Merhaba, kıymetli okuyucularım finale bir adım kala diyorum ve bir sonraki bölümün final olacağını haber vermek istiyorum. Bu süreçte verdiğiniz destek, yaptığınız her beğeni ve yorum için çok teşekkür ediyorum.
Hatam olduysa affola...
Diğer hikayelerime göz atmanızı rica ediyorum. Keyif alacağınızdan eminim. ÇAKIR PENÇE VE Bir Deli Rüzgar ŞÜHEDA.
Sevgiyle ve saygıyla.
Dilefruz.
Zehra bebeğini kucağına alırken duygu doluydu. Kerim Sare ve İbrahimin kolunda ilerledi odaya. Karısını ve kızını gördüğünde yüreği hafifledi.
İlerledi yavaşça. Zerda’nın anlından öptü sıkıca. “ İyisiniz “ dedi fısıltı ile.
“ İyiyiz” dedi Zerda dolu gözlerle eşine bakarken. Kerim eşinin saçlarını okşadı ardından kucağındaki bebeğe baktı. O an gözleri doldu mutluluktan ve eğilerek kucağına aldı. Kerim bebeği kucağına alır almaz bir damla göz yaşı döküldü gözünden. Yılların özleminin sevgisinin en somut örneğiydi bu kız çocuğu.
Kokladı… Kızından yayılan cennet kokusunu ciğerlerine soludu. Her hücresi, her yanı hissetti kokusunu.
Sare usulca kardeşinin yanına geldi “ Kerim bu çok küçük “ dedi sevgi dolu sesiyle.
Güldü Kerim. “ Baksana! Saçları sana benziyor sapsarı abla”
Güldü Sare. İbrahim kapıda durunda Kerim ona döndü. “ Abi gelsene! Bak şu küçük Sare’ye”
İbrahim yanına geldi , kafasını kaldırıp bebeğe baktı. Gülümsedi içtenlikle. Parmağının tersi ile yanağını okşadı. Düğün bitimine az bir zaman kalmıştı.
Kerim ve Zerda’yı hastanede bırakarak Düğün salonuna geçtiler. Kalabalık azalmıştı. Gelin damat son kez halaya katıldılar ve düğün sonlandı. Konağa doğru yol almak için Gelin Arabasına bindiler.
Aras da Dicle’de mutluydu. Ara ara birbirine bakıyor, sımsıkı bir birinin elini tutuyorlardı. Gelin alayı konağın önünde durdu. Birinci derece yakınlar vardı. Arazın ailesi,teyzeleri ,halaları ,amcaları ,kuzenleri , gelini karşılamak için konağa toplanmıştı. Gelin araçtan ineceği sıra kayınvalidesi yumuşak tüylü bir kürkü ayaklarına serdi. Gelişi, adımı hayırlı olsun yumuşak huylu olsun diye.
Kapıdan gireceği esnada bir kasede ki balı tatlı kaşığı işe kaşıklayıp eliyle eşine yedirdi Araz. Ardından kayınvalidesi bir ekmek böldü bereketli olsunlar diye.
Tam bunlar bitti derken bir koli yumurta getirdiler Dicle’nin önüne.
Kaç tane almak istiyorsan al bakalım hanım. Yere çalacaksın yumurtaları kaç çocuk istiyorsan ona göre al “ dedi kayınvalidesi. Herkes gülümserken Dicle utançla etrafına bakındı.
Ne yapacaktı şimdi. Az alsa gülünç duruma düşer, çok alsa olmazdı. Karısının halini anlayan Araz onu kurtarmak adına üç yumurtayı alarak yere çaldı.
Zılgıtlar ardı ardına çalınırken Dicle sağ ayakla içeri adımladı. İçeri girdiğinde şaşkınlıkla etrafa bakındı. Konağın dört bir yanında mumlar yakılmıştı. Anlamadı. Araza baktı sorgulayan gözlerle.
“ Çal davulcu davulu “ diyerek bağırdı Araz ve gecenin belkide en anlamlı şarkısı çalmaya başladı.
İbrahim Tatlıses - Bu Gece
Davul Zurna sesleri şarkının nakaratına eşlik ederken şarkı sözleri geceye anlam katıyordu. Araz konağın ortasında eşinin karşısında kollarını açarak oynadı ve şarkıya eşlik etti.
