Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Bir Değil İki̇

@dilefruz

Halil İbrahim usulca yürüdü odaya. Derin bir nefes alıp içeri adımladı. Zira haftalardır girmediği bu oda yolunu beklediği kadınla yeniden anlam bulmuştu.

Sare aynanın önünde uzun altın sarısı saçlarını tararken arkasında bitti Halil İbrahim. Elindeki tarağı aldı ve taramaya başladı. Sessiz başlayan bu konuşma binbir anlam içeriyordu oysa ki.

Tarağı usulca yana bıraktı ve ellerinde yumak haline getirdi saç tutamını burnuna götürerek kokladı uzun uzun.

" Tek bir saç teline dahi hasret kaldım. Sen söyle bey kızı bu nasıl bir zalimlik var mıydı öyle kolayca arkasını dönüp gitmek"

Sitem ediyordu karısına. Evet söylediği hiç bir sözün telafisi yoktu lakin Sare'nin ardına dahi bakmadan gitmesi içindeki ızdırabı diriltmişti.

Sare kalktı hiç bir şey demeden yüzünü eşine döndü.

" Ya sen söyle Beyoğlu adım yanında anlam kazanırken sen nasıl olduda bir başkasının yanına yakıştırdın adımı"

Halil İbrahim sıkıntıyla iç çekti. " Şşşh deme öyle. Dilim lal olsaydı o an yok olsaydım da etmeseydim o kelamları affet demeye yüzüm yok bey kızı lakin bırakıp gidersen bir daha öldürde öyle git "

Sare'nin içi kıyıldı o an. Kafasını eğdi kocasının omuzuna koydu. Yüzünü aşağı eğdi. Boğukça konuştu.

" Kendime kıyarımda sana kıymak mümkün değil artık" dedi yenilgiyi kabul ederek.

Tabi ya. Seneler sonra can bulduğu adam değil miydi omuzunu yasladığı...

Halil İbrahim hasretle öptü karının başını.

Kollarının arasına aldı. O yüreğinde yitip gitmek bilmeyen çalkantı o ateş söndüde bahar bahçesine döndü o an.

" Özledim çok özledim iki kişilik özledim hem bu sefer " dedi Halil İbrahim. Duraksadı devam etti sonra " Andım olsun şayet dilim sana böyle bir kelam edecek olursa onu kökünden keseceğim. Şayet tekrar gitmeye kalkarsan engel olmayan Halil İbrahim kör ateşlerde yansında su bulamasın" dedi kendine olan kızgınlığını dile getirerek.

Sare o an kafasını kaldırıp ciddiyetle az önceki cümleleri kuran kocasına baktı.

Pişmandı. Gözlerindeki her zerrede pişmanlığı görüyordu. Uzamış sakallarını avuç içlerine aldı eğilip özlem dolu bir öpücük kondurdu dudaklarına.

O an Halil İbrahim'in içindeki ızdırap dindi sanki. Acıları merhem buldu. Meğer onun ilacı bu kadındı.

Sare kocasının iri elini tuttu sonra karnına götürdü. " Ölmek haram bize yaşamak gerek artık " dedi gülümseyerek.

O ana dek farkında olupta yaşayamadığı babalık duygusunu hissetti iliklerinde. Gözünden bir damla yaş süzüldü. Baba oluyordu. Halil İbrahim Kepenekli baba oluyordu...

Sabah Dilruba ve Sare'nin kahkahaları konağı sarıp sarmalarken Dicle kaşlarını çatmış iki kadına bakıyordu.

" Yahu her şey tamam koskoca adam ayakkabılarını ters gitmişti Dicle " dedi Sare ve birden bire tekrar gülmeye başladı. Dicle Arazın ayakkabılarını düşününce engel olamayıp oda gülmeye başladı.

Üç kadın karınlarını tuta tuta gülerken " Muhabbetiniz bol olsun hanımlar " diyerek önlerinde dikildi Ömer Asaf. Dilruba kocasını görür görmez ayaklandı.

" Erken gelmişsin hayrola inşallah " dedi birden.

" Hayır hayır. Yarın akşama hazırlık yapın hayırlı bir iş için misafir gelecek " diyip göz ucuyla Dicle'ye baktı.

Dicle heyecanla ayağı kalktı. " O kadar çabuk mu"

Ömer Asaf onu duymazdan gelerek Sare'ye döndü. " Yenge bencede çabuk oldu sanki diyelim 5 ay sonraya gelsinler " dedi birden.

Sare " Doğru Ömer Asaf ne o öyle yangından mal kaçırır gibi "

Dicle'nin yüzü kireç gibi oldu bir an.

