Zerda herkes uyuduktan sonra usulca odasının kapısından çıktı. Yalın ayak yan konağın damından aşağıya inmiş yandaki dar sokağa girmişti. Sokağa adım atmaz sarıldı hasretle sevdiğine. Kokusunu en derinine çekti. Sahi ne kokuyordu bu adam nasıl böyle başını dönderebiliyordu her seferinde. O içine huzr dolduran hafif koku... Ne kadar düşünürse düşünsün bir şeye benzetemedi. Pek ala kendi kokuyordu kendine has bir konuydu bu her seferinde başını dönderip içini serinleten.
"Her gördüğümde ilk defa görüyormuşum gibi heyecanlanıyorum kalbim duracak bir gün"
Genç adam kızın omuzlarına düşen saçlarımı arkaya atarak anlını anlına dayadı
" Söyleme böyle ne yaparım sensiz. Sensiz her anım her dakikam ziyan Zerdam bilmez misin benzetme yapmanı dahi kaldırmaz yüreğim " dedi hasretle.
Oysa ne çok istiyordu alıp gitmeyi onunla olmayı. Adamında kızdan farkı yoktu. Zerda ne zaman yanına varsa sanki yer ayağının altında çekiliyor dengesi şaşıyordu.
"Beni benden alıyorsun be kadın şirazem kayıyor seni her gördüğümde kokunu her soludugumda yok oluyorum sanki.
Senin yüzünden düşünemez oldum uğruna mecnun gibi yollara vuracağım kendimi az kaldı."
Kıkırdadı genç kız.
"Fırat nereden buluyorsun bu lafları gönlüme işliyor uyku uyuyamıyorum sonra"
"Ah Zerdam bir ben var benden içeri bilmezsin gönlümden kopup dudaklarımdan firar ediyor kelimeler" dedi ellerimin arasına aldığı yanakları sarmalarken.
"Gitmem gerek uyanırsa biri mahvolurum" dedi genç kız.
İç çekti adam "Git git hadi bu son gidişin oldun benden gelişin olsun dönüşün olmasın güzelim"
Genç kız aniden adamım yanağına bir buse kondurup koşar adım uzaklaştı.
Adam eli yanağında sevdiğinin peşinden bakarken nereden bilecekti kandil günü ettiği duanın kabul olacağını sonuçlarını bilse öyle gelişi güzel dua eder miydi. Ayrıntı verirdi oysa ki.
Huzurla sokaktan çıktı ondan mutlusu yoktu. Kalbi yeniden doğmuştu sevdiği bir buse kondurup ödüllendirmişti onu.
Ah dedi adam ahh bir ufak buse beni bu hale getiriyorsa eşim olsa ne hale döneceğim acaba güldü haline yeni yetme delikanlılar gibi mutluydu.
Evin önüne geldiğinde yavaşça araladı kapıyı yanlız, Ali terasta bekliyordu onu.
"Adımları yukarı doğru yöneldi. Arkadaşı sigara içiyordu. İki arkadaş birlikte yaşıyordu.
Adam usulca çıktı yukarı. Gökyüzüne dikti gözlerini.
" Fırat bırakma aşkı yoksa ziyan olursun " dedi Ali sigarasından bir duman daha çekerken.
" Haklısın abi hakikaten ziyan olurum. Ruhunu ele geçiren bu duyguya gün geçtikçe daha çok teslim oluyorum." dedi.
Bir süre sessiz kaldılar. "Bir sigarada bana verir misin" diyip Alinin uzattığı sigarayı alıp yaktı efkarlı bir vaziyette. Ne olacak nasıl olacak diye düşünüp uzaklara daldı.
* **
Genç kız duydukları ile kapının girişinde mıh gibi çakıldı. Ne içeri girebildi ne geri dönebildi. Bir balta yukarıdan hızla inip ikiye yardı yüreğini. Nefesi hızlandı. Ayakları boşaldı.
"Olmaz baba olmaz"
"Oğul her gelene yok diyoruz. Kızda bir kusur var sanacaklar. Evlilik vakti geldi de geçiyor. Bilmez misin onum yaşındakilerin çoğu evlidir.
