıçak gibi kalbime saplanıyordu.

Birlikte filmler izlediğim, aynı masadan yemek yediğim ve birlikte büyüdüğüm arkadaşım canımı daha fazla yakmak için elinden geleni ardına koymuyordu.

"Baban senin gibi bir karaktersizi sevmemekte o kadar haklıymış ki," dediğimde bakışlarını yere indirdi. Gözleri dolduğunda sırıtarak konuşmaya devam ettim. Tıpkı onun benim canımı yaktığı gibi bende onun canını yakmak istiyordum.

"Seni sevmeyen tek erkek baban değil. Seni hiçbir erkek sevmiyor değil mi?"

Bana ağlayarak baktığında inadına can yakan sözlerime devam ettim.

"Ömrün boyunca hep yalnız kaldın. Hiçbir erkek seni istemedi ve istemeyecek de Leyla. Senin gibi ucuz bir kızı kim ne yapsın?"

"Sus," diyerek elleriyle kulakların kapattığında güldüm. Biraz daha zorlamam gerekiyordu. Onu konuşturmam için devam ettim.

"Ali'de hiçbir zaman seni istemeyecek. O sadece beni sevdi bu hayatta," dediğimde tanıdık bir ses ile olduğum yerde kaldım.

"Yanılıyorsun Suna," diyerek yanımıza yaklaşan Ali gözümün önünde bir anlığına bile düşünmeden Leyla'nın elini tuttu.

Leyla şakın gözlerle Ali'ye gülümseyerek baktığında gözlerim doldu.

"Ben seni istiyorum Leyla. Bu zamanda senin gibi dürüst ve senin gibi namuslu," diyerek duraksadı ve iğneleyici bir şekilde gözümün içine baktı. Gözümden bir damla yaş düşmesine engel olamadığım için kızdım kendime. Onların karşısında ağlamamalıydım. Ali sözlerine devam ettiğinde Leyla zafer kazanmış edayla bana kısa bir bakış attı ve gözleri tekrar Ali'yi buldu.

"Senin kadar güzel birini asla bulamam."

Önünde diz çökerek yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. Sahte olduğu o kadar belliydi ki, bana baktığı gibi Leyla'ya bakmıyordu. Ona bakarken gözlerinin içi gülmüyordu.

"Evlen benimle Leyla."

Arkamı döndüm ve tuttuğum tüm göz yaşlarımın akıp gitmesine izin verdim. Bir zamanlar nişanlım dediğim adam kılıklı erkek en yakın dediğim, kardeşim dediğim, dostum dediğim kıza gözümün önünde evlenme teklifi etmişti.

 

 

 

 

Loading...
0%