Halil İbrahim kapıyı çarpıp çıktıktan sonra kendini şirkette buldu. Öfkesi dinmemişti ve gün boyu şirketteki tüm çalışanları tam anlamı ile canından bezdirmişti.
Araz'ın şirkete girmesi ile sekreteri hızla ona koştu ve " Araz Bey, Halil İbrahim Bey odasında saatlerdir burnundan soluyor. " dedi fısıltı ile.
Araz kaşlarını çatarak kafasıyla onayladı kadını ve hiçbir şey demeden Halil İbrahim'in odasına gitti.
O sırada odasında bulunan Muhasebe Müdürünü azarlamakla meşguldü Halil İbrahim.
Muhasebe müdürü elleri önde kaygıyla beklerken Araz " Mehmet Bey siz işinize bakın lütfen ben gereken açıklamayı yaparım" diyerek adamı apar topar yolladı odadan.
Adamın çıkması ile " Neler oluyor sadece bir kaç hafta yoktum. Bu halin ne böyle şirketteki herkesin içinden geçmişsin " dedi.
Halil İbrahim hızla ellerini saçlarına daldırıp geriye taradı ve çuval misali kendini koltuğa attı. " Yok bir şey " dedi burnundan solarken.
" Var bir şey Halil. Sen kolay kolay sinirlenecek adam değilsin "
" Yahu tam her şey yoluna girdi diyorum kendini bilmezin biri gelip kum dikiyor Araz. Şaşırdım kaldım ne yapacağımı." dedi bir nefeste. Halil İbrahim sabah masada olanları anlatırken Araz şaşkınlıkla dinledi arkadaşını.
" Oğlum tamam haklısın haklısın lakin evlisin sen artık bir şeyi düşünürken kırk süzgeçten geçirmek gerek bilmez misin "
" Bilirim bildirimde karımın ağza sakız olmasına da tahammülüm yok anlamıyor musun.? Kanım çekiliyor ulan. Ben Sare'nin böyle ithamlarla anılmasına katlanamıyorum helede kendi anamın babamın yanında "
" Oğlum bak sonuna kadar haklısın. Yerinde kim olsa katlanamaz lakin ne olacaktı o silah ateş alsa sonuçlarını düşünebiliyor musun sen. Git karından özür dile affettir kendini bu işin şakası yok. "
" Üstüme gelme kafam zaten yerinde değil Araz anlattığıma pişman etme beni"
" Tamam tamam uzatmıyorum ama söz ver sende Sare den özür dileyeceksin "
" Tamam ulan tamam! "
" Akşam Celil dayının yanına geçelim bir iki bir şey içeriz sende az kafanı dağıtırsın "
" Tamam olur " dedi İbrahim ve işine döndü.
Sare odasından çıkmadı saatlerce kanı çekilir gibi ağladı. İhtimaller kafasında sıralandıkça o ihtimaller arasında sıkışıp kaldı.
En son kapı çalındı. Kafasını yastıktan kaldırdığında Zerda'yı gördü.
Hızla doğruldu. Karnı büyümüştü Zerda'nın artık iyiden iyiye kendini belli ediyordu.
" Bizim ki halasını özlemiş " dedi karnını okşarken. Gelip yatağın kenarına oturdu. Sare usulca dokundu Zerda'nın karnına dokundu ve o an hareketlenmeye başladı bebek.
Güldü Sare. " Baksana nasılsa hareketlendi "
" Dedim ya halasını özlemiş " diyerek çantasındaki ultrason kağıdını çıkardı ve Sare'ye çevirdi Zerda.
" Doktor dedi ki halaya benzermiş "
" Kız mı!!! Belli oldu mu !!!"
Güldü Zerda. " Nihayet gösterdi kendini halası pek yaman bizim kız "
Sare hızla sarıldı Zerda'ya " Çok çok çok mutlu oldum" dedi gözyaşları içinde o an.
“ Dicle olanları anlattı hadi toparlan Kerim aşağıda seni bekliyor bu şekilde görmesin seni. “
“ Tamam tamam hemen elimi yüzümü yıkayıp iniyorum “ dedi Sare.
Zerda aşağı indiğinde Sare banyoya yönelmişti elini yüzünü yıkamak için.
İşini halledip hızla aşağı indi. Az önce ki halinden eser yoktu. Kerim’i görür görmez hızla koşup sarıldı. “ Demek kız babası oluyorsun “ dedi sevinçle.
“ Ahhh evet neyse ki sayende tecrübeli sayılırım abla “ dedi Kerim gülerek.
Kardeşinin omuzuna vurdu Sare ve gülerek eşlik etti.
Tüm bunlar yaşanırken Miroğlu Aşireti Dicle için aracı göndermişti. Çöpçatan Hüsniye tahta kapının tokmağını hızla çaldı.
Kapıda Hüsniyeyi gören Bahar hemen anladı olanı. Evin tek bekar kızı Dicleydi.
