Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Evlenemezsiniz

@dilefruz

Sabah Halil İbrahim ve Sarenin birbirine olan yakınlığı ve kaçamak bakışları Mustafa Ağa dahil herkesin dikkatini çekmişti.

Zeynep Hanım ve Halime nine elbette en çok sevinenlerdendi.

O sert bakışlı adam gitmiş yerine gülücükler saçan Halil İbrahim gelmişti.

Ömer Asaf yine durgundu. Tüm gece döndü dolandı uyuyamadı. Aksi gibi kadının tüm kokusu sanki yatağına sinmişti.

Sabah ilk işi tüm nevresimi toparlayıp kirliye atmak olmuştu.

Dicle mutfakta yakaladığı yengesine takıldı.

"Yengecimmm yüzünde güller açıyor hayırdır inşallah"

"Her zaman ki halim Dicle" dedi Sare.

"Senin herzamanki halinde ya abimmm yahu ne yaptın adama adam muhallebiye dönmüş" dedi gülerek.

"Dicleee kocam hakkında doğru konuş fena olur"

"Aaaa aaa bak sen şu işe Bahar görüyorsun değil mi ne olduysa artık nasılda laf söyletmiyor kocasına"

"Dicleee belki abinin bir öpücüğü ile bu hale gelmişimdir " dedi şakayla karışık.

Diclenin yanakları kızardı. Arazın onu öptüğü geceyi kastettiğini anladı.

Sare genç kızın omuzuna dokunup çıktı mutfaktan.

Mustafa Ağa konuştu. Cumartesi gecesi Remzinin kızı evleniyor davetliyiz hepimiz Cuma kına olacak. Perşembeden gidip çiftlikte kalacağız ona göre hazırlanın hepiniz hem Çiftlik havası iyi gelir hepimize."dedi.

" İyi düşünmüşsün bey Sare de çiftliği görmüş olur hem "dedi.

Kahvaltı faslı bitince erkekler ile kadınlar ise ev işine yöneldi. Zeynep Hanım ve Kaynanası mevlüte gittiler Sare ve Dicle ise evde kaldı. Kapı çalınca Sare kapıya yöneldi.

Karşısında Lala yı görünce büyük bir sevinçle sarıldı.

" Lalalammmm hoşgeldin nasıl özledim seni hem habersiz gittim özür dilerim"

"Amnnnann Meri bırak yahuu kıracaksın kemiklerimi Ay fena oluyorum" diye söylendi.

Sare Lala yı bırakınca Sare güldü.

"Delisin Vallahi" diye söylendi kadın. Dicle ve Bahar ikilinin bu haline gülerken Lala diğer kızları selamladı.

"Maskara olduk senin yüzünden meri" dedi şen kahkahasıyla.

Genç kızlar kadının koluna girip avludaki koltuğa oturrru.

Bahar hemen atladı. "Ben bize bir Türk kahvesi yapayım da içelim"

"Olur olur çok iyi olur" dedi Lala.

Bahar kahve yapmak için mutfağa girdiğinde Lala Sareye döndü. Sare "Hangi rüzgar attı seni buraya" dedi heyecanla.

"Yahuu tüm gece rüyamda gördüm seni merak ettim"

"Hayrolsun Lala ne gördün"

"Valla Güzeliim ben hayır derim lakin Allah bilsin. Bir demet gül ile geldi Halil İbrahim sana. İlk önce yanağını öptü karşiliğinda ise iki badem şekeri koydun adamın avucuna"

Sare kaşlarını kaldırdı. "Badem şekeri mi"

"Evet badem şekeri"

Sare bir an duraksadı ve yıllar öncesine gitti. Badem şekeri verdiği o adam geldi gözlerinin önüne lakin resim silikti.

"Hayrolsun Lalam"

"Her şet yoluna girdi değil mi iyisiniz" dedi Sarenin dizine elini koyarak.

Sare elini Lalanın elinin üzerine koydu. "Çok şükür Lala. Hem ben sana bir şey söyleyeceğim" diye fısıldadı.

Baharın mutfaktan Dicleye seslenmesi ile yanlız kalınca Lala "Ne oldu çatlatmada söyle meri" dedi. Sare kızardı.

"Aman yarabbi siz karikoca oldunuz değil " dedi ellerini ağzına götürerek.

Sare bakışlarını kaçırdı utandı.

