@dilefruz
|
Buz kesti herkes. Evvela Züleyha. Kaskatı kesilen bedeni abisinin sözlerine dayanamayarak yığıldı kaldı kollarımızda. Fatma Hanımın sesi duyuldu. " Koş MirAli, koş kız bayıldı. " dedi feryat figan.
O ana dek gözüne dahi bakmaktan çekindiğim adam koşar adım gelerek Züleyha'yı kucakladı ve içeri taşıdı. Ninem içeri adımlayınca bende vardım gittim ardından. Züleyhayı bir odaya taşıdılar.
" Ayşe Hatun kolonya getir" dedi Fatma Hanım telaşla. İyi birine benziyordu. Tanımıyordum ama içimde de ona karşı kötü bir his doğmamıştı. Eline aldığı kolonyayı Züleyhanın bileklerine boynuna sürdü. Züleyha uyanır gibi oldu. Zar zor doğruldu. Fatma Hanım saçlarını okşadı. " Kızım dinlen sakin ol harab oldun hasta olacaksın. Düzelir elbet. " Ne iyi kadındı. O cadı Arife bile bir kez olsun okşamamıştı kızının saçlarını böyle.
Biraz kaldık sonra uyudu Züleyha. Belli ki ağır gelmişti yaşadıkları. Tuğrul abiye pek bir düşkündü. İçinde kavrulan o ateş yakıyordu onu. Ninem bastonuyla dürtükleyince gerisin geri ayaklandık. Ninem Fatma hanımla bir şeyler konuştu. Bekledim bende. Kafamı çevirdiğimde üst balkonda sözlüm olacak adam eli cebinde gözlerini dikmiş beni izliyordu. Huzursuzca gözlerimi kaçırıp etrafa bakınsamda gözlerini çekmedi üstümden. Ninenim bana seslenmesi ile hızla adımlarımı ona yönlendirdim. Kapıdan çıkmadan merakıma yenik düşüp ardıma baktığımda gözleri hala üstümdeydi.
Adımlarım ilerledikçe merakım içinde kök salıyordu. Yürürken kafam eğik önüme baktığımda o an ayağımda tezek yapışan çizmelerimi farkettim. Sonra üstüme bakındım. Vay halime ben bu eskimiş şalvar ve inek boku bulaşmış şalvarla mı çıkmıştım adamın karşısına!
" Ah benim akılsız kafam! Şimdi hepten içi soğumuştur adamın. Kesin tezek kokusu üstüne sindi. Bide leş gibi kokuyor demiştir adam. Vay ki ne vay! Ah benim bahtsız yazım, kör talihim. İçimi kasıp kavuran bu hal eve gidene kadar dudaklarımı kemirmeye sebep olmuştu. Ne yapardım getirip yüzüğü olmaz bu iş derse?
" Yarabbi sen yardım et! Der mi der. Kim ister böyle bi kadını. Bizim köyün kuaförü Leman Abla değil miydi erkek dediğin işveli, cilveli hoş kadın sever diyen.
Neymiş efendim hoş kokmak gerekirmiş. Erkek kısmı işveli, cilveli hoş giyimli kadınlardan hoşlanırmış...
MirAlide öyle midir? Öyledir tabi ya erkek değil mi! Onun ne farkı var? İçimde büyüyüp yiten soru yumağı boğazıma takılmış boğuyordu beni. Babaannem anlamış gibi konuştu.
" Ferah tut içini olacağına varır gızım her şey. "
Bana mıydı söylediği yoksa Züleyha için mi bilmem ama bir nebze olsun iyi gelmişti. Yaşayacaklarımdan habersiz yürüdüm tüm yolu. Bundan sonra hayatın ne getireceğini yaşayıp görecektim.
Eve vardığımızda kediler dökülen sürün etrafında toplanmış sütü içerken yengemin gözü bana değer değmez başladı konuşmaya.
" Boyun posun devrilsin! Gözün kör olsun! Sana mı düştü elalemin derdi tasası körolasıca uğursuz!"
" Uğursuz sensin! Elalem dediğin benim en yakın arkadaşım be!"
