Yarın bugünden daha aydınlık olacak" Ömer Hayyam.
Ali Tahir her zamanki sahil yolunda ilerlerken yanında duran son model motosiklete baktı ve arkada sarı saçları rüzgardan savrulan kıza dikkat kesildi. Okul eteğinin altından uzanan uzun beyaz bacakları ömürlük bir seyir vadederken arkadan çalan kornanın sesiyle kendine geldi ve gaza bastı.
Bir süre sonra galeriye geldi ve ofisine geçti. İşlerini halletti ve günün büyük bir çoğunluğunu orada geçirdi.
Evrakların arasından kafasını kaldırıp nefes aldı ve can sıkıntısı ile ofladı.
Elindeki dosyayı kapattı ve ceketini giyerek galeriye iki dakka uzaklıkta olan sahile doğru yürümeye başladı. Temiz havayı içine doldururken denizden gelen koku içini ferahlattı denizin kıyısına yakın bankalardan birine oturup ufuk çizgisini izlemeye başladı.
Denizden gelen dalgaların sesi onu dinlendirirken bir anda gözlerinin üstüne kapanan eller paniklemenesine sebep oldu ve karanlıkta kalmanın endişesiyle aniden gözlerinin üstünü kapatan elleri sertçe itti.
Gözlerini kamaştıran aydınlığa kavuştuğunda derin bir nefes aldı ve nefesini kontrol edemeyip öksürmeye başladı. Serçe hızla Ali Tahir in yanına gelerek sırtına vurdu adamı kollarından tutarak banka tekrar oturttu.
Sırt çantasından çıkardığı termosu adamın dudaklarına uzatarak su içmesine yardımcı oldu.
Ali Tahir nihayet kendisine geldiğinde sakinledi ve gözleri Serçenin yeşil gözleri ile buluştu. Bir anda yüreğine yayılan rahatlama ile kendini serbest bıraktı.
"Özür dilerim. Telaşlandırmak istemedim. Ben bir anda seni görünce şakalaşmak istemiştim. İyisin değil mi" dedi adamın dibine girerek.
Ali Tahir şaşkınlıkla kıza bakarken kafasını sallamakla yetindi. "Öğle arasındayız ve soluklanmak için buraya gelmiştim. Bir anda seni gördüm. Sende sık gelir misin buraya" dedi heyecanla.
Ali Tahir karşısında duran küçük kadına belli belirsiz gülümsedi.
"Evet. Yanlız kalmak tercihim yanlız" dedi soğuk sesiyle.
Serçenin suratı düştü ve "Arkadaşın geldiğine göre yanlız kalmak tercihlerin arasında olmaktan çıkıyor ozaman" dedi.
Ali Tahir aniden Serçeye döndü ve "Arkadaş olduğumuzu pek sanmıyorum birbirini tanımayan iki insanın arkadaş olması sencede saçma değil mi"
"Peki sevgilim olmaya ne dersin o zaman bu da seçenekler arasında" dedi Serçe cesurca.
"Hem böylelikle beni tanımak için bir fırsatın olur dedi iri gözlerini daha da açarak"
Ali Tahir ilk önce anlamakta güçlük çekti sonra ise alayla güldü.
"Küçük hanım.. Benim gibi olgun bir erkeğe göre fazla küçüksün" dedi gözlerini kızın bedeninde gezdirirken.
"Ayrıcaa seni tanımak istediğimi nereden çıkardın" dedi soru soran gözlerle.
"Ben tanımak istiyorum yetmez mi. Hem tanıştık sana kendi elimde kek bile yaptım" dedi ellerini göstererek. Hayatımda yemek yaptığım tek erkeksin senin için kimleri karşıma aldığımdan haberin bile yok babam abim onlara değilde başka bir erkeğe bunu yaptığımı duysalar halim ne olur bilmiyorum. Ayrıca senin için böylesi çabalayan bir kadını yok saymak sence de çok acımasızca değil mi? "
Ali Tahir karşısında duran bu laf cambazına baktı tekrar. Heyecanı neşesi imrendi içten içe.
