Sare atın üstünde hızla hareket ederken ellerindende sıktığı atın yuları değil sanki yüreğiydi. Az sonra söküp atacaktı. Ne diye gittim diye kızdı kendine. Sonra bunu sorguladığı için tekrar kızdı.
Seneler sonra dinlenilmemiş olmamın verdiği acı ile tekrar kıvrandı durdu. Ne zordu aynı şeyleri yaşamak tarih resmen tekerrür ediyordu. Burnunun direği sızladı genizi yandı. Bağırdı. "Aaaaaaaaaassssss"
"Bende Sareysem sorarım bunların hesabını" diye konuştu kendi kendine. Kerimi öyle kan revan içinde görüp dokunamamak bir yana, yaşayıp yaşamama kararının kendi avuçlarına bırakılması bir yana acıttı yüreğini.
Hızla girip çıktı merdivenleri.
Bahçede oturmuş onu bekleyen Lala kapı açılır açılmaz fırladı ayağı.
"Ahhh çok şükür gelebildin sonunda. Ne oldi ne oldi Saremm Keirimim iyi midir sağ midir" diye tutundu kızın kollarına.
Sare Lala'nın gözlerine bakıp içlendi "İyidir Lala iyidir canıda sağdır. Canına karşılık benim canım ortaya konmuştur.
" Sen ne dersin ne meri ne anlatirsin otur düzgün anlat şu işi ne demek senin canin konmiş ortaya"
" Ya Lala ya tam da öyle. Bozbeyi hüküm vermiştir. Kerimin canına karşılık berdel kararı vermiştir"
"Sen senn ne anlatirsin meri ne söyler dillerin nee demek evlenmek ne demektir bu"
"Ne duyduysan o Lala. Konağa vardığımda Kerimin hali perişandı. Yüzü gözü kandan görünmüyordu. Tam öldürülecekkken yetiştimm..."
"Eee sonra sonra" dedi yaşlı kadın merakla.
"Esi karşı karşıya geldik aldım silahı elinden dayadım göğsüne"
Gözleri parladı Lala nın neşeyle bağırdı. "Helalll be kizim sana Azizim iyi ders vermiş sanaa Eee sonra sonra"
"Esi çekecekken tetiği babam girdi içeri bırak silahı dedi. Bağırışını bir duysan 10 sene önce neyse hala o."
"Ahh vahhh başıma gelenler." diye diye dizlerine vurdu Lala.
"Ben ben benim suçumdur. Korktum ne edeceğimi bilemedim. Aradım konağı gelsin yetişsin diye sen yetişemezsen o gitsin diye."
Hayıflanıp duruyordu Lala. Ellerini avuçlarına vurup ahlıyıp vahlıyordu.
Gözleri doldu Sarenin "Senin bir suçun yok Lala yok tereddüt etmeden çekik vuracaktım o herifi" diyip bir hışım kalktı ayağını yere vurdu sertçe şalını ve peçesini çıkarıp fırlattı yere.
Sinirle döndü gözleri Lala'ya "Ah Lala pişmanım öldürecektim o herifi "
"Amannn Saremiii kendini anlatma bana sen karincaya bile kiyamazsin bundan sonra ne olacak oni düşün senn"
"Bende bilmiyorum Lala" dedi ve elini beline koydu.
"Evlenecek misin peki"
Sıkıntı ile ofladı kız "Bilmiyorum Lala bilmiyorum Kerimin hayatı söz konusu" diyip çöktü ve bitirdi konuşmayı. Banyoya adımladı.
Kepenekli konağında da yer yerinden oynamış Zerdanın kaçısı kara bir bulut gibi çökmüştü üzerlerine.
Bozbeyi oğlunu ve gelinini alıp kendi konağına götürdü hemen.
Onlar gittikten sonra koptu kıyamet Halil İbrahim babasının karşısına dikildi tüm heybetiyle bir kaç parmak aşağıda kaldı babası.