" Yok baba müsaade etmem hele o hayırsıza hayatta vermem kardeşimi kapat konuyu baba oğul kırılmayalım birbirimize"
"Yabancıya yok dedik tamam ama kardeşime yok diyemem evlat amca kızıdır hakkıdır almak."
Daha fazlasını dinlemeye cesaret edemedi Zerda.
Elindeki kahveleri tepsi ile birlikte yere düşürecekti neredeyse.
Geldiğini belli etmek adına öksürdü. İçeri adımladı.
Ne babasına ne abisine bakabiliyordu. Aklı allak bullaktı. Biliyordu abisinin gözüne baksa anlardı halini abisi.
Kendisine mukayyet olabilmek İçin direniyordu.
Elindeki kahve tepsini babası ve abisine uzatıp afiyet olsun diyerek hızla uzaklaştı odadan.
Koşar adım mutfağa indi elini gögsüne koydu. Aman yarabbi neler duymuştu kulakları. Sedat o kendini beğenmiş ağa bozuntusu Sedattı demek isteyen.
Belliydi niyeti, olur olmadık yerde karşısına çıkıp imalarda bulunuyordu. Lakin lakin böylesine hiç ihtimal vermemişti. Hele o gudubet suratlı yengesi aklına geldikçe resmen içi şişiyordu.
Amcası iyi adamdı lakin evlatları anası gibi kendini bilmez ukalaydı.
Herşeyden önce sevdiği vardı Zerda nın nasıl başkasının eşi olurdu. Vururdu kendini ölmekle aynı şeydi başka adamın karısı olmak.
Titreyen elleri ile sürahiye uzanıp zar zor su içti. Dicle bir anda "Abla" diye seslenince olduğu yerde irkilmiş elindeki bardak yere düşüp kırılmıştı.
Halime Nenesi mutfak kapısının önünden geçerken kırılan bardağın sesiyle içeri dalmış bardağın kırıldığını görünce
"Keynekami (kızım) dikkat et elini keseceksin onun üzerine olsun" dedi.
Demesine lakin cümlesini bitirir bitirmez toplamaya çalıştığı cam parçası kızın elini kesti. Parmağı kesilen genç kız yere çöküp kız çocugu misali zırıl zırıl ağlamaya başladı.
Herkes şaşkınlıkla omu izlerken Halime Nene;
"Vii keççe ne oldu bir bardak kırıldı altı üstü yaranda derin değildir kızım bırak ağlamayı üzülme senden kıymetli midir" dedi şaşkınlıkla.
Genç kız elini masadaki peçeteye sarıp kimseye aldırmadan odasına çıktı.
Yatağına kendini atıp ağladı dakikalarca.
Havva halasının sesiyle olduğu yerde doğruldu. "Zerdaa zerdaa terziye gidiyem gel beraber gidelim hem için açılır biraz "
Kız doğruldu gözyaşlarını sildi. Üstünü başını düzeltip sardı yarasını.
"Tamam hala geliyorum sen aşağıda bekle giyinip geliyorum"
"De tamam bekliyorum aşağıda"
Kız hızla giyinip çıktı odadan. Halasının koluna girdi. Halası genç yaşta sevdiği adamla evlenmiş hamile kalamayinca üzerine kuma getirilmişti. Havva hala sevdiğim adamı paylaşamam başkasıyla diyip geldiği eve geri dönmüş ne kadar kısmeti çıkarsa çıksın kabul etmemiş koca evine de dönmemisti.
Aylar yıllar geçmiş eski kocasinin ikinci eside hamile kalamayinca sorunun adamda olduğu anlaşılmıştı.
Günlerce karısının kapısında yatsada Havva bir daha dönmedi koca evine.
Zerda çocuktu ta küçük bir kız çocuğu iken halasının acısına şahit olmuş kocasıyla kapı önünde yaptığı konuşmaya kapı ardından dinlemişti. o günden sonra halasını bir dakika yanlız bırakmamıştı. Zaman zaman kulağında yüreğinde yer ediyordu o sözler.
