@dilefruz
|
Gecikme için özürrrr diliyorum. Çalışmaya başladım ve inanılmaz yoğunum... Sizleri seviyorum canlar iyi okunalar:)
Arife kadın öfkeli bir hal ile bastı kahvehaneyi. Oğlu Tuğrul arkadaşı Kenan ile masada otururken annesi erkekleri aldırmadan, gözü dönmüş gibi içeri daldı. Kahvedeki adamlar oynadıkları oyundan kafaları o kaldırıp Arife kadını şaşkınlıkla izledi. Fısıltılar çoğalıp giderken başında dikilen annesini farkeden Tuğrul bir anda neye uğradığını şaşırarak annesine baktı ve bir anda kaşları çatıldı. " Anaaa! Sen ne ararsın burada böyle " dedi sesindeki sertliğe engel olmaya çalışarak. Arife kadın hiddetle bağrındı. " Ne mi ararım! Hak ararım, hak! Kiziroğlu kızıma nikah kıyacak! Kendi elinle düşmana teslim ettin bacını! Ata demedin büyük demedin ezdin geçtin ananı! Madem kızım düşmana gelin oluyor , sende onlardan kız alacaksın Turgut! Benim canım yanarken ben böyle durmam bilesin! Ben bedel ödüyorsam onlarda ödeyecek! " dedi tüm hiddetiyle. Kahvedeki erkekler dona kalmış halde Arife kadını dinlerken Tuğrul duydukları ile öfkesi dolup taştı. " Sen ne dersin Ana! Düşman kızını kendime kadın diye mi alacağım. Kulakların işitir mi ne dersin sen! Ölürümde onlardan kız almam ! " dedi Tuğrul öfkeye bulanan delirmiş bir ifade ile.
" Siktir lan neresi haklı. Züleyha kendi kabul etti Kiziroğlunu" dedi içlerinden biri.
" Kiziroğlu torununu verir mi hiç" dedi bir diğeri. Derken uğultular konuşmalar arttı ve Tuğrul dayanamayarak kalabalığı yara yara çıktı kahvehaneden. Öfkeyle annesinin arkasından gitti ve bahçe kapısından içeri daldı. Arife kadın kapıdan girecekken bağırdı. " Anneeee! Az önce söylediklerin ne demek bilir misin sen! Düşman kızını nasıl gelin kabul edeceksin sen bu eve. Hem nasıl istersin bunu benden de hele" dedi hiddetle. Arife kadın cevap vermeden arkasındaki ses cevap verdi kabaca. " Onlar nasıl aldıysa bizim kızımızı sende alacaksın! Ya gider kızkardeşini geri getirirsin ya da düşman kızı dinlemem Tuğrul! " dedi büyük amcası sertçe. Arife kadın büyük kaynını sevmemesine rağmen dediklerini dimdik duruşuyla onayladı ve karşı gelecek tek bir cümle kurmadı. Tüm bunlar yaşanırken Şüheda geçen sefer kendisini köylüye sorduran MirAliye olmadık şeyler söyleyen köylüden elbet intikamını almadan rahat etmeyecekti. Cevriye şişkosu ardından ne laflar etmişti öyle. "Yetim öksüz kız alınır mı ?deli o kız tahtalar eksik demişti arkasından. Köyün başınki çeşmenin oradan geçerken arkadaşları ile bir olup kendisiyle daima geçen Serpil'den herşeyi öğrenmişti. Onun hırsıyla daldı Cevriyenin kümesine. Yanında getirdiği sepete tüm yumurtaları koydu ve hemen yan bahçede oturan yaşlı tek başına yaşayan bir iki tavuğu olan Süleyman amcanın kümesine taşıdı. Cevriye iki üç gün kümeste yumurta bulamayınca bir iş olduğunu anladı elbet derken o sırada bahçesinin kapısında sepetle gördüğü Şühedanın koluna yapıştı. " Seni zilli seni! Söyle sen mi çalıyorsun yumurtalarımı. Kaç zamandır kapımın önünden geçer durursun! Boyuna yumurtlayan tavuklar yumurtlamaz oldu. " dedi bet sesiyle.
" Üstüme iyilik sağlık. Gök taşı düşse benden bileceksin! Hem ben nereden bileyim senin tavuğunu yumurtasını bırak kolumu" dedi Şüheda. Cevriye daha da sıktı Şühedanın kolunu.