"Ahhh güzelimmm benim utanma elbette olmasi gereken bu idi peki söyle bakalım pişman mısın"

"Bunu daha erken yaşamadığım için pişmanım Lala" dedi utanmadan. Lala şen bir kahkaha attı.

Kahvelerin gelişi ile kızlar bambaşka sohbetlere daldı.

...

Ömer Asaf bir türlü Dilrubayı atamıyordu aklından. Adamın o seviyesiz konuşmaları aklına geldikçe kötü oluyordu. Kendi kızkardeşide vardı ve böyle bir evliliği içi kaldırmıyordu.

Kafasını dağıtmak için her yolu denedi. Arkadaşları ile buluştu atış talimi yaptı ve hatta karıya gitti lakin aklı öyle meşguldu ki o işi bile yapamadan çıktı odadan.

Akşam oldu eve geç geldi direk odasına geçti. Yeni nevresimlerin serildiğini gördü. Lakin koku hala burnuna doluyordu. Kadın sanki tüm kokusunu odaya bırakmış gitmişti.

Tüm pencereleri hırsla açtı. Lakin fayda etmedi.

Birkaç gün çabuk geçti. Nihayet perşembe günü gelmişti. Kenepenli ailesi cümbürcemaat çiftliğe gitmişti.

O gün sakin ve sıradan geçti. Cuma günü kına gecesi vardı ve kadınlar hazırlanıp öncesinde kınaya yerine vardılar.

Sare Dilrubayı görmek için müsaade istedi ve kilitli kapı açıldı. Sare ve Dicle genç kızı karşısında görünce şaşkınlıkla birbirine baktı.

Bir hafta gibi kısa bir sürede zayıflamış gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş güzelliği gölgelenmişti.

Dudağının kenarında oluşan kızarıklık dayak yediğinin ispatıydı.

Yaşlı gözlerinin ardından iki kadına baktı ve kafasını çevirdi. Titreyen elleri ile gözyaşlarını sildi.

Çaresizlik içinde baktılar Dilrubaya. Tam o sırada kapı açıldı. Nemrut suratlı bir kadın destursuz daldı içeri erkek tarafındandı belliydi.

Elindeki kırmızı şalı kızın üstüne örttü. "Bırak artık ağlamayı gül gibi adam alıyorsun daha ne istiyorsun" dedi.

Sare cevap verecekken Dicle durdurdu yengesini. Dilrunayı çekiştire çekiştire çıkardı kapıdan kadın.

Kapının dışında duran yılışık ve bir o kadar itici duran adama yönlendirdi. Adam öyle arsızdıki zorla tuttu Dilrubanın elini.

Kızın aksine o oldukça keyifliydi. Çirkindi. Ve de tuhaf bir şekilde rahatsız ediciydi. Sare ve Dicle ağaç altında sigara içen Halil İbrahimin yanına geldi. Sarenin kaşları çatılmıştı. Az sonra Ömer Asaf geldi yanlarına. Gelinin evden çıkışını izliyordu.

"Ne oldu Saremm ne bu hal" dedi Halil İbrahim sigarasından bir duman çekerken.

"Görmüyormusun Halil İbrahim kızı kör bir kuyuya atıyorlar bir haftada perişan olmuş kız" dedi.

"Abi dayak yemiş dudağı patlamıştı" dedi Dicle. Ömer Asafın içinde anlamadığı bir öfke yükseldi. Kaşları çatıldı bir saniye olsun ayırmıyordu gözünü.

Genç kız ikili sandalyeye oturdu. Kına merasimi başladı. Buradan bile omuzlarının düşüklüğü görünüyordu.

Etrafında dolanan kadınlar bir müddet sonra durdu kına yakılmaya başlandı. Ahmet etrafına öyle bir gülüyordu ki Ömer Asaf gidip dövmemek için zor tutuyordu kendini. O gece aklına geldikçe sinirleri geriliyordu.

Kına yakıldı ayağı kalktılar. Ahmet Dilrubanın duvağını açtı. Kızın suratı kireç gibiydi. Bakışları bomboştu. Ahmet o yılışık gülümsemesi ile baktı kıza ve kollarını sıkarak yanağını öptü.

O gece öptürmediği o yanağı öptü. Konuşmuyordu ama ne söylediği o kadar netti ki.

Dilruba ezildi o an paramparça oldu ölseydim diye düşündü.