"Sen benim şerefimi iki paralık ettin Arslan gayrı adım atmam o eve boşol " diyip 3 talak hakkından birini kendi kullanmış boşanmıştı kocasından sonra ne adı geçmişti ne de Havva hala o kapının eşiğinden geçmişti. Yaşadığı derin yara onu zaman zaman huysuz bir kadın yapsa da o kadar hakkı var diye düşünüyordu evde ki herkes ve özveri ile yaklaşıyordu.
Zaman zaman destursuz konuşması ile delirtsede herkesi iyiydi içindeki iyiliğe engel değildi elbet tüm yaşananlar hemen pişman oluyordu.
Taş yolda ilerlediler bir süre sokağı bitirdiklerinde çarşının olduğu büyük caddeye vardılar.
Az ileride ki ince dar sokağa doğru ilerleyip terzi kadının dükkanına girdiler.
Havva hala diktirdigi fistanlari incelerken dükkanın kapısında ki çan çaldı.
Terzi kadın açtı kapıyı çan çaldı mı erkek gelmiş demekti. Gelen erkek ise destursuz içeri girmez çanı çalar kapıda beklerdi.
"Oğul buyur dedi terzi kadın"
"Emine teyze annem bir kaç parça diktirmiş gelemedi beni gönderdi hazırsa alayım" dedi adam.
Zerda nasıl tanımazdı bu sesi. Usulca döndü arkasını terzi kadının aralık bıraktığı kapıdan sevdiğine baktı. Göz göze gelince doldu gözleri kaçırdı hemen ağlamaklı gözlerini. Konuşulanlar aklına gelince huzursuzlandı.
Adam baktı genç kıza bir sıkıntı vardı belliydi. Kaşları çatıldı. Ne yaman çelişkiydi bir adım yakınında olup çekip alamamak. Ne oldu ne bu halin diye soramamak.
Terzi kadın elindeki poşeti uzattı. Adam gözleri kızda aldı poşeti. Kadın hızla kapattı kapıyı.
Üzerine kapanan sanki kapı değil kara topraktı. Sevdiği gözleri kızarmış kapının ardında kalmış o hiç bir şey yapmamıştı.
Sıkışıp kaldı bu duygunun içinde adam. Yüreğine oturan öküzün ağırlığı altında ezildi.
Bir şey olmuştu bir şey...
Cebimdeki telefonu çıkarıp akşam aynı yerde buluşmak için yazdı kıza.
Saatler geçti. Gelmedi cevap. Adam cevabı alamadıkça. Sanki saniyeler bile geçmiyordu. Aksine içindeki öküzün ağırlığı kalbini durduracak hale getiriyordu.
*****
Adam kapının ardında kız içeride kalırken buğulanan gözlerini kimse görmeden sildi genç kız.
Terziden hemen çıktıktan sonra bir kaç dükkana daha uğramış alınacak şeyleri almış eve doğru yola çıkmışlardı.
Konağın kapısına vardıklarında halası "Amannnn cüzdanı unuttum terzide " diye söylendi.
"Üzülme hala abim alır yarın"
"Olmaz kecceme abin gelene kadar kapatır terzi yarın doktora gideceğim kafa kağıdım içindedir. Bir koşu alıp gel Zerdam "
Kız elindeki poşetleri halasına verip hızla döndü. "Bir koşu alıp geleyim hala"
Kafası ile onaylayıp bir koşu gidip aldı cüzdanı.
Evin dönüş yolundaki kemerli sokağa girdiği anda önünde belirdi amca oğlu.
"Nereden gelirsin böyle Zerda"
Nereden gelirsem gelirim ne ilgilendirir seni"
Ukala kendini beğenmiş adamı gördükçe sinirleri oynuyordu genç kızın.
Alayla güldü genç adam "Bir kaç gün sonra ziyadesiyle ilgilendirecek beni babam haber yolladı. Bir kaç gün içinde seni istemeye geleceğiz dedi pişkin pişkin." Kız duydukları karşısında yalpaladi. Hiç bir şey demeden çekip gidecekken tutulan koluyla duraksadı.
Göz göze geldiler. Allah'ım dedi genç kız içinden Allah'ım nasib etme.
Hızla çekti kolunu "Değil baban iki cihan bir araya gelse yine almam seni koca diye"
Adamın yüz hatlari gerildi.
