@dilefruz
|
Şüheda’nın ağzından;
Sabah ezanıyla uyanmış abdestimi alarak namaza durmuştum babaannemle birlikte. Yatağımı toplayıp odamı havalansın diye tüm pencereleri açtım. Biz babaannemle ezan vakti kalkardık. Biz namazımızı kılarken diğerlerinin götünde pireler uçuşurdu.
Namazdan hemen sonra çayı koyar ekmeği yapmak için hamur yoğururdum. Ben hamuru yoğurduğum esnada babaannem mutfak kapısından girdi içeri.
“ Kolay gele yavrum. Ettehiyyatü okudun mu bakem “
“ Okudum babaanne okudum. “
“ Aferin benim güzel torunuma. Okumazsan bereketi olmaz her işinde okuyacen kızım unutmayecen anlaştık mı bakem”
“ Anlaştık Zehra nenem anlaştık” diyerek gülümsedim ve yoğurduğum hamuru dinlenmesi için kenara koydum.
Ellerimi durulayıp dış kapının önünde duran düğüme su doldurarak hayvanların su kaplarını doldurdum. Bizim Sarıkızın kızı Kahveli pek nazenin olduğundan biberona sütü doldurup doyurdum karnını.
Sonra etrafta dolaşan tavuklar karnını doyursunlar diye yemledim bir güzel. O sırada ağaca bağlı atımın Zülfikarın yanına giderek öptüm onu. Ben Zülfikar ile vakit geçirirken gudubet suratlı yengem karga sesiyle bağrınmaya başladı.
“ Şu atın etrafında oyalanmayı bırakta gel şu ekmekleri pişir! “
“ Az ye de kendine uşak tut” diye bağırdım.
“ Cengizzzz!!! Bak duyuyorsun değil mi terbiyesizi nasıl laf yetiştiriyor büyüğüne”
“ Gelinnn! Tepişmeyin sabah vakte. Kız hamuru yoğurdu pişiriver kızım sende “ diyerek araya giren babaanneme söylene söylene içeri girdi yengem.
“ Ah sen olmayacaksın bak ben ne yapıyorum bunlara” diyerek ayağımı yere vurdum.
“ Senin bu deliliğin ne olcek bakem. Az yumuşak huylu ol diyom gızım. Valla evde kalicen bu gidişlen”
“ Kalcem ya kalcem. Kalemde bunların canını okuyuverem”
“ Aman ay babaanne. Beni seven böyle sevsin ne yapem. Tepeme çıkıyo bunlar söyletme sende şimdi beni”
“ Yok anam senle başedilmez yavrım. Hade sen et kahvaltını da var git yaylaya evi temizle akşam Hıdırellez var bileyon “
Üzgün bir suratla bir şey demeden yürümeye başladı. Babaannem bastonu ile sırtıma dokundu.
“ Küstün mü bakem sen yine “
Omuzumu silktim. “ Ben senin kötülüğünü istermiyim he yavrım. Evlende kurtul bunlardan diye deyom sana “
Birden arkama döndüm. “ Kimse almaz beni! Herkes uğursuz der durur bilmez misin sen “
Güldü babaannem. “ Rabbim istedimi verir yavrım. Hıdırellez bugün dileğini güzel dile emi güzel kızım. Elbet senide isteyen seven olur sen ne bakeyon o densiz lafları edenlere.
Aniden yürüyüp babaannemin elini tuttum. “ Haklılar. Sende bilirsin. Kocan bile babamın ölüm haberini aldıktan sonra ölmüş. Ben uğursuz gelmişim işte bu aileye “
Babaannem birden bire savurdu elimi. “ Aman öldüde iyi oldu gavur! Gız sen bak bakem bana. Senin o deden olacek herif var ya o herif vicdan azabından öldü o. Oğlumu ben zorla gönderdim ben sebep oldum dedi de dayanamadı. İyi ki öldü. Her gün döverdi beni. Aha bak şu kafamda saç neden yok bileyon mu sen! Yolduğundan hep. “
Yaklaştı ve elleri ile saçlarımı okşadı. “ Kim de derse desin gözel gızım benim. Sen benim oğlumun emaneti benimde en güzel şansımsın. Sen gulak asma o laflara. Densüz onların hepsi ne dediğini bile bilmeyolar “
Gülümsedim yarım yamalak. İki yanağından öptüm hemen. Az çekmemiş babaannem. Dedemi sevmez. Öldüğünden beri bayram da dahil mezarına gitmez. Hatta bazen köyün çocuklarına para verirken yakalamışlığım var “ Benim herifin mezarına işeyip gelin “ diyormuş.
