@dilefruz
|
MirAli'nin söylediği son cümle kulaklarımda çınlayarak büyüdü ve yankılanmaya devam etti. " Sözü bozalım " ne demekti. Kalbime nasıl bir yük bırakmıştı öyle. Ben duyduğum cümle ile olduğum yerde kalakalırken kalbimin ağrısı ve kulağımın uğultusundan hiçbir şey duymuyordum.
"Şühedaaa... Şühedaaa. Şühedaaaaa iyi misin artık" dedi yüksek bir ses. Elimden çektiği eli ile omuzuma dokundu. Ateş aldı her yanım. Hipnozdan çıkarak gözlerine baktım. Eğdiği kafasıyla gözlerime bakıyordu oda. Gülümsüyordu. İlk defa gülümsüyordu hemde...
Ne diye gülüyordu bu şimdi?
Kalbimin ne günahı vardı Allah aşkına. Hırsımdan tekmeyi geçirdim dizine.
" Ahhh! Ne yapıyorsun sen! Delirdin mi be kadın" diyerek dizini tuttu ve suratı ekşidi.
" Asıl sen ne yapıyorsun! İnsana pat diye söz atalım denir mi" diyerek haykırdım.
Yüzüne yayılan gülümseme ile bana baktı. " Sen... Sen benimle ciddi manada evlenmek istiyorsun" dedi biranda. Yer yarılsaydıda ben o yetin içine girseydim. " Aman ne isticem seni! Benim derdim köyde adım çıkacak diye. Hem babaannemde üzülür halime" dedim yemenimin oyasını sıkarak.
Yalan söyleyemezdim ve kızardığıma emindim. Yüzümü çevirdim hemen. Daha fazla rezil olmak istemiyordum. Elbisemin eteklerini sıkı sıkıya tuttum. Ayağının altında ezilen taşlardan yanıma doğru ilerlediği belli oluyordu. Bir anda sıktığım elimi tuttu ve parmaklarımı açtı. Parmaklarını geçirerek kenetledi ve sıktı.
" Ben bir söz verdiysem tutarım. Sana her şeyi anlattım madem her şeye rağmen kabul ettin beni bundan böyle sen olmaz demeden gitmem senden" dedi. Bu adam gerçek miydi?
Sen bitti demeden bitmez diyordu. Yürüdüğüm yolu geri dönüp tüm yaylaya haykırmak istiyordum sevincimi. Beni bir anda yıkıp bir anda iyileştiren adamdı bu. Meğer benim derdim de dermanımda o olmuştu.
" Ben tek gitsem burdan. Şimdi amcam laf etmesin bugün olanları biliyorsun" dedim çekinerek. Gözlerini yumdu ve onayladı. " Peki. Peki öyle olsun sen geç hadi " dedi ve ben kapıdan girene kadar ardımdan baktı. Ara ara dönüp ardıma baktığımda eliyle hızlı yürümem için işaret ediyordu. Kapıya geldiğimde bahçe kapısından içeri adımladım. Bahçenin içine girdiğimde avlunun ortasına gelmiştim ki Civan Efenin hızla yürüyerek yüzüme indirdiği tokatla bir anda yere savruldum. Delirmiş gibi üstüme gelip yakamdan tutarak beni bir torba gibi savurarak kaldırdı. Yüzyüzeydik. Öfkeden delirmişti ama neye...
Şimdiye kadar çokça maruz kalmıştım bu duruma fakat son zamanlarda Mahir abiden korkusuna uzak duruyordu benden.
" Sen kendini ne zannediyorsun he! Daha dün söz kestiğin adamla yaylada bir başına ne işin var senin! " diyerek bağırdı suratıma doğru. Nereden öğrenmişti? Buna delirmişti demek.
Paldır küldür kapıdan çıktı yengem, halam ve babaannem. Sesi duyup çıkmışlardı büyük ihtimalle. Babaannemin sesi yankı bulsada duymazdan geldi Civan Efe. " Sen dur babaanne dur! Namussuzluğunun bedelini ödeyecek! " diyerek saçımı tutarak çenemi kavradı ve sıktı. Ne namussuzluğum olmuştu şu zamana kadar! Halbu ki ben köyde kimseyle hele karşı cinsten kimseyle konuşmazdım. Çoğu adam gördü mü yolunu değiştirirdi. Bir keresinde muhtara gelen bir misafirin oğlu sulanmıştı da köy meydanında evire çevire dövmemişmiydim adamı. Şimdi bu ahmak hangi akla hizmet böyle konuşabiliyordu benimle.
" Sen bizi dilemi düşüreceksin! Evleneceğim diyip atladın eyvallah! Lakin buna göz yummam Şüheda" diyerek sıktıkça sıktı çenemi. Kendi kardeşinin yaptıklarından zerre haberi olmayan budala. Oysa ki Serpilin köyde neredeyse iş atmadığı adam kalmamıştı. Nasıl böyle kördü bunlar herşeye. Durmadı hırsını çıkarır gibi yapıştı saçlarıma.
İtmeye çalışıyordum fakat gücüm yetmiyordu. Gözlerimden taşan yaşlar boynuma ilerlerken canımın acısı katlanarak artıyordu.
"Dur! Dur Civan Efe bırak kızı " diyerek bastonu yere vuran babaannemin sözünü kesti biri.
