Zeynep Hanım kayınvalidesi ile birlikte Mustafa ağanın odasına gitti.
" Hayrola inşallah siz ikiniz birlikte geldiğinize göre var bir şey"
" Var oğul var. Miroğlu aşiretinden Hasan Miroğlu oğluna Dicle'yi istermiş haber bekliyorlar "
Mustafa Ağa tespihini çekerken konuştu. Dicle'nin var mı haberi. "
" Biz bahsetmedik "
" Tamam ben bir Halil'le konuşayım ona göre bakalım haber ederiz. Sen Halil'i çağır gel Zeynep" dedi Mustafa Ağa.
Zeynep Hanım odasında uzanan Halil İbrahim'i çağırdı. Halil İbrahim babasının yanına geldi.
"Buyur baba "
" Miroğlu aşireti haber salmış Dicle için istişare edelim dedim "
" Kim baba "
" Hasan Miroğlunun oğlu Selim Miroğlu " dedi annesi. Halil İbrahim o gece masaya neden gelip selam verdiğini o an anladı.
" Esasen temiz aile çocukta efendi biri lakin Dicle'min fikrini almak lazım"
" Tamam Zeynep sen bi Dicle'nin ağzını ara bakalım gönlü var mı bu işe "
" Tamam ağam" dedi ve o gece bu konu kapandı. Halil İbrahim sabah şirkete gittiğinde sıkıntılıydı.
Araz ile muhabbet ederken konu Dicle'nin istenmesine geldi. O sırada kahve içen adam dudağını yakarak kahveyi boğazına kaçırdı. Birden bire öksürmeye başladı.
" Ne oldu dikkatli iç " diye uyardı arkadaşını Araz. Akşam Halil İbrahim ile birlikte onlara geçti. Eğrisini doğrusunu öğrenmeliydi.
Sofra oldukça sessizdi . Sare ve Dilruba'nın olmayışı herkesin modunu düşürmüştü. Yaklaşık iki haftadır büyük boşluk yaşıyordu Kepenekli konağı.
Yemekten sonra Araz bir boşluk bulup hızla Dicle'nin odasına girdi. O gece Dicle sofraya oturmamış hasta olduğunu söylemişti.
Araz içeri girip kapıyı kitledi.
" Ne işin var burada senin " dedi Dicle korkuyla.
" Seni istemeye geleceklermiş neden haber vermedin bana " dedi.
" Yeni öğrendim. Sindiremedim bile" dedi hüzünle. Gözlerinin altı şişmiş ağladığı her yerinden belli oluyordu.
Araz hızla sarıldı sevdiği kadına. " Vermem seni kimselere veremem " dedi sevdiği kadının saçlarını okşarken.
Dicle'nin gözünden bir damla gözyaşı Araz'ın gömleğine düştü. " Abime ne diyeceğiz. Nasıl anlatacağız."
" Ben bir yolunu bulacağım sen hiç merak etme seni kimseye veremem sensiz olmaz Dicle "
O sırada Halil'in sesiyle Araz hızla çıktı odadan ve odaya geçti.
Çay içildi Araz kalktı. Dicle abisinin bu işe onay vermeyeceğini iyi biliyordu. Gece saat geç olmuştu.
Çalışma odasında çalışırken Dicle'yi çağırdı yanına.
Dicle endişe içinde girdi kapıdan. Ayakta durdu kafası önde bakmadı abisine.
" Dicle anam bahsetmiştir sana Selim Miroğlu ister seni sen ne dersin bu işe "
Dicle parmakları ile oynarken sessiz kaldı. Yok dese bir türlü tamam dese bir türlü.
" Gelsin mi gelmesin mi Dicle "
Dicle' nin gözünden bir damla yaş halıya damladı.
" Abi benim sana söylemem gereken bir şey var "
" Ne oldu "
" Kızmayacaksın"
" Kızılacak bir şeyse kızarım Dicle bilirsin huyumu ona göre söyle. "
Dicle derin bir nefes aldı. " Biri var. Sevdiğim var abi " dedi bir cesaret.
Halil İbrahim ilk önce şaşırdı. Sonra kardeşinin saklamamasına sevindi. Sevgiye saygısı vardı. Sonu Zerda gibi olsun istemezdi elbette.
