Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Zincirleme Nefret

@dildadee___

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mutluluğun gözü kördür,

Yalnızlık sağır.

Ondandır biri tökezleyerek yürür,

Öbürü uykusunda bile bağırır.

 

 


🌊

 

 

 

 

Bazen tesadüfmüdür Tanrının herşeyi üst üste getirmesi? Yoksa biz insan oğlunun verdiği kararlar mı, yoksa kaderimizin bir oyunu mu aynı ailelerimizi seçemediğimiz gibi. Hayır burda salak saçma bir şekilde kendi hayatıma dram yapmayacağım. Sadece biraz geliyor yaşadığım hayat. Mesela buna yaşadığım toxic ilişki, Annenin alkolik olup tek derdi alkol olması veya her ay başıma gelen okul olayları. Toxic ilişkim-Anıl ile olan ilişkim yaklaşık 1,5 aylıktı ve çocuk bildiğimiz ilişkinin prensesiydi, anlamıyorum ben mi onun nazını çekiyorum yoksa o benim mi nazımı çekiyor, sanırım bu konuyu sonra düşünecektim.

 

 

Anne, belki çoğu kişinin yaşam kaynağıdır fakat bana asla öyle gelmiyor, çünkü dediğim gibi benim için alkolik bi insandı sadece. Onun hayatıma herhangi bir etki bırakmasına izin vermiyorum, sadece onunla aynı evde yaşıyorum, bazen evin içinde görmek zorunda kalıyorum, zorunda kalıyorum çünkü emin olun yüzünü bile görmek istemiyorum. Çünkü benim gözümde katilden bir farkı yoktu kendisinin, çünkü kendisi babamın intiharına sebep oldu. Babamın intiharından sadece 4 saat önce Babama ağıza alınmayacak laflar söyledi, Babam Anneyi çok seven birisiydi aşkından gözü kör olmuştu Annenin nasıl biri oldunun farkında değildi, Anne Babamı kullanıyordu. Ayrıca Anne diyorum çünkü ona sahiplik eki kullanmak istemiyorum

 

 

Okulum, Neredeyse artık her ay okul değiştirir olmuştum, bunun nedeni her zaman ya davranışlarım oluyordu ya da insanların saçma salak konuşmaları yüzünden kendimi tutamadığımdan oluyordu. Aslında serseri bir tip değildim sadece insanlarla konuşmayı sevmediğim için sivri dilliydim biraz. Onun dışında bazı insanların salak saçma konuşmalarından kendimi tutamadığım için olmuştu.


 

Bunları düşünürken ne yağmurun yağdığını fark etmiştim ne de yolun ortasında yürüdüğümü. Tam arkamdan korna çalan arabaya bakacaktım ki önümden jet hızında siyah Ninja zx-10r geçmesiyle ve yoldaki bütün suların üstüme sıçraması bir oldu. Hayır, hayır bu olmuş olamaz, hayır asla olmaz, olmuştu. "GERİZEKALI, APTAL MAHLUKAT TEKERİNE SIÇAYIM BEYİNSİZ". Beni duymuşmuydu bilmiyorum ama, şimdi napıcaktım insanların yanında çamurlu bir şekilde nasıl yüriyecektim. Neredeyse hiç yağmur yağmayan İzmirde bugün yağmur yağmıştı harika.

 

 

Neyseki küçük mağazaların olduğu bir yerdeydim. Bu havaya uygun bir kaç kıyafet alabilirdim. Mağazaya girdim kendi bedenime uygun siyah bir badi altıma gri bol paça bir pantolon aldım ve deneme kabinine girip giyindim. Ödemeyi hızlıca yaptım ve kirlilerim için bir poşet isteyip çıktım.

 

 

Dışarı çıktıkdan sonra telefonuma bir bildirim düştü, Anıldan'dı bakalım prensimiz ne diyormuş

 

Anıl Şen: Napıyosunnn

 

Noldu Anıl ne istiyosun?

 

Anıl Şen: aaaaa ama neden öyle diyosunnn kırılırımm

 

Anıl senin ruj markan ne ya gerçekten ciddi soruyorum bak

 

Anıl Şen: ne diyosun kızım ya ne ruj markası

 

Yazma Anıl anladın mı? Yaz-ma

 

Anıl Şen: noluyo Asena sana soğuk davranıyosun

(Görüldü)

 

 

 

Çift karakterlilik diye buna denir işte. Şaka bir yana ben bu çocukla neden çıkıyordum onu bile anlamış değilim, ama şu anda tek emin olduğum şey bu çocukla en kısa sürede ayrılmam gerektiğiydi.