" Bırak ana! Bırak bildirsin haddini. Terbiyesizliğinin bedelini ödeyecek elbet!" diyen gudubet halamdan başkası değildi. Serpil'in yanda durup sinsice gülmesi beni daha da yaralıyordu. Hatta içindeki deli öfkeyi körüklüyordu. Bitmeyecekti çilem. Aşağılanıp, dövülmem bitmeyecekti bu insanlıktan nasibini almamışlardan kurtulmadıkça bitmeyecekti. Nefes almam zorlaştıkça gözlerim kararmaya başladı. Bayılacaktım neredeyse görüş açım tamamen kapanmaya başladığında tamam dedim öleceğim boğazımdaki eli düşmanına sarılır gibi sarmıştı boynumu ilk defa ölüme bu kadar yakındım belkide. Boğazımda başlayan kuruluk ciğerlerime yayılıp talan etmeye başladı derken Civan Efenin eli biranda gevşedi. Gevşemesiyle birlikte dizlerimin bağı çözüldü adeta, kendimi yere atarak havayı ciğerlerime hızla doldurmaya başladım. Gözyaşlarımı silip ciğerlerimi hava ile doldurduğumda görüşüm netleşmişti. O an hayal olduğunu sandığım şeyin gerçek olduğunu anlamam MirAlinin kulaklarıma dolan sesiyle hiçte zor olmadı. MirAli, Civan Efenin üstündeydi ve durmadan yumruklayarak küfürler yağdırıyordu.
" Sen ne sıfatla karım olacak kadına el kaldırırsın ulan piç " dedi adeta kükreyerek. Yengem , halam hatta Mahir abi Cihan Efe'yi MirAlinin elinden almaya çalışıyordu ama yetersiz kalıyorlardı. MirAli gözü dönmüş saldırgan bir hayvan gibiydi adeta. Öldürecekti neredeyse öldürecekti Civan Efe'yi.
Ben hali hazırda kendime gelmeye çalışırken olduğum yerde şoka girmiş halde korkuyla olanları izliyordum. MirAli'nin sözleri yankı buluyordu sadece zihnimde.
" Benim olan benimdir ulan. Nasıl elini uzatırsın ona nasıl! Ben o eli kırmazmıyım lan. Benim dokunmadığım saçlara sen nasıl dokunup yolmaya kalkarsın " diyerek sağlam bir yumruk daha geçirdi Civan Efeye. Civan Efenin yüzü kandan görünmüyordu ve belli ki bayılmıştı. Yengemin feryatları bahçenin her yanında yankılanırken köylü toplanmış bizi izliyordu. Hemde ne izlemek. Yarın kazak kaymayacaktı elbet. Böylesi bir malzeme bir yıl yeterdi köylüye.
" MirAliiiii!!!" dedi okkalı bir ses. Kiziroğlu Mustafa'nın sesi bıçak gibi kesti tüm olanları. Nefesnefese Civanın üstünde yumruğu havada kaldı MirAlinin. " Kalk çabuk! Ne halt ediyorsun sen! Eşkiyamısın ulan" diye kükredi dedesi. MirAli kafasını çevirdi yavaşça ve havada kalan yımruğunu usulca indirdi yere ve Civan Efenin yüzüne tükürerek yakasını savurdu ve ayağı kalktı.
" Ne ulan bu halin! Abinden sonra yaşadığım rezillik az mı geldi he azmi geldi." diyerek kükredi Kiziroğlu. MirAli bir dağ misali ayaklandı ve dedesinin karşısına geçti.
" Evleneceğim kadına el kaldırdı dede! Ne yapsaydım he ne yapsaydım! Oturup öylece izlememiydim. " diyerek bağırdı MirAli. En az dedesi kadar hiddetliydi sesi.
" Ne oluyor burada Cengizzzzz! Benim gelin diye istediğim kıza nasıl el kalkar he nasıl! Benden aldığın 200 bin lira başlık parasını gelinimi dövesin diyemi ödedim lan ben!" duyduklarım karşısında ikinci şoku ben yaşamıştım. Vay domuz vay demek başlık istemişti he hemde 200 bin!
Amcam mahcubiyetle baktı. " Yok beyim yok bi yanlış anlaşılma olmuş ben icabına bakacağım. Sen hiç merakta kalma. " diyerek olduğu yerde adeta kırk takla attı. Parayı alınca nasılsa kıymetten düşmüştü oğlu. Ey yüce Mevla'm sen nelere kadirsin...
" Bana bak Cengiz bir daha böyle bir mesele ile karşılaşırsam hem parayı hem kızı alırım dımdızlak kalırsın ortada bilesin!" diyerek işaret parmağını sallaya sallaya ulu orta tehdit etti amcamı. Evladına bile acıması olmayan adam nasılda paraya tamah ediyordu. Nasılda gözden çıkarmıştı oğlunu.
MirAli'ye döndü Kiziroğlu " Sende düş önüme hadi yeter bu kadar rezillik " diyerek MirAliye yüksek bir perdeden konuştu. Kaşları hala çatıktı ve sinirliydi. Dedesini duymazsan gelerek bana adımladı MirAli. O bana adımladıkça fısıldaşmalar artıyordu. Bense ellerimin arasında sıkmaktan kırıştırdığım eteğimi daha da sıkıyor göz ucuyla insanlara bakıyordum. Utançtan yerin dibine girecektim. MirAli tam karşımda durdu. Ne yapacak diye beklerken biranda elleriyle yüzümü avuçlayarak anlıma sıcak bir öpücük kondurdu...
|
0% |