" Ne istiyorsun benden küçük hanım"
"İlk önce küçük hanım demeyi bırak!" dedi işaret parmağı ile Ali Tahiri oyalayarak.
"İkincisi ise adını bilmeye hakkım var o kadar samimi olduk diye düşünüyorum" dedi gülerek.
Ali Tahir gülümsedi ve kurtulamayacağını anlayınca "Ali Tahir. Ali Tahir Kaygısız"
Uzaklara daldı. "Ali Tahir diye mırıldandı kız.
" Ali Tahir Zühreni bulamazsan Serçe var seçenekler arasında ne dersin "dedi şakıyarak.
Tahir kolunu bankın arkasından geçirip uzattı" Sen benimle dalga mı geçiyorsun kızım "dedi kızın yüzüne yaklaşarak.
Serçenin beyaz teni bu yakınlık ile kızardı.
" Hayır hiç olmadığım kadar ciddiyim" dedi Ali Tahir in gözlerine tereddütsüz bakarak.
Adam gözlerini baştan aşağı gezindirdi kızın üzerinde "Sen bana iki beden küçük gelirsin kızım olgun kadın seviyorum ben hem bana istediklerimi verebileceğinden bile şüpheliyken bu söylediklerin... Sadece saçmalık"
Serçenin içinde bir yerde birşeyler kırıldı. Adamın söyledikleri kadınlık gururunu incitmişti.
"Denemeden bilemeyiz değil mi" dedi son cesaretiyle.
Ali Tahir kadının cesareti karşısında nakavt olurken kaçacak yer bulamadı ve "Arkadaş kalmak en doğrusu" dedi beyaz bayrağı yukarı kaldırarak.
Serçe heyecanla güldü. "Arkadaşız yani"
"Öyle görünüyor"
"O zaman telefon numaranı alabilir miyim. Arkadaşlarım ile iletişim halinde olmak benim için büyük bir prensip" dedi.
Ali Tahir kızın uzattığı telefonu aldı ve kendini çaldırdı.
Kız numarayı kaydederken derin bir nefes aldı ve "Bunu hallettiğimize göre yemek yiyebiliriz"
Sırt çantasını açtı ve içinden bir saklama kabı çıkardı. Kabı açtı ve içinde bulunan dereotlu poğacalardan birini peçeteye sararak adama uzattı.
"Bunuda ben yaptım. Özellikle senin için yapılmadı ama benimle birlikte yediğine göre kendin için özel olarak yapılmış varsayabilirsin bir nevi arkadaşlığımızın kutlama yemeği olarak düşün"
Adam yanında duran kadın güldü ve büyük bir ısırık aldı. Serçe Ali Tahiri yandan izlerken hayranlıkla baktı izledi onu. Uzun kirpiklerini izledi ve sonra önünü dönüp onunla birlikte uzaklara daldı.
"Kaç yaşındasın sen" dedi Ali Tahir merakına yenik düşerek.
"22 yaşındayım" dedi Serçe sakinlikle.
"Lise öğrencisi değil misin sen daha küçük olman gerekmiyor mu?"
"Imhhh evet öyle geç başladım okula. 10 yaşında başlamışım konuşmaya. Bu sebeple ilk okula başlama yaşım geç olduğundan böyle" dedi.
Ali Tahir neden diye sormak istedi lakin durdurdu kendini.
Ayaklandı ve " ben kalkıyorum sen oturacak mısın.?"
"Yoo hayır bende kalkacağım" diyip eteğindeki kırıntıları temizledi Serçe.
Yan yana yürürlerken yolun yanına geçtiler ve az sonra Serçenin önünde duran motosikletli genç binmesi için işaret ederken dikkatle Ali Tahiri süzdü.
Serçe Ali Tahire el sallayarak motosikletin arkasına bindi ve kaskını takarak uzaklaştı.
Ali Tahir kızın arkasından bakarken çocuğun kim olabileceğini sorguladı ve muhtemelen sevgilisi diye düşündü. Kendi düşüncelerinden rahatsız olan adam hızla galeriye adımladı ve içeri girdi.
Necip eve geçip memleketten gelen annesi ile kucaklaştı. Firuze Hak yemez dünya iyisi kadın...