İnançlı hakikatli kadındır lakin söz konusu eski kocası oldumu başka bir kadına dönüşür.
Kahvaltı sofrasına geçtiğimizde amcam homurdanıp duruyordu yine. Onun tek derdi ben evlenip gideyim de bir boğaz eksik olsundu.
Hoş kızı benden bir yaz büyüktü. Ben 23 Sevil 24 yaşındaydı. Beni kör topal istese verecekti lakin köyden kimse gelip talip olmazdı bana. Ben diğer kızlar gibi değildim. Deliydim işte köyde kadın erkek farketmez herkesle kavgaya tutuşurdum.
Asi derlerdi deli derlerdi uğursuz derlerdi…
Bir Züleyha anlardı beni. Onunda anası olacak kadın evine girmeme müsade etmez dışarda görüş derdi. Uğursuzluk getirirmişim.
Baykuş denen kuş benim kadar uğursuz sayılmıyor bu köyde!!!
Amcamın homurtusu, yengemin lokmalarımı sayan bakışları eşliğinde zar zor kahvaltımı ederek kalktım sofradan. Yeşil yemenimi bağlayarak sepetimi aldım.
“ Kız gelde sofrayı topla. Yemeğe gelince varsın iş olunca kaç ancak” diye söylemen yengeme umursamadan çarptım kapıyı çıktım.
Mahir Abi ile karşılaştık. “ Günaydın Şüheda”
“ Günaydın abi”
“ Nereye böyle”
“ Yaylaya abi acelem var akşam meydanda görüşürüz “ diyerek hızla ilerledim. Sepette hazırladığım yolluklara ek yolda elma ağaçlarından topladığım elmalardan ekleyerek ilerledim.
Genç kız yaylaya vardığına elindeki sepeti usulca yere bırakıp tepesindeki güneşe gözlerini kısarak baktı. "Çillerim çıkacak yine" diye söylendi kendi kendine .
Genç kız etrafına hızlıca göz gezdirdikten hemen sonra başındaki yemeniyi çözerek eline aldı ve yönünü rüzgara döndü. Altın sarısı saçları rüzgarla birlikte dalgalanırken saçlarından yayılan vanilya kokusu diğer kokulara karışmıştı bile.
Gözlerini yumdu ve bir müddet güneşin , çiçek kokularının ve rüzgarın varlığıyla ödüllendirdi kendini.
Hemen ileride akan akarsuyun sesi kuşların cıvıltısıyla burası cennetten bir köşeyi andırıyordu.
Gözlerini yavaşça aralayarak açtı ve gelinciklerin olduğu yere doğru ilerledi. Zarif bir şekilde eğilip ince uzun parmakları dokunduğu gelincik çiçeklerini belli bir buket haline getirerek kopardı ve sepetine ekledi. Altın sarısını andıran sarı kantaronlara dokundu sonra toplayarak bağladı ve gelinciklerin hemen yanına ekledi. Kantaron yağı yapılacaktı bunlarla. Yaraya yanığa pek iyi gelirdi.
Çiçek toplarken mırıldandığı şarkıya bir müddet sonra kaptırmıştı kendini...
"Bursa'nın ufak tefek taşları
Ara ara durup etrafında dönüyor eteğinin ucunu tutarak kalçasını yana savuruyor , koluna taktığı sepet bir insanmış gibi yan yana yürüyordu. Ellerini bir omuzundan diğerine vurup hafifçe gerdanını kırıyor sonra ise şuh bir kahkaha atıyordu.
Şüheda kendini türküye MirAli ise onu izlemeye kaptırmıştı kendini. Şüheda etrafında dönüyor gerdanını kırıyor kalçasını savunmaktan geri kalmıyordu. Yaptığı işten bu denli keyif alması Mir Ali’nin bir an tebessüm etmesine sebep oldu.
