“İnsanlık öldü ama insanlık ölürken bile hiç kimsenin ruhu duymadı.”
SÜLEYMAN
Dakikalarca boş gözlerini sabitlemiş beni izliyordu. Yüzünde ki kurumuş kan lekesi ve ağlamaktan şişmiş gözlerine rağmen yine de büyüleyecek kadar güzeldi.
"Canın acıyor mu?"
Soruma karşılık dudakları titredi ve gözünden bir damla yaş düştü. Onu koruyamadığım için kendimden nefret ediyordum. Küfürler savurduğum abisi kadar bile olamamıştım. Miran'ın Suna'ya gözü gibi baktığına emindim ama ben bir kıza bile sahip çıkmayı beceremeyen dangalak herifin tekiydim! Mavi'ye onu korkutmadan yavaş adımlarla yaklaşarak üzerindeki kıyafetini nazikçe yukarı sıyırdığımda içimden küfür ettim. Narin bedeni kanlar ve morluklar içinde kalmıştı. Elim yüzünde ki morluklara gittiğinde kafasını ani bir hareketle geri çekti.
"Canım çok acıyor."
Yatağın kenarına oturarak gözlerine baktım. Öyle savunmasız ve masum bakıyordu ki ona yaşattıklarım için kendimden nefret ettim.
"Özür dilerim," diyerek elini avuçlarımın arasına aldım. Tepkisiz bir şekilde beni izliyordu.
"Seni koruyamadığım için kendimi asla affetmeyeceğim."
Ellerini ellerimden ayırarak cevap verdi.
"Senin bir suçun yok. Biliyorum ki böyle olmasını sende istemezdin ama artık ne olur bırak beni gideyim."
Başımı hayır dercesine salladım.
"Hayır. Seni bırakamam Mavi."
Güçsüz çıkan sesiyle cevap verdi.
"Neden Süleyman? Görmüyor musun ne kadar acı çektiğimi. İntikam uğruna beni nasıl harcadığını gör ne olur artık. Hiçbir kadın bunu hak etmiyor." Haklıydı. Onu bırakmamı istemek de çok haklıydı ama bir gün bu anlaşma bittiğinde gideceğini bilmek neden canımı yakıyordu bu kadar? Ona bu kısa sürede neden böyle ilgi duyduğumu bilmiyordum. Bir an bile yanımdan ayırmak istemiyordum. Düşüncelerimden sıyrıldım ve boğazımı temizleyerek cevap verdim. Artık gerçekleri bilmek onun da hakkıydı.
"Seni bırakamam. Çünkü abin ile bir anlaşma yaptık."
Başını merakla iki yana salladığında sözüme devam ettim.
"Suna'nın masumiyetini kanıtlayana kadar yanımda kalacaksın. Bu süre zarfında sana asla zarar vermeyeceğimi bil yeter."
Alaycı bir şekilde gözlerimin içine baktı. Bana güvenmiyordu ve ona zarar verebileceğimi düşünüyordu.
"Bak Mavi," dedim ciddi ses tonuyla.
"Biliyorum sinirli bir adamım. İntikam hırsından saçma sapan şeyler yaptım ve benden korkuyorsun ama benden sana asla zarar gelmez. Yanımda olduğun sürece asla saçının teline zarar gelmeyecek ama lütfen bir daha bunu yapma."
Cevap vermediğinde ses tonumu yumuşattım ve gözünde ki yaşları hafifçe sildim. Canı yandığı için yüzünü buruşturdu.
"Daha kötüsü olabilirdi Mavi. O orospu çocukları sana daha kötüsünü yapabilirdi."
Söylediklerimi umursamadan yataktan doğruldu ve ayaklanmak için hamle yaptı ama acıyla yatağa geri düştü.
"Dur," diyerek kolundan tuttum. "Bir kaçgün dinlenmen lazım. Bir şeye ihtiyacın varsa bana söyle."