 

 


🌊

 

 

 

 

Eve geldiğim gibi ilk işim Anne olacak kadının yüzüne bile bakmadan duşa girmek oldu. Yağmurdan sonra sıcak suya girmek güzel hissettirmişti, normalde asla İzmir sıcağında yapmayacağım şeydi. Duştan çıktım ve nemden dolayı buhulanmış camı bornozumun ucuyla silip kendime baktım, zaten koyu kahveye kaçan saçlarım ıslanınca daha da koyulaşmıştı. Onun dışında genel olarak yüz hatlarıma baktığımda, güzel kıvrımlı burun, dolgun dudak ve uzun kirpiklerim vardı, yani kendi bakış açıma göre normal bir yüzüm vardı. Daha fazla banyoda durmadım ve banyodan çıktığım gibi odama geçtim-ki zaten banya odamdaydı, banyodan çıktımda sırt kısmı duvara gelecek şekilde duran yatağım vardı, yatağın hemen solunda neredeyse boydan boya olan bir cam vardı fakat camın önünde siyah perde vardı-aslında tüm camlarımın önünde siyah perde vardı, banyonun kapısın yanında çalışma masam ve Leptobum vardı, son olarak'da yatağımın karşısında duvarla birleşik olan bir dolap vardı.

 

 

Hızlıca üzerime rastgele siyah bir pijama geçirdim ve Leptobumu alıp yatağa geçtim. Bakalım bu seferki okulum nasılmış, okulun adı 'Ege Üniversitesi'ydi, okulun girişi saray gibiydi ve çok güzeldi, taban puanım kötü olmadığı için böyle bir okul olacağına şaşırmadım. 2. sınıf öğrencisydim ve dil okuyordum. Okulu biraz daha araştırdığımda bir dedikodu sayfası olduğunu gördüm, bakmak için girdiğimde girmemiş olmayı dilemiştim ama çok geçti, sayfada o kadar iğrenç şeyler vardı ki sadece 4-5 tanesini okumak bile başımı ağrıtmaya yetmişti leptobu yatağın kenarına bıraktım ve uyumak için bacaklarımı kendime çekip gözlerimi kapattım.

 

 

 

🌊

 

 

 

 

Gözlerimi açtığımda karanlık bir tavanla karşılaştım, sanırım akşam olmuştu. Saate baktığımda 22.46 gösteriyordu sanırım normalden fazla uyumuştum, yataktan aşağıya ayaklarımı sarkıttım ve ayağa kalktım, fakat kalktığım gibi gözümün önünün kararması bir oldu. Odamın kapısına doğru ilerledim ve odamdan dışarı çıktım, ev sessizdi büyük ihtimalle Anne sızmıştı bir yerde, adımlarımı mutfağa doğru yönlendirdim sol koridorda biraz ilerleyip sağa döndüm ve mutfağa girdim, Kendime çok sert olmayacak bir şekilde kahve yaptım-ki uykum kaçmasın, kahvemi alıp mutfaktaki küçük balkona çıktım, hava çok güzeldi tam dışarıya çıkıp dolaşmalıktı fakat bunu şimdik yapamazdım çünkü sabah biraz erken saatlerde yeni okulumu ziyaret etmem gerekiyordu. Orada ne kadar durup geçen motor ve arabaları izledim bilmiyorum ama mutfaktan dolap açma sesi geldiğinde kendime geldim.

 

 

Mutfaktaki kişi Anne idi, onu umursamadan bardağımı yıkayıp kenara koydum, "Napıyosun sen bu saatde?" Anne'nin sorduğu soruyu duymamazlıktan gelecektim ki tekrar konuştu "Şşşt sana diyorum hey." en sonunda dayanamadan fakat dikenlerimi geçirmektende çekinmeden "Seni ilgilendiren bi durum yok git napıyosan yap rahatsız etme beni" dedim ve odama doğru ilerledim, arkam'dan bir şeyler dedi ama umursamadan odama girdim. Yatağın üzerindeki telefonumu alıp bildirim sekmesine baktım, Anıl'dan 3 bildirim vardı ama açma zahmetinde bulunmadım ve yatağın içine girip tekrardan uyudum.

