Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm - Sulu Sulu Elmalar

@dilefruz

“Gel vatandaş gellll sulu sulu elmalar..."


"Çağatay Ulusoyda buradan giyiniyor... "


"Hanım ablalar çatır çatır yiyin kocalarınızın parasını..."


"İkizlere takkeler 50 lira buyur gel ablam."


Pazardaki pazarcıların sesleri birbirine karışıyordu. Her ağızdan bir ses çıkıyor pazar tezgahındaki malları satmaya çalışan esnaf adeta birbiri ile yarışıyordu.


Genç kız elma tezgahının önünde durup kaçamak gözlerle baktı delikanlıya. Adam kızı karşısında görür görmez dili lâl olmuştu. Etraftaki tüm sesler sanki aniden sessizliğe bürünmüş sadece kızın o nahif kendinden geçiren sesi yankı bulmuştu kulaklarında.


" İki kilo elma alabilir miyim" dedi içini ışıltıyla dolduran gözlerle. Başımdaki al yazmadan süzülen siyah saçlarında gezindi adamın gözleri ve hemen sonra kehribar gözlerinde cam buldu bakışları.


"Tabi" dedi genç adam gözlerini kaçırmadan. Bakmamak günahtı bu güzelliğe, adam her baktığında sanki gözlerinin sadakasını veriyordu. Artan nabzını kontrol etmesi zordu. Elmaları hızlıca poşetleyip uzattı adam.


Genç kız çantasındaki parayı uzattığı vakit kaşları çatıldı delikanlılının.


"Gözlerim güzelliğinden aldı nasibini borçluyum üstüne sana gerekmez" dedi yoğun sesiyle.


Kız aldığı iltifat sonrası yanakları kızarmış kızaran yanaklarına gülümseyen yüzü eşlik etmişti. Cevap verdi karşısındaki yağız delikanlıya.


"Zira borçlu kalmak adetim değildir. Alacağımı hemen temin etmek isterim." dedi cilveli sesiyle, gülümsedi genç adam cevap karşısında.


Buluşalım demekti bu, pazar toplandıktan hemen sonra konağın kenarındaki dar sokakta görüşeceklerdi.


Tüm bu muhabbeti bölen kızın gudubet sesli halası oldu.


" Zerda de haydi oyalanma kızım daha fazla aldıysan elmaları gel hadi çok işimiz var akşama"


Kız bir anda halasına döndü "Geliyorum hala geliyorum."


Son kez arkasını dönüp baktı genç kız. Aşıktı. Deli gibi hemde.


Ya adam, adam her gördüğünde eriyip bitiyordu genç kıza. Duru güzelliği mest ediyordu onu. Sesi bakışı içinde fırtınalar koparıyordu.


Arkadan omuzuna dokunan el ile kafasını çevirdi.


" Oğlum bu kadar belli etme aşık olduğunu kıza bakarken bile mest oluyorsun"


"Abi mest olmak ne kelime bitiyorum aşkından vallahi. Almazsam bu kızı ölürüm." dedi kafasını yana eğip.


"Dur oğlum dur ne ölmesi sakin ol 2 sene sonra bitiyor burada işin sonra çıkarsın babanın karşısına anlatırsın durumu. Bu halde gidemezsin kapısına seni herkes pazarcı Fırat olarak tanıyor. Ağa kızıdır oda vermezler pazarcıya. " dedi arkadaşı Gözlerini devirdi adam.


" Babamın işleri işte " diyip elindeki leğeni vurdu tezgaha.


Zerda konağa vardığında elindeki poşetleri yorgunlukla bıraktı mutfağa.


Evin yardımcısı olan genç kız "Abla ne diye yoruyorsun kendini ben giderim Hala ile pazara yazık günah sana da" dedi içtenlikle.


Zerda bir yandan posetteki elmaları meyveliğe doldururken öteki taraftan cevaplıyordu genç kızı.


"Seviyorum Bahar hem sen annene mutfakta yardım ederken epey yoruluyorsun bu kadar yardımım olsun ne olacak."


