Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm-Küheylan

@dilefruz

Köy meydanına vardıklarında masalar kurulmuş ışıklar çekilmişti dört bir yana. Panayır alayı gibi parlıyordu her yer. Zehra Nene köylünün selamını ala ala masasına kadar yürüdü.

Börek tepsileri masalara dağıtıldı. Herkes gelmişti. Köydeki tüm çocuklar yıkanmış yeni elbiseler giydirilmişti. Köyün kadınları envai çeşit hazırlık yapmıştı. Kimisi baklava açmış gibisi dolmalar yapmıştı.

Köylüye göre durumu epey iyi olan Kiziroğlu Mustafa Bey ise her sene olduğu gibi büyükçe bir tosun kestirmiş etinden pilav üstü kavurma yaptırmıştı.

Köyün genç oğlanları kavurmaları masalara dağıtıyor öte yandan köyün kızlarına kaçamak bakışlar atıyordu. Az sonra Züleyha koşarak Şühedanın yanına geldi.

“ Şühedaaaa bu ne güzellik. Elbisen çok yakışmış tanıyamadım seni” dedi heyecanla.

Şüheda arkadaşının Işıl Işıl bakan gözlerine baktı ve “ Teşekkür ederim. Babaannem almış sende çok güzelsin. “ dedi arkadaşına sarılarak.

Züleyha hızla Şühedanın koluna girdi. “Güzelim de farkeden yok “ dedi burukça köyün yakışıklılarından Ömer’e bakarak.

“ Aman Züleyha sende onamı kaldın sen köyde mavi boncuk dağıtmadığı bir ben aha birde kör Salimin dişi köpeği Enginar kaldı. Bakma beni uğursuz bildiğinden Enginarda benim gibi saldırgan olduğundan yanaşmayor “ dedi ciddiyetle.

Züleyha gülerek omuzuyla arkadaşına vurdu. “ Kız sen çok yaşa Şüheda nereden buluyon bu lafları “

İki kız birlikte gülüştüler.

Az sonra tüm köylünün toplanması ile servis hazırlıkları da bitmişti.

Köyün İmamı Ahmet Emmi mikrofonu eline alarak konuşmaya başladı.

“ Hepiniz hoşgeldiniz sefalar getirdiniz. Bileyonuz bugün Hıdırellez Hz.İlyas ve Hızır A.s. yeryüzünde görüştüğü rivayet edilir. Bizde bu vesile ile tüm köylü bir araya geliriz. İyi de olur. Birlikte bereket vardır. Allah senemizi hayırlı ve bereketli kılsın. Evlatlarımızı bağışlasın bizlere evvela iyi ahlak versin” dedi

“ En çokta halamla amcama “ diye fısıldadı Şüheda Züleyhaya doğru.

“ Sus kız ses gitçek” diye gülmemek için yanaklarını ısırdı Züleyha.

Ahmet Emmi evvela Peygamber Efendimiz s.A.V için sonra da onun yoluna yoldaşlık eden bu vatan uğruna kanı dökülen şehitlerimiz yasini şerif okudu. Sonra herkesi Fatiha okumaya davet etti. Kalabalık bir “Amin” sesi yankı buldu.

Son olarak sofra duası ile sonlandırarak herkesi yemeğe başlaması için buyur etti. Koca alanda oluşan çatal bıçak sesleri dışında insanların konuşmaları gülüşmeleri geceye karışıyordu.

Herkes afiyetle yemeğini yedi. Çayını tatlısını yedi.

Zehra Hatun iskembesini alarak köyün meydanındaki çınar ağacının altına oturdu ve tesbihini çekmeye başladı. Çayını içen gençler teker teker Zehra Ninenin etrafında toparlanmaya başladı. Koca bir halka oluştu.

“ Zehra Nine bu gece hangi hikayeyi anlatacaksın” dedi içlerinden bir çocuk. Zehra Nine tüm sevecenliği ile kaldırdı kafasını ve etrafındaki halkaya baktı.

“ Her sene hikaye dinlemeye alıştınız bakeyom” dedi gülümseyerek.

Kızlardan biri atıldı. “ Alıştık valla. Her sene bugünü iple çekeyoz Nine “ dedi şen şakrak sesiyle.