Kız adamı yana itip yol açtı kendine hızla ilerlemeye başladı.
"Bakalım 2 gün sonra bu sözleri edebilecek misin amca kızı göreceğiz alıyor musun almıyor musun " kız arkasından bağıra bağıra konuşan adama tek bir kelime etmeden ilerledi. Sinirden titriyordu elleri.
Dizlerinin bağı çözülmüştü. Babası tamam demişti. iki gün iki gün sonra istemesi mi vardı.
Odasına yetistiginde sırtını dayadı kapıya. Eliyle kalbini tuttu. Nefesini kontrol altına almaya çalıştı.
Bir şey bir şey yapması gerekti. Zinhar evlenemezdi i kendini beğenmiş küstah ile.
Hızla çekmeceden telefonunu aldı. Gelen mesajı cevapladı beklemeye koyuldu.
Akşam herkes sofrada buluştuğunda Zerdanin durgunluğu Halil İbrahim'in dikkatini çekti.
"Zerdam ne oldu nedir bu halin " dedi. Zerdam diye severdi kız kardeşini.
Derin düşüncelerinden bir anda sıyrılıp "İyiyim ağabey bugün halam ile çarşıya gittik yorulmuşum " diyebildi buruk gülümsemesi ile.
Halil İbrahim kafasıyla onayladı kızı. Başka konuya geçti. Annesine döndü bu defa.
"Anne Cuma günü misafirler gelecek ona göre hazırlık yapın."
Zerda duydukları karşısında elindeki kaşığı yere düşürdü. Herkesin gözleri kızı bulduğunda telaşla ayağı kalkıp "Yenisini alayım " dedi.
Mutfağa yetiştiğinde zar zor içti yine bir bardak suyu.
Gece epey ilerlemişti. Herkes odasına çekilmişti. Saatini bekliyordu Zerda sevdiği adama varmak için. Nihayet konakta ki tüm ışıklar söndüğünde yandaki konağın damında inip dar sokağa vardı.
Sevdiği adama hiç bir şey demeden sarıldı hasretle dakikalarca kaldılar öyle adam omuzundaki islakligi farkettiginde sevdiğinin ağladığını anladı. Usulca doğrulttu.
"Balım nedir bu halin terzide gördüğümden beri kafayı yiyeceğim ne oldu nedir seni bu hale sokan yüreğimde sabahtan beri bir öküz var anlatta bileyim nedir derdin çare olurum belki."
Kafasını iki yana salladı genç kız hıçkırıklara boğuldu. Adam göğüs kafesine sakladı onu kulaklarina yetişen her hickiruk işkencesiydi adamın.
Kız bir süre ağladı sakinledi sonra. Kollarını çekti adamdan ve zar zor o kelimeler çıktı ağzından " İstemeye gelecekler beni Fırat ben sensiz yaşayamam "
Adam sözlerin ağırlığı ile çakıldı olduğu yere " Zerdam bende sensiz yapamam"
Kız kafasını salladı "Bu sefer hayır desem de fayda etmez amcam oğluna istemiş iki gün içinde istemeye gelecekler " dedi hüzün dolu sesiyle.
Elleri sesi titriyordu kızın. Genç adam kızın yanaklarindaki gözyaşlarını sildi nazikçe.
"Ağlama be ağlama yakacağım yoksa bu şehri bırakmam ben seni değil amcan feristahı gelse yinede seni kendimden başkasına yar etmem" dedi anlini kızın anlina dayadiginda.
Derin bir nefes aldı. "Kaçıririm gerekirse Zerdam yinede yar etmem seni kimseye"
Kız uzaklaştı adamdan. Bir adım geriledi.
" Olmaz olmaz kaçamam Fırat yapamam bunu aileme hem öldürürler bizi"
"Biz peki biz ne olacağız Zerda benim sensiz nefes bile alamayacagimi bilmez misin benim seninle kavusamam ölümle aynı şey zaten dedi titreyen sesiyle. Ellerini tuttu kızın ikna etmek istedi lakin ne fayda ellerini kurtardı genç kız uzaklaştı adamdan hiç bir şey demeden.