Ve rahmetli eşi Cevdet Hakyemez... Acımasız mafya adamı çocuğu olmayınca varis olarak yetiştirmek için Necipi yuvadan evlatlık edinmiş yıllarca eğitmişti.
Şüphesiz bu olayda Necipin en büyük şansı analığı Firuze Hanımdı. Firuze Hanım bir anne şevketi ile sarıp sarmaladı Necipi yıllarca.
Babalığı Cevdet ise zerre sevgisini göstermedi sayısız işkencelere ve türlü baskılara maruz bıraktı onu. Onun tek emeli kendisinden sonra mirasını ve adını devam ettirecek birinin olmasıydı.
Cevdet Beyin ölümünden sonra işleri oğlu devralmış layıkıyla büyütmüştü öyle ki zamanla evlatlık olduğu dahi unutulmuştu. Sanki o Cevdet Hakyemezin gerçek oğluydu.
Kapıdan girdiğinde Firuze Hanım şevkatle sarıldı oğluna "Canımmm canım oğlum nasıl özledim seni annecim" dedi ve koca adamı küçük bir evlat gibi koklaya koklaya sevdi.
Necip annesinin yanında tüm heybetini karanlık yanını bir kenara bırakıyor ve küçük bir oğlan çocuğuna dönüşüyordu.
Annesine sarılıp etrafında döndürdü. "Validemmm bende çok özledim seni" dedi ve saçlarını öptü annesinin.
"Deli oğlan tansiyonum çıkacak vallahii" diyip kahkaha attı yaşlı kadın.
Necip salona geçerken hazırlanan sofrayı görünce gülümsemesi çoğaldı. "Alllahhhhh be sofranın böylesi canım annem benım be" diyip sofradaki sarmaları tırtıklarken alelacele çocukları aradı ve eve davet etti. Hepsinin evi 15 20 dk uzaklıktaydı ve biraz sonra hepsi girdi kapıdan.
Hepsi ayrı ayrı Firuze Annenin elini öptü ve sarıldı. Masayı gören adeta mutlulukla doluyor geçmişe gidiyordu.
Necip evlatlık verildiğinde Ali Mahir Kerimşah ve Tako geride kalmış ama o hiç birini unutmamıştı. Ne zaman Cevdet Bey yurt dışına gitse çocuklar eve gelir Firuze Hanımın hazırladığı mis kokulu ev yemeklerini yerlerdi.
Alparslan her ne kadar sonradan dahil olsada bir zaman sonra oda ekibe dahil olmuş geleneğin sahipleri arasında yerini almıştı.
Masada eski günleri anıp gülen arkadaşlar bir yandan da keyifle yemeklerini yiyordu.
Firuze Hanım masada şakalaşıp yemeklerini yiyen beş adama sevgiyle baktı. Oğlu olmamıştı lakin beş erkek annesi olmayı nasib etmişti Allah ona. Yaşını başını alan kadının şu dünyadaki tek ve son gayesi Necipin dünya evine girip evlendiğini görmekti. Lakin Necip öyle uzak bir adamdıki evlilik işlerine bahsini dahi açtırmıyor yaşananlar aklına gelince baba olmaktan dahi ölesiye korkuyordu.
Necip.
Herkes sofra başında iken kapı kırılırcasına çaldı. Masadaki herkes birbiri ile gözgöze gelirken Necip usulca kalktı ve belindeki silahı çıkarıp kapıya yöneldi.
Kapının açılması ile aniden içeri dalan Asiye Nene belkide günün hiç beklenmeyen konuğuydu.
İçeriye dalan kadın Necipin elindeki silahı görünce "Ulaaa benumi vuracasun" dedi hiddetle. Necip silahı hızla beline koyarken kadının elini öptü.
"Yok nenem kapı öyle çalınınca"
"Ula riv riv etmaaaa nerededir o kopeliii gösterasun bağaa çabuk"
Alparslan babaannesinin sesiyle aniden kapıya gelirken diğerleride sırayla kapıya dizilmişti.
"Babone ne araysun ha burada" dedi Alparslan şaşkınlıkla.
"Ulaaa fişki! Gel ula buraaya yedum seni" diyip bastonu ile Alparslanı evin salonunda kovalamaya başladı.
