@dilefruz
|
Geç kaldım biliyorum ama yoğun bir süreçten geçiyorum. İyi Okumalar.
Şühedadan; " On sene mi ! On sene kalacak ne ceza işlemişti bu adam. Haydi buyrun cenaze namazına. Şimdi yedin mi naneyi sen Şüheda! Dur bi konuşsun adam ödün kopuyor be seni bırakacakta Serpilin diline düşeceksin diye. Ah benim bu akılsız başım ne olacak benim bu düşüncesizliğim bilmem. Bir süre sessizce kaldık ikimizde. Sessizliği bozan benim dahi beklemediğim o ses oldu. " Şühedaaaaa!!!" Mahir'in sert sesiyle aniden sesin geldiği yöne döndüm. Öyle bir geliyordu ki bize doğru kızgın bir boğadan farksızdı. Ne yapıyordu bu şimdi! Bir bu eksikti. Bu ne aymazlıktı böyle." MirAli çatık kaşları ile gelen adamı izlerken içimde büyüyen endişe her yanımda yer ediyordu sanki. Bir hışımla yakınımıza geldi Mahir Abi. MirAli'yi es geçerek bana döndü. " Senin bu saatte ne işin var burada!" diyerek yüzüme yüzüme konuştu. Ne diyecektim ki? Ne demeliydim. Ne denirdi şimdi bu cevaba. " Sen kimsin de bana hesap soruyorsun desem olmaz sözlüm ile görüşmeye geldim sanane desem hiç hiç olmaz" ne yaman çelişki Ya Rahman." İçimden söyleyeceklerimi seçerken ve kimisini elerken sesi biraz daha yüksek halde sordu Mahir Abi. Aramızdaki mesafeyi bir adımla kapattı. Yanıma bu denli yakın olması canımı sıkıyor dahası beni köşeye sıkıştırıyordu. Nabzım huzursuzca yükseliyor sıkıntım büyüyordu. Karşımdaki adam huzursuzluğumu anlamış olacakki ki inşallah anlamamış olsun, bir anda elimden kavrayıp kendi yanına çekti beni. " Gözün mü kör yoksa görmezden mi gelmektesin. Benimle birlikte olduğunun farkında değil misin! " dedi MirAli bedenini bana siper edip beni arkasına çekerek. Eli hala elimdeydi. Sanki o an eritip gitti elim avuçlarının arasından. Huzursuzluğa bulanan kalbim yerini hafif esen bir melteme bırakmıştı. Bu adam benim şirazemi hepten kaydırıyordu. Elimi çekmeye öylesine cerasetsizdim ki çekmezsem heyecandan yitip gidecektim. İlk defa, ilk defa böyle sımsıkı tutmuştu biri elimi ve ben buna dur diyemeyecek kadar cesaretsizdim. Ya da hepten kendimi teslim edecek kadar korkusuzdum. Bende bilmiyordum. Dedim ya kaymıştı şirazem. Teması sevmeyen dokunmaya kalkanı püskürten ben söz konusu bu adam olunca nasılsa kayıtsız kalıyordum her şeye. Ruhum gibi bedenimde bir hayli memnun gibiydi bu halden. Peki ya benim içimi sıkıntıyla dolduran neydi? Ne diye bir yanım kanadı kırık kuş gibi çaresizdi? " Görüyorum! Görüyorum Kiziroğlu lakin ne bu hadsizlik böyle. Nikah olmadan, düğün olmadan böyle buluşmalarda neyin nesi. Sen hiç yol yordam bilmez misin! " diye çıkıştı Mahir Abi. Ve bir anda tuttuğu elimi savurup kendi yanına çekti. Sinirlerimi altüst eden bu temas karşısında neredeyse ağlayacaktım. Mahir Abinin bu densizliği bana olan yakınlığı ve dahası teması az öncekinin aksine midemi bulandırıyor içimde kusma hissi yaratıyordu. Yüzüne okkalı bir tokat indirmek gelsede içinden çaresizdim. Kendimi savunmayacak kadar