Kalakaldı genç adam oracıkta. Erkekliğine aldırmadan agladı. Feryadı sessizdi ama bir duyulsa yeri yerimden oynatacak cinstendi.
Hızla döndü arkasını. Hızla koşmaya başladı. Sanki koşsa dinecekti acısı ama ne mümkün sanki o acı bir hastalık misali yayılıyordu tüm vücudunda.
Ayakları Demir kapının önünde durduğunda hızla çaldı kapıyı.
Lala hızla kalktı masadan.
"Kimdir bu saatte güzelim"
"Bilmem Lala ben kimseyi beklemiyordum."
"Hayrola inşallah Kerim olmasın"
" Yok Lalam yok Kerim yarın gelecekti ne işi olur gecenin bir yarısı sen bekle ben bakıp geleyim" dedi yabancı olmadı ihtimaline karşı peçesini hızla yüzüne geçirdi.
Kapıya vardığında "Kim o" dedi. Merakla.
Kapımın ardındaki adam ağlamaklı "Aç abla kapıyı benim" Kız hızla açtı asma kilidi sonra kapıdaki çangalı çekip açtı Demir kapıyı.
Kardeşi perişan haldeydi. Kan çanağına dönen gözlerini görünce sarıldı hemen kardeşine.
"Gece gece korkutma beni keke ne oldu ne bu halin" dedi. Korkuya kapılarak. "Yoksa yoksa bizimkilere.... cümlesini tamamlayamadan hayır anlamında kafasını salladı genç adam.
" Herkes iyi " dedi.
Kız erkek kardeşinin koluna girip yukarı çıkardı.
Salonda ki sedirde oturttu bir bardak su kapıp geldi.
" Ah benim yakişiklii oğlimm nedir bu halin nedir" dedi telaşla. Lala Ellerini ellerine vururken.
Kerimi bu halde görmek bekledikleri şey değildi.
Genç kız elindeki bardağı kardeşine uzattı.
İçti genç adam doğrulup lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkayıp kendine geldi.
İçeri girdi iki kadın hızla kalktı ayağı ne olmuştu da bu adam bu hale gelmişti.
Adam sedire oturup ellerini dizlerine koydu boğuk sesiyle zar zor konuştu.
"Kız meselesi işte istemeye gelecekler " dedi.
Lala atıldı.
"Bre oğlimm ölüm var sandim yüreğime iniyoridi kaçırırsın gerekirse"
Adamın gözleri doldu yine "Söyledim Lala söyledim yapamam dedi ailem dedi bıraktı ellerimi döndü arkasını gitti. Ben onsuz ne yaparım Lala söyle ben onun başkasına eş olmasına nasıl hazmederim. Yüreğim yangın yeri aklım başımda değil"
" Ah ahh be oğlimm kara sevdaya düşmüşsün. Ateşten gömlektir aşk denen illet. Ya sırtına giyersin ısıtır sarmalar seni ya da yakar kül eder." İçli bir nefes çekti.
Koca adam ablasının omuzuna koydu kafasını agladı çocuk gibi.
Sessizlik içinde devam etti tüm gece. Ne denirdi ne söylenebilirdi. Hangi sözcük fayda ederdi divaneye dönmüş adamın haline.
Onun tek bir ilacı vardı oysa ki.
Lala odaya geçip elinde ki pike ve yastıkla içeri girdi.
"Kal bu gece burada perişan haldesin" dedi. Sare hızla yastığı ve pikeyi alarak yerini hazırladı. Yatırdı adamı küçük bir oğlan cocugu misali. Saçlarını okşayıp öptü kafasını.
"İyi olacak keke iyi olacak harab etme kendini."..
Adam ablasının elini tuttu sımsıkı yardım dilercesine baktı.
Gözlerini kapatıp açarak onayladı. Genç kız lambayı söndürüp geçti yatağına. Bu gece kimseye uyku yoktu hepsi döndü durdu yatakta.
Kerimin ateşi hepsini parça parça yakıyordu.
Sabaha karşı uyukladılar.