" Kimdir necidir"
Dicle kafasını hafifçe kaldırdı. " Esasen sen tanırsın"
" Kimlerdendir"
" Hekimhan aşiretindendir"
Şaşırdı Halil. Kaşları kalktı. " İyi ya Araz tanır o zaman yok mu ismi "
" Tanır tanır ya tanımaz mı "
" Söyle bakalım Dicle ona göre Hasbihal edelim bizde uygunsa gelsin istesin seni "
Dicle'nin gözleri ışıldadı. Heyecan bastı. " Abi şey "
" Söylesene kızım kim"
" Araz Hekimhan" diyiverdi bir anda.
" Alla alla benim bildiğim o aşirette bir tane Araz var o da benim arkadaşım demek başka bir tane daha var kim ola ki " diye sesli düşünmeye başladı. Bulamadı. Aklına gelen şeyle bir anda kardeşine döndü.
" Bu Araz benim kan kardeşim dediğim evimize girip çıkan ortağım olan Araz mı!!!"
Dicle gözleriyle onayladı. " Ne saçlamalarsın sen Dicle benimle yaşıt neredeyse !! Ne sevmesi delirsin mi sen unutacaksın duydun mu beni umutacaksın"
Dicle'nin göğsü patlayacak gibi oldu bir anda.
" Olmaz abi olmaz "
" Ne demek olmaz ulan ne demek olmaz "
" Oda beni seviyor abi " diyiverdi. Halil İbrahim bir şok dalgası yaşarken ikinci bir dalga geldi.
" Görüşüyoruz biz "
" Sen ne dersin. Ne görüşmesi"
" Duydun işte abi Selimi istemem ben Arazı seviyorum" Dicle'yi kırmamak için bağırdı " Çık git odana gözüm görmesin seni bu iş bitecek Dicle duydun mu beni bitecek!!"
"Ama abi..."
" Dicle çek git odana dedim sana!" Tekrar kükredi. Dicle hızla yatağa attı kendini.
Halil İbrahim gece boyu uyumadı. Sağa döndü sola döndü. Yediremedi. Kardeşi dediği adamın arkasından iş çevirmesi ağırına gitti.
Sabahı zor etti. Şirkete zor attı kendini. Arazın günaydın diyerek odasına girmesi ile yumruğu suratının ortasına geçirdi İbrahim.
" Ne oluyor ulan "
" Asıl sen söyleyeceksin ne olduğunu "
" Ne diyorsun Halil İbrahim ne istiyorsun benden "
" Ne mi istiyorum ulan sen benim kan kardeşimdin evime soframa oturdun. Kardeşime göz dikmek miydi karşılığı lan "
Araz dimdik durdu. " Seviyorum ulan seviyorum"
" Başlarım sana da sevginede kardeşin yaşında kızın neyini seviyorsun. Oluru yok bu işin bilmiş ol!"
Araz sıkıntı ile gerildi. " İleri gidiyorsun "
" İleri giden sensin ulan vazgeçeceksin hafta sonu istemeye gelecekler bilmiş ol"
" Kimse istemeyecek ben evleneceğim Dicle ile seni karşıma almak pahasına da olsa vazgeçmem"
İkinci yumruğu yedi Araz yüzüne. Karşılık vermiyordu özellikle. " Sövsen de dövsende vazgeçmem " diye bağırdı Araz.
" Bende sana verecek kardeş yok ulan duydun mu !!! Kardeşliğinde ortaklığında yerin dibine batsın bitti duydun mu bir daha gölgeni dahi görmeyeceğim yakınımda !" dedi ve yakasından tutarak savurdu.
Araz kanayan dudağını elinin tersi ile silerken öfkeyle çıktı odadan.
Şirket dedikodu kazanına dönerken Halil İbrahim hayatın bu denli ters gitmesiyle yumruğunu masaya indirmişti.
Dicle ağlayarak Sare'yi aradı. Sare Dicle'nin ağlayan sesini duyunca telaşa kapıldı.
" Dicle , ne oldu neden ağlıyorsun " dedi telaşla.
Hıçkırıkları arasında konuştu Dicle, " Abim her şeyi öğrendi yenge bu işin oluru yok dedi kestirdi attı. "
" Dur ağlama bulunur elbet bir yolu"
" Yok abim ölse vazgeçmez sözünden"
" Ah İbrahim !! " diyerek kafasını tuttu Sare. Konuşmanın sonlanması ile kapattı Sare telefonu.