"Senin ağzından çıkanı kulağın duyar mı baba duyar mı ne demek evlenmek ne demek berdel he ne demek benim rızam olmadan sen nasıl karar verirsin buna"
"En doğrusu budur Oğul benim ne kızımı ne oğlumu kaybetmeye gönlüm razı gelmez bu yaştan sonra o düğün olacak"
"Olmayacak baba olmayacak" dedi Halil ibrahim bağırarak"
Halime Nene kamburlaşmış beliyle kalktı yerinden bastonunu oğlu ile torunu arasına sokup uzaklaştırdı onları birbirinden
"Bana bak Oğul söz ağızdan çıkmıştır. Bu topraklar da kana doymuştur. O berdel olacak yoksa hakkımı helal etmem sana" dedi.
Ses etmedi edemedi Halil İbrahim atasını ezip geçemedi.
Bilirdi nenesi Halil İbrahim hassastı bu konularda gözleri doldu hırsla arkasını dönüp çarptı kapıyı çıktı. Araz ve Ömer Asaf Halil İbrahimin arkasından koşarak takip etti lakin yetişemediler hızına.
Aracı hızla sürdü Halil İbrahim öyle ki sokaklarda tozu dumana katmıştı.
Halil İbrahimin ardından Dicle annesinin yanına çöktü. Perişan olan kadının hızla tansiyonunu ölçtü. Kaldırdı yavaşça yatağına yatırdı. Örtüsünü başından alıp boynunu kolanya ile ıslattı.
"Geçti daye geçti sakin ol kalbine bir şey olacak" dedi ağlamaklı.
"Şükür şükür ki Allah evlatlarımı bağışladı" dedi kadın.
Kepenekliler bir iki günde perişan olmuştu.
O sırada Mustafa Ağa ve annesi muhabbet ediyordu.
"Daye iyi mi yaptık kötü mü bilmiyorum oğlanın halini gördün Allah vere vazgeçmiye bu işten"
"Yok Oğul yok vazgeçmez tanırım ben Halilimi oda kıyamaz Zerda ya Allahın izniyle iyi olacak her şey sen İshak ile konuş haftaya başlasın hazırlıklar."
Bozbeyi konağına giren İshak Bey hiç bir şeyden haberi olmayan karısına seslendi. "Zübeyde Hanım Zübeyde Hanımmmm"
Kadın hızla çıktı odadan dışarı oğluna ilişti gözleri "Kerim mm oğlummm" feryat la oğlunun boynuna sarılırken üstüne bulaşan kanları görünce gözyaşları içinde ağlamaya başladı.
Ne çok gözyaşı döküldü bugün.
Koluna girip kaldırdı oğlunu. Zerda ne yapacağını bilmez halde takip etti sevdiği adamı başı kalkmıyordu yerden.
Herşeye ben sebep oldum düşüncesi onu yakıp küle çeviriyordu.
Zübeyde Hanım temiz bir kova su ve havlu getirip oğlumun kanlı yerlerini sildi.
O sırada doktora haber veren İshak Bey Ali ile birlikte neler oldugunu ayrıntılı şekilde tekrar konuşuyordu.
Doktor geldiğinde Kerimin kaşındaki yarığa bir dikiş atıp kalan yerleri enfeksiyon riskine karşı tentürdiyot ile temizledi.
Kerimin halini gören Zerda köşede kıvrılırken Zübeyde Hanım genç kızı alıp çıktı odadan.
Başka odaya geçtiklerinde kız zarzor konuştu "Özür dilerim hepsi benim suçum dedi parmakları ile oynarken"
Zübeyde Hanım öyle sevgi dolu bir anneydiki hemen yanına varıp sardı kızı. Zerda o an anladı sarılmaya ne kadar ihtiyacı olduğunu.
Sımsıkı sarılıp dakikalarca ağladı kadının omuzunda.
"Viii keççamı Kerim seni hergece hiç bıkmadan anlatır dururdu emin ol sensizken daha kötü durumda olacaktı kendini suçlama asıl ben teşekkür ederim oğlumu bırakmadığın için sen artık bu evi kızı gelinisin üzme kendini hasta olacaksın geçecek bu günler güzel kızım geçecek " dedi saçlarını okşayıp.
Kız gördüğü şevkat karşısında ferahladı sanki görünmez bir el çekip aldı içindeki tüm yükü halbuki ne çok korkuyordu tepki görmekten.
Kadın hızla hazırladı banyoyu. Bir kaç kıyafet hazırladı.
"Yıkan giyin kızım akşama yemeye çağırırım seni sen dinlen."