Kirpikleri titredi. Çenesi kasıldı. Ömer Asaf kalbine hücum eden dalgaların esiri oldu nefessiz kaldı öksürmeye başladı. Morardı hatta. Halil İbrahim Ömerin sırtına vurdu "Ne oldu iyi misin" Ömer Asaf zarzor elini kaldırdı. "İi iyiyim ağabey tükürük tükürün kaçtı boğazıma öhhhöö öhhhöö" dedi ve adımlarını ileriye doğru attı. Gömleğini açık nefes almaya çalıştı.

Boğazına birşey kaçtığı yoktu o sahne onun bu hale gelmesine sebep olmuştu.

Atını aldı üstüne bindi ve rüzgara doğru sürmeye başladı. İçindeki ateş sönsün istedi lakin mümkün değildi. Nereye dönse Ahmetin suratındaki o ifade ile kızı öpüşün aklına geliyordu.

"Ne oluyor Ulan bana" dedi içinden çıkmaz sokaklarda kaybolmuştu. Nereye gidecek nereye dönecek bilmiyordu.

Gece gündüze döndü ama Ömer Asaf o gecede kaldı.

Düğün alayı kuruldu. Kepenekliler kahvaltıyı yaptılar ve akşam olunca düğün yerine geldiler.

Herkes kurulan masalara oturdu.
Halil İbrahim ve Sare yanyana oturdu. Karşılarında Mustafa Ağa ve eşi yanında Dicle masanın en ucunda ise Halime Nine ve Ömer Asaf diğer uçta ise Devran.

Halime Nine torununa baktı. Eski topraktı. Bir bakışa bir gülüşe anlardı tanırdı torunlarını.

Gelinle damat çıktılar. Nikah masasına oturdular. Ömer Asafın gözleri uzaklara daldı.

Memur nikah merasimine başladı. "Sayın misafirler nikah merasimine hoşgeldiniz Belediyemizden alınan izinler neticesinde nikah akdine başlıyorum.

Siz Necip oğlu Ahmet Koca Remzi kızı Dilruba Serçe yi hiç kimsenin baskısı ve tesiri altında kalmadan karılığa kabul ediyor musunuz?

Ahmet denen herif öyle sevimsiz öyle iticiydiki hele o suratındaki anlamsız boş gülümseme ağzının kenarlarına dolan tükürükle "Evett evet evet" derken masaya yayılan tükürükleri her tarafa yayıldı.

Memur Dilrubaya döndü kız yaşayan bir ölüden farksızdı. Omuzları düşmüş onca makyaja rağmen gözleri bir ölü balık gibi bakıyordu. Suratı bembeyazdı.

Güzelliği solmuş cansızlaşmıştı.

Ömer Asafın ayağı hızla sallanmaya başladı. Halime Nine torununa baktı torununun kızda olan bakışlarını gördü. Elini titreyen bacağına koydu kırışmış eliyle bacağını sıktı. Bir an Nenesine döndü Ömer Asaf.

Alkışlar sustu. "Siz Remzi Serçe kızı Dilruba Serçe Necip oğlu Ahmet kocayı kocalığa kabul ediyor musunuz.

Cevap vermedi genç kız.

İkinci defa sordu memur kız bir an gözlerini kaldırıp Ömer Asaf ile göz göze geldi. Uzun uzun baktı.

Kızın sessizliği karşısında huzursuz bir uğultu başladı.

Memur tekrar konuştu 3.kez ve sonkez soruyorum siz Recep kızı.....

Memurun sesi büyük bir gürültü ile kesildi.

"Durrr!!! İtirazım var Memur bey bu nikahı kıyamazsınız"

Memur gözlük camını burnuna indirip üstünden ona konuşan adama baktı. Adam geldi kızın elini tuttu çekip aldı masadan.

"Bu nikahı kıyamazsınız o benim kadınım" dedi. Düğün alayındaki uğultu büyük bir kargaşaya dönüştü.

"Ne demek Ulan bu" diye bağırdı Ahmet.

"Duydun kız benim diyorum aklın almıyor mu senin çoktan benim kadınım oldu evlenemezsin"

"Oyyyy başımıza gelenler başkasının koynuna girmiş bu" diye söylendi Nemrut suratlı kadın.

Mustafa Ağa bir hışım belirdi oğlunun yanına "Ne demek lan bu nikah masasından kız kaldırmak ne demek"

"Duydun baba ne demek olduğunu o gece odamdan çıktığını hepiniz gördünüz" dedi.