Halil İbrahim Sareyi defalarca aramasına rağmen açmadı Sare.
" Sen yapma kadın sen yapma !!" Diye söylendi ve ceketini alarak hırsla çıktı. Kendini Celil dayının mekanında buldu. Bir kaç kadeh içtikten sonra bir gölge belirdi tepesinde.
Kafasını kaldırdığında Ömer Asaf olduğunu farketti.
" Ne işin var burada "
" Karım olmadan günler geçmiyor bu gece bende içeceğim" dedi ve çektiği sandalyeye oturarak boş kadehi doldurdu.
" Araz abi ile kavga etmişsin "
" Anma omun adını "
" Abi o senin kan kardeşin "
" Yok benim öyle bir kardeşim " dedi Halil İbrahim ve kadehi kafasına dikti. Saatlerce oturdular. İyiden iyiye sarhoş olmuştu artık.
Ömer Asaf abisini kaldırdı ve arabaya oturttu. " Karıma götür benii!! " diyip bağırdı .
" Olmaz abi bu halde "
" Sareeeeeeee!!! "
" Abi sus gözünü seveyim"
" Karıma götür ulan beni " diyerek Ömer Asaf'ın gömleğine yapıştı.
Sarhoştu hemde zil zurna lakin Ömer Asaf ne yaptıysa susturamadı abisini. En sonunda pes ederek Bozbeyi konağına sürdü.
Konağa geldiklerinde zar zor indi araçtan.
"Sareeeeeeee!!" bir yandan bağırırken öte yandan kapıyı yumrukluyordu. Evin çalışanı hızla koşup açtı kapıyı. Avluya ilerledi İbrahim.
" Sareeeeee!! "
Konağın ışıkları yanmaya başladı teker teker. İbrahimin gür sesi konakta yankılanıyordu. Sare ilk önce rüya görüyorum sandı lakin hemen sonra anladı gerçek olduğunu.
" Lalaa benim duyduğumu sende duyar mısın"
" Vallahide duyarım billahıde duyarım. Koş Sare koş baban uyanırsa vay halinize"
Sare sabahlığını alarak hızla indi yataktan. Üst balkondan kocasına bakarken Halil İbrahimin gözleri Sareyi buldu.
" Sareeee!!! Ben geldim. Karımı verinnnnn!!!"
İshak Bozbeyin kapısı hızla açıldı ve damadını sarhoş vaziyette avlunun ortasında gördü.
" Ne oluyor gece gece " diye gürledi bir anda.
Sare olduğu yerde çakılı kalırken İbrahim cevapladı. " Karımı görmeye geldim karımı verin!!!"
" Ne diyor bu Sare bu ne hal " diye gürledi İshak bey kızına doğru.
Sare utançla baktı babasına. " İçmiş ne dediğini bilmiyor baba "
" Karımı istiyorum. Kimse alamaz benden karımıııı" diye karşılık verdi Halil İbrahim.
İshak Bey köpürüyordu. " Al şu kocanı gözümün önünden sustur yoksa fena olacak Sareeeee!!!!" dedi babasının gür sesi.
Sare hızla indi merdiveni. Sare bir koldan Kerim bir koldan girdi ve yukarı taşıdılar.
"Canına susamış bu abla"
" Sus Kerim canını ben alacağım onun farz oldu. Rezil olduk babama ! " diye söylendi ablası. O sırada Ömer Asaf ise hızla Dilrubanın yanına koşmuştu.
" Ne oldu Ömer Asaf ne bu hal" dedi Dilruba.
" Delirdi abim en sonunda " dedi Ömer Asaf ve karısını hızla odaya soktu.
Sare odasına geldiğinde Halil İbrahimi koltuğa oturtmuştu. Lala yan odaya geçince karı koca yalnız kaldılar.
Sare sinirden köpürürken yatağın üstünde oturuyordu. İbrahim yalpalayarak karısının yanına geldi.
Ayak uçlarına oturdu Sare'nin.
" Delirdin mi sen İbrahim rezil ettin bizi "
" Delirdim ulan delirdim. Sensizlik delirtti beni duydun mu delirtti. " dedi.