Şüheda elindeki sepete bakarak doğruldu ve yerdeki yeşil işlemeli yemenisini alarak yönünü eve döndü. MirAli hemen uzaklaştı pencerenin kenarından. Gitmesini bekledi lakin Şüheda’nın adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu.
İçeri girer girmez irice bir el ağzına kapandı. Sırtını yaslandığı beden bir erkek bedeniydi. MirAli, Şüheda’nın uzun sarı saçlarına yaklaştı ve kulağının dibine gelerek konuştu;
“ Sana zarar vermeyeceğim. Şimdi ağzını açacağım ama sakın bağırma anlaştık mı! “
Titreyerek kafasını salladı Şüheda. MirAli yavaşça ellerini gevşettiğinde Şüheda biranlık refleks ile dirseği ile sağlam bir darbe vurdu arkasındaki adama. MirAli hali hazırda kanayan yarasını tutarak kesik bir şekilde inledi ve iki büklüm olmuş vaziyette kanayan yarasına bastırdı.
Şüheda hızla arkasında kimin olduğunu görmek için arkasını döndü. Korkuyla hemen yanında duran kocadan kalınca bir odun alarak savunma pozisyonuna geçti.
“ Kimsin sen? Evimde ne işin var!” dedi titreyen sesine mukayyet olmaya çalışarak.
“ Ahhh!!i diye acı dolu bir inleme çıktı karşısında duran adamın ağzından Şüheda’nın bakışları hızla karşısındaki adamın ellerine gitti. Sonrasında ise parmaklarının arasından sızan kana takıldı.
Korkusu ikiye katlanırken öte yandan adamın yaralı olması işleri çıkılmaz bir hale sokmuştu.
Kimdi neydi neciydi? Hırlı mı hırsız mı kanun kaçağımı be diye girmişti eve?
Şüheda korkunun ve adrenalinin etkisiyle hızlanan kalbine mukayyet olabilecekmiş gibi yakasını sıktı.
MirAli yavaşça kaldırdı kafasını. Öfkeye bezenmiş bakışları ve çatılmış kaşları ile sert bakışlar attı Şüheda’ya.
Şüheda, MirAli’nin korkutucu bakışlarından ürktü bir an. O an evde tek olduklarını farketti ve birden destursuz çıktı ağzından söyleyecekleri. “ Eğer bana bir şey yaparsan namusuma leke sürmeye kalkarsan kendi ellerimle öldürürüm seni!!!” dedi elindeki odunu MirAli’ye sallayarak.
“ Hele bir şey yapmaya kalk bak nasıl akıtıyorum pekmezini “ dedi ardından.
MirAli aldığı darbenin acısı bir yandan bir de böyle bir yakıştırma ile kendisine saydıran kadına daha da öfkelendi.
Kanayan yarasına aldırmadan doğruldu ve Şühedanın üstüne üstüne yürümeye başladı. Mir Ali yürüdükçe Şüheda geri geri adımladı.
“ Gelme ne geliyorsun üstüme üstüme ! “ diye yükselti Şüheda fakat MirAli çatık kaşları ve öfkeli bedeniyle devam etti. Şüheda bir an arkasındaki sedire çarparak oturdu.
Mir Ali Şühedanın elindeki odunu hızla kavradı ve çekti. Yüzüne doğru yaklaştı. Nefesini Şühedanın yüzüne vura vura konuştu
“Sana zarar vermeyeceğimi söyledim ayrıca verecek olsam da bu elindeki seni korumaya yetmez” dedi ve elindeki hızla yere fırlattı.
Biranda acıyla kendini Şühedanın yanında bıraktı ve arkaya yaslandı. Gözlerini yumarak kafasını pencereye dayadı ve yarasını bastırdı. Şüheda, kendini bir anda yanına bırakan adama yandan baktı. Gözlerini yumduğunu farkettiğinde ise tamamen çevirdi yüzünü. Esmerdi. Geniş omuzlu göğsü kuvvetliydi. Keskin yüz hatları kemikli burnu kalın ve hala çatık olan kaşları ile ne kadar sinirli bir adam gibi görünsene düzgün bir adama benziyordu. Adamın yüzünün yer yer acıyla kasıldığını farketti.