Başını iki yana salladı.
"Bu senin yardım edebileceğin bir durum değil."
"Ne gerekiyorsa ben yaparım diyorum Mavi."
"Duş almak istiyorum," diyerek gözlerime baktı.
"Şu an benim yardımım olmadan bunu yapabileceğini sanmıyorum."
Bana tuhaf gözlerle baktığında sözüme devam ettim.
"Bana hiç öyle bakma Mavi. Daha yataktan bile kalkamadın. Seninle bir anlaşma yapalım şimdi," dediğimde merakla başını iki yana salladı.
"Seni ben yıkayacağım ve üzerinde sadece iç çamaşırlarının kalması yeterli. Söz veriyorum ki yıkarken bakmamak için elimden geleni yapacağım."
Gözleri fal taşı gibi açıldı.
"Delirdin mi sen?"
"Ben sadece sana yardım etmek için uğraşıyorum. Yine de istemiyorsan sen bilirsin," diyerek yanından uzaklaşacaktım ki durmam için kolumu tuttu.
"Tamam dur gitme ama bir şartım var."
"Nedir?"
"Beni yıkarken arkamı döneceğim ve hiçbir şekilde bana elini sürmeyeceksin."
Mavi gibi büyüleyici bir kadın karşısında bunu yapmak çok zor olsa da başımı evet dercesine salladım. Mavi'yi kucağıma alıp banyoya kadar ilerledim ve küvetin içine oturtarak kıyafetlerini çıkarması için ona yardım ettim. İç çamaşırlarıyla kaldıktan sonra bana iyice arkasını döndü ve suyu açmam için bekledi. Suyu sıcağa ayarladıktan sonra omuzlarına tuttum. İlk başta irkilse de sonradan vücudu yavaş yavaş gevşemişti. Vücudunda ki morlukları gördükçe sinirden deliriyor ve ağzımdan çıkan küfürlere engel olamıyordum. Avucuma döktüğüm vanilya kokulu şampuanı mavinin saçlarında gezdirdim ve saçlarını incitmeden yıkamaya devam ettim. Kollarını kaldırarak parmaklarını saçlarında gezdirdikten sonra duş başlığını elimden aldı ve vücudunda dakikalarca gezdirdi.
"Bu kadar yeterli. Havlu verebilir misin?"
"Tabi ki," diyerek banyoda ki dolaptan bir tane havlu çıkardım ve Mavi'nin omzunu örterek suyu kapattım. Mavi havluya iyice sarıldıktan sonra bana döndü.
"Arkanı dönebilir misin? Çamaşırlarımı çıkarmam gerek." Kısa bir süreliğine arkamı döndüm ve Mavi işini hallettikten sonra tekrardan ona baktım. Kısa süreliğine gözlerime baktıktan sonra gözlerinin kaydığını fark ederek onu kucağıma aldım ve banyodan çıkarak onu yatağa uzandırdım.
"İyi misin? Başın mı döndü az önce? Senin için ne yapabilirim söyle bana."
"Biraz dinlensem iyi gelecek diye düşünüyorum ama üzerimi giyecek gücü bulamıyorum şu an kendimde."
Mavi'nin havluya sarılmış ıslak vücuduna örtü örttüm ve gülümseyerek gözlerinin içine baktım.
"Sende çıplak uyu o zaman."
Arkamı döndüm ve tam odadan çıkacaktım ki Mavi'nin sesiyle duraksadım.
"Süleyman gitmesen olur mu?"
Başımı merakla iki yana salladım. Benden onun yanında kalmamı istiyordu, ama neden?
"Ben son yaşadığım olaydan sonra," güçlükle yutkundu ve konuşmaya devam etti.
"Ben tek kalmak istemiyorum."
Yanına yaklaştım ve yatağın diğer ucuna kıvrılarak gözlerine baktım. Gözlerinde ki korkuyu hala görebiliyordum. Kendime engel olamadan onu kollarımın arasına çektim ve sarılarak alnını öptüm.