" Ben abimle konuşayım o zaman bu durumu " dedi Ömer Asaf .

" Hayır! Yani ayıp olur abi gelicem diyene gelme demek olur mu hiç " dedi Dicle birden.

Dilruba ve Sare kahkahalarla gülerken Dicle oyuna geldiğini anladı. Ömer Asaf ise bıyık altından güldü ve hiçbir şey demeden çıkıp gitti.

" Gülmeyin Yahu acıyın bu garip kula hadi yardım edin ne olur kalbim duracak vallahi hem ne giyeceğim ben " diyip sitemle sedire oturdu Dicle.

" Kalk hadi kalk çok geç olmadan halledelim" dedi Sare. Dicle sevinçle kalkarken üç kadın kol kola ilerledi konakta.

Nihayet sabah olmuştu. Hazırlıklar yapılıyordu Kepenekli konağında. Akşam olduğunda konak kapısı çalındı. Dicle heyecanla kalbini tutarken kapı açıldı ve Hekimoğlu ailesi girdi içeri.

Bir kalabalık ki aman yarabbi. Araz kız istemeye değilde sanki düğüne gelmişti.

Hoş Hekimoğlu ailesinin ilk erkek torunuydu kıymetlisiydi.

Dicle adamın elindeki kırmızı gülleri alırken neredeyse düşüp bayılacaktı.

Araz ise yaşına ve heybetine rağmen yeni aşık olmuş bir ergen gibi heyecanlıydı.

Herkes oturma odasına geçtiğinde Ali Hekimoğlu ve Mustafa Ağa sohbete başladı.

Sohbetin ardından kız isteme merasimine başlandı.

" Mustafa Ağa bilirim ani oldu gelişimiz lakin Allahın emri Peygamber efendimizin kavli ile kızınız Dicle'yi oğlumuz Araz'a isteriz. "

" Kızım kızınızdır. Allah mutlu mesut etsin" dedi Mustafa Ağa.

İki aşık heyecanla baktı birbirlerine. Kahveler içildi. Yüzükler takıldı. Konak kapısının çalması ile Bahar hızla kapıya koşup kapıyı açtı.


Gördüğü adama şaşkınlıkla bakarken adam içeri doğru yürüdü ve misafirlerin olduğu odaya gitti.

Mustafa Ağa kapıda beliren adamı görür görmez " Hayrola İnşallah imam efendi" dedi birden.

" Hayır ya hayır Mustafa Ağa nikah kıyılacak dediler geldim." dedi birden bire.

Arazdı imamı ayarlayan. Babası kendisine sertçe bakarken " Ee nikahı kıyılacak olan çift nerededir" dedi birden imam efendi.

Araz herkesin şaşkın bakışlarına aldırmadan ayağı kalktı ve " Buradadır " dedi.

" HasbinAllah!! Oğlum sen deli misin divane misin kız istemede imam nikahı kıyıldığı nerede görülmüş"

" Hem deli hemde divaneyim. Kızı istedik Allahın emriyle. Düğüne kadar alışverişiydi gelinliğiydi nikahsız mı gezelim daha mı iyi dedi birden "

Mustafa Ağa homurdanırken Halime Nine araya girdi. " Doğru söyler çocuk iki aya düğün var imamda hazır gelmişken kıysınlar nikahı."dedi.

Arazın babası Mustafa Ağaya döndü. " Sen ne dersin bu işe Mustafa Ağa"

" Ehh iyi madem imam efendi kıysın nikahı " dedi birden.

Hazırlıklar yapıldı abdest alındı imam nikahı için nikah akdine başladı İmam.

"Euzu billahi mineşşeytabirracim Bismmillahirrahmannirrahim. Kızım mehri muaccel olarak ne istersin" dedi Dicle'ye dönerek. Dicle göz ucuyla etrafa bakındı bilmiyordu ki ne istenir.

Araz farkedip müdahale etti hemen. " Yaz hoca efendi 3 kilo altını mehir karşılığı verdim " dedi.

Ömer Asaf atladı hemen. " Abi sen Sare yengeme mehir olarak 10 kilo vermiştin değil mi" dedi birden.

Halil İbrahim güldü bıyık altından. " Öyle olmuştu Ömer Asaf"

Atladı Araz." Hoca efendi sen sil onu 12 kilo yap "

"Ömer Asaf Dilruba için Diyarbakır'daki konağı ve 100 küçük baş hayvanı mehir vermişsin doğru mu" dedi Halil İbrahim bıyık altından gülerek.