"Ama Kerimmm.."
"Hiç bir şey olmaz ona küçükken mahallede az yarmadı kaşını gözünü sen merak etme dinlen yoksa kızar bana seni bu halde görürse sen iyi ol ki oda çabuk toparlansın" dedi sıcacık sesiyle.
Zerda içindeki tüm korkuları kenara bıraktı. Elinde kıyafetler ile banyoya yürüdü sıcak bir duş alıp uyudu yemeğe kadar.
Akşam kapının tıklatılması ile uyandı. "Keççekamı yemek hazır" dedi Zübeyde Hanım tüm içtenliği ile.
Zerda kafası önde kayınpederi, Ali ve Kerimin oturduğu sofraya oturdu.
Utanıyor sıkılıyordu.
"Kaldır kafanı kızım bir daha kafan eğik görmeyeyim seni" dedi İshak Bey.
Kız usulca kafasını kaldırdı. Bu sefer İshak bey tüm babacan tavrı ile "İşler bu noktaya bir şekilde geldi şimdi önümüze bakma vakti akşam ezanından sonra imam gelecek nikah için iki güne de düğün yapılacak.
Zerda hayretle Kerime bakarken Kerim zarxor gülümsedi.
Akşam yemeği yendikten sonra büyük salona geçildi. İmamın gelmesi ile nikah akdi başladı.
Eline kağıt kalemi aldı imam. "Söyle kızın mehir olarak ne istersin"
"25 tam altın" dedi kız.
Yazdı imam.
İmam duaları okuduktan sonra başladı.
Bozbeyi Kerimi kocalığa kabuk ettin mi "
Ettim.
Kabuk ettim dedi 3 tekrarda.
Ettim
Ettin mi
Ettim
dedi kız heyecanla.
Kerime döndü imam
Kepenekli kızı Zerdayı karılığa kabuk ettin mi
Ettim diye tekrarladı Kerim 3 defa. İmam nikah akdini sonlandırırken Kerim sevdiği kadına döndü.
Duvağını açtı usulca gözlerine baktı derin derin anlını öptü belli belirsiz.
"Şükür şükür Ya Rabb" diye mırıldandı.
Zerda eğilip kocasının elini öptü. Gece bitti odasına çekildi herkes.
****
Halil İbrahim tepeye sürdü hızla aracı. Bir hışım indi araçtan. Kapanacak olan meyhanenin kapısından bir hışım girdi içeri.
"Celil dayı çocuklar bir şeyler hazırlasın gece buradayım" dedi.
Pencere kenarındaki masaya çöktü. Çuval misali.
Ömer Asaf ve Araz yerini aldı masada gece uzundu lakin 3 adam hiç konuşmadı gece boyu içti.
Bu gece kimsenin konuşmaya mecali yoktu.
Halil İbrahimin içinde akan deli kan durdurak bilmiyor konaktaki olaylar aklina geldikçe bardağı kafasına dikiyordu.
Saatler geçti böyle 3 adam zil zurna sarhoş olup sızdı masaya.
Sabah uyandıklarında masadan iki büklüm şekilde kalktılar.
Halil İbrahim biraz daha rahatlamış gevşemişti. Buram buram alkol kokuyordu.
Doğruldu sırtında ki battaniye yere düşerken gözleri Celil Dayı ile buluştu.
"Dayı niye kovmadın bizi"
"Kovmak ne haddime Allahın izniyle gidin Oğul gece çok dertliydiniz karışmadım. Kaldır çocukları bir şeyler yiyin" dedi kalın sesiyle.
Halil doğruldu masada sızmıs olan Ömer Asaf ve Arazı farketti. Onlar ne ara gelmiş ona ne ara eşlik etmişlerdi bilmiyordu. Gözü öyle dönmüştü ki kimseyi farkedecek durumda değildi.
Bağırdı. "Lannn kalkın hemen ne işiniz var burada" iki adam zar zor açtı gözlerini "Ne oluyor ya sabah sabah" diye araladı Ömer Asaf
"Kalk lan çabuk" diyip kafasına geçirdi bir tane Halil İbrahim.
Ömer Asaf kafasına yediği darbeyle ayılırken. Araz onların bu hallerine gülüyordu.