" Seni utanmaz arlanmaz! Kendine layık arkadaş bulmuşsun. Duyduk arkadaşının yediği haltları. Sen kolluyorsun değil mi sen soktun kızın aklına! Elti olalım dedin"
" Ohhh! Sefam olsun. Kiziroğullarına gelin gidicem diye değil mi bu saldırmaların kudur! İyi yere gelin olucam diye uykuların kaçıyordur beter ol inşallah "
" Ha hayyyy! Gelin ata binmiş ya nasip demiş! Alır mı seni be o herif ! Şimdiden sordurmaya başlamış seni konu komşuya abe salak! Sabah Nalcıların Zekiye geldi, seni sordurmuş senin ki. Oda öğrenecek ne uğursuz ne sünepe bir şey olduğunu. Kabul eder mi hiç seni. Beyoğlu'na beykızı yaraşır. Dönde bak şu haline" dedi küçümseyici bakışları baştan aşağı beni süzüp dudağının kenarı memnuniyetsizce kıvrılırken.
İçimi acıta acıya devam etti zehir zemberek sözlere. " Senin gibi zır deliyi kim ne yapsın! Kör Rüstemin Deli oğlu Hüseyin alırsa seni öp başına koy. Beceriksiz, uğursuz ! diyerek tükürdü ayak ucuma ve hızla ardını dönüp eve girdi.
İçimi darmadağın eden gerçekleri yüzüme yüzüme nasıl da söyleyip savunmasız bırakmıştı beni. Hissettiğim acı ilmek ilmek işlendi vücudumun her yanına. Midemde toplandı kaldı sonra. Midemden başlayıp kalbimi sıkıştıran duygu topyekün esir aldı beni. Serpil kollarını bağlamış çardakta bana tüm kötülüğü ile gülerken, onun karşısında ağlayıpta onu daha da mutlu etmeyecektim!
Çenemi sıkmaktan birbirine kenetlenen dişlerimin acısı kulaklarıma vururken zar zor yutkunarak zorla adımladım eve doğru. Hemen sonra bahçe kapısından giren babaannemi beklemeyip acele yürüdüğüm ve bunca sözü işittiğim içinde ayrıca kızdım kendime. Odaya vardığımda gömleğin üstüne giydiğim cepketi yere hırsla fırlattım. Banyoya girdim hemen elime yüzüme su çaldım. İçimi eriten yakıp küle çeviren sözleri sindirmek ne zordu meğer. Üstümü değiştirip hızla elime sepetimi aldım. Koşar adım evden çıktığımda arkamdan mahallenin kızları ile yanyana gelip beni çekiştiren Serpil'i umursamadan tuttum yayla yolunu.
İğde ağacının önündeki koca kayaya çıkıp rüzgarı önüme alarak avazım çıkana kadar bağırdım. Dağ taş bayır her ne varsa duymalıydı. İçimdeki yangın başka nasıl sönerdi. Yok olup gitseydim...
" Haklı öyle haklı ki hemde. Ne işe bulaştın Şüheda ne işe! İşin sonunda bir de rezil olmak vardı" diyerek omuzlarımı düşürüp indim kayadan aşağı.
Akarsuya doğru ilerledim. Ya suya anlatmalıydı derdini yada dipsiz bir kuyuya. Gürleyen su derdini biran durulur gibi oldu. Derdini anlat ben dinler yok ederim der gibi dile geldi sanki.
" Kim bilir kime sordu? Ne diye sorarsın be adam! Ne var sanki... Of of! Zaten kimse sevmiyor beni. Kim bilir neler anlattılarda korkuttular adamı. Gülmeyecek mi benim kaderim. Ah benim akılsız başım. Her önüne gelene sataşırsan olacağı bu elbet. İyi konuşur mu hiç o hain köylü. Konuşmaz elbet bir de bire bin katıp anlattılar kesin! Uğursuz, suratsız, mendebur, çalı dikeni hatta hatta deli bile demişlerdir. " diyerek oturduğum yerde kollarımı geriye atarak uzandım.
" Dediler zır deli dediler " diyen ses tersine gördüğüm yüzde bir anda uzandığım yerden kalktım. Kanlı canlı karşımda durmuş bana cevap mı vermişti o.
Dudağımın kenarını ısırıp mahçup halde baktım yüzüne. Duymuş muydu herşeyi... ah be kızım ne diye sesli konuşursun! Al sana su. O su derdini akıp götüreceğine döktümü tependen aşağı! Şimdi ayıkla pirincin taşını...
Yazardan.