Alparslan babaannesinin baston darbelerinden kaçarken 4 adam sırayla dizilmiş kahkahalarla gülüyordu.
"Ağzina siçayum Alparslan. Bak tansiyonim çıkayiii. Şerefimizi iki paraluk ettun ula itin uşaği baban neduki sen ne olacasun ulaa"
Asiye nine olgun yaşına rağmen durmadan kovalıyordu Alparslanı.
Firuze Hanım Asiye Hanımı tutarak sakinleştirmeye çalıştı.
"Asiye Hanım lütfen sakin olun bir şey olacak mazallahh" dedi korkuyla.
Yaşlı kadın koltuğa oturup şalını yellerken sinirle söylenmeye devam ediyordu.
"Firuze Baciii kover benii da öldürecağum ha bu kopeliyi" diyip yerinden kalkacakken kolunu tutup engel oldu kadın.
Firuze Hanım doldurduğu suyu Asiye Hanıma uzattı ve sakinleştirmeye çalıştı.
Asiye Nene bir yudum su içti biraz daha sakinleşince konuşmaya başladı Firuze Hanım.
"Sakin olunnn canım konuşup halledersiniz problem ne ise"
"Kardeşcağzumm ha bu beni delu etti kodi oralara. Gelecağsun evlenecağsun deyrum.
Yok babone gönlim ısınmayi"
"Babone anlamaysun istemeyrum"
"İsteyecağsun ulaaa yarından tezi yok benimila gelecasun memlekete. Daha da lafuma söz etmayasun ula eger yapmayacağsan babone deme bana" dedi ve kestirip attı.
Alparslan sıkıntıyla şakaklarını sıktı ve sonunda indirdi gardını.
"Tamam ula tamam"
"Oyyyy benum uşağumm bobanenin yakişukli uşaği" dedi kollarını açarak.
Alparslan babaannesine sarılırken "Dövme faslı geçti sevme faslı başladı" dedi Ali Tahir gülerek.
Sonra çocuklara döndü ve "Ha bu uşak özeneyi size bulacasunuz bir nogamise evlenesunuz sizde " dedi gözlerini dikerek.
Hepsi gülerken "Oğlum tek başıma bu cehennemi yaşarmıyım hepiniz teker teker evleneceksiniz yoksa salarım babaannemi üstünüze" dedi Alparslan.
"Sen evlen de bakalım ona göre karar veririz bizde" dedi Ali Tahir.
Asiye Nene Firuze Anneye gelininin güzelliğini anlatırken diğerleri ise çaylarını içip televizyonda Beşiktaş derbisini izliyordu.
Turna eve geldiğinde dedesini ve anneannesini görmek için aşağı kata indi.
Koşarak dedesine sarılan genç kız dedesini öpücüklere boğarken anneannesi "Gel bakalım buraya kıskanıyorum" dedi ve torununa sarıldı.
"Turnaa iş güç nasıl gidiyor bakalım"
"İyi gidiyor dedem her şey yolunda"
"İyi bakalım iyi. Kuzey aradı az önce yarın akşam 11 uçağı ile geliyormuş" dedi sevinçle.
"hah ciddi misiniz siz bak sen şu işe bana gelemeyeceğini söylemişti."
"Amannn Hikmett bozdun tüm sürprizi çocuk o kadar tembihledi seni"
"Aman be ne olacak şimdide sürpriz oldu işte hem bilmiyor mu bu çocuk benim aklımın gelip gittiğini." dedi sistemle.
"Tamam dedem sinirlenme ben bilmiyormuş gibi yaparım" dedi dedesine sarılarak.
"Senden başka kimse anlamıyor beni Turnam. Sen gidersen ne yapacağım bilmiyorum. Hem şu damat bozuntusu ne diye gelip sormuyor hiç beni" dedi kaşlarını çatarak.
Aklı bir gidip bir gelen adam Kerimşahı soruyordu.
"Yoğun dedem yoğun ben bile görüşemiyorum." dedi Turna dedesini göbeğini severken.