 

 

 

🌊

 

 

 

a

Sabah sabah televizyon sesiyle uyanmıştım. O ikonik sabah rutin programları, neden böyle bir şey vardı ki? Hayır yani o programdaki tüyoları kimse yapmıyodur bence. Yatakda toparlandım ve kendime gelmeye çalıştım, bugün yeni okulumu ziyaret etmeye gidecektim-yani mevkisine bakcaktım açıkcası. Nerede ne var, yolları ıssız mı onlara bakacaktım. Ayağa kalktım ve odamdan çıkıp banyoya doğru ilerledim. Dişimi fırçalayıp yüzümü yıkadıktan sonra dağılmış olan saçlarımı normal bir şekilde topladım. Banyodan çıktım ve mutfağa doğru ilerledim, Anne neredeydi bilmiyorum ama büyük ihtimal oturma odasında sızmıştı. Mutfağa geçtim ve bu sefer sert bi kahve yaptım kendime, bi an önce ayıkıp saate göre hazırlanmam gerekiyordu. Kahvemi yaptım ve mutfak masasının koltuklarından birine oturdum. Çenem ağrıyordu, büyük ihtimalle uyurken dişlerimi sıkmıştım gene. Ek olarak başımda da bi ağrı vardı fakat o abartılacak bir şey değildi. Kahvemi bitirene kadar hiç bir şey yapmamıştım çünkü yorgun hissediyordum kendimi ama üstesinden gelirdim.

 

 

Kahvemi içtikden sonra odama geçtim ve elime lefonu alıp saate baktım 12.30 gösteriyordu. Erkendi daha, vakit geçirmek için napabilirim hiç bilmiyorum. Yatağımı toplamaya başladım, yatağımda siyahtı. Çok açık renkleri sevmiyordum, göz yoruyorlardı bana göre. Yatağımıda topladıktan sonra çalışma masasının önüne geçtim ve biraz gündeme bakıp dolandım. O sırada zaman nasıl geçti bilmiyorum ama amacım sadece biraz gündeme bakmaktı, fakat ordan biraz kendimi gündem olan mezdeke danslarına kaptırmış olabilirdim-ve evet mezdeke oynamaya bayılıyorum. Masanın başından kalktım ve zaten elimde olan telefondan saatin kaç olduğuna baktım. 14.45 saati görmemle şok olmuştum neredeyse 2.5 saattir internette geziyodum. Dışarı çıkmak için hazırlandım daha hağla ne kadar erken olsada çünkü biraz kitap almak için gezebilirdim. Üstüme siyah crop onun üstüne bana baya bol olan beyaz bir gömlek ve altımada buz mavisi bi jean giydim. Makyaj yapmaycaktım zaten işim kısaydı, sadece saçımı açtım ve biraz elimle şekil vermeye çalıştım. Hazırdım artık çıkabilirdim çanta almayacaktım fakat yanımda bir miktar para vardı. Odamdan çıktım ve direkt Anneye bile bakmadan çıktım evden.

 

 

Hava çok güzeldi tam izmir havasıydı. Dışarda çoğunlukla turist oluyordu, şaşırmıyordum artık çünkü izmir o kadar güzeldi ki size anlatamam. Havasıyla, suyuyla, hayvanlarıyla aslında herşeyi ile seviyorum izmiri bana huzur veren bir havası vardı. Her dışarı çıkmamda o kapkara olan hayatımda sanki çiçekler açmış gibi hissediyorum o kadar çok seviyorum izmiri. Aslında bu sevgi Babamdan geliyor bana, ölmeden önce, beni yalnız bırakmadan önce çok güzel anılarımız olmuştu onunla. Yoldan geçen hayvanları beslemek, deniz kenarında oturup Babamın bana espiriler yapması, bana İzmirin heryerini gezdirmesi gibi. Babam gidince kaybolmuştum sanki, sanki babam tekrardan benimle İzmiri gezerken onun elini bırakıp kaybolmuşum gibi hissediyorum, ama hayır ben onun elini bırakmadım bu sefer, o benim elimi ömürlük bıraktı, aynı bir zamanlar ömürlük tuttuğu gibi. Denizin esintisinden kahverengi saçlarım savruldu. Tekrardan oradaydım, Babamla her zaman oturup benimle bana içini döktüğü yerde. Bi gün her zamanki gibi burda otururken bir şey demişti bana "Yaşa Asena, yaşat adını, adının anlamı gibi güzel olsun hayatın. Kalmasın hiçbir şey içinde ukde. Eğlen, gez toz, ağla, çıldır istersen delir güzel kızım. Ama lütfen yaşa Asena. Eğer ben yanında olmazsam büyüdüğünde yine de yaşa Asenam, çünkü sen yaşarsan bende yaşamış kadar huzurlu olacağım güzel Asenam". Yaşadım, ben hem babam için hemde kendim için yaşadım. Hayatımda asla aklımın ucundan bile İntiharı geçirmedim. Kendim için değil, Babam için yaşadım, asla pes ertmedim.