"Sakın benim yanımda korkma tamam mı? Sana söz veriyorum seni kendimden bile koruyacağım." Mavi hıçkıra hıçkıra ağlayarak bana sarıldığında bende gözümden düşen bir damla yaşa engel olamadım. Bu zamana kadar kolay kolay ağlamayan adam bir kadına yenik mi düşmüştü?
"Süleyman," diyerek gözlerime baktığında ne diyeceğini merakla bekliyordum. Daha önce bir çok kadının gözlerine uzun uzun bakmıştım ama bu gözler bana hayatımda ki tüm kötü anları unutturuyordu.
"Senden nefret ediyorum ama bir yandan da seni seviyorum." Mavi'nin dudaklarından dökülen son sözler karşısında derin bir nefes aldım. Bu kadını istiyordum! Hem kalbim hem de tüm bedenim ile bu kadını istiyor ve kendime söz geçiremiyordum. Mavi elini enseme koydu ve yüzümü yüzüne yaklaştırdı. Nefes alışverişleri hızlandığında beni istediğini anlayabiliyordum.
"Süleyman," diyerek dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Onun nazik öpüşlerine sertçe karşılık verdim ve onu bir çırpıda altıma alarak bacak arasına yerleştim. Örtünün altında ki sıcaklığı hissediyordum. Benim için yanıp tutuşan bu kadını keşfetmek istiyordum. Bacaklarını bana doladı ve saçlarımı çekerek beni kendine sertçe bastırdı. Bu hareketi karşısında vücuduma bir sıcaklık yayıldı. Dakikalarca birbirimizi büyük bir açlıkla öptük. Sanki çölde susuzluktan ölmek üzereyken bir damla su gibi birbirimize muhtaçtık. İnlemeleri gittikçe arttı ve kulağıma fısıldadı.
"Seni istiyorum Süleyman. Seni her yerimde hissetmek istiyorum. Dokun bana!"
SUNA
Kalbimden kopan büyük fırtınalar belki de birazdan olacakların habercisiydi. Bu acıyı sineye çekip nasıl devam edebilirim bilmiyordum. Rüya ağladığımı fark ettiği an arabadan indi ve telefonu kulağına götürerek konuştu.
"Miran buraya bir an önce gelsen iyi olacak. Suna hiç iyi görünmüyor ve birazdan burada hiç iyi şeyler olmayacak."
Bir anlık öfke patlamama engel olamadan avazımın çıktığı kadar bağırdım ve tüm köy halkı sesimi duyduğunda etrafımı sarmaya başladı.
"Allah belanızı versin," diye ağlayarak yerden bir taş aldım ve hiçbir an bile düşünmeden Leyla'nın suratına fırlattım. Taş Leyla'nın tam burnuna isabet etti ve burnundan kanlar fışkırmaya başladı. Ali hayretler içinde bir Leyla'ya bir bana bakarken Leyla acılar içinde kıvranıyordu.
Rüya beni sakinleştirmek için kollarımı tutup bana engel olmaya çalıştı ama gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Rüya'yı itip elime bir taş daha aldım ve bu sefer o taşı bir zamanlar gözümden sakındığım Ali'ye fırlattım. Kafasına yediği büyük taşla inleyen Ali gözlerimin içine baktı. Yerde bir taş daha ararken birisi saçlarımdan sertçe tuttu ve bana tokat attı. Yediğim tokadın acısıyla yere yapıştım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
"Sen bu köye hala ne yüzle geliyorsun namussuz" diye bağıran adama kafamı kaldırıp baktığımda bizim arka mahallede ki Hasan amcayı gördüm. Her sabah bana selamını esirgemeyen komşumuz Hasan amca bana yabancı gözlerle bakıyordu. Gözleri doldu ve konuşmasına devam etti. "Baban senin yüzünden kalp krizi geçirip öldü yine de utanmadın. Senin gibi hayırsız bir evladı hak etmedi adamcağız." Etrafımda toplanan köy halkı bana hakaretler savururken Rüya beni yerden kaldırmaya çalıştı ama başaramadı. Keşke yer yarılsaydı da kaybolsaydım dedim içimden. Kendimi bir anda bir kaç tane adamın içinde bulduğumda Rüya bağırmaya başladı.