" Sen sen iflah olmazsın Halil İbrahim olmazsın !!!" diyerek kızdı Sare.
Halil İbrahim doğruldu ve karısının bacaklarına sarılarak kafasını dizlerine koydu.
" Özür dilerim affet beni. Sensizliğe daha fazla dayanamıyorum Sare !! Delireceğim kadın delireceğim."
Sare de özlemişti eşini lakin inadı ağır basıyordu.
Halil İbrahim'in gözyaşları ıslattı Sare'nin geceliğini.
" Baba olmanın sevincini bile yaşayamadan ayrı kaldım sizden. Hatalıyım tamam ama bu kadarını kalbim kaldırmıyor seviyorum seni kıskandım hemde deli gibi kıskandım seni. Elini elinde görünce kaybettim kendimi sonrasını hatırlamıyorum. Ne olur artık geri dön odada bile uyuyamaz hale geldim" dedi gözyaşları içinde.
Sare kırk yıl düşünse bu adamın dizlerine kapanıp ağlayacağı aklına gelmezdi.
" Kalk hadi uyu yarın sabah konuşuruz bunları." diyebildi.
Zarzor kaldırdı. Yatağa yatırdı. Üstünü çıkardı çoraplarını soydu. Kendiside yattı yatağa. Sırtını döndü. Kocası yanaşarak belinden kavradı ve kendini karısının sırtına yaslayarak burnunu boyun köküne gömdü. Derin bir nefes aldı. Hasret kaldığı kokuyu ciğerlerinin her yerine doldurdu.
Eli az sonra karısının göbeğinde durdu ve başparmağı ile okşadı. Fısıldadı sonra. " Sizi çok seviyorum " uyuyaldı hemen sonra.
Dilruba odaya geçtiğinde Ömer Asaf hızla sarıldı karısına. Dilruba şaşkınlıkla eşine bakarken bu kadar özlemiş olmasını beklemiyordu.
Ömer Asaf hiç beklemeden karısının dudaklarına yapıştı. " Ömer Asaf dur yabancı yerdeyiz" desede dinlemedi karısını.
" ımmmhhh kaç haftadır hasret kaldım sana haberin var mı senin " diyerek devam etti öpmeye . Dilrubanın kıkırtıları eşliğinde dakikalarca öpüştüler.
Sabah olduğunda Halil İbrahim huzurla uyandı. Karısına olan özlemi ve sevgisi galip gelmiş onu buraya kadar getirmişti.
Sare kızarak uyandırdı Ibrahim'i " Uyan be adam kaçıncı seslenişim kalk hadi kahvaltıya inmemiz gerek" dedi homurdanarak.
Gözlerini araladı adam. Hızla kalktı yataktan " Sesini duymayı o kadar çok özlemişim ki rüya sandım bir an" diyip gülümsedi. Sare gülmüyor aksine çatık kaşlar ile kocasına bakıyordu.
" Hadi al şu havluyu temiz kıyafetleri hemen bir duş al " diyerek Kerim'e ait gömlek ve pantolonu eşine uzattı.
Halil İbrahim duşunu aldıktan hemen sonra kahvaltıya inmek için eşiyle birlikte kapıya yöneldi. Sare'nin elini tuttu. Sare çekmek istedi lakin " Baban aramızın bozuk olduğunu anlamasın " dedi son kozunu kullanarak.
Az sonra İshak Bey çatık kaşları ile indi sofraya.
Halil İbrahim ve Ömer Asaf hızla elini öpmek için kalktılar. İshak Bey dün geceye dair bir şey konuşmadı.
Kahvaltı esnasında Miroğlu'nun Dicle'yi istemedi mevzusuna getirdi konuyu İshak Bey " Hayırlı olsun " diyerek. Sare olanları şaşkınlıkla dinlerken hafta sonu Dicle'nin istemesi olacağını öğrendi.
Bir boşluktan yararlanarak hızla Dicle'yi aradı ve Araz ile Halil İbrahim'in kavga ettiğini öğrendi.
Konuşmayı uzatmadan sofraya geri döndü. Herkes kahvaltısını yaptıktan sonra Halil İbrahim " Baba müsadenle Sare'yi bugün götüreceğim " diyerek müsade istedi.