Yarası kanamaya devam ediyordu üstelik. Doğruydu zarar verecek olan konuşmasına bile müsade etmezdi. Belli ki ihtiyaç duyduğu için girmişti eve.
Dayanamayarak ayağı kalktı hızla perdeyle örtülü takayı araladı. MirAli bir an yanında oluşan hareketle ne olduğunu anlamak için gözünü araladı. Şüheda elinde tuttuğu temiz bez ve bir kaç parça eşya ile MirAlinin tepesinde dikildi.
“ Belli ki bana zarar verme niyetinde değilsin ne oldu bilmem lakin bırakta yarana bakayım”
MirAli’nin keskin bakışları Şüheda’yı baştan aşağı süzdü.
“ Şifacıyım ben “ dedi bir anda Şüheda. MirAli kafasını sallayarak onayladı. Başka çaresi yoktu.
“ Çıkar gömleğini” dedi Şüheda. MirAli bir an duraksadı ve kıza baktı.
“ Çıkar dedim. Şifacıya ayıp olur mu hiç “
MirAli haklı bularak usulca düğmelerini açtı ve kanlı gömleği kenara bıraktı. MirAli’nin yapılı vücudunu görünce yutkundu Şüheda sonra eğilip yaraya baktı ve ıslattığı bezle kuruyan yerleri temizledi. Elindeki temiz bez ile baskı yaptı. Şüheda’nın sıcak elleri MirAlinin teninde dolaştıkça gerildi adam.
Uzun yıllar mapusta kalmış bir adamın çıkar çıkmaz bir kadınla bu denli yakın olması onu baştan çıkarmaya yetip artıyordu. Kasıklarında oluşan sızıya engel olmak adına doğruldu.
“ Sigara içiyor musun?” diye sordu bir anda Şüheda.
MirAli neden sorduğunu anlamadığı soruyu kafasını sallayarak cevapladı.
Esasen sigara kokusundan bile nefret eden adam dört duvar arasında böyle bir alışkanlık edinmişti.
Başıyla bavulu gösterdi MirAli. “ İçinde “
Şüheda kalkarak bavula ilerledi ve açtı. Ardından sigara dolu tabakayı boşaltarak teker teker tütünlerini boşalttı.
“ Ne yapıyorsun sen delirdin mi be kadın” Şüheda bir an kendisine bağıran adama baktı ve hiçbir şey demeden işine devam etti.
“ Bir tane bırak barı”
Bir kaç dakika öylece bekledi. Kaldırdığında kanama durmuştu.
“Kolonya ile silmem gerek biraz yanacak hastaneye gidip dikiş atana kadar idare eder. Mikrop kapmasın diye”
“ Dayanırım. Ne yapılması gerekiyorsa yap “
Hemen sonra Şüheda ayağı kalktı ve tabakada kalan son sigarayı dudaklarının arasına götürdü. Kibrit çalarak yaktı ve bir nefeslik dumanı içine çekti.
Sonra MirAli’ye yaklaştı ve dudaklarının arasındaki sigarayı karşısında ki adama uzattı.
MirAli şaşkınlıkla aldı sigarayı ve dudaklarına götürdü. Ağzına yayılan tatlı tat damağında kaldı öylece. Hiç böyle keyifli bir sigara içmemişti. Şüheda yarayı temizledi temiz pamukla tampon yaptı ve saçlarından çektiği yeşil yemeniyi yandan dolayarak sardı yaraya.
İşi bitince ayaklandı. “ Temizledim ama sen en kısa sürede bir doktora görün” dedi.
“ Sağolasın “ dedi MirAli tok sesiyle.
Biber dolması salatalık domates biraz börek birde buz gibi ayran. Yanında ise iki tane elma.
“ Gel bir şeyler ye “ dedi yere serdiği sofrayı göstererek.
“ Neden böyle iyilik ediyorsun bana “ dedi birden bire MirAli.
Şüheda omuzunu silkti. “ İyiliğin sebebi olmaz ki olsa adı iyilik olmaz gel hadi sen rahatına bak benim işlerim var zaten “ dedi ve arkasını dönerek çıktı.