"Biliyorum abla biliyorum ama abini biliyorsun vallahi pazar pazar dolaştığını duysa senden çok bana kızar."


Zerda bir yandan mutfaktaki poşetlere yer verirken öte yandan kızın söylediklerine gülümsüyordu.


Evin büyük kızıydı Zerda 23 yaşındaydı. Bembeyaz Ay gibi teni vardı. Kehribar gözleri ok gibi kirpikleri ile herkesi kendine hayran bırakırdı. Gülümsediği vakit yanağında beliren gamzesi sanki Allahın bir lütfuydu ona. Sırma gibi saçları rüzgarda savruldukça hayran kalıyordu herkes.


İlk kız torunuydu ailenin.


Abisinin kıymetlisi babasının ilk göz ağrısıydı.


Dicleye nazaran abileri ona daha düşkündü. Bambaşka bir merhamet ve sevgi ile kucaklamıştı hepsini yaşına aykırı olan olgunluğu ile her girdiği ortamda parmakla gösteriliyordu.


Kendisinden üç yaş küçük bir kız kardeşi vardı Dicle.


Dicle daha çocuk ruhluydu. Aralarında az bir yaş olmasına rağmen hoyrattı. Aklıma eseni yapar söylerdi. Lakin içinde büyüttüğü aşkı sevdası söz konusu olduğunda ondan olgunu yoktu. Karşılıksızdı onun sevdası ama ne olursa olsun nereye kadar giderse benimle olacak diyip değil başkasını görmek yan gözle dahi bakmıyordu kimseye. Abinin in en yakın arkadaşı Azize aşıktı çocukluğundan beri. Büyüktü Aziz aralarında onbir yaş vardı. İmkansızı sevdiğini bile bile vazgeçmiyordu.


Ablasına nazaran sarışındı zümrüt gözleri ile büyülüyordu herkesi. Lakin onun büyülemek istediği adamda zerre dönüp bakmıyordu ona. Ona çocuk muamelesi yapıp kafası okşandığınca bozuluyor her seferinde "Çocuk değilim ben" diyip surat asıyordu.


En büyük ağabeyleri Halil İbrahim 35 yaşındaydı. Belirgin yüz hatları siyah saçları kurşun gibi bakan gözleri sık devam eden kirpikleri...


Bakışıyla delirtiyordu insanın içini. Adı gibiydi adının hakkını veren yiğit bir adamdı. Gönlü geniş eli bol..." Vermek almaktır" derdi hep.


Bu diyarda onun ekmeğini yemeyen yardımını görmemiş tel bir yetim yoktu. Geniş omuzları heybetli duruşu ile insanın içini titretiyor.


Lakin onun yüreğini görmeye göz değil yürek lazımdı her bakan görmez her gören anlamazdı


Halil İbrahimi, öfkesi koca bir dağı yıkabilecek bir güce sahipken, insanının içini ısıtacak merhameti kudreti ile donatılmıştı kalbi yüreği lakin attımı kafası yandı mı yüreği yakardı dinlemezdi kimseyi sabrı taştı mı ona yaklaşmaya değil bir kişi bin kişinin yüreği gerekti.


Ömer Asaf 28 yaşındaydı. Abisinin aksine daha ılımlı ve sakindi. Sarışındı Dicle gibi çakır gözleri insanı içine hapsedecek güce sahipti. Okyanusta kaybolmaya benzerdi o gözlere bakmak. Kim cesaret edebilirdi okyanusta yok olmaya. Delinin biri olmalıydı ancak. Toydu daha henüz olgunluğa ermemişti günü birlik yaşardı.


Ve evin küçüğü Devran. Henüz 17 yaşındaydı. Tekne kazıntısıydı. Hiç beklemedikleri bir anda konak bebek sesiyle dolmuş Devranın varlığı ile şenlenmişti. Küçük yaşına rağmen daha olgun ve bilmişti. Okumayı seven bu adam elinden kitaplarını eksik etmez birini bitirir bitirmez ötekine başlardı.


