Yeni Üyelik
33.
Bölüm

FİNAL-SAADET:)

@dilefruz

Halil İbrahim korkuyla ameliyathane kapısına adımladı.

" Neden hala çıkarmadılar anne " dedi endişeyle.

" Çıkarırlar oğlum. Dur hele" diyerek teselli vermeye çalıştı annesi. Dakikalar geçtikçe Halil İbrahimi saran korku artmaya başlamıştı.

" Arkadaşlar bebek ikiz demiştiniz!" diye bağırdı doktor.

" Evet hocam. Son kontrolü 3 gün önce yapılmış bebeklerin ikiz olduğu belirtilmiş" dedi sarı saçlı hemşire.

" Desenize bir kaçağımız var ve çok iyi saklanmış!"
Sare acıyla ıkınmaya ve bağırmaya devam ettiğinde nihayet üçüncü bebekte dünyaya gelmişti. Abilerine nazaran oldukça çok olan saçları doktorları bile hayrete düşürdü.

Doktor ters çevirip poposuna şaplak attığında çığlık çığlığa ağladı bebek. Sare acıyla kendinden geçip bitap düşerken bebek kundaklanıp temizlendi. Ameliyathane kapıları açıldığında çığlık çığlığa ağlayan bebeği gören aile şaşkınlıkla birbirine baktı. Doktor gülümseyerek kucağındaki bebekle çıktı.

Doktor kucağındaki bebekle adımlarken avuç içleri terleyen Halil İbrahim gerginlikle baktı doktora. Tüm aile üyeler be olduğunu anlamaya çalışırken konuştu doktor.

" İbrahim Bey, bir kaçağımız varmış. Bebekleriniz üçüzmüş Allah analı babalı büyütsün"

İbrahim duyduklarını idrak etmeye çalışırken, annesinin zılgıtları ile kendine geldi. Kucağına bırakılan bebeğe hayretle baktı. O sırada diğer bebeklerin yanında olan Ömer Asaf ve Dilruba zılgıt seslerini duyunca koşarak geldiler.

" Anne hayrola ne oldu " dedi Ömer Asaf.

" Meğer üçüzmüş bebekler saklamış bu küçük kedi" dedi bebeği göstererek. İbrahim hala şaşkınlıkla bebeğe bakarken " Cinsiyeti nedir " diye sordu bir anda.

" İbrahim Bey, bir de kızınız oldu Allah bağışlasın " dedi doktor.

Haliil İbrahim beyaz dişlerini göstere göstere kocaman gülümsedi. " Ömer Asaf duydun mu kızım oldu. Kız babasıyım " dedi sevinçle.

Kucağına alır almaz uysallaşan minik kız bebek ilerleyen zamanlarda da babasına böyle düşkün olacaktı.

Anlından öptü kokusunu içine çekti İbrahim. Yüreği ferahladı. Gün boyu bırakmadı kızını. Annesi oğluna bakarken içinden sonsuz şükran duydu Allah'a.

Sare kendine geldiğinde kızının olduğunu duyunca şok yaşadı. " Annesine çekmiş saklanmak nasıl olur iyi biliyor" diyerek karısına takıldı İbrahim.

Nihayet gün bitti ve Sare hastaneden çıkarak konağa götürüldü. Evde merakla bekleyen Halime Nine iki oğlan çocuğunu Dilruba ve Ömer Asafın kucağında görünce baştonu ile koşa koşa indi merdivenleri.

" Maşallaah maşallah " diye diye yürüdü yanlarına. " Aman pek yaman bunlar. Baksanıza Sare ye benziyor bunlar ikiside sarı " dedi gülümseyerek. Arkadan gelen İbrahim kucağında üçüncü bebekle babaannesinin karşısına dikilince Halime nine şaşırdı. " Halil o kimin çocuğudur kucağında "

Güldü Halil İbrahim, " Benim benim kızım babaane üçüzmüş bebekler "

 

" De vallah"

" Vallah billah tillah babaanne" dedi İbrahim. Halime nine yaşlı yaşına aldırmadan bir zılgıt çekti. Konaktakiler kocamış kadının haline gülerken Halime Nine hızla konağın kapısına koştu. Kapıyı açarak sokağın karşısındaki karşı evin kapısını çaldı. Komşuları davulcu Remziyi, davuluyla konağın dışındaki sokağa çıkarttırıp davulu çaldırdı. " Remzi vur tokmağı davula bugün düğün günüdür !" dedi bağırarak. Remzi davula tokmağı vurdu. Tokmak davula değdikçe Halime Nine zılgıt çekip halay çekmeye başladı. Herkes gülerek bakarken Ömer Asaf ve Dilruba koşarak halaya eşlik etti. O sırada pencereye çıkan komşular seslendi.