" Bırak be kadın kolumu bilmiyorum yumurtalarını " dedi Şüheda ama Cevriye çirkinleştikçe çirkinleşti.
" Kız bilmiyorum diyor anlamıyor musun sen be kadın" dedi bir erkek sesi. Mir Aliyi karşısında gören iki kadın aynı anda şaşırdı ve Cevriye hızla çekti elini Şühedanın kolundan. " MirAli oğlum konuşuyorduk biz sadece evladım. Benim tavukların yumurtası şey olunca bende Şüheda biliyordur diye şey ettim "
" Benim nişanlımın işi gücü kalmadı senin tavukların götünümü kollayacak Cevriye teyze! Beni bekliyordu burada. Bir daha bu şekilde davrandığını görürsem tavrım farklı olur bilesin. Büyük demem kadın demem aşarım haddimi! Hadi selametle " dedi ve Şühedanın elinden kavrayarak Cevriyenin cevap dahi vermesine izin vermeden çekti aldı Şühedayı.
Annesi ve amcası ile tartışan Tuğrul arada sıkışmış olmanın gerginliği ile cevap vermeden çıktı ve soluğu Kuşçunun yanında aldı. Kuşçu köyün çıkışında yer alan ormanda tek başına yaşayan yaşlı bir adamdı. Tuğrul babasını kaybettiği bir zaman denk geldiği Kuşçu ile dost olmuş ara ara yanına uğrar olmuştu. Kuşçu köye uğramaz mümkün mertebe insanlardan uzak dururdu. Köyde kimisi onu ermiş beller kimisi cinli der kimisi ise deli derdi. Her yıl 40 gün dağın tepesindeki mağarada inzivaya çekilir kimse ile çok konuşmazdı. Konuşulacak birşey olduğu vakit konuşur olabildiğince çok dinlerdi. Ormanın içindeki küçük ahşap kulübesinin önünde elindeki yemleri önündeki güvercinlere atarken hemen arkasında öfkeyle duran Tuğrul'a konuştu.
Sustu ve boğazına dizilen kelimeleri zorlukla sindirerek devam etti konuşmaya. " Annem, annem diyor ki madem kızım düşmana gelin olacak sende onların kızıyla evleneceksin olur mu hiç nasıl düşman kızını kendime gelin ederim sen söyle nasıl "
" Sen düşman kızını istemezken kızkardeşini düşman bellediğin adamın kapısına atmak mı adil olan " dedi Kuşçu sorgulayan bir halde.
" Ben... Ben ama ben haklıydım"
" Kime göre! Kime göre haklıydın? Kendine göre herkes haklıdır. Mühim olan Allah'a karşı vicdanın aklın ruhunun da rahat olması. Lakin sen kendi içinde bile tezat bir haldesin."
" Ya ne yapsaydım. Sen söyle Hasan Dede. Onca laf işittim onca şey söylediler. Hem ne işi var gecenin bir vakti o evde görmüşler dede. Görmüşler " dedi Turgut hararetle.
Hasan Dede boğazını temizledi ardından konuşmaya devam etti. " Oğlum. Dinleseydin, dinleseydin gözünle görmediğine nasıl hüküm verirsin. Gözünle gördüğüne bile inanma hemen üç kere salavat getir de emin ol demişler. Oysa sen gözünün bile görmediği sadece kulağının işittiğine hüküm vermişsin. Şimdi annenin senin için biçtiği hüküm mü adaletsiz geliyor? Şimdi koy vicdanını teraziye bakalım tartında eksiğin var mı yok mu"
Turgut Hasan Dedenin sözünü son ana kadar bölmedi. Ardından dedikleri yüreğine oturdu. Bir hüzün çöreklendi kaldı. Haklıydı. Dinlememişti. Dinlemeliydi. Bir anlık öfkenin esiri olmuş kardeşini de kurban bellemişti. Konuşamadı. Gerçeklik yükü bir kambur gibi bindi sırtına. Sırtında ki kamburunun altında ezildikçe ezildi. Birden ayaklandı. Ardından hızla ayaklandı ve hiçbir şey demeden çıktı kapıdan apartopar. Hızla yürümeye devam etti köyün meydanına vardı. Meydanda bir iki arkadaşı hızla yürüdüğünü görünce ardından seslendiler fakat duymadan ilerledi. Bir iki kişiye çarptı hatta ve özür dilemeden yoluna devam etti. Arife kadın elindeki boş yumurta sepetiyle köyün bakkalı Ramazanın bakkalından çıkarken oğlunu fark etti. Saatlerdir ortalıkta görünmeyen oğlunun ateş almış gibi yürüdüğünü farkedince hızla elindeki sepeti bakkalın kapısına bırakarak oğlunun peşine düştü. Hızını arttırsada oğluna yetişemedi. Tuğrul hızlı adımlarla ilerledi ve nihayet Kiziroğlu Konağına geldi. Kafasını kaldırıp konağa baktı ve derin bir nefes alarak içeri adımladı. İçeri girdiğini farkeden görevlilerden biri hızla yanına vardı kapı dışarı etmek için ama Tuğrul kolunu kavrayan eli hızla iterek uzaklaştırdı kendinden.