Konağın Hanımağası Annesi Zeynep Hanım kocasının kıymeylisiydi. Vakti zamanında eşi çoban iken ailesi vermek istememiş ama Zeynep Hanım ne yapmış etmiş ailesini ikna etmişti. Ailesi yapamaz edemez dese de tüm zorluklara rağmen Mustafa Ağa eşinin sevgisi ve desteği ile koskoca Aşiret reisi olmuştu. Zamanla hayvanlarının sayısı artmış tarlaların verimi çoğalmış bugunlere gelmişlerdi.


Mustafa Ağa yaşı 60 kara dayanmış bir adamdı. İyi bir adamdı tek varlığı ailesi olan bu adamın hayattaki tek gayesi de çocuklarının mutluluğuydu elbet.


Mustafa Ağanın annesi Halime hanım; yaşı neredeyse 80 i bulmuş bu yaşlı kadın yaşayan bir kütüphaneden farksızdı. Yetim kaldıktan sonra eşine iki üç altın karşılığı verilmiş sevgisine karşılık bulamayan eşi tarafından yıllarca eziyet görmüştü. Öyle büyük bir nefret yer etmişti ki yüreğinde öldükten sonra bile aynı mezara gömülmek yerine iki üç köy uzak bir mezara gömülmek istediğini her fırsatta vasiyet ediyordu. Daha 18 inde almıştı kucağına oğlu Mustafa yı. Onun için herşeyi görmezden gelmiş sonrasında ona katılan diğer iki evladı ile yaşamayı seçmişti.


Gençliğinde çok çekmişti Halime hanım öyle ki kendi kaderi kızı Havvaya sirayet etmiş kızı genç yaşında dul kalmış abi ocağına geri dönmüştü.


Kepenekli ailesi mutlu bir aileydi. Diğerlerinin aksine birbirine değer veren birbirini önemseyen bir yapıya sahipti. Lakin hasedin uykusu hafifti gıpta ile bakılan bu ailenin üzerine bir gece kara bulutlar çökecekti.


***


"Be kızım bugün kandildir. Bari bugün gidesin aileni görmeye. Beklerler seni bilmez misin" dedi Lala üzgünce.


"Gitmem Lala gitmem. Yahu sen istemiyor musun beni artık istemiyorsan söyle direk sığınma şöyle bahanelere"


"Be meri o nasıl sözdür. Vallahi pürü pak kalbimi kirarsin. Kirilirim bak. 10 sene oldu be güzelim 10 sene bir kere bile ayak basmadin o haneye. Ne zaman bitecek içindeki kirginlik "


Genç kız puflayarak döndü Lala ya "Yok tamam sen bıkmışsın benden sende istemezsin beni anladım anlayacağımı"


"Ne dersin sen bak vallahi bu sefer kirildi kalbimin kapilari sen bana can oldun yoldaş oldun güzelimmm nasıl kıyarım sana benim derdim senin iyiliğinden başka ne olur."


Kız Lalanın gözlerinin içine bakarak;


"Ah be Lalam en iyi sen bilirsin ne yaşadığımı babam canım kanım dinlemeden çaktı okkalı tokatı suratıma. Yapılır mıydı benim gibi kıza hani güveniyordu bana. O tokat suratıma değil yüreğime indi. Beni paramparça etti. Bir kere dinlese anlayacaktı eğriyi doğruyu yok o ne yaptı sinirine hakim olamadı. Madem o bana kıydı bende ona kıydım. Gitmem Lala gitmem kovsanda sövsende gitmem. " diyerek ellerini göğüslerinde bağladı ufak kız çocugu misali.


Lala gelip sarıldı genç kıza" Tamam tamm sen beni birakip gidemezsin tamam. "dedi gülerek.


Az sonra kapının çalması ile sarılmaları bölündü" Bak gelen nasıl geliyor Lala geldi iki gözümün çiçeği " dedi genç kız merdivenleri hızla inerken.