" Heyrdir Halime Ana!"

" Heyrdir Zülfiye! Halilimin üçüz çocukları oldu" diyerek zılgıt çekti. İbrahimi oldukça sevip sayan komşular alınan haberi ağızdan ağızda yaydıkça halay uzadıkça uzadı. Üstüne üst sokaktaki zurnacı ve diğer davulcular eklenince düğün yerine döndü konağın önü.

Her gelen düğün mü var diye soruyor çocuk haberini alınca halaya girip oynuyordu. O gün Halime Nine yaşlı yaşına rağmen hiç oynamadığı kadar oynadı. Mustafa Ağa yaşlı annesini halay başından bir kaçkere almaya çalışsada oğlunun yalını aldırmadan kulağını bükerek geri gönderdi.

Lokumlar, tatlılar , şerbetler dağıtıldı. Açlar doyuruldu o gün. Halime Nine kocasından kalan bağı satışa çıkarıp torunları için şehirdeki tüm yetimleri giydirdi. Gün sonunda İbrahim Sarenin yattığı odaya geçti. Sare uzandığı yataktan dönerek baktı eşine ve gülümsedi. İbrahim yatağın ucuna geldi ve eğilerek anlından öptü. " Allah senden seni verenden razı olsun. Cenneti ayaklarının altına seren Allah'a hamdolsun. Allah seni bana evlatlarımızıda bize bağışlasın. " dedi. Gözleri dolu dolu baktı karısına. Sare kocasının yanaklarını avuçlarının içine alarak iki yanağından öptü. " Allah seni bana çocuklarımızı bize bağışlasın. Düştüğümüz ateşi suya çevirip bizi bağışlayan Allah'a hamdolsun" dedi.

Çocukların ismini Aliyâr, Mehmet Efe ve Neva koydular.

O günden sonra hala daha çocuk isteyen Ömer Asaf ise çocuklardan birini zorla alıp karısıyla arasında yatırıyor besleneceği vakit götürüyordu abisinin odasına. Neva yı ise İbrahim kimselere vermiyordu. Neva ne kadar ağlarsa ağlasın kendi kucağından indirmiyordu. Hatta bebekler ilk yıkanacağı esnada tek başına yıkamıştı Nevayı.

Sare ve annesi tek başına zor olur desede " Kızımla arama girmeyin " diyerek sert bir şekilde uyarmıştı. Sare ve annesi bile böyle özenli bebek yıkamamışlardı. İbrahim bir bebekten öte pamuklara sararak sakinlikle yıkadı kızını. Diğer iki oğlana rağmen Neva yıkanırken hiç ağlamadı. İbrahim'in kızına düşkünlüğü öylece kalmadı.

Hatta Sarenin süt azalınca "kızıma ver sen oğlanlar içmesede olur" bile demişti de Sare kızınca susmuştu. Neva onun için bambaşkaydı. Babasının kopyasıydı.

Ömer Asaf abisini her gördüğü yerde sıkıştırdı durdu. " Abi Allah aşkına şu formülü ver "

 

" Ne formülü lan"

" Üçüz bebek formülü " kahkaha attı Halil İbrahim kardeşinin bu hallerine. İki kardeş konağın bahçesinde gülerken bebeklerin sesiyle ikiside yukarı çıktı.

Bebekler düşe kalka büyürken 4 yaşına girdiklerinde Halime Ninenin vefatı ile konak derin bir sessizliğe büründü... O sabah secdede namaz kılarken ölüsünü bulun gelinin feryadı konağı inletirken koca bir çınar göçüp gitmişti...

Yıllar Sonra...

Aliyâr ve Mehmet Efe iki yandan üstündeki elbiseyi değiştirmesi için Nevayı sıkıştırıp duruyorlardı.

" Çıkar şu üstündekini Neva bak fena olacak"

" Çıkarmam abi! Ben bunu beğendim"

" Kısacık o elbise. Hem Demir bakıp duruyor bak fena olacak" dedi Aliyâr sinirle.

Omuz silkti Neva. " Banane " Aliyar, Nevayı kovalamaya başladığında Neva hızla kapıdan çıkarak merdivenleri koşa koşa indi. O sırada kapıdan giren babasının arkasına saklandı.

" Ne oluyor burada " dedi İbrahim tok sesiyle. " Kısacık elbise gitmiş baba! Akşama Demir de gelecek bakıp duruyor zaten vallahi elimde kalacak söyle çıkarsın üstünü"

 

" Aliyâr , Mehmet Efe! Ben öldümde haberim mi yok! Kızım ne isterse onu giyer ben müsade ediyorum" dedi ve Nevayı kolunun altına alarak saçlarını öptü. O sırada kucağında oğluyla aşağı inen Ömer Asaf ı gören Mehmet Efe sitemle konuştu.