çaresiz ve cesaretsizdim. O gün, o gece sarhoş halde beni sıkıştıran beni evliliğin eşiğinden geçiren bu adam belki de yaptıklarını hatırlamıyordu bile. Bende sormuyordum. Hatırlıyor musun diye sorup yüzgöz olmaktansa hiç bilmediğim, tanımadığım bir adamın eşi olmayı yeğlemek belki de daha kolay gelmişti. Biliyordum. Bir kere sorsam, bir kere o kapıyı aralasam gerisi gelecekti. Yüz bulacaktı belki de benden. O yüzden di görmezden gelip hiçe saymam... Karşımda o ana kadar tepkisiz kalan adam duydukları karşısında biran afalladı ve hemen toparlandı. Yüzüne sirayet eden huzursuzluğu en çok kaşlarında toplandı. Öfkeyle çatılan kaşlarına eşlik eden kararmış gözleri o ana dek görmediğim bir yönünü görmeme sebep olmuştu. Gerildiği apaçık belli oluyordu. Ve sanıyorum o gerginliği hepten koparan ve dahası ondan beklemediğim, ummadığım, hayal dahi etmekte zorlandığım eylemi yapmasına sebep olan Mahir Abinin az önce tuttuğu elini sıkı sıkıya tutmasıydı. Bir adımda Mahirle arasındaki mesafeyi kapattı ve belki gelecek yıllarda kendime dahi gerçek olup olmadığını defalarca sorgulatacak o cümleleri sarfetti. " Çek elini kadınımın üstünden almayayım ayağımın altına" " Kadınım" bana mı demişti. Bana kimsesi olmayan, kimsenin sahiplenmediği, zırdeli dedikleri kıza mı kadınım demişti o. Biranda Mahir Abinin elini sıkı sıkıya tuttu ve elimden koparırcasına savurdu. " Benim! Benim kadınımdan uzak dur! Nerede nasıl görüşeceğimi de yolu yordamı da iyi biliyorum Mahir! Şimdi çek git! Nikah gününe karar verdiğimiz vakit ben sözlümü kendi ellerimle eve bırakırım. Gözün arkada kalmasın " Sonunda pes ederek kafasını salladı ve dişlerinin ardından tıslayarak konuştu. " Peki! Peki ama çok geçe kalmasın" diyebildi ve ayaklarını vura vura ardını dönüp hırsla indi bayır aşağı. Mahir sinirle aşağı inerken, ben MirAlinin avuçları arasında eriyip giden elime kitlenmiş bakıyordum. Kalbimdeki kuş kanatlanmış dört bir yanımda cıvıldıyordu. Öyle bir heyecan basmıştı ki adeta yitip gidecektim. Bana, bana çok çok fazlaydı böylesi. Yüreğim alışık değildi ki hiç. MirAli'nin öfke dolu bakışları bir anda bana döndü. " Bu adam bu hakkı nereden buluyor" diyerek çıkıştı. Bilmesem tanımasam kıskandı diyecektim. Cevap verecekken tutan hıçkırık ile cevabım yarım kaldı. Biranda yüz ifadesi öfkeli halden arınarak şaşkınlık sonrası yarı tebessüm eden bir hal aldı. " Herneyse. Geç olmadan seni eve bırakayım " diyerek elimi tuttuğu eliyle beni çekiştirmeye başladı. MirAli elimi bırakmadıkça hıçkırığım artıyordu. Heyecandan nefes almayı unutmuştum. Nefesim düzelmedikçe hıçkırığımda geçmek bilmiyordu. Etrafıma gezdirdiğim ürkek bakışlarımla içimden deli gibi dua ediyordum. Bu halimi biri görmesin diye. Dün istendi, bugün adamın elinde diye konulur dururlardı bilirim. Köyün girişine geldiğimizde aniden durdu ve ben yalpayarak göğsüne çarptım. Çatık kaşlarını ile bana bakıyordu. Ne olmuştu şimdi. Bu adamın bir ortası