" Hoca efendi 12 kilo altının yanına Urfa'daki konağı da ekle sen he bir de 10 baş büyük hayvan"

" Kerim'de bana Antep'teki 2000 dönümlük fıstık tarlası ile 15 kilo mehir vermişti abi" dedi birden Zerda. "

Üç kardeş birbirine bakıp gülerken Araz sıkıntı ile konuştu. " İmam efendi sil hepsini. Üstüne kayıtlı taşınır taşınmaz her ne varsa mehir olarak verdim yeter ki kıy artık şu nikahı " dedi aceleyle.

Odadaki herkes gülerken imam nikah akdine başladı. 10 kilo altını mehir olarak yazdım.

Sen Mustafa'dan olma Zeynep'ten doğma Dicle Kepenekli Araz Hekimhan'ı kocalığa kabul ettin mi "

" Ettim" diyerek üç kere tekrarladı.

" Sen Aliden olma Arzudan doğma Araz Hekimhan. Dicle Kepenekliyi katılığa kabul ettin mi "

" Ettim" dedi Araz birden bire hoca ikinciye tekrar etti üçüncüye dönerken " He hoca efendi ettim ettim bitir artık kurban olayım şu nikahı "

İmam nikahı kıydı. Araz üstünden büyük bir yük kalkmış gibi rahatladı derin bir nefes aldı Allah huzurunda karısı olan kadını öptü anlından sımsıkı.

" Çok şükür " dedi ardından.

Nihayet herkes evine dağıldı. Geriye düğün için gün saymak kaldı.

Sare ve Halil İbrahim bebeğin kontrolü için hastaneye gittiklerinde oldukça heyecanlıydı.

Sare sedyeye uzandı. Doktor kontrolü sağlarken” Şuan bir tehlike görünmüyor Sare Hanım riskli olan kısım atlatılmış lakin ufak bir sorunumuz var “ dedi.

Sare ve İbrahim göz göze geldi. “ Sorun nedir doktor “ dedi İbrahim.

Doktor gülümsedi. “ İbrahim Bey ne yazık ki burada bir bebek yok “ dedi birden.

Bir taş oturdu Sare’nin yüreğine. “ Ne demek bebek yok doktor ne söylersin sen” dedi birden İbrahim .

“ Sakin olun sakin ölüm İbrahim Bey burada bir değil iki bebek var “

Sare ve İbrahim birden bire aynı anda “ Ne iki mi” dedi şaşkınlıkla. Güldü doktor. “Evet hayırlı olsun ikiz bebekleriniz olacak tebrik ederim “ dedi.

Sare mutluluktan ağlarken İbrahim hala şoktaydı.

“Benim iki çocuğum bir den mi oluyor “ “ Sareeee duydun mu duydun mu iki bebek dedi”

“ Duydum İbrahim duydum” dedi Sare sevinç gözyaşlarını süzdürürken.

Sevinçle ayrıldı karı koca hastaneden.

Binbir surat girdiler eve. Onları gören herkes bir sorun olacağını düşünüp sormaya bile çekindi. En son Halime Nine dayanamadı. “ Hele söyleyin nedir bu haliniz. Allah vere kötü bir şey olmaya” dedi.

Masadaki herkes ağızlarından çıkacak kelimeyi beklerken Halil İbrahim konuştu.

“ Babaanne sorma başımıza geleni”

Bir korku kapladı herkesi.

“ Ne ola ki söyle yaşlıyım ben Allah muhafaza bebeğe mi bir şey oldu oğlum “

“ Babaanneeeee”

“ He yav he söyle “

“ Sakın öleyim deme”

“ Oğlum Azrail veresiye yaşatıyor zaten onuda sen şimdi alacaksın elimden çatlatma de söyle ne oldu “

“ Olan oldu babaanne”

“ Abi Allah Muhammed aşkı için kalbimiz duracak de söyle ne söyleyeceksen “ dedi Ömer Asaf sitemle.

“ Babaanne”

“ Vay babaannen rahmet !!!!” Kahkaha attı Halil İbrahim.

“ Babaanne ikiz oluyor ikizzzzzz”

Masadaki herkes ilk bir şok yaşadı. Sonrası curcuna.

“ Halil İbrahim gözüne kurban oğul doğrumu dersin sen”

“ He valla doğru babaanne”

“ Vay benim iki gözüm ölmeden ikiz torun sevinci yaşatan Allaha hamdolsun “ dedi sevinçle. Ömer Asaf abisine sarılırken Zeynep Hanım gelinini öpüyordu.

Mustafa Ağa keyifle gülerken masa da şenlik vardı.

Sevinç gözyaşları kahkahalar kapladı konağı.

Tabi bu gecenin sevinci elbet başka kapıları aralayacaktı…


Loading...
0%