Lavaboda ellerini yüzünü yıkayıp hazırlanan kahvaltı masasına geçtiler.
Közlenmiş patlıcan biber peynir ve zeytin vardı sofrada. İbrahim keyifle oturdu.
"Dayı böyle kahvaltıya can kurban" dedi.
Bir yandan gülüp bir yandan tırnaklı pidenin köşesinden koparırken oldukça iştahlı ve mutlu görünüyordu. Sanki dün olanlar hiç yaşanmamış gibi yapıldı kahvaltı. Kahvaltıdan sonra üstünü değiştirmek için konağa geçti Halil İbrahim duş aldı temiz kıyafetlerini giyip ayıldı. Tam çıkacakken babasının sesiyle durdu.
"Halil İbrahim buraya gel"
Adam olduğu yerde duraksadı sonra babasının yanına adımladı. Odaya geçtiklerinde kahve istedi Mustafa bey.
Babasının onunla konuşacağı konu belliydi.
Kahveler geldiğinde Mustafa Ağa bir yudum aldı boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Olan oldu Oğul lakin lakin elden bir şey gelmez artık. İshak güçlü adamdır. Oda istemez evladını kaybetmek verilen karar diyip duraksadı. En münasib olanı verilmiştir." dedi.
Sessizce tepkisiz bir şekilde dinledi Halil İbrahim babasını.
"2 gün içinde evlendirecek oğlunu" dedi zar zor kelimeler çıkmıyordu adeta Halil İbrahimin dinen siniri parlamaya başladı yavaş yavaş. Yumruğunu sıktı. Babası halini görünce konuya geldi hemen bir hafta içinde de senin düğünün olacak "diyiverdi.
Halil İbrahim hızla kalktı yerinden" Kime sordun baba kime sordun bu kararı verirken , andım olsuno kızı almam " sinirliydi burnundan soluyordu. Tamam demeye yanaşmıyordu.
Mustafa Ağa hiddetle kalktı belindeki silahı çıkarıp oğlunun eline koydu.
" Halilllll ya beni çeker vurursun ya da ikna olursun ben sözümden dönmem"dedi büyük bir sinirle sesi dalga dalga yankılanıyordu konakta. Gözlerini dikti oğluna tereddütsüz.
Halil İbrahim çıkmaz sokaktaydı kaçacak bir yeri kalmamıştı artık. Son kozunu oynamıştı babası başarılıda olmuştu ezip geçemedi bu türlü.
Babasının eline silahı geri koydu çıktı odadan kapıda bekleyen annesini gördü merdivenlere yöneldi. Duraksadı merdiven başında "Ne yapacaksanız yapın başlayın hazırlıklara" dedi yüzünü bile dönmeden.
Merdivenlerden inip gözden kayboldu.
Zeynep Hanım hızla girdi odaya kocasına koştu. Ellerini tuttu tepside ki suyu hemen kocasına içirdi.
"O nasıl söz çek vur beni ne demek Mustafamm" dedi korkuyla.
Mustafa Ağa doğrulup karısının gözlerine baktı. "Ne inattır o bilmezmisin senn başka türlü kabul edeceği yoktu hanım yoktu" dedi çaresizce.
Karısı ellerini kocasının omuzuna koyup baktı eşine "Allah hayır güne koysun insşaşalah" dedi.
"Amin hanım Aminn"
***
Lala ısrarla çalan telefona yetişti. Konuştu suratı düştü. "Tamam canim tamam söyleyeceğim" dedi kapattı telefonu.
Sareye döndü. "Haberler var Saremi hangisini söyleyeyim ilk önce" dedi.
"İyi olandan başla Lala gönlüm bir kötüyü daha kaldırmaz" dedi çaresiz.
"Peki madem Kerimin düğünü yarındır haber verdiler. Kiymişlar nikahı."
"Ohh çok şükür Lala çok şükür" dedi Sareye.
Lala Sarenin yanına oturdu. " Şükür ya şükür senide bir hafta içinde isteyecekler eve çağiriyorlar seni Saremi" dedi üzgünce.
"Neee ne dersin sen Lala o kadar çabuk mu hem hem kabul etmiş mi o Kepenekli"
"Vallahi ben bilmem ama kabul etmiş demek ki toparlanman lazım Saremi" dedi hüzünle.