yokmuydu. Hay Allah! *** Mahir, Şühedayı arkasında bırakıp istemeye istemeye indi yokuşu. Sevdiği kadını çekip almak istese dahi yapamıyordu. Bir öfke hali hasıl olmuştu bedeninde, ruhunda. Kahve önünden geçerken ona seslenen köylüyü dahi duymadı. Eve vardığında öfkeyle girdi kapıdan. Bahçenin tahta kapısı içe göçmüştü vurduğu darbe ile. Esasında sakin biri olsada öfkeli hali beter bir haldi. Annesi sesi duyar duymaz koşarak çıktı kapıdan. Oğlunu o halde görünce şaşkınlık içinde baktı. " Mahir! Oğlum ne bu hal " diyerek endişeyle yanına vardı oğlunun. Annesi irkilerek geri adım attı bir anda. Neye uğradığını dahi şaşırmıştı. Gözleri kan çanağına dönmüş oğluna hayretle baktı. Şaşılacak şeydi Mahirin annesine bağırması. " Sakin ol hele Mahirim." " Hala sakin ol diyorsun anne! Yaylada bir başına. Yahu ya adam bir iş getirse kızın başına ne ederiz sonra! " dedi Mahir bu sefer biraz kederli biraz daha sitem eden bir ses tonuyla. Annesi yanına olduğu yere oturdu. Elini sakince omuzuna koydu. " Sen biraz sakinleş ben hal çaresine bakacağım tamam mı! " dedi bir anda. Mahir sesli ve derin bir nefes aldı. Elleriyle dizlerini sıktı. Uzaklara daldı gözü sonra ayaklandı ve içeri yürüdü hızla. Soluğu banyoda aldı. O sırada duydukları dahası oğlunu o halde gören kadın hızla soluğu karşı evde aldı. Kapıya öyle bir asıldı ki içerde oturan Zarife ve Zehra Nine korkuyla irkilerek kapıda beliren kadına döndü. " Gızım sen bu kapıdan adam akıllı girmeyi ne zaman öğrenivercen" diye söylendi Zehra Nine. Kızı Havva sert adımlarla tepesinde dikildi iki kadınında. " Ana! Ana! Hep sen tepemize çıkardın şu uğursuzu. Burada lak lak edeceğinize şu körolasıca kıza az sahıp çıkın! Yaylaya diye daha dün söylendiği adamla görüşmeye gitmiş! Hemde bi başına. Yaylada tek başına o adamla ne işi var he! Ne işi var !" dedi bir eli belinde ötekini annesi ile yengesine savuştururken. " Yapmaz gızım. Şüheda etmez öyle iş."
Mir Ali'nin aniden durmasıyla kafamı göğsüne vurmuş bulundum. Kafamın acısını dindirmek niyetli kafamı okşadım. Yarabbi. Neydi böyle bu his. Sevmek mi! Nasıl bir çıkmaza girdim nasıl bir işe bulaştım. Bilmeden kalbimi giyotinin önüne koymuşum meğer. Meğer kendime ne büyük gğnah işlemiş basıl hakkına girmişim kendimin. Şimdi az önceye kadar beni "Kadınım" diye savunup göklere çıkaran bu adamıydı bana bu sözleri eden. Az gururum olmasa oturup çocuk gibi ağlayacak dahası ayaklarını yere vuracaktım. Yine mi terkediliyordum. Yine mi başlamadan son bulmuştu kaderimin yazgısı. Yarabbi beni isyanın eşiğine getiren bu hal neydi? Ben gözümün önünde avuçlarımın içinde yitip giden can veren bu kalbimi nereye göseydim şimdi. Nereye gömseydim de acım hemen dinseydi. Üç gün yeter miydi ruhumun ölümü için yakacağı ağıt için. Yetmezdi. Yetmezdi bilirim. Bu şey bu hal bu duygu her neyse adı nasılda beni tek kalemde yerle bir etmişti. Yarabbi sen yardım et. Yarabbi sen aklıma evvela bana mukayyet ol...
|
0% |