“Bu gece, ah, bu gece, vallah, billah, bu gece
Çifte kurbanlar kesin yâr gelecek bu gece
Bu gece, ah, bu gece, vallah, billah, bu gece
(Ah)
Çifte kurbanlar kesin yâr gelecek bu gece
İpek köynek giymişem gül kokular sürmüşem
Gelim koynunda yatam seni çok özlemişem
İpek göynek giymişem gül kokular sürmüşem
Gelim koynunda yatam seni çok özlemişem
Aman dokunmayın çok fenayam
Baykuş tünemiş binayam, ey
Aman dokunmayın çok fenayam
Baykuş tünemiş binayam
Çeyrek aydır ayaktayım ben
Bende degilem bögün
Kendimde degilem bögün, ey, hey!
Aman güzel saçların sarışın
Aman baban öle öle öle öle
Aman ne küstürürsen ne de barışık, ey
Sevenlere kıymayın, seveni ayırmayın
Ben onsuz yaşayamam, yarama tuz basmayın
Sevenlere kıymayın, seveni ayırmayın
Ben onsuz yaşayamam, yarama tuz basmayın
Bu gece, ah, bu gece, vallah, billah, bu gece
Çifte kurbanlar kesin yâr gelecek bu gece
Bu gece, ah, bu gece, vallah, billah, bu gece
Mumlar yansın
Davul çalsın yâr gelecek bu gece “ Dicle büyük bir aşk ve tutkuyla baktı eşine ve oynayışıma eşlik etti. Şarkı nihayet bittiğinde gelin odasına alındı.
Dicle heyecanla ve elleri titreyerek bekledi Arazı. Arkadaşları ve kuzenleri Arazın sırtına vura vura yukarı kadar kovaladı. Araz, köpeğin kovaladığı kedi misali hızla odaya girdi. Nefes nefese sırtını kapıya dayadı. Dicle kafasını kaldırıp yarım ağız baktı nefes nefese kalan eşine.
Araz nihayet nefesini düzenleyip yatağın hemen kenarında dinlenen eşine baktı. Titreyen ellerini farkettiğinde içten bir gülümseme ile gülümsedi.
Yavaşça ceketini çıkararak askıya astı ve papyonunu çıkararak Dicle’ye doğru adımlamaya başladı. Her adımda Dicle daha da geriliyor nefes almakta zorlanıyordu. Heyecandan neredeyse düşüp bayılacaktı.
Halbuki Sare ilk gece için konuşacakken uyarıp durdurmuştu onu ama şimdi içinden kendine sövüyordu.
Şimdi ne yapacaktı en ufak bir fikri yoktu. Araz sıcak ve tatlı bir tebessümle gülümseyerek baktı Dicle’ye. Derin bir nefes aldı. Ardından duvağın eteklerini tutarak kaldırdı. Dicle’nin aydınlık pak yüzüne baktı hasretle.
Anlına kondurduğu sımsıkı buse sevdasının kanıtıydı. “ Şükür! Bana hoşgeldin yâr “ dedi yanağını baş parmağı ile okşayarak. Dicle’ yi sesli bir hıçkırık tuttu heyecandan. Araz eşinin heyecanlı ve tutuk haline gülümsedi ve cebinden çıkardığı altın liraları boynuna taktı.
Karı koca iki rekat şükür namazı kıldılar. Araz hazırlanıp yatağa geçtiğinde Dicle elbise odasında dakikalarca durdu, utanç içine doldu taştı. En sonunda derin bir nefes alarak parmak uçlarında yatağa yürüdü ve hızla yatağa girerek pikeyi üstüne çekti.
Araz yatağa giren karısına baktı. Hıçkırıkları Arazın gülmesine sebebiyet veriyordu.
“ Gülüp durmasana “ dedi Dicle sinirlenerek ve hıçkırarak.
“ Ufff!! Geçmiyor bu hıçkırık denen illet “ dedi üstündeki pikeyi sinirle atarak.
Araz sesli gülmeye başladığında Dicle iyiden iyiye sinirlenmişti artık. Dizlerinin üstünde Araza yaklaşarak göğsüne vurdu. “ Bak hala dalga geçiyor benimle! Yahu nasıl geçecek şu illet. Su içmekten midem lıkır lıkır ediyor” dedi kaşlarını çatıp oflayarak.
Arazın yüz ifadesi birden bire ciddileşti. Karşısında farkında bile olmadan cesur bir gecelikle duran karısına baktı arsızca. Gözleri Dicle’nin gerdanından aşağı kaydığında kasıklarında bir sızı hissetti.