 

 

Derin bir iç çektim ve yaklaşık 15 dakikadır izlediğim denizden gözlerimi ayırdım. Denizlerin yeride çok ayrıydı bende. Sebebi tabiiki Babamdı bana hep "Ne derdin sıkıntın vars Asena, ve o zaman ben yoksam derdini insanlara değil hep bu denize anlat Asenam. Aslında denizler bize cevap veriyor ama biz duymuyoruz biliyormusun." Öyleydi biliyordum. Hızlı adımlarla ilerlerken saate bakmak için telefonumu elime aldım 15.27 idi. İlk işim herhangi bi kitap evine gidip beğendiğim kitapları almak olacaktı-veya sadece bakardım bilemiyordum. Normal bir şekilde izmir sokaklarında kitap evi arıyordum-ki dün üstüme su sıçratan motoru görene kadar. Hafızam güçlüydü kolay kolay unutmazdım herşeyi, aynı bu motoru unutmadım gibi. Siyah Ninja zx-10r, unutmazdım ki artık bu motoru. Yalan yok güzel bi makina, motorlara deli olan birisiyim ama adam gibi kullanan insanların motoruna daha çok ilgi duyuyordum. Motorun sahibi ortalıkda gözükmüyordu, hemen hızlıca plakasının fotoğrafını çekip aldım "35 KYÇ 35". Daha fazla orda durmadım ve ilk gördüğüm kitap evine girdim. Bir kaç raf gezip ve birazda dinlendikten sonra çıkardım

 

 

 

🌊

 

 

 

 

Saatler 16.05 gösteriyordu. Kendimi biraz fazla kaptırmıştım sanırım. Saate baktığım zamanda 3 tane bildirimin olduğunu gördüm. Bildirime baktığımda Anıldan olduğunu gördüm ve hiç açma gereksimi duymadım. Şuan ona zaman ayıramazdım, ondan daha önemli işlerim vardı, yeni okulumu görmeye gitmek gibiKitap evinden çıktım ve yavaş adımlarla okulun yolunu tuttum. Metrobüse binmeyecektim yürümek istiyordum, bana kapalı araçlar her zaman çok iç daraltıcı geliyordu, o yüzden çoğu yere yürüyerek gidip geliyorum.

 

 

Okul için heyecanlı değilim çünkü klasik bir okul olacağını düşünüyorum, diğer okullardan tek farkı bana göre dış yapımının güzel olması idi. Onun dışında normal bir dil öğrencisiydim, küçüklüğümden beğri hep yeni şeylere açık biriydim. Yeni diller, yeni yerler, yeni insanlar gibi gibi, gezmeyi çok seven bir insanım onun için bazen Turizm Rehberliği olmak istemiyor değilim. Dil bana göre kolay bir dersti ezberim iyiydi çünkü, ve aslında çoğu insan gibi dil seçtiğim için asla pişman değilim. Bana çok eğlenceli geliyor, bana göre öyle diyen insanlar herşeyin hazırına konmak istiyorlar. Bunları düşünürken okula yaklaştığımı fark ettim. Yavaş yavaş okulun çevresi gözüküyordu, biraz daha ilerledikten sonra tamamen görebilecektim. Okulun dışı gerçekten çok güzeldi, mavi beyaz kaplamalıydı, biraz ormanlık gibi bir yer duruyordu ama güzeldi.