Arada bir kafasını kaldırıp kıza bakıyordu MirAli.
Şüheda etrafı toparladı pencereleri açıp evi havalandırdı. Döşekleri güneşlendirdi. Sobayı temizledi.
MirAli ise yediklerini silip süpürmüş sonrada mutfağa götürerek yıkamış yerleştirmişti. Şüheda içeri girip adamın bulaşık yıkadığını görünce garipsedi. “ Böyleside var demek. Etrafımda öküz çok olunca tüm adamları bir sanıyorum elbet “ diye geçirdi içinden.
“ Eline sağlık “ dedi MirAli kalın sesiyle.
“ Afiyet olsun. Ben çıkacağım. Sende gidince kapıyı iyice çekiver gevşemiş kilidi. “ diyerek odaya döndü ve toparlandı. Perdeleri çekti. Saçlarını düzeltti. Sepetini eline alıp çıkacağı esnada çalan kapıyla birden ikiside birbirine döndü.
Şüheda;
Çıkacağım esnada kapının çalınması korku ile birbirimize dönmemize sebep olmuştu. Her kim ise içinde bulunduğum durumu anlamazdı. Bekardım. Evde tektik.
Karşımdaki adam birden bire yanımda belirdi. Ses çıkarmaması için susmasını işaret ettim.
Kalbim korkuyla atarken oda hemen arkamda duruyordu. Nefes alış verişini hissedebiliyordum.
“ Kim o “ diye seslendim nefesimi ayarlayarak.
“ Şüheda benim. Anneannem gönderdi. Tek dönmesin dedi”
Kapıdaki Mahir abimdi. Derin bir nefes alarak kalbini tuttum ve hemen arkamda duran adama döner dönmez yüzyüze geldik.
Bedenimin her yanına savrulan alev topu adamın nefes alış verişiyle harlanıyordu. Çekil git demek istiyordum lakin mıh gibi çakılmıştım
Aklımı karıştıran kalbimi nefessiz bırakan bu yakınlık gözlerinden gözlerimi alamamamla hat safhaya ulaşıyordu.
Değişikti. Gözleri daha önce kimsede görmediğim eşsiz bir güzelliğe sahipti. Biri kahverengi diğeri ise yarı kahve yarı yeşildi. Bir kusur ancak böyle kusursuz bir güzelliğe sahip olabilirdi. Ancak yakından bakınca farkedilen bu detayla kendimi onun gözlerine bakmaktan alıkoyamıyor üstelik büyük bir detay ve merakla incelemek istiyordum.
Gözlerini çerçeveleyen simsiyah kirpiklerle sürme sürülmüş gibi duruyordu. Bir yanı uçsuz bucaksız topraktı öte yanı ise dipsiz bir orman. Parmak uçlarım kirpiklerine dokunmak için sızlarken yumruğumu sıktım.
Ben karşımdaki adamın gözlerinde hayale dalmışken kapının tekrar çalınması ile irkilerek kendime geldim ve kafam bir anda çıplak göğsüne çarptı.
“ Şüheda orda mısın geç kalacağız” dedi Mahir abim.
Ellerimde adamı iterek uzaklaştırdım. “ Sepetimi alıp geliyorum “
Bir anda sepetimi kavradım ve kapıyı yarım açarak çıktım kapıdan.
Yüzüme yalandan bir gülümseme kondurarak karşıladım Mahir abiyi.
“ İyi oldu geldiğin epey geç olmuş“
Mahir abim dikkatle süzdü beni. Bakışları Saçlarımda durdu.
“ Yemenin nerede senin?”
“ Ahh o mu!! Unutmuşum evden çıkarken yarı yolda farkedince dönmedim”
Mahir abi bir an elini kaldırıp saçlarıma dokunmak için uzattığında geri çekildim. Temas sevmezdim. Kimseyle sarılmaz yakınlık kurmazdım. Farkeder etmez elini hemen indirdi.
“ Birdaha ki sefere daha dikkatli ol güzelim “ dedi ve yürümeye koyulduk.
Arkamı dahi bakmaya cesaret edemeden köye doğru yola koyuldum. |
0% |