Mustafa Ağa oğlunun yanına gelip okkalı bir tokat yapıştırdı oğluna. Ömer Asaf yere düşen başını kaldırıp babasına baktı.

Babasıyla arasındaki mesafeyi kapattı.

"İster kabul edin ister etmeyin Dilruba artık benim namusum baba!!" dedi ve kızı olduğu gibi omuzuna alıp yürümeye başladı.

Ahmet "Dilrubaaaa bana bunu nasıl yaparsın" diye feryat figan ağlarken Nemrut suratlı kadın oğlunu tutup

"Bırak bırak ne hali varsa görsün başkasının kapatmasını gelin diye evimize sokacaktık az kalsın verilmiş sadakamız varmış." diye söyleniyordu.


Ömer Asaf omuzuna başaşağı aldığı gelini yürüyerek aracına kadar getirmiş sonra indirerek şöför koltuğunun yanınaki koltuğa oturtmuştu.

Arabanın direksiyonuna oturup arkasından bağıran kalabalığa aldırmadan gaza yüklendi ve tozu dumana kattı.

Dilrubanın ağabeyi Osman arkalarından engel olmak için koşmuş Remzi dayının yere yığılıp kalması ile geri dönmüştü.

Öte yandan Mustafa Ağa ve Halil İbrahim de Remzi dayı ile ilgilenirken Ömer Asaf ve Dilrubanın peşine kimse takılmamıştı.

Ahmet bir ara gitmeye yeltensede babasının okkalı tokadı ile cesaret edememişti.

"Ulan sende hiç erkeklik gururu yok mu heeee başkasının altına yatmış kadını karı diye koynunamı alacaksın Ulan" diyip üstüne birde gelişi güzel okkalı bir tekmeyi kıçına yapıştırıp ensesinden tuttuğu gibi eve sürüklemişti.

O gece Ömer Asaf tam anlamıyla ortalığı ateşe verip çekip gitmişti. Ömer Asafın normal yolla evlenmesini kimse beklemiyordu elbette deliydi. Sinirliydi. Lakin böylesinide kimse tahmin etmiyordu.

"Şaka gibi abim düğünden kız kaçırdı" dedi Dicle şaşkınlıkla.

Halime nine ise keyifle güldü "Hehehehehhe Deli oğlan onada böylesi yakışırdı"

Zeynep Hanım endişe ile baktı kaynanasına "Aman anne bunu mu yakıştırdın oğluma"

"Zeynep çocugun gözlerini görmedşn mi seennn ateş bacayı sarmış kızımmmm hem o çirkin mendeburmu alsaydı gül gibi kızı neyapmışşaa iyi yapmış torunum ben arkasındayım" dedi dimdik durarak.

Tabi ya tüm bu olanların ele başı oydu. O cesaretlendirmess Ömer Asaf yapabilir miydi böyle bir şey.

Halil İbrahim içeri girdiğinde hepsi merakla ayağı kalktı.

"Oğlum Remzi nasıl" diye sordu Zeynep Hanım. "İyi çok şükür iyi anne onlarda şoktalar."

"Aman kankardeşinin oğlu almış kızını yabancıya gitmedi kız söyleyin ayılıp bayılmasın bastonunu yer kafasına sonra" diye hiddetlendi Halime Nine.

Halil İbrahim nenesine döndü.

"Ahhh babaanne ahh bu işin altından da sen çıkarsan varyaaa..." diye söylendi Halil İbrahim.

"Ağabey şimdi ne olacak"

"Ömer Asaf telefonları açmıyor şimdilik yapacak bir şey yok herkes yatsın uyusun yarın ola hayrola" dedi.

Herkes el mahkum odasına geçti. Sare odasına geçtiğinde Halil İbrahim karısına yaklaşıp sımsıkı sarıldı.

"Tüm gün ve son olanlar öyle yorucuydu ki neyse ki sen yanımdasın ve nefes alabiliyorum" dedi.

Sare adamın yanağını öptü. "Sen ne zaman soluklanmak istersen yamacıma gel ben hep seninleyim " dedi kadın.

Pijamalarını giyip yatağa geçtiler. Oturur vaziyet aldılar.

"Halil İbrahim sahi birlikte olmuşlar mıdır"

"Söz konusu Ömer Asaf ise çok emin olamıyorum işin aslını astarını öğrenirim onunla konuşunca"

"Öyle bir şey olmadıysa neden gelini kaçırsın düğünden"

"Bilmiyorum Saremm Ömer Asaf bu o bizim gibi değil aniden yaşar tüm duyguları. Aniden öfkelenir durulur aniden güler susar yanı kestirmek güçtür."