 

 

Okulu biraz daha inceledikten sonra eve gitmek için yol aldım. Saat sanırım 4.30 5 idi. Eve gidip bir şeyler yiyip uyumak istiyordum bir an önce. Yürümeye devam ederken ayağımın altında bi miyavlama sesi duydum, baktığımda siyah beyaz benekli yavru bi kediydi. Gerçekten ısıracaktım şimdi çok tatlı, çok küçük, ve hafifti. Kucağıma aldığımda miyavlamaya devam etti, açttı sanırım o yüzden miyavlıyordu. Annesi nerdeydi bunun? Yavrusunu bırakıp mı gitmişti. Ama aslına bakılırsa eğer bende bunu almazsam bende bırakıp gitmiş olacaktım ve buna gönlüm el vermezdi. Eğer biraz daha aç ve susuz kalırsa ölebilirdi çünkü çok zayıftı. Kediyi koynuma koydum ve en yakın markete doğru yürümeye başladım. Markete girdim ve 3 tane yaş mama 2 tane su ve mama için bir kap alıp çıktım. Çok miyavlıyordu, eğer biraz daha böyle devam ederse gerçekten oturup ağlicaktım.

 

 

Hızlı bir şekilde eve yürüdüm ve eve girdiğim gibi ilk işim kediyi odama götürmek su ve mamasını vermek oldu. Onu Anneye göstermemeliydim eğer görürse kediye kötü davranabilirdi. Odamdaydım kedi mamasını yerken ona yatak yapmadığımı fark ettim, yatağımın üstündeki yuvarlak ortası çukur yastığımı aldım ve ona minik bir yatak yaptım. Benimde biraz dil çalışmam lazımdı, ama ilk önce üstümü değiştirecektim. Gardrobumdan siyah askılı bi şort takımı aldım ve hızlıca giyindim. Her zaman kısa şeyleri şevmişimdir. Odamdan çıkmak için kapıya doğru yönelmiştimki arkamdan bi miyavlama sesi geldi. Gerçekten bu kedi benim eriyip bitmemi istiyordu, arkamı döndüm ve onun tamda ayaklarımın altında olduğunu gördüm. "Ya ama biz senin bu şirinliğini napıcaz", eğildim ve kucağıma aldım, cinsiyetini bilmiyordum, baktığımda kız olduğunu gördüm. "Ay kızmışsın sen sana bi isim bulmamız lazım". Dış görünüşünden yola çıkarak düşündüm biraz. "Kurabiye olsun senin adın kurabiye gibi üstünde siyah benekler var". Adı Kurabiye'ydi artık, minik bir Kurabiyem vardı.

 

 

Onu biraz sevip yatağına doğru bıraktım, kendime kahve yapmak için odamdan çıktım. Anneyi görme olasılığım çok yüksekti. Adımlarımı mutfağa doğru attım, tam mutfağın kapısında Anneyi gördüm," Ooo Asena hanım yüzünüzü gören cennetlik". Onu umursamadan yanından geçecektimki kolumdan tuttu. "Bana bak Asena, bana saygı duyacaksın yoksa..". En sonunda dayanamadım. "Yoksa? Yoksa naparsın. Kusura bakma senin gibi, her türlü insanların yatağını ısıtan fahişeleri kâliye almıyorum. Duydun mu beni soytarı, sen benim hiçbirşeyimsin sana ne saygı ne de hürmet gösteririm. Siktir git şimdi". Kolumu ondan sert bir şekilde çektim, yüzünün son halini görmeden mutfağa girdim. Benden böyle bir atak beklemiyordu büyük ihtimal ama çok üstüme gelmişti. Sinirden ellerim titrerken kendime kahve yapmaya çalıştım, çalıştım çünkü herşey birbirine girmişti sanki. Biraz sakinleşmeye bekledim, sakinleşmiştim hızlıca kendime sert bi kahve yaptım çünkü yorulacaktım bu gece.


 

 

Kahvemi yapıp odama çıkmıştım, dil çalışacaktım yeni kelimeler öğrenip aksanımı düzeltmeyi düşünüyordum, çünkü her ne kadar güzel konuşabilsemde, hep oralarda bir yerlerde Türkçe aksanım kendini gösteriyordu. Kurabiye uyuyordu, sanırım tok uyuduğu ilk gecesiydi. Çalışmaya başlamadan önce aklıma Anıl geldi, mesajına hağla bakmamıştım. Telefonumu aldım ve mesajını açtım

 

Anıl Şen: Asena napıyosun

(15.43)

 

Anıl Şen:Uf şimdide mesajlara geç bakmaya mı başladın gerçekten

(15.52)

 

Anıl şen: İnanmıyorum ergenler gibi trip mi atacaksın bir de

(15.58)

 

Ne var Anıl ne istiyorsun. Ben sana bana yazma demedim mi

 

 

Mesaja bakması çok uzun sürmedi.Sanırım bugün ona ayrılmak istediğimi söylemeliydim çünkü katlanamıyordum artık kendisine.