"Üzüyor mu seni yoksa anlının çatından vurayım mı"
"Aman dedem yok el bebek gül bebek ilgileniyor benimle dur celallenme hemen" dedi ve konunun uzamaması için ayağı kalktı.
"Dedem yorgunum ben eve çıkayım yine gelirim" dedi hızla ve kapıdan çıktı.
Dedesi arkasından bir şeyler söyledi lakın duymadı Turna.
Evin kapısından içeri girdiğinde kapıya yaslandı ve elleri dudaklarına gitti. Kalbi hızlandı ve bir anda kafasını sallayıp silkelendi.
Elini yüzünü yıkayıp yatağa girdi. Adamın sözleri kafasında döndü durdu ciddi miydi dalga mı geçiyordu...
Bir daha bir daha engel olmalı ve izin vermemeliyim diye düşündü.
Evet evet her ne olursa olsun engel olmalı kapılmamalıyım.
Turna uykuya dalarken başta Ali Tahir bu gece uyumayacak olanlar arasındaydı.
Duşunu alıp yatağa uzandı ve üzerini örttü açık bıraktığı gece lambasının ışığı bir süre sonra gözlerini yormaya başladı.
Komidinin üzerindeki telefonun titremesiyle bir küfür savurdu.
"Sikeyimmm kim bu gece gece"
Telefonu eline aldı ve bilinmeyen numaradan gelen mesaja tıkladı.
0542999..... :
Merhaba uyku tutmadı sen ne durumdasın?
Ali Tahir " Sen Kimsin?
0542999.... : Serçe ben hala kaydetmedin mi numara mı arkadaş olduğumuzu sanıyordum. :(
Ali Tahir" Ne oldu gecenin bu vaktinde bunun için mi yazdın.
0542999...": Hayır. Seni özledimmm...
Ali Tahir bir süre telefonun ekranına baktı. Özlemekk... Özlemek birini nasıl bir eylemdi. Gece gece kafa buluyor benimle diye düşündü. Ve telefonu geri yerine koydu.
Telefon titredi fakat cevap vermedi. Telefonun tekrar titremesiyle yeniden eline aldı ve yatakta oturur hale geldi.
0542999....: Hey orada mısın.
Arkadaşlar birbirini özler.
Yeni pijama takımım nasıl?
Ali Tahir ekrandaki fotoğrafa tıkladı ve açılır açılmaz güldü.
"22 yaşındaki çocuklar böyle pijamalar mı giyiyor"
"Çocuk değilim ben"
"Evet genç bir çocuk demek daha doğru"
Serçe sinirlendi. Kendisine 5 yaşında çocuk muamelesi yapan bu adamın tavrına kızdı. İkinci defa incindi gururu.
"Sen büyük bir adam olarak başka türlüsünü mü tercih ediyorsun."
"Evet."
"Yani kadınlar ne tür pijamalar giymeliymiş bunun nesi kötü"
"Kızım gece gece kafa bulmaya mı yazıyorsun sen bana"
"Hayır arkadaşımla muhabbet ediyorum belki sana ihtiyacım vardır hem özlediğimi de söyledim"
"Sen her önüne geleni özler misin böyle"
"Her önüme geleni değil kalbimi yarış atı gibi koşturan adamı özlüyorum demek daha doğru"
Ali Tahir uzun süre baktı ekrana içinde bu kız onun adeta aklıyla oynuyordu. Bu denli güvenli ve açık oluşu onu savunmasız bırakıyordu.
"Her neyse uyumam gerekiyor eğlenmen bittiyse uyuyacağım"
"Eğlenmiyorum seninle. Hem evlenmeyi tercih ederim"
"Kızım sen ciddi ciddi benimle dalga geçiyorsun. Söylesene siz çocuklar kendi aranızda iddslaştınız mı yoksa.
" Sen iddaa konusu olamayacak kadar özel bir adamsın Ali Tahir. Seni insanlara malzeme edecek değilim. Duygularımı açığa vurmam seni neden rahatsız ediyor karşılık beklemiyorum ki ama söylemememi engelleyemezsin değil mi buna hakkın yok"
Adam her yazılanla içine atılan tohumun sulandığının farkında olmadan konuşmaya devam etti. Birinin özeli olmaz özlenmek bunlar öyle yabancı duygulardıki Ali Tahir için...