Şüheda şaşkınlık ve mahcubiyetle MirAlinin karşısında dururken MirAli yol boyu yüzüğü nasıl geri vereceğini nasıl konuşacağını kendince telkin edip durmuştu. Esasen kız güzeldi. Hem de çok çok güzeldi. Herşeyden önce içten samimi bir tarafı vardı. Tüm bunlara rağmen MirAli cezaevinden yeni çıkmış biri olarak kaderine mani olmak istemedi. Daha iyi biri ile daha iyi bir evlilik yapabilirdi. Hangi kadın isterdi ki sabıkalı bir adamı. Kızı buna mecbur etmek dahası durumu iyi diye buna katlanmasını beklemek MirAlinin gururuna dokunuyordu. Ta ki Şühedanın parmağını boş görene kadar. Gözleri Şühedanın boş parmağına takıldığında içinde bir yerde taşlar oynadı sanki. Kendisi değil miydi bu iş olmasın diyecek olan. Ne diye kamına dokunmuştu ki bu durum.
Bakışları Şühedanın yüzük parmağında takılı kaldı. Kaşları çatıldı ve suratı düştü. Yol boyu kendisine telkin ettiği tüm düşünceleri bir anda unutup bambaşka konuştu.
" Yüzüğün nerede senin!" dedi pekte yumuşak olmayan bir sesle.
Şüheda bir an eliyle parmağını yokladı ve biranda bakışları parmağına kaydı. O an yüzüğün olmadığını farketti.
Dahası karşısındaki adam kızmıştı bu duruma. " Be Ben elimi yüzümü yıkarken unutmuş olmalıyım" dedi kekeleyeyek.
MirAli'nin çatık kaşları duyduklarına rağmen düzelmedi. Doğru muydu dediği değil miydi sorguladı o an.
" Sen neden gelmiştin " diye sordu Şüheda. O an kendine geldi MirAli. Sorulan soru karşısında bir an duraksadı. Sahi ya ne diye gelmişti ne konuşuyordu. Eli ensesine gitti ve ensesini sıktı.
" Ben ilk önce size gittim. Evde olmadığını söylediler. "
" Eeee"
" Esi burada olabileceğini düşündüm "
" Niye geldin ki buraya" dedi Şüheda cevabını duymaktan korktuğu soruyla.
" Beni sordurmuşsun. Onun için mi geldin" dedi bir anda.
O an ne diyeceğini bilemedi MirAli. " Evet onun için " diyiverdi.
" Dediler. Deli zır deli hemde dediler. " Şüheda sağ ayağını hızla yere vurdu. " Hıhhh! Ahmaklar, etrafındaki akıllıları deli diye yad edermiş! " dedi hırsla. Dudaklarını kemirmeye başladı.
" Kesin kesin o saçaklı Duriye dedi Zırdeli diye. Herkes deli der bana ama Duriye saçaklısı Zırdeli diye üstüne basa basa söyler! " diye geçirdi içinden.
" Bende bunun hesabını sormaz mıyım! Kız Duriye bende senin günde 5 yumurta veren altın yumurtlayan tavuğum diye sevdiğin tavuğunu Caferin kısır tavuğu işe değiştirip sana kurdeşenler döktürmez miyim! " diye sıraladı içinden.
" Söyle ne diyeceksen Beyoğlu! Karşındayım ya işte. "
MirAli evvela Şühedanın saçlarına baktı. Ardından dudaklarında kaldı gözleri.
" Evleneceğin adamın kim olduğunu merak etmez misin sen? Kim olduğumu nasıl bir insan olduğumu dahi bilmiyorsun"
kaşları çatıldı Şühedanın. " Allahtan mı korkmazsın yok sa imansız mısın!"
Kaşları havaya kalktı MirAlinin. " Haşa haşa o ne demek Evvale Allah'a inancımda imanımda tamdır."
" E tamam o vakit. Allahı bilen kötü olur mu hiç. Allahtan korkanın zararı olmaz. Benim için bundan mühimi yoktur." dedi Şüheda başını dik tutarak.
MirAli hayretle ve yarım bir tebessümle baktı karşısında dimdik duran kadına. Dudaklarını yaladı ve " Peki madem ben yine de söyleyeyim. Hapisten yeni çıktım ben. 10 senedir hapisteydim. " dedi ciddiyetle. Duyduklarıyla olduğu yere çakılıp kaldı Şüheda...
|
0% |