 

Anıl Şen: N'oluyo Asena sana hep bi haller edeler ne bu haller

 

Bi haller olduğu yok Anıl, ne istiyorsun

 

Anıl Şen: Asena biz sevgiliyiz bunun farkında mısın acaba?

 

Ha evet bende bu konuyu seninle konuşmak istiyordum. Ben ayrılmak istiyorum

 

Anıl şen: Ne, ne demek ayrılmak istiyorum ne saçmalıyosun kızım sen

 

Duydun Anıl ayrılmak istiyorum

 

Anıl Şen: Sen kafayı yemişsin herhalde. Kızım ben senle sevgili olmasaydım sana kimse bakmazdı farkında mısın sen

 

Hmm o yüzden mi ilk zamanlar seni reddettim diye sınıfa ağlayarak gitmiştin

 

Anıl Şen: Asena eğer bunu birinin yanında söylersen çok kötü şeyler olur

 

Aaaa dur dur daha sınıfça dabbe izlerken altına işediğine geçmemiştim ne bu sinir Anıl'cığım

(Görüldü)

 

Pislik herif

(iletilemedii

 

 


Engellemişti gerizekalı. Aslına bakılırsa omuzumdan koca bir yük kalkmış gibi hissediyorum çünkü o salakla uğraşmak çok yoruyordu beni. Daha fazla oyalanmadan çalışmaya başlamalıydım çünkü benim için çok yorucu olacaktı biliyordum. Çalışma masasının sandalyesine oturdum ve kahvemizde köşeye koydum. Leptopum bi yandan açılırken bende ajandalarımı hazırlıyordum. Küçüklüğümden beğri ajandalara bayılırdım. Eskiden babamla bir tuttuğumuz bi ajanda vardı onu hağla saklıyordum ama açmaya cesaretim yoktu, çünkü o ajandanın içinde zorunlu bırakıldığımız bazı şeyler vardı. Leptopum açıldığında yerime iyice yerleştim ve çalışmaya hazırlandım. Saate baktığımda başlama saatim 18.33' dü bakalım kaç saat çalışacaktım.

 

 

 

🌊

 

 

 

 

Başım çatlıyordu çok yorulmuştum. Boynum, sırtım hatta kirpiklerim bile deliler gibi ağrıyordu. Saate baktım 00.18 neredeyse 6 saat çalışmıştım. Sandalyede geriye doğru gerindim, sırtımdan gelen seslerden tırsmıştım ama çok rahatlatmıştı. Boynumuda sağa sola doğru yatırıp rahatlatmaya çalıştım. Bacaklarım'da bükülü durmaktan ağrımıştı, sandalyeyi geriye doğru kaydırdım bacaklarımı ve kollarımı açarak bir de öyle esnedim. Gerçekten harika gelmişti bütün kemiklerim açılmıştı resmen.

 

 

Biraz keyfimin yerine gelmesi için mezdeke videoları izlemek istedim. Telefonumdan mezdeke videoları açtım. Mezdeke resmen benim neşe kaynağımdı, bazen odamda kendi kendime mezdeke açıp oynardım. Hatta lisedeyken sınıfta kızlarla baş başa kaldığımızda kızlar beni ortalarına alır mezdeke oynatırlardı, çok seviyordum o zamanları pahabiçilemezdi. Mezdeke videoları izlerken bir videoda gözüme çarptı, kadın oryantel oynuyordu, sanki o oryantele değilde oryantel ona uyum sağlıyormuş gibiydi, fakat kadının gözleri çok etkileyiciydi insan altında bir şey arıyordu. Daha sonra bu mezdekeyi yapmak için videoyu kayd ettim. Biraz daha izledikten sonra sabah okula gideceğimi hatırladım ve yatağıma doğru ilerledim. Telefonumdan saat 8.30 alarm kurdum. Yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım

 

 

 

🌊

 

 

 

 

Alarmın sesi ile uyanmıştım. Başım çok kötü ağrıyordu bidaha geç saatlere kadar çalışmayacaktım. Gözlerimi açmayı denedim de ilk başta başarısız oldum. İkinciyi deneyecekken üstümde hafif bir ağırlık hissettim. Gözlerimi açtığımda üzerimde Kurabiye yatıyordu, dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı, biraz onu sevdikten sonra yatakta doğruldum. Telefonu elime aldım ve saate baktım 8.37, 7 dakika geç kalkmıştım. Yataktan aşağı ayaklarımı sarkıttım ve en sonunda ayağa kalktım, biraz ayakta denedikten sonra aynadan kendime baktım. Göz altlarım kapaktaydı yüzüm çökmüş gibi gözüküyordu. Bugün yüzüm biraz da olsa makyaj istiyordu gerçekten. Hızlıca banyoya girdim, dişimi fırçalayıp yüzümü yıkadım, odamdan saç düzleştiricisini aldım. Dağınık olan saçlarımı düzeltmem lazımdı. Saçlarımı yapmam yaklaşık 10 15 dakika sürmüştü. Banyodan çıkıp üzerimi giymek için gardrobuma ilerledim, ne giyeceğimden en ufak bir fikrim yoktu. Üzerime beyaz bir badi altımada gri palazzo pantolon giymiştim. Boynuma gold bir kaç kolye ve küpe takmıştım. Benim için yeterliydi, makyaj için masamın yanına gittim hızlıca biraz kapatıcı, rimel, allık ve glos sürdüm bu kadar yeterliydi, geç kalıyordum. Bugün yürüyemezdim metrobüse binmem gerekiyordu, beyaz çantamı alıp içine kalem ve bi tane defter sıkıştırdım, telefonumuzda içine koyduktan sonra hızlıca Kurabiyenin mamasıyla suyunu yeniledim. Odamdan hızlı bir şekilde çıktım, büyük ihtimalle Anne uyuyordu aslında şuan o bile umrumda değildi çünkü geç kalıyordum. Hızlıca ayakkabımı giydim ve koşar adımlarla metrobüs durağına yürüdüm, hayır yürümedim koştum!

 

 

 

🌊

 

 

 

 

Metrobüsdeydim en sonunda. Çok az bi vaktim kalmıştı, aslında erken kalkmıştım ama saçımı yaparken çok oyalanmıştım. Saat 9.45'di ve benim 10'da orda olmam gerekti. Heyecan yapmıştım çok saçma bir şekilde ama elimde değildi. Umarm bu okulda bi sorunum olmazdı. 8 dakika sonra metrobüsten inmiştim, koşarak Okula yetişmeye çalışıyordum. Hayır saçımı yapmama ne gerek vardı defileye çıkmıyordum sonuçta ah aptal kafam ah. Yetişmiştim sonunda görüyordum okulun girişini, deli gibi koşuyordum hiç durmadan, yanımdan hızlı bir şekilde motor geçti o sırada, lanet okudum o motorcuya. Girmiştim Okulun girişinden girmiştim. Normal adımlarla okulun girişini aradım tam okulun girişini bulmuşken gözüme bi motor çarptı. Hayır o motorun olmasına imkan yoktu hayır, plakasına baktım "35 KYÇ 35". O motordu Cumartesi günü üzerime su sıçratan motor. Bu sefer sahibide yanındaydı ona baktığımda kaskını çıkartıyordu. Maksimum 1.90 boylarındaydı. Kaskını çıkardığında yan profili ile karşılaştım çok güzel bi burnu vardı, eğimli burnu, uzun kirpikleri, keskin çene hattı, kahverengi dağılmış saçları. Onu izlediğimi fark etmiş olmalı ki bana baktı. Gözlerindeki ifade beni tanımış gibiydi yani o da beni görmüştü o gün. "Sen" dilim tutulmuştu, "Sen. Osun". O sırada içimde tek bir istek vardı, umarım bu çocuk benim bu okuldan atılma sebebim olmazdı.

 

 

 

🌊

 

 

 

 

YİAYAYYAYAYA İLK BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ LÜTFEN BOL BOL YORUM VE OY BEKLİYORUM SİZDEN LÜTFENNNNNN

 

 

Loading...
0%