" Götür götür sonra karını evde görmeyince kapımıza dayanıyorsun eşkiye gibi " dedi . Dün geceye atıfta bulunuyordu. Halil İbrahim utanmasa bir şey diyemedi.
Az sonra hazırlanmak için odaya geçti karı koca. Sare kapı kapanır kapanmaz " Dönmem seninle " dedi net bir ifade ile.
Halil İbrahim hızla kapattı aradaki mesafeyi. " Yapma güzelim ne olur pişmanım diyorum dön artık evimize "
" Bazı şartlarım var yoksa siddin sene dönmem işine gelirse İbrahim "
" Söyle kadın söyle ne istiyorsun her şeye tamam yeter ki dön "
" Dicle ile Araz'ın işine taş koymayacaksın" dedi bir anda.
Halil İbrahim'in kaşları çatıldı bir anda.
" Ulan şeninde mi haberin vardı"
" Vardı tabi ne sandın."
" Sen o yüzden benim ağzımı aradın ikisi nasıl olur diye "
" Neyse ne kabul ediyor musun etmiyor musun "
" Sareeeeeee!!! Bu mesele bambaşka bir mesele " dedi sitemle kocası.
Sare son kozunu kullanarak elini karnına götürdü ve kafasını yana eğdi." Peki madem kaderde çocuğumu babasız büyütmekte varmış demek ki" dedi üzgün surat ifadesi takınarak.
Halil İbrahim hızla gelip sarıldı karısına.
" Sen ne saçmalarsın be kadın benim sizden bir gün daha ayrı kalmaya tahammülüm de sabrımda yok "
" O zaman şartımı kabul ediyorsun"
" Ediyorum ulan ediyorum sen ne söylersen ne istersen kabul ediyorum "
Sare çığlıkla sarıldı kocasına. " Oh be düğünümüz var " dedi sarılırken. Sare'nin Halil İbrahim'e içten sarılması ile pamuğa döndü adam. Ne Araz'a olan öfkesi ne de başka bir şey kaldı.
" Tek bir şartım var. İkisi de bunu benden saklamanın cezasını çekmeden olmaz " dedi adam.
" Tamam tamam sen yeter ki tamam de." diyerek sulu bir öpücük kondurdu kocasının yanağına.
Bir müddet sonra hazırlanıp çıktılar konağa doğru. Gelinlerini gören Zeynep Hanım zılgıtlarla karşıladı ikisinide. Konağın ruhsuz hali bir anda bambaşka bir hale evrildi.
Hafta sonu geldi çattı. Miroğlu aşiretine haber salındı gelmeleri için. Dicle hüzünle hazırlanırken Sare" Üzülme belki seversin " dedi gülmemeye çalışarak.
" Yapma nasıl severim başkasını" dedi gözleri dolarken.
" Abini ezip geçemezsin Dicle "
" Öyle ya öyle kalbimdekini nasıl ezip geçeyim ozaman"
" Yapacak bir şey yok kalk hadi hazırlan" dedi Sare umursamaz davranmaya çalışarak.
Herkes hazırlık içindeyken nihayet akşam oldu. Kapı çalındı. " Damatta pek yakışıklı." dedi Dilruba.
" Yakışıklılğı batsınnn!!!"
" Deme kız öyle "
Ayağını yere vurup arkasını döndü odasına girdi Dicle. Herkes muhabbet ederken tam isteme esnasında kapı kırılacak gibi çalmaya başladı. Bahar kapıyı açar açmaz karşısında Arazı görünce gülmemek için zor tuttu kendini. Önde Araz arkada annesi , babası abisi ve yengesi girdiler içeri. Araz hızla merdivenleri koşarken kapıdan bir hışımla girdi.
“ Vermediniz değil mi “ diyerek baktı herkese. Mustafa Ağa şaşkınlıkla Araza bakarken ailesi mahcubiyetle bakıyordu.
Araz elinde çiçek aceleden yanlış iliklenmiş gömlek düğmeleri ters giydiği ayakkabıları ve elinde tuttuğu çiçekle öyle komik görünüyordu ki Sare ve Dilruba gülmemek için dudaklarını ısırıyordu.