"Peki istediğini yap küçük hanım şimdi uyumam gerekiyor iyi geceler"
"Ali Tahir eminsin değil mi istediğimi yapacağım"
"Yap kızım! Şimdi beni rahat bırak uyuyayım"
"İyi geceler" dedi Serçe son olarak.
Ali Tahir öylesine söylediği bu sözün ceremesini elbette çekecekti. Adam uykuya dalarken Serçe telefonu heyecanla gögsüne koydu. Sonra uçuş moduna alarak yatağına yayıldı ve uykuya daldı.
İki gün boyunca Firüze Hanımlarda kalan Asiye Nene Alparslanı alıp memleketi Rize ye döndü. Kız istenecek nişan yapılacaktı.
Kerimşah Necip Tako ve Ali Tahir hava alanına doğru ilerlerken Firuze Hanım ise öncesinde Asiye Hanım ile gitmişti.
Rizenin temiz ve yeşil havasını soludu Alparslan evin terasından. Cebinden çıkardığı sigarayı tüttürürken yarın akşam gerçekleşecek isteme törenini düşündü. Kızı görmemiş neye benzediğini dahi bilmiyordu.
Asiye Nenenin seslenmesi ile aşağı indi ve istenenleri almak için kasabaya gitti.
Aracını ekmek fırınının önüne park edip içeriye girdi.
"Aleykümselam yakışıklı"
"Vuuuu!! Aleykümselam kardeşim ha buralara hangi rüzgar atti seni"
Güldü Alparslan. "Beş ekmek" dedi.
Ekmekleri alarak dışarı çıktı. Aldıklarını eve bırakarak arkadaşlarını almak için havaalanına doğru yola çıktı.
Uçaktan inen adamlar. Bekleme alanında kendilerini bekleyen arkadaşlarına doğru ilerledi Alparslan onlara doğru koşarken "Neredesiniz lan kaç gündür iki kadının eline bıraktınız beni. Babaannem desen bir yandan halamlar biryandan" diye sitemle arkadaşlarına yüklenirken dört adam onun bu haline gülüyordu.
Araca doğru ilerlerken Alparslan Necipe döndü ve "Abi hayırdır sen yorgun görünüyorsun" dedi dikiz aynasından bakarak.
Yanında oturan Kerimşah bıyık altından gülerken Ali Tahir cevap verdi.
"Uçaktaki hostesle uçaklar ve uçuş hakkında detaylı bir toplantı gerçekleştirdiler yoğun geçmiş olmalı"
"Abi gözünü seveyim cenabet halinle arabaya mı bindin "dedi Alparslan.
Güldü Ali Tahir . "Senin yerine onu evlendirmemiz gerekiyor baksana adam yeşil ışık gördü mü affetmiyor"
"Kesin lan hepiniz goygoyu" dedi yalandan bir sinirle.
Araç yokuşu çıkarak üç katlı ahşap evin önünde durdu. Asiye Nine çocuklar ile hasbihal ederken herkes içeri girdi.
Akşama doğru Cengizhan Bey de isteme merasimi için gelmişti.
Akşam yenen yemeğin ardından herkes odalarına çekildi. Necip Tako ve Ali Tahir aynı odada kalırken Alparslan , KerimŞah ile bitlikte aynı odayı paylaştı. KerimŞah aldığı duş sonrası giyinip odaya geldi ve balkonda üst üste sigara içen Alparslana doğru ilerleyip elini omuzuna attı.
"Ne bu keder" dedi hemen trabzanın üstünde duran sigara paketine uzanırken.
Ağır ağır dönüp arkadaşına baktı Alparslan. KerimŞah sigarasını dudaklarına götürerek göz teması kurdu arkadaşıyla.
"Yarın belkide yeni bir hayata başlayacağım ne olacak nasıl olacak endişeliyim" dedi. Kerimşahın yüzüne bakarak.