“Zeynep Hanım nerede kız Bahar “ dedi gözlerini belerterek.
“ Buyur abla Hoşgeldin. İçeride “
Çöpçatan Hüsniye bileziklerini şıngırdatarak girdi içeri. Zeynep Hanım Hüsniyeyi görür görmez kalktı hemen.
“ Ahaa bir bu eksikti “ dedi Halime nine.
“ Zeynep Hanım hayırlı günler” dedi ve cevap dahi beklemeden kendini koltuğa atarak oturdu. “Hoşgeldin Hüsniye “ dedi Zeynep Hanım. Hüsniye nefes nefese kalmıştı.
“ Baharrrr kızım bi soğuk ayran getir misafire “ diye seslendi Zeynep Hanım.
Az sonra Bahar elinde ayran ile geldi. “ Hay babanın canıma rahmet abla iyi gitti “ dedi. Hüsniye.
“Hüsniyeeee hayırdır inşallah sen boşu boşuna gelmezsin çıkar ağzındaki baklayı hele” dedi Halime Nene.
“ Hayır hayır hayır ki ne hayır Halime Nene Dicle’ye görücü var “ dedi gülerek.
Herkes birbirine bakarken “ Miroğlu aşiretinden Hasan Miroğlu’nun oğlu Selim Miroğlu” dedi Hüsniye.
Selim Miroğlu aklı başında sevilen bir adamdı. Hayır demek için bir sebep yoktu üstelik Dicle’nin yaşı geldi geçiyordu bile.
“ Biz bir Mustafa Ağa’ya soralım haber veririz “ dedi Halime Nene.
Hüsniye olur diyerek müsade istedi ve çıktı kapıdan.
Akşam olduğunda Halil İbrahim Araz ile birlikte Celil Dayının mekanına geçmişti.
İki arkadaş masada hem dertleşip hemde içtiler. Bir müddet sonra Selim Miroğlu geldi Halil İbrahim’in olduğu masaya.
“ Selamün Aleyküm “ dedi gülümseyerek. Selim Miroğlu Dicle’yi çarşıda görüp beğenmiş ailesine haber göndermelerini söylemişti.
“ Aleyküm selam Miroğlu buyur gel “ dedi Halil İbrahim. Çok yakın olmasalarda tanışıyorlardı.
“ Görünce bir selam vereyim dedim Kepenekli “
“ Allah razı olsun başımla beraber “
“ Size afiyet olsun “ diyerek uzaklaştı Selim.
“ Bu adam ne diye geldi şimdi” dedi Araz.
“ Selam verdi işte “ Araz anlamsızca dudak büktü.
Üstünde çok durmayıp muhabbete devam ettiler ve çok sarhoş olmadan kalktılar. Halil İbrahim araçla giderken farkettiği çiçekçinin önünde durdu ve bir buket kırmızı gül aldı özür mahiyetinde.
Yan koltukta durak güllere gülümseyerek baktı ve ilerledi.
Berfin Hanım son yaşanan tatsızlıktan sonra ablasında kalmıştı. Cihangir gece almak için teyzesine geçti lakin saat epey geç olmuş herkes odasına çekilmişti.
Sabah yaşananlardan sonra Cihangirin aklı Sare de kalmıştı ve Halil İbrahim’in ona kötü davranma ihtimali arasında gidip geliyordu. Üstelik içindeki kabullenmemişlik onu daha da kamçılıyor vazgeçmiyordu.
Cihangir avluya girdiğinde üst balkonda kollarını taş pervaza dayamış dışarıyı izleyen Sare’ye dalıp gitti. Sare’nin altın sarısı saçları rüzgarla savruldukça Cihangir’in o saçlara dokunma isteği vuku buluyor kendini gitmekten alıkoyamıyordu.
Bir yanı evli bir kadın olduğunu söylesede seven tarafı ağır bastı. Ve kendine engel olamayarak Sare’nin yanına gitti.
Sare öyle dalgın ve düşünceliydi ki yanına gelip onunla birlikte pervaza dayanan Cihangiri farketmedi bile.
“Yine mutsuz ve düşüncelisin “ dedi Cihangir sessizliği bozarak.
Sare bir anda Cihangiri görünce irkildi ve “ Hayırlı akşamlar “ diyerek gitmeye yeltendi. O sırada Cihangir Sare’nin bileğini tuttu bir anda.
“ Gitme… Sadece nasıl olduğunu merak ediyorum”
“ Merak etme beni Cihangir bırak kolumu bir gören olacak “ dedi Sare ciddiyetle. Cihangir Sare’nin bileğindeki elini gevşeterek elini tuttu gözlerine baktı.
Sare çekmeye çalışsada müsade etmedi Cihangir.
O sırada konağın kapısında elinde çiçeklerle giren Halil İbrahim gülümseyerek adımladı içeri.
İkinci merdivenden adımını attığı sırada odaya bakmak için kafasını kaldırdığında Sare’nin yanında Cihangir’in olduğunu farketti ve ikişer üçer merdivenleri çıkarak ilerledi.