"Sen boşver bunlarıda gel yanıma kokunu özledim be kadın"

"Bende çok özledim seni Halilim bende" dedi ve kocasına sokuldu.
....

Ömer Asaf arabayı bilinmezliğe doğru sürüyordu. Yol boyu konuşmadı ikiside. Ömer Asaf aniden durdurdu arabayı. Dilruba adamın suratına baktı. Ömer Asaf kadına döndü ve bir eli direksiyonda iken konuştu.

"Nereye gideceğimizi sormayacak mısın"

"Hayır" dedi kadın.

"Merak etmiyor musun"

"Etmiyorum"

"Sana zarar vermemden korkmuyor musun"

"Korkmuyorum"

Ömer Asaf tekrar sürmeye başladı aracı. Düşünceler düşünceleri kovaladı.

"Evvel Refik Bedel Tarık" dedi kadın yola bakarak.

Ömer Asaf kadına döndü. "Nereden biliyorsun bunu babaannem çok kullanır" dedi.

Kız konuştu.

"Yoldaş belli yolun nereye gittiği önemli değil"

Adam kadına bakıp güldü. Kendisi kadar korkusuz olan bu kadının yok nereye giderse gitsin kendisine eşlik edeceğini anladı. Yaklaşık yarım saat sonra bir caminin önünde durdular. Yatsıyı kıldıran imam namazı bitirince Ömer Asaf imâmâ yaklaştı.

"Hoca efendi acil bir durum var"

"Nedir"

"Nikah kıyman gerek"

"Ne oluyor Oğul gece gece ansızın olur mu"

"Olur hocam olur yıldırım nikahı oluyor da imam nikahı olunca olmuyor mu onun gibi işte."

"Gelin nerede"

"Arabada"

"E peki rızası var mıdır"

"Vardır elbet gelinlik bile üstündedir kıyacak mısın nikahı sen"

"Yahu sen şu işin aslını astarını anlat hele yanlış birşey yapmayayım Oğul"

Ömer Asaf sıkıntıyla iç çekti. Olduğu gibi anlattı olanları. İmam kahkahaya güldü. "Gençliğimi hatırladım bende karımı kaçırdım. Çağır kızı gelsin"

Ömer Asaf arabaya yaklaşıp kapıyı açtı.
"İn hadi."

"Ne oldu"

"Evleniyoruz"
"Şimdi mi"

"Şimdi ya şimdi imam bizi bekliyor geliyor musun gelmiyor musun" dedi kapıyı tutarken.

"Geliyorum geliyorum" diyip hızla indi araçtan. Ömer Asafın arkasına takılıp camiye girdi. O sırada imam iki şahit bulmuştu bile.

Nikah akdine başladı ve imam nikahını kıydı.

Dilruba ve Ömer Asaf Allah katında karı koca olmuştu artık.

Tam gidecekken Hoca durdurdu onları.

"Gençler bu gece misafirim olun yarın çıkın yola. Dağ yolunda terörist olur gece gece çıkmayın yola." dedi.

Ömer Asaf Dilruba ile Göz göze geldi ve kız kafasıyla onaylayınca "Tamam hocam olur" dedi.

Az sonra müstakil ahşap bir evin önünde durdular.

Hikmet Hoca Ömer Asaf ve Dilrubayı büyük bir misafirperverlik ile içeri buyur etti.

"Geçin çocuklar geçin çekinmeyin. Selma Hanım çocuklar benım misafirim nikahlarını az önce kıydım bu gece bize misafir olacaklar " dedi.

Selma Hanım büyük bir sevecenlikle "Buyrun çocuklar çekinmeyin geçin içeri" dedi büyük bir mutlulukla.

Dilruba elbise formunda olan gelinliğin eteklerini toplayıp içeri geçti ardından Ömer Asaf takip etti onu.

Salona geçip oturdular. Hikmet Amca eşiyle odada kısa bir konuşmadan sonra çocukların yanına geldi "Çekinmeyin kendi evinizde gibi rahat olun çocuklar" dedi.

Az sonra Selma hanım elinde tepsi ile içeri girdi. Dilruba geçen kalkıp tepsiyi aldı. Kadın sofra bezini yere yerdi tepsi üzerine kondu.

"Yol yormuştur çocuklar Buyrun Buyrun yiyin hadi" diyip sofraya çağırdı.