" Amca bak görüyorsun değil mi! Babam pozitif ayrımcılık yapıyor"

Ömer Asaf güldü. " Oğlum en başından beri böyle. Siz doğduğunuzda bile size koç Neva ya büyük bir tosun kestirdi " dedi gülmeye devam ederek.

Aliyar ve Mehmet Efe öfkeyle Nevaya bakarken Neva iki abisine dil çıkarıp babasına daha da sıkı sarıldı. " Benim yakışıklı babammm"

Sare merdivenlerden inerek iki oğluna sarıldı. " Siz baba kız oğullarımı sahipsiz sandınız galiba" dedi yalandan bir sinirle. İbrahim karısına gülümseyerek ve ilk günki o aşkla baktı.

" Aman kızım uzaklaşalım annene bulaşılmaz " diyerek kızını alıp ilerledi.

Konağın ortasında kurulan koca masa kısa sürede doldu taştı. Biraz sonra Zerda Kerim ve kızı Canan, Dicle Araz ve oğulları Demir girdi kapıdan.

 

Bu süre zarfında Ömer Asaf, Dilruba'nın ailesi ile barışmak için her sabah ezanla kayınpederinin kapısına dikildi. Osman Efendi Ömer Asafın tam anlamıyla burnundan getirdi. Sabanı vurdu sırtına koca tarlayı sürdürdü. Gıkı çıkmadı Ömer Asafın. Koyunları tıraş ettirdi. Evin damını yaptırdı. Hatta yetmedi kışlık tezek bile yaptırdı. Ömer Asaf karısı için tek kelime etmeden yaptı tüm işleri. Kayınpederi baktı ki Ömer Asaf ondan daha inat en sonunda pes etti. El öpmeye çağırdı. Dilruba haberi aldığında o gün hiç olmadığı kadar mutluydu. Barıştılar...

Kepenekli konağındaki herkes Demiri bakışları ile döverken o bir tek Nevayı görüyordu.
Araz selam verecek oturdu İbrahimin yanına.
" Bana bak oğluna söyle kızımdan uzak dursun" dedi İbrahim.

Araz oğluna baktı ve güldü. " Durmaz babası gibi inatçı bilesin "

" Bende verecek kız yok Araz efendi "

" Kızkardeşte yoktu ama aldık" dedi Araz geride kalmayarak.

İbrahim kaşlarını çatarak baktı Araza. İkisi bir anda gülmeye başladılar. Dilruba'nın ailesi ve İshak Bozbeyi ailesiyle geldiğinde masadaki herkes tamamdı artık.

Koca bir aile huzurla muhabbetle ettiler kahvaltılarını. Derken konağın kapsının çalınması ile herkesin bakışları kapıya döndü. Elinde kağıtlarla içeri giren genç bir kız masaya yanaştı.

Kim olduğunu bilmezken masadakiler birbirine bakıp kim olduğunu anlamaya çalışıyordu ama kimse tanımıyordu.

Nefes nefese konuştu genç kız. " Zeynep Hanım! Günlerdir size ulaşmaya çalışıyorum. Tahlil sonuçlarınızda bir karışıklık olmuş" dedi genç kız. Mustafa Bey eşine bakarken masadaki herkesin gözü bir anlığına Zeynep Hanıma dönmüştü. Zeynep Hanım kıza bakmaya devam etti ve masanın ortasına bomba gibi düşen o sözleri söyledi.

" Zeynep Hanım ederim hamilesiniz"...

 

 

O günden sonra Devran o gün kardeşinin olacağı haberini veren o kadınla evlendi. Aliyar ve Mehmet Efe amcalarını okula götürüp getirdiler. Neva ise amcasını parka götüren taraf oldu. İbrahim ve Ömer Asaf kendi çocuklarını büyütüp kardeş sevdiler.

Kepenekli konağında sevgi huzur ve mutluluk dolu yıllar yaşandı...

Sare kırışmış elini eşine uzattı. " İbrahim Allah seni başımdan eksik etmesin" dedi yaşlı sesiyle. İbrahim kırışmış gözlerle baktı eşine gülümsedi ve elini sıktı.

Hemen sonra çocukları eşleri ile girdiler konak kapısından Sare hızla torunlarına koşarken İbrahim eşine ve çocuklarına bakarak geçip giden ömrüne şükretti ve son nefesini vererek sedirde hayata gözlerini yumdu...

 

 

Loading...
0%