O ana kadar sakinleşmiş adamı sabahki öfkesinden daha beter hale getiren ise Sare’nin Cihangirin avuçları içindeki eliydi. Elinde tuttuğu buketi öyle sert vurdu ki yere güllerin tüm yaprakları savruldu.
“ Ulan ben sana karımdan uzak dur demedim mi it herif “ diyerek bir anda Cihangirin üstüne çullandı. Cihangir yediği yumrukla dengesini kaybederken Halil İbrahim’in kaybettiği şey ise aklı fikriydi.
“ Ulan sizi bana sırayla mı veriyorlar ulan bugün birinizin ölümü benden sebep olacak ulan!!!” dedi yeri gögü inleten sesi.
Sare çığlık çığlığa kalırken iki adam sanki düellonun ortasında gibi dövüşüyor bir birine vuruyordu.
Sare hızla Ömer Asafın odasına koşup kapıyı yumrukladı. Hızla açıldı kapı.
“ Öldürecek koş Ömer Asaf öldürecek “ diyebildi Sare nefes nefese. Ömer Asaf yarı çıplak koşarken kadınlar seslere uyanmış Halil İbrahim ve Cihangirin kavgasını izliyor öte yandan ayırmaya çalışıyordu.
“ Dur oğul durrr” dedi Zeynep hanım İbrahimi tutmaya çalışırken lakin ne Cihangir nede Halil İbrahim duracak gibi değildi. İkiside kozlarını paylaşmaya yemin etmiş gibi dövüşüyordu.
Berfin hanım yüzü kanlar içinde kalmış oğlu için ağlarken iki kuzenin bu denli birbirine girmiş olası herkeste şaşkınlık yaratmıştı.
Sağır oldu Halil İbrahim” Karımdan uzak duracaksın benim karım o benimm !!!” diye bağırdı İbrahim.
Zeynep Hanım ve kardeşi şok olmuş vaziyette birbirine bakarken Ömer Asaf abisini çekmeye çalışıyor ama yetemiyordu. Üstelik sağlam bir yumruk yemişti çenesine. Devran Cihangirin önüne atladı durdurmak niyetli ama omuzlarından tuttuğu gibi kenara itti Cihangir onu.
“ İlk ben sevdim ben gördüm ulan ben benn senelerce aradım ulan “ dedi Cihangirin yankı bulan sesi.
Herkes anlamıştı mevzuyu artık. Sare utanç içinde gözleri yaşlı iki adamın kavgasını izliyordu.
Halil İbrahim en son kelimelerden sonra boşluk bulup Cihangiri enseninden kavradığı gibi pervazdan sarkıttı aşağı atmak için.
Çığlık çığlığa kaldı herkes. Gözünün önüne perde inmişti kör olmuştu. Yeminliydi artık öldürmeye.
Yaklaşmaya çalışanlar oldu.
“ Yaklaşmayın atacağım bu iti” diye bağırdı.
Ne Teyzesinin feryadı ne annesinin hıçkırıkları ne de Ömer Asaf ile Devranın “ Yapma abi “ demesini duydu.
Sare gözyaşları içinde yaklaştı “ Yapma İbrahim bırak “ dedi.
“ Uzak dur Sare uzak. Ben sana bu adamın olduğu yerde nefes almayı dahi unutacaksın dedim ! “ diye kükredi.
“ Bırak İbrahim ne olur bırak yapma kurban olayım”
“ Neden !!!! Neden he neden Sare sende mi unutamadın he sende mi!” diye tekrar bağırdı öyle bir bağırmak ki ne yürek kaldı parçalanacak ne kalp.
Sare kalbini lime lime eden cümleleri sindirmek için bir kaç saniye durdu. Neler söylemişti. Kalbi yüreği yerle yeksan olup ayak uçlarında dağıldı.
Hıçkırıklara boğuldu. İtham edildiği şey hazmedilecek gibi değildi. Şayet mevcut durum olmasa burnundan getirdi lakin bir can söz konusuydu.
Halil İbrahim “ Kelime-i Şahadeti getir ulan “ dedi ve kafa aşağı daha da sarkıttı Cihangiri.
Cihangirin yüzünden damlayan kanlar damla damla yere çarpıp dağıldı.
Sare sonkez baktı eşine.
“ Ne olur yalvarırım bırak yalvarıyorum Halil İbrahim “
“ Yalvarmaaa!!! Bu it için mi yalvarıyorsun ulan bana “ dedi. Sare’nin Cihangir için yalvarmasını hazmedemiyordu.
Sare dizlerinin üstüne çöktü mecali kalmamıştı artık. Yüzü acıyla sıvandı bir anda eli karnına gitti .
“ Hamileyim hamileyim senin çocuğuna hamileyim Halil İbrahim ” dedi. Ve bir çığlık peyda oldu Kepenekli konağının duvarlarında…