" Geldim yahu geldim kıracak mısın kapımızı"


" Aç kapıyı Lala mı özledim aşkından kapıyı kıracağım yoksa" dedi kapının önündeki delikanlı. Avlunun içi kıkırdamalarla dolarken Lala yukarıdan bağırıyordu.


"Bre Vallahi siz öldüreceksiniz beni iki kardeş"


Sare kardeşine sımsıkı sarıldı. Bir dağa yaslanır gibiydi sırtı. Kardeşi onun arkasında koca bir dağdı.


Kerim ile Sare kolkola yukarı çıkarken Lalanın sözlerine gülüşüyorlardı.


İçeri girdiklerinde Kerim elindeki tatlıyı ablasına uzatmış Lalaya sarılıyordu.


"Hayırlı kandiller Lalam başımı dönderiyorsun yine güzelliğinle"


"Aman be oğlim senin başıni döndüren döndermiş hem ne kandili Hristiyana kandil mi olur sende" diyip delikanlının omuzuna vurdu.


"Niye olmasın Lala niye olmasın sana da kandil bana da ayeti indiren hepimizin inandığı Allahtır."


"He vallahi doğru söylersin. Yarim birakip gitmeseydi bana da tam olacakti kandil ama şimdi yarısı kandildir." diyip güldü.


"Lala hakikaten evlenmek istese Müslüman olacak mıydın" dedi Kerim merakla.


Yaşlı kadının gözleri doldu. "Güzelim.. vallahi haci bile olacaktim. Sevdaya düştü mü insan düşünmez hiç bir şeyi sevdayı bulmuştum olurdum elbet hemde en ala Müslüman olurdum" dedi.


Kerim söze girdi.


"Geç değil Lala"


"Aman sende birak giden gitmiş inadımdan olmam Müslüman. Yoksa bilirim hak dindir.


Sen boşver bunlari ne zaman evlenirsin. Evlen halay başı olacağim bak."


Gülüşmeler odayı doldururken Kerim "Vallahi Lala bana kalsa hemen şimdi alırım kızı ama biliyorsun ben ben değilim benden içeri" dedi gülüp.


Gece boyu devam etti muhabbetleri Lala uyumak için odasına geçtiğinde iki kardeş bir süre daha muhabbet etmiş Kerim geri dönmek için ayaklanmıştı.


"Geç oldu bekleyenim var abla gideyim gelirim yine" dedi.


İki kardeş kolkola merdivenleri inerken bir yandan gülüyor bir yandan ise muhabbet ediyorlardı.


Sare kapının önüne kadar geldiğinde Kerim ablasının anlını öpüp anlına dayadı.


"Her zaman yanındayım. Şartlar ne olursa olsun yanlız değilsin ben varım sakın unutma hüzne kapılma anlaşıldı mı"


"Bak ağlayacağım şimdi ne ara büyüdünde abilik yapar oldun. 10 sene boyunca her hafta geldin her gün aradın yanlız bırakmadın beni nasıl öderim hakkını bilmem keke bilmem"


"Şşşş sen benim ailemsin abla aynı çatı altında olmasakta aynı gökyüzünü paylaşıyoruz. Bir kalp mesafesi kadar yakınım sana elbette geleceğim. Hem özlerim bilmez misin kıymetlimsin sen benim. Gidiyorum şimdi haftaya görüşürüz. Ararım seni varır varmaz. Bu parayı al ihtiyacın olur.


"Almam çıkmıyorum ki bir yere"


" Kızdırmada al abla lazım olur" dedi Kerim ısrarla.


Genç kız parayı aldı. Kardeşini uğurladı nereden bilecekti bir gece oda nasibini alacağını.


Ah aşk sen nelere kadirsin. Bir yeri yeşertirken öteki yeri gölgelersin.


Hasedin uykusu hafifti bu gece. Dalga dalga yayılacak sızacaktı her yere.


Hayırlardan şer şerlerden hayırlar peyda olacaktı. Zira herkes ziyadesiyle payına düşeni alacaktı.


Loading...
0%