" Züleyhaaaaa! Züleyhaaaa!" diye avazı çıkana kadar bağırmaya başladı. MirAslan duyduğu sesle balkon kapısını aralayarak balkona ilerledi ve aşağı baktı. O sırada mutfakta yemeğe yardım eden Züleyha ilk başta kulakları çınlıyor sandı fakat ikincide emin oldu dışarıdan gelen sesin abisi Tuğrula ait olduğuna. Elini yıkayarak hızla dışarı koşuşturdu. Ondan önce kapıda beliren Kiziroğlu Mustafa karşısında Tuğrulu görünce kaşları çatıldı. " İyice Yolgeçen hanı belledin burayı! Ne diye bağırınız durursun yine" dedi gür sesiyle.
Tuğrul Kiziroğlunun söylediklerini duymazdan gelerek hemen ardında duran kız kardeşine döndü ve bir anda yüzü yumuşadı. " Kardeşim! Züleyha." dedi heyecanla. Kardeşine olan özleminin ne denli büyük olduğunu o an anladı. İçini bir sızı kapladı ve dahası büyük bir pişmanlık. Nasıl bir gaflete düşüpte dinlemeden bu kapıya atmıştı kardeşini. Onca sözün telafisi nasıl yapılırdı?
Züleyha günler sonra abisini karşısında görünce koşup boynuna atılmak istedi ama gururu herşeyin önüne geçti. Kızgındı dahası kırgındı. Çok kırgındı. Onca lafı henüz sindirebilmiş değildi. O çok özlediği abisi değilmiydi benim için öldü diyip ardına bile bakmadan giden.
Bir adım attı Tuğrul. " Züleyha senin için geldim abim. Evimize gidelim hadi gel" dedi. Yumuşak ve pişmanlık dolu bir sesle. O sırada balkondan olanları izleyen MirAslanın içine bir korku doldu ve Züleyhanın gidecek olması ihtimali ile sarsıldı. Daha fazla izleyemedi olacakları, Züleyhanın gidecek oluşunu ve içeri girdi. Ayağı kalkacak gücü olsa izin vermezdi ya gidişine...
Züleyha boş gözlerle baktı Tuğrula. Tuğrul ikinci bir adımı attı kardeşine doğru ve elini uzattı. Züleyha'nın geri adım atması bir oldu. O an donup kaldı Tuğrul kardeşinin bu hareketine. " Özür dilerim, özür dilerim hata ettim kardeşim. Ne olur affet gel evimize dönelim. Hem anamda çok özledi seni"
Züleyhanın gözlerinden film şeridi gibi geçip gitti olanlar bir nefes konuştu. " Züleyha Kiziroğlu duruyor karşında. Gayrı benim evim de yurdumda burası artık. Destursuz gelip ailemi rahatsız etmeyesin. Ben yerim kocamın yanıdır. Seninde Kiziroğlunum gelininden başka tanıdığın Züleyha yoktur bu evde var git yoluna. " dedi ve düşünmeden arkasını döndü. Tüm sözler için bir damla yaş döküldü gözünden. Tuğrulun havadaki eli düştü hayrete büründü yüzü. Züleyha canı kanı Gelmem mi demişti Kocam da demişti... Geç kalmıştı, herşey içim çok geç kalmıştı Tuğrul. Aynı anda Tuğrulunda gözleri doldu yaşanan onca şey için yaptığı hata için. Kendini affetmeyecekti. Kolunun tersiyle gözündeki yaşı sildi derken avlunun ortasına düşen bir haykırışla o an oradaki herkes şaşkınlıkla sesin geldiği yere döndü.
|
0% |