Genç kız gözlerine değen güneş hüzmeleri ile gözlerini kırpıştırıp araladı. Yatakta gerindi ayağı kalktı elini yüzünü yıkayıp mutfağa yöneldi.
Yoğurduğu hamuru bezeler haline getirip taze peyniri içine koydu ustunu yumurtaladıktan sonra fırına verdi. Gün iyice aydınlanmıştı. Kardeşinin sesiyle mutfak kapısına döndü.
"Ahhhh bu koku bu mis gibi bunun için aşk acısı çekmeye bile değer" dedi kokuyu içine hapsederken. Kıkırdağı genç kız "Kendine gelmişsin"
"Gelmedim dedi buruk sesiyle" Ama bu kokuya da hayır diyemiyorum "diyip güldü.
Lala kahvaltı sofrasına geldiğinde" Be kızım sen bizi obez edeceksin bu gidişle bu nedir kendimi padişah sarayında sanarım"
Güldü genç kız.
"Aman lala yarasın şifa olsun yesekte öleceğiz yemesekte bari mutlu ölelim" hep bir agızdan güldüler geceye nazaran daha iyiydi Kerim daha iyi görünüyordu.
Çok şükür dedi genç kız içinden Kerim kahvaltısını ettikten sonra çıktı evden. Ablası iyice tembihledi haberdar etsin diye.
"Tamam ablam" diyip çıkıp gitti Kerim.
*****
Gün boyu dönüp durdu Zerda yatakta. Uyuyamadı şişmiş gözlerine dinsin diye çay koydu lakin hali hal değildi. Aklına Kerimin hali geldikçe paramparça oluyordu.
Doğruldu kahvaltı sofrasına vardı kahvaltı edildikten bir müddet sonra abileri işe gitti babası ise kantara.
Devranda üniversite hazırlığı için dershaneye uğurlandı. Halime Nene halası ve annesi çardakta kahve içerken eşlik etmedi genç kız.
Konağın çalan kapısını Dicle açtı.
Karşısında duran Serdardı. Tüm vıcıklığı ile daldı konağa selamladı büyüklerini. Halime nene huzursuzca sordu "Ne işin var bu saatte burada " kaşları ziyadesiyle çatılmıştı. Her zerresi senden hoşlanmıyorum diyordu.
"Daye Halil İbrahim abim bir dosya unutmuş odasında onu almaya geldim."
"Tamam oğul çık al bekletme kimseyi " dedi.
Serdar kafasıyla onaylayıp hızla tırmandı merdivenleri. Çalışma odasına doğru adımlarken gözleri Zerdayi arıyordu.
Pencerenin önünden geçtiğinde kızın odasında uyuduğunu farkettim.
Kimseye çaktırmadan yavaşça içeri girdi.
Usulca yatağın yanına kadar geldi. Dizlerinin üstüne çöküp kızı izledi bir süre istemsiz eli uzandı yanağına derken birden irkilerek uyandı genç kız hızla doğruldu yatakta "Ne işin var odamda"
Adam ellerinin avuç içleri ona donecek şekilde ayağı kalkıp "Sakın ol seni uyurken görünce kendime engel olamadım"
"Sen ne diyorsun genç bir kızın odasına böyle girilir mi hadsiz " dedi sinirle.
Adamin sinirle yüzü gerindi. "Hadsiz demek hadsiz karım olduğun vakit bildireceğim haddide hudududa sana az kaldı az "
"Çık git odamdan elimden bir kaza çıkacak şimdi "
Alayla güldü adam kızın elini tutup"Senden gelecek her şeye razıyım " dedi o iğrenç sesiyle.
Hızla çekti elini Zerda adam hiç bir şey demeden çıktı odadan.
Ellerini üstüne sildi kız sinirle. Hızla çekmecede ki telefonu alıp yazdı....
Halbuki tesadüf diye bir şey yoktu. Tevafuk vardı ve ancak Allah istediği için olacaktı.
Yanlış anlamalar can yakacak yaktıracaktı. Lakin doğruyu bulmak için yanlışın içinden geçmek gerekirdi.
Tek bir hata tek bir yanlış anlaşılma tüm kaderleri yeniden yazarken kiminin payına huzur kimisine hüzün düşecekti.