"Fazla düşünme akışına bırak akacak kan damarda durmuyor Alparslan herşey bir şekilde yolunu buluyor"
"Öyle öyle tabi ama ne bileyim işte bilmediğim tanımadığım kız" dedi biten sigarasını söndürmek için ezerken. İki adam dakikalarca konuştular bu konu üzerine az sonra dikkatlerini dağıtan sesle muhabbetleri bölündü.
Kopan çığlık sonrası Alparslan çaylıkların olduğu yere baktı ve bir kadının yuvarlandığını gördü.
"Abi biri düştü" dedi hızla ve merdivenleri koşarak indi.
Kerimşah arkasından giderken Alparslan hafif çiseleyen yağmuru aldırmadan çaylıkların oraya koştu.
"Kimse varmı!!" diye bağırdı.
"Hee var. Ha buradayım." dedi bir kadın sesi.
"Bacım bekle çekeceğim seni oradan"
"He tamam bekleyrum" dedi kadın.
Kerimşahın gelmesiyle birlikte Alparslan Kerimşahın bileğini sıkıca kavradı ve eğim olan yere uzattı elini çayların arasından seçemediği kadının eli uzandı eline. Sıkıca kavradı ve Kerimşah Alparslanı Alparslan da kadını yukarı çekti.
Üstü başı çamur olan kadın çıkar çıkmaz üstünü silkeledi. "Sağol. Yağmur yağayi koşaydum çamur kaydi düştum haburaya" dedi.
Kadın elindeki torbayı sıkı sıkı kavrayarak arkasını döndü.
"Dur gece gece tek gitme. Eve kadar bırakayım seni bacım"
"İstemaz! Yardum ettun tamam da ne takilaysun peşime"
"Yok ondan değil karanlık başına bir şey gelir"
"Gelmaz çukurdan çektun diye kahramanim mi sanaysin kenduni eğer ola ki peşima gelursan vuracağum seni hem başım bağlıdur. Dedikoduya lüzum yoktur." dedi kadın ve arkasını dönerek hızla karanlıkta ilerledi.
Alparslan "Akıllısı bizi bulmaz delisi mübarek yağıyor" dedi. Kerimşaha dönerek.
Kerimşah "Oğlum gel deli misin sen Karadeniz kızı vallahi vurur seni evlenmeden kara toprağa girme" dedi Alparslana gülerek.
İki arkadaş yan yana gülerek ilerledi.
Sabah kahvaltıdan sonra etraf toparlandı. Çiçek çikolata işi halledildi. Alparslanın traşı yapıldı.
Herkes takım elbiselerini giyindi. Peşin sıra araçlara binip kız evine doğru ilerlediler.
Alparslan derin bir nefes alıp indi araçtan. Peşin sıra eve ilerleyen adamlar Cengizhan Beyin arkasında durdu ve kapının açılmasını bekledi.
Kapı açıldı. Resul Bey kızın babası kapıyı açtı ve "Hoşceldunuz dünürüm" diyip Cengizhan Beyi selamladı.
Asiye Nene evin kadınları ile içeri girerken sırayla Necip Ali Tahir Kerimşah ve Tako içeri girdi. Sırayla içeri giren adamların hepsi arkasına şaşkınlıkla bakıyordu. Alparslan arkadaşlarının bu hareketini garipserlen
En son elinde çiçekle içeri girdiğinde onu numaralı gözlükleri ile kısa tıknaz şişman bir kadın karşıladı. Alparslan şaşkınlıkla kadına bakarken Kadın gülerek Alparslanın elinde çiçekleri aldı.
Alparslan gördüğü kadınla şok olurken betibenzi atmış bir vaziyette içeri geçip en köşeye oturdu.
Necip eğilip "Maşallah yenge pek güzel" diye dalga geçerken,
"Sus ula sus" diye kısıkça bağırdı Alparslan. Büyükler kendi aralarında sohbet ederken kız çiçeklerle içeri koştu ve ;
"Ulaaaaa damat çok keleş adam!! Paçi nedur sendeki bu şans." diyip kuzeninin omuzuna omuzuyla vurdu Selda denen kız .
Çiçekleri vazoya koyarken kızlar kendi aralarında dedikoduya başlamıştı. Sırayla herkes kapının ucundan gelen adamlara bakıp hayaller kuruyor gülüyordu.