Halil İbrahim ve Ömer Asaf şaşkınlıkla Araz’ın haline bakarken nefes nefese konuştu Araz.
“ Mustafa Amca Allahın emri peygamberin kavliyle Dicle’yi kendime isterim” diyip bombayı ortaya bıraktı. Miroğlu ailesi şaşkınlıkla birbirine bakarken Arazın babası oğlunu çekiştirmekle meşguldü.
“ Kusura bakma Mustafa acele oldu ama kızına bizde talibiz “ dedi.
Mustafa Ağa şaşkınlıkla olanları izlerken “ Buyrun geçin oturun demekle yetindi sadece “
Nihayet konuşabildi. “ Bir kızı bin kişi ister bir kişi alır. Bu durumda kızıma sormak icap eder”
“Dicle’yi çağırın “ diyerek emir verdi.
Az sonra kapıdan giren Dicle karşısında Araz ve ailesini görünce kısa süreli bir şok yaşadı. Arazın kalkıp çiçeği Dicle’ye vermek istemesiyle babası ceketinden tutarak “ Otur Allahın cezası başlatma çiçeğine rezil olduk zaten” diyerek oturttu oğlunu.
“ Kızım Miroğlu ve Hekimhan’lar hayırlı bir iş için gelmişler sen ne dersin” dedi Mustafa Ağa.
Dicle kafasını kaldırmadan konuştu. “ Sen ne dersen o olsun baba “ dedi saygısından. Lakin Mustafa Ağa ihtiyar kurttu Arazın Dicle’ye bakışlarını görünce derin bir nefes aldı.
“ Hasan Ağa bilirim zahmet ettiniz geldiniz buaralara kadar lakin kızımın gönlü yoktur “ diyerek uğurladı Miroğlu ailesini.
Hekimhan ailesi ile karşı karşıya kaldı sonra. Araz heyecanına engel olamayıp konuştu. “ Mustafa Amca kızı verdin mi bize “
Mustafa Ağa yalandan bir öfke ile konuştu. “ Git şu gömleğini adam akıllı ilikle ayakkabılarını da düzgün git öyle gel işte kızımı” dedi homurdanarak. Araz kafasını eğip ayaklarına baktığında kahkaha tufanı koptu odada.
Biraz sonra kalktılar ve başka bir güne ertelediler isteme işini. Daha düzgün daha normal bir güne.
Araz çıkmadan evvel çardakta arkası dönük sigara içen arkadaşına yöneldi. “ Hala küsmüyüz” dedi net bir ifade ile .
Cevap vermedi Halil İbrahim.
“ Üç günden fazla süren küslük müslümana haram bak dördüncü gün olacak “ dedi Araz sonra.
Halil İbrahim usulca döndü arkadaşına baştan aşağı süzüp çatık kaşlarıyla.
“ Ne zamandan beri seviyorsun Dicle’yi “ dedi bir anda.
Araz saçlarını silkeledi. “ Uzun süredir seviyordum lakin son 2 senedir görüşüyoruz”
“ Ne zamandan beridir Araz.”
“ Belli bir zamanı yok farkettiğim andan beri seviyorum. “ dedi net bir ifade ile.
“ Peki”
“ Ne peki bir şey söyle sen benim kan kardeşimsin ne sevdamdan ne senden vazgeçmem oğlum ben “ dedi Araz.
Halil İbrahim gülerek döndü arkadaşına. “ Hep böyle mi olacak “
“ Evet sen sövsende dövsende bu dostluk ebediyen sürecek”
Halil İbrahim derin bir nefes aldı “ Ulan Dicle’nin gözünde bir damla yaş görürsem ciğerini sökerim”
“Sökersin “ dedi Araz ciddiyetle.
“ Bak iyi düşün kardeşimi üzersen oyarım gözlerini”
“Yaparsın. “
Son dumanını çekti İbrahim. “ İyi yaşayalım görelim ozaman “
Araz hızla arkadan arkadaşına sarıldı. “ Hala kankardeşiz değil mi”
“ Çek kan elini kolunu”
“ Kardeşiz değil mi “ diyerek yeniledi Araz.
“ Kardeşiz lan kardeşiz” dedi İbrahim bu sefer gülerek.
Nihayet gece huzurla son buldu.
Onlar ersin muradına bir çıkalım kerevetine