"Ahhh Lala ben neye bulaştım böyle" diyip dudaklarını kemirmeye başladı.
"Ah be kizim kaderdir. Olacağı bu imiş asıl sen söyle ben ne yapacağim sensiz bana yoldaş idin" dedi. Sesi titriyordu.
Sare sarıldı Lala sına kocaman "Ben bırakamam seni Lalam hep gelirim sen hiç merak etme"
Saçlarını okşadı Lala genç kızın "Ah güzelimm sen gelemezsen ben gelirim vallahi kalk hadi hazırlan"
Sare oturduğu sedirde yayıldı. Gitmem Lala gitmem hem son gecemiz yarına çok var daha gel şöyle güzel bir masa kurup keyif yapalım seninle hem Azizin geçen aldığı şarap dolapta duruyor "dedi heyecanla munzurca Lala ya bakarken.
Kıkırdadı genç kız
" Aman be doğru dersin çıkar kız şarabı bende masayı hazır edeyim yapalım şöyle felekten bir gece nice zamandır yapmayız.
Balkona kurdular küçük masayı mezeleri hazırlayıp açtılar Süryani şarabını kah güldüler kah ağladılar iki kadın konuşup durdular geç saatlere kadar.
Hafifyen sarhoş olmaya başladı genç kız mırıldanmaya başladı.
"Her sabah bir sayfa daha eksilip gidiyor ömrümden, gönlümün yıkuntılarında can çekişiyor umutlarım...
Sessizce uzağa daldı Sare geçmişe gitti. 17 yaşına gözündeki kirpikler titredi. Ne zordu şimdi geri dönmek ne zordu bambaşka bir Sare olarak o sokakları yolllrı geçip gitmek.
Yutkundu zar zor içindekini atabilmek için ağlamam için zar zor nefes verdi en derininden.
Her şeyi geçmişte bırakıp Lala ya geldiğinde 17 sindeydi. Bir daha kimse görmedi onu madem güzelliğimin kıymeti yok dedi geçirdi peçesini yüzüne çıkarmadı hiç kimseye göstermedi güzelliğini.
Görseler bırakırlar mıydı hiç böyle bir güzeli. Paspaslak kumrala yakın sarı saçları insanı içine çeken yeşilleriyle dupduru bir güzelliğe sahipti. Böylesi ancak bir melek olabilirdi.
Küçük çenesi en ufak bir şeyde al al olan yanakları. Zira gözler görseydi bu güzelliği ne olurdu kim bilir muhakkak talipleri ardın sıra dizilirdi.
Güzelliği insana aklımı kaybettirecek cinstendi.
Neşeliydi hamarattı kendini yetiştirmişti herşey den önce belkide terkedilmenin acısını çıkarmıştı böylelikle. Bir terkediliş değil miydi onu kendi konağından sürgün eden. Şimdi de iki insan kavuşsun diye Lala sının yanından sürgün yiyordu.
Derin derin düşüncelere daldı. Sonra bir anda sıyrıldı düşüncelerinden "Hadi Lala daha gece uzun neşeli bir şeyler açalım diyip attı üstündeki hüznü.
İki kadın dans ede ede bitirdi geceyi yarın sabah herkes bambaşka dünyalara uyanacaktı.
Cesarette sevmeye dahil değil miydi.?
Babasına karşı gelmemenin cezasını Saresiz kalmakla ödedi Cihangir.
Şimdi Sarenin yıllardır çektiği acıların hesabını ise yıllardır unutamadığı kadın teyze oğluyla evlendiğinde verecekti.
Delirmese miydi Cihangir?
Delirseydi dili LÂL olsaydı kulakları sağır olsaydı da dinlemeseydi babasını.
Hemen sonra pişman oldu elbet koşa koşa geldi sevdiğinin kapısına lakin ne fayda ne Sare vardı nede Sareye ait tek bir şey. Yıllarca aradı adam sordu lakin tek bir ize rastlamadı. Ne sevebildi Sare den sonra ne hayatına birini dahil edebildi.
Babasıda pişman oldu sevdiğinden ayırdığına lakın ne fayda o sevda kül olup gitmişti artık. Ardında yaralı iki yürek bırakmıştı sadece.