"Yanında gelen Uşaklarda keleş. Ha gönlüm yanayiii" dedi uzun olanlardan biri. Kız tarafından adamlardan birinin kızların yükselen kıkırtılarına karşılık mutfak kapısında uyarır tonda öksürmesi ile İçerideki hummalı konuşma son buldu.
Cengizhan bey boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Resul. Bileysun uzun zaman oldii isteyrum gelmak bu güne nasipmiş. Sebebi ziyaretimuz bellidur. Kizin Elifi uşağum Alparslana isteruk." dedi.
Resul Bey eşine baktı ilk önce "Cengizhan. Senin uşağun benimde uşağumdur. Allah hayırlı etsun
Verdim gitti" dedi elini dizine vurarak.
Alparslan renkten renge girerken kravatını hava almak için genişletti.
"Kahveleri hazır etsunlar" diye seslendi. Erkeklerden biri.
"Paçi hazırlayasun Kahveleri bekliyler" dedi kuzeni mutfağa koşarak.
Kahveler hazırlandı ve numaralı gözlükleri ile güzele yakın kadın içeri girdi misafir kahvelerini dağıtırken Alparslan kadına baktıkça darlanıyordu. Necip ve Ali Tahir alttan alta gülerken KerimŞah gülmemek için burun kemiğini sıkıyor göz temasından kaçıyordu.
Herkesin kahveleri dağıtıldıktan sonra kadın kalın gözlüklerinin ardından Alparslan'a bakarak güldü. Aralıklı ve koca dişlerini gören Alparslan huzursuzca kıpırdandı. Gerildi. Kapıda kendisine bakan kadından gözlerini kaçırdı huzursuzca biraz daha baksa bu iş olmaz diye bağıracaktı. Sıkıntı ile hafifçe kravatını gevşetti. Allahın yarattığına elbette mana bulmuyordu lakin bu kadın hem büyüktü hemde her şeyi fazla orantısızdı üstelik ses tonu bile etkileyici değildi. Alparslan kafasını öne eğdi göz göze gelmemek ve kendine mukayyet olabilmek için.
Az sonra beyaz elbise içinde ince belli zarif ve güzel bir kadın girdi içeri. Kumral iri dalgalı saçları, ela gözleri buğday tenli kadına herkes hayranlıkla kadına bakarken o ince topuklu ayakkabısı ile kibarca yürüyüp Alparslanın önünde durdu ve gümüş işlemeli kahve tepsisini ona uzattı. Alparslan bir an kafasını kaldırıp baktı kadına ve gece elini tuttuğu kadın olduğunu farketti.
Kız ısrarla Alparslana bakmamaya ısrar edip bakmadı adamın yüzüne. Şaşkınlıkla kadını. yüzüne bakarken Necipin yalandan öksürüğü ile kendine gelerek kendisine tutulan Türk kahvesini yavaşça aldı. Kaderin ufak çaplı oyunu diye düşündü. Az önce sıkıntı ile iç çekerken bahtına düşen bu Gonca içinde çiçekler açtırmıştı. Usulca yudumladı kahvesini. Tuzlu beklerken tatlı kahveyi içmesiyle saniyelik kıza döndü ve hafifçe dudağının kenarı kıvrıldı. Önüne döndü ve afiyetle içti kahvesini.
Kahveler içildi ve yüzük takma merasimine geçildi.
Alparslan kadının yanına geçti ve kadın bir an dönüp baktı adama. Hızlanan kalbine engel olmaya çalıştı lakın mümkün görünmüyordu.
Heyecandan ayakta dahi duramayacak durumdaydı. Yüzükler takıldı ve kurdele kesildi. Artık ikiside nişanlıydı...
Alparslan kıza döndü ve omuzlarından tutarak anlından öptü. Sanki o an kimsenin görmediği ama ikisinin hissettiği bir his düştü içine. Belki ilk görüşte aşk belki başka birşey bilinmez o an ilk defa kendini bu evlilik ile ilgili huzurlu hissetti Alparslan.
Evet ... Alparslanı nişanlandık. Bakalım nasıl ilerleyecek:)
Haydi düğüne ozaman.