Bir yandan hıçkıran öte yandan söylenen eşinin dudaklarına asıldı. Nefessiz bırakana kadar öptü. İnsanın içini yumuşatan sıcak ve içten olan bu öpüş sayesinde Dicle’nin hıçkırığı kesilmişti.
Nefes nefese ve bir milim uzak olan eşine baktı tutkuyla. Bedeni bir yaprak gibi titrerken onu sakinleştiren yine kocası oldu. Olabildiğince sakin ve nazik bir şekilde yatağa yatırdı eşini. Minik kısa buseleri yüzünün her karışını gezdi. Ufak öpücükler ile başlayan gece yerini tutkulu arzu dolu bir geceye bırakmıştı…
Halil İbrahim düğünden sonra Miroğlunun tutulduğu yere gitti. Yapacaklarından haberdi olduğunu belirtti ve ciddi bir uyarı yaptı. Selim Miroğlu Halil İbrahimi karşısına alacak bir adam değildi elbette.
Gece nihayet kazasız belasız son bulmuştu. Dilruba gecenin yorgunluğu ile kendini yatağa attığında Ömer kollarını başımın altına almış tavana bakıyordu.
Bir iki kere seslendiyse de duymadı Ömer Asaf. En sonunda eşine dokunduğunda Ömer düşünceli halinden sıyrıldı.
“ Ne oldu bir sorun mu var “ dedi Dilruba endişeyle.
“ Ben düşündüm taşımdım “ dedi Ömer Asaf.
“ Neyi”
“ Ben baba olmak istiyorum!” dedi birden bire. Dilruba açım sözlü olan eşine hayretle baktı.
“ Ömer Asaf evleneli daha ne kadar oldu.”
Ömer Asaf bir anda Dilruba’yı belinden kavradı ve yatağa yatırarak yüzüne doğru eğildi. Burnunun hemen ucunu öptü.
“ Ben ciddi manada baba olmak istiyorum! Eğer sende tamam dersen …”
Dilruba eşinin ciddiyetini anlamak için baktı eşine. Ciddiydi hemde hiç olmadığı kadar. Gülümsedi Dilruba kafasını onay verircesine salladı. O gece minik bir kepeneklinin daha temelleri atılmak üzere çalışmalar başlatıldı.
Aradan aylar geçti…
Sarenin yavaş yavaş günleri yaklaşırken kasılmaları artmış karnı ise çok fazla büyümüştü. Son aylara girdiğinde yerinden hareket edemeyecek duruma gelmişti artık.
Gece yarısı hafif bir ağrı ile uyandı. Biraz yürüdü fakat geçmek bilmedi ağrı. Sancısı artmaya başladığında Halil İbrahimi uyandırdı.
“ İbrahim uyan sancım var!” dedi ağrılı kesik bir sesle. Halil İbrahim son zamanlarda yanlış alarm yüzünden artık alışmıştı ve Sarenin en ufak sesinde hazır ola geçiyordu. Uyandı ve hızla ışığı yaktı. Sare acı dolu bir ifade ile baktı eşine.
“ Sare iyi görünmüyorsun arabayı hazırlıyorum hemen” dedi İbrahim. Gecenin bir yarısı annesinin kapısını kırarcasına çaldığında Dilruba ve Ömer de sese uyanmıştı.
Hasteneye koştular hemen. Sarenin doğumu başladı. Fakat süreç zorluydu. Halil İbrahim ameliyathane kapısı her açıldığında hop oturup hop kalktı.
Nihayet ağlayan bebek sesleri koridoru doldurduğunda hepsi derin bir nefes almıştı. Hemşire kolunda iki erkek bebek ile çıktı kapıda. İkisininde maşallahı vardı. Sağlıklılardı.
Halil İbrahim oğullarına doğru heyecanla yürüdü ve kucağına aldı ikisinide. Gülümsedi. Baba olmanın tadı yerleşti hücrelerinin her birine.
Tüm aile bebeklerin başında toplanmış ilgilenirken Sareyi hala çıkarmamışlardı. “ Bir sorun var “ dedi ebe.
“ Plasenta mı gelmiyor”
“ Hayır arkadaşlar bebekler ikiz denmedi mi!!! Davetsiz bir misafirimiz daha var” dedi doktor.
Hepsi birbirine şaşkınlıkla bakarken hemşirenin ameliyathane kapısından koşarak çıkması aileyi endişelendirmeye yetip artmıştı bile…