Ömer Asaf ve Dilruba sofraya oturdu ve acıktıklarının o an farkına vardılar.

Hele Dilruba günlerdir birşey yememişti adam akıllı iştahla yiyişi karşısında Ömer Asaf bir an kadına gülümsedi.

"Ne çok yakışıyorlar değil mi Hikmet bunların çocukları pek güzel olur" dedi heyecanla.

Dilruba boğazına takılan lokma ile öksürmeye başladı. Suyu alıp içti alelacele.

"Aman hanım daha evleneli bir saat bile olmadı sende bak utandırdın kızı" diyip kızdı.

"Aman kızım utanma insan hiç kocasından utanırmı" derken Dilruba kıpkırmızı olmuştu.

Ömer Asaf kadının bu haline gülmemek için zor tutuyordu kendini.

Yemekler yendi sohbetler edildi yatma vaktı geldi.

Selma teyze koridorun başında duran misafir odasını hazırladı.

Getirdiği pijamaları yatağın üstüne bıraktı. İkili odaya geçti. Kızın gözleri ilk önce tekli yatağı gördü.

Ömer Asaf "Sen giyin ben de o arada bir hava alayım" diyip dışarı çıktı.

Kız gelinliğinden sıyrıldı misafir odasında bulunan banyoda yüzündeki makyajdan arındı. Elbise formunda olan pijama elbiseyi üstüne geçirdi.

Saçlarını açıp kaşıdı. Tam o sırada kapı çaldı. "Gel" dedi tiz bir sesle.

Ömer Asaf kapıyı aralayıp girdi. Yatakta duran çizgili pijamaları alıp banyoda üzerini değişti.

İçeri girince aklına kızın aklına onlarda kaldığı gün gelince güldü.

"Neye gülüyorsun" dedi adam.

"Hhiiçç misafir kaldığın yerde çizgili pijamalar kaderin oldu" dedi gülümseyerek.

Adam üzerine baktı güldü "Neyseki bedeni bu sefer tam oluyor"

Adam kadına baktı yatağın ucunda oturuyordu kadın.

"Sen yatakta uyu ben yerde battaniyeyi serer yatarım."

"Olmaz öyle şey" diye ayaklandı Dilruba.

Bir an sesli düşündüğünü farkettim ve kendisine şaşkınlıkla bakan adama baktı.

"Şeyy olmaz yani yerdeki kilim çok ince hem hasta olursun"

"Tek bir yatak var" dedi Ömer Asaf kaşlarını kaldırarak.

"Yani sorun olmazda burada uyuyabilirsin hem nikahımız var kocamsın artık"

Adam kadına baktı uzun uzun kadının söylediği gerçeklik ile yüzleşti o an. O sırada kadının dudağına değdi gözleri kaşları çatıldı.

Korktu Dilruba "Yanlış bir şey mi söyledim" diye düşündü.

"Dudağına ne oldu" dedi aniden sertleşen sesiyle.

Kadın elini kabuk bağlayan dudağına götürdü.

"Önemli bir şey değil" dedi sessizce.
Ömer Asafın adımları kadının dibinde bitti eğilip baktı yakından.

"Soruma cevap ver"

"Ahmet.. O yaptı."

Ömer Asaf ellerini yumruk halinde sıktı. Çenesi kasıldı. Dilruba onun bu halini görünce farkında olmadan ellerini omuzlarına koydu.

"Geride kaldı hepsi geride kaldı artık."

Ömer Asaf kızın yüzüne bakınca avuçlarından omuzlarına yayılan sıcaklık ile gevşedi. Yavaşça sıyrılıp kapıya geldi kapıyı kitledi.

"Sonra seni sabah sabah başkasının yatağında toplamayayım" dedi kapıyı kitlerken.

"Ömer Asaf bilerek gelmedim yatağına" dedi sitemle. Dilruba.

"Ne farkeder sonuç olarak uyandığımda kucağımda bana sarılıyordun."dedi arsızca.

Kız kızarıp bozardı. Yatağa geçti pikeyi açtı hırsla" İyi madem kendine dikkat et hazır nikahta var başka şeyler yapmayayım sana!! "diyip adamın cevap vermesine dahi misade etmeyen pikeyi üstüne çekip arkasını döndü.

Adam ışığı kapatıp yatağa yattı. Onları yarından sonra bambaşka bir hayat bekliyordu


Loading...
0%