"Hayır durun! O kadının bir günahı yok. Pişman olacağınız şeyler yapmayın ne olur," diye yalvaran Rüya'ya çaresiz gözlerle baktım. Adamlar bir anda bana hiç acımadan tekmelemeye başladığında yüzümü korumak için ellerimle kapattım. Kimisi saçlarımdan tutup yerlerde sürüklüyor kimisi tüm şiddetiyle vurmaya devam ediyor kimisi de hakaretler edip üzerime tükürüyordu. Gürültülü bir silah patlama sesiyle herkes bana vurmayı bıraktı.
Gözlerimi büyük bir zorlukla açtığımda öfkeden gözleri dönen Miran ile karşılaştım. Önce bana baktı ve sonra köy halkına döndü.
"Ulan Allahsızlar! Ulan kitapsızlar!"
Miran ağlayarak yutkundu ve bir kaçadama sert bir yumruk attı. Şoka giren Rüya'yı kendine getirmek için uğraşan Murat ve film izler gibi uzaktan bana bakan Leyla ile Ali...
Burada olanlar hiç bir zaman unutamayacağım bir yara daha olarak hafızama kazınmıştı. Miran silahı insanlara doğrulttu ve herkes bir anda kaçmaya başladı. Murat hızla silahı Miran'ın ellerinden çekti.
"Kendine gel lan! Kızlar çok kötü şu an sırası değil." Miran silahı tekrar eline almak için Murat ile savaştığında Murat sert bir tokat attı.
"Kendine gel artık yeter."
Miran birkaç saniye duraksadı ve göz yaşlarını sildi.
"Suna bu haldeyken ne yapmaya çalışıyorsun sen oğlum? Öfkeni bir kenara bırak ve kızı yerden kaldırmama yardım et." Bir anda ortadan kaybolan köy halkının ardından Leyla ve Ali'de yok olmuştu. Arkalarına bile bakmadan çekip gitmişlerdi. Rüya hala konuşmuyor ve hıçkırarak ağlıyordu. Beni kucağına alan Miran arabanın arka koltuğuna uzandırdı ve başımı dizlerinin üstüne koyarak gözlerime baktı. Rüya ve Murat ön koltuğa geçtiklerinde sessizliğe gömüldüler. Yüzümü ellerimle kapattığım için darbe almamıştım ama dizlerim ve kollarım kan içinde ve vücudumun bir çok yeri acıdan sızlıyordu.
"Özür dilerim. Seni buraya hiç göndermemeliydim Suna. Ben," diyerek kaşlarını sinirle çattı.
"Bu aptal planımdan dolayı kendimi hiç affetmeyeceğim. Her şeyi daha çok berbat ettim."
Böyle düşünmesini ve kendini suçlamasını istemiyordum ve ona içimden geçenleri söylemek istiyordum ama şu an tek kelime edecek gücüm yoktu.
"Kendini boş yere suçlama kardeşim," diyerek hislerime tercüman olan Murat konuşmasına devam etti.
"Sen böyle olacağını nereden bilebilirdin? Bu insanların bu kadar ileri gideceğini hiç kimse tahmin edemezdi. Bu yüzden üzülmeyi bir kenara bırak ve beni iyi dinle."
Miran ve Murat dikiz aynasından bir süre bakıştıktan sonra Murat ciddi bir ses tonuyla devamını getirdi.
"Onlar bu kadar acımasızsa artık karanlık tarafımızla tanışma zamanları geldi."