Birden “ Anlat anlat sesleri yükseldi hep bir ağızdan”

Eliyle susturdu Zehra Nine kalabalığı. “ Tamam tamam anlatecem az sabrediverin “ dedi ve derin bir nefes aldı.

“ Arap yarımadasında, Allah bir gün insana eş olsun, dost olsun, onun ayaklarını yerden kessin diye bir at yaratmak istemiş. Bundan sebep, dünyayı var ettiği dört varlığı; ateşi, toprağı, suyu ve havayı çağırmış.

Görevi önce ateşe vermiş: At çok güzel olmuş; parıl parılmış, kıvılcım gibiymiş ama özü ateşten ya hırçınmış, vahşiymiş.

Yaradan bu olmaz deyip görevi toprağa vermiş. Toprak öyle bir yaratmış ki uysal, sakin, yeryüzü gibi rengarenk, çok güzel ama bir kusuru varmış; toprak gibiymiş hantal, tembel.

Suya verilmiş bu seferde görev! Su, minik dalgalar kadar şirin, tsunamiler kadar hırçın, su kadar berrak ve güzel bir at yaratmış. Çok idealmiş ama kusuru da çok büyükmüş. At su gibiymiş; akıp gidiyormuş, bir yerde kalamıyormuş, bulunduğu kabın şeklini alıyormuş, sadık değilmiş.” olmaz demiş Allah ve;

Görev son olarak havaya verilmiş. Hava, düşünmüş buluttan mı yaratsam? Nemden mi? Ondan mı? Bundan mı? diye düşünürken; rüzgarda karar kılmış. Meltemler kadar uysal, fırtınalar kadar hırçın bir at yaratmış. At, nereden geldiğini unutmasın diye de atın yelelerine rüzgarı bağlamış.

O yüzdendir ki en güzel yeleler Arap atındadır. Atın adını; Küheylan koymuş. Yaradan onay verdikten sonra ilk Arap atını Arap çöllerine yollamış. Ne şahlar ne sultanlar ne krallar ne zenginler ne yiğitler bırak ata binmeye ata yaklaşamamışlar bile derken birgün,

12 yaşında Hz. İbrahim gelmiş ve kimsenin dokunamadığı fırtına gibi atı direk yelelerinden tutmuş, atın özüne dokunmuş, at onu sırtına almış hemen. Tüm Arap çöllerini fırtına gibi eserek ama bir meltem huzuruyla sadece dakikalar içinde gezmişler.

Araplar derki “Her kadın bir küheylandır.” İbrahim’ini bulana kadar fırtına kadar hırçındır ama her kadının bir İbrahim’i de vardır mutlaka. Ve İbrahim gelip kadının özüne dokunduğunda, onu saçlarından sevebildiğinde, o fırtına yerini melteme bırakır. Aşka bırakır…” Derince bir nefes aldı Zehra Nine.

ilk atın bizzat yaradan tarafından konulmuş adıdır; Küheylan. Bekar kızlarım oğlanlarım kendi Küheylanınızı bulduğunuz vakit İbrahim gibi özüne dokunabilirim ki aşkı bulasınız. Evvela insan özüne dokunulduğunda gösterir kendi benliğini. “ dedi Zehra Nine yaşlı sesiyle. Herkes hayranlıkla hikayeyi dinlemeyi bitirirken o ağaç dalından yapılmış uzun sağlam çubuğuna tutunarak yavaşça ayağı kalktı.

“ Hade bakem vakit geçmeden yazın dileklerinizi Allah kabul etsin bana müsade Allah gısmet ederse seneye görüşürüz “ dedi ve gülerek masasına ilerledi.

Köyün genci yaşlısı dileklerini kağıda sıraladı teker teker.

Şüheda ne yasağını bilmez halde boş kağıda baktı. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı ve kapıda dileğini yazdı.

“ Rabbim bende Küleylan gibi asi ve durulmazım. Bana bir İbrahim gerek” kağıdı katladı ve elbisesinin cebine koydu.

Az sonra meydanda yakışmış koca ateşin üstünden köyün delikanlıları atlayarak geçmeye başladı. He atlayışta büyük bir alkış tufanı kopuyordu.

Şüheda dileğini gömmek için bir gül ağacının yanına doğru ilerlerken Züleyha bir an “ Sen git geliyorum ben “ diyerek ayrıldı arkadaşından.

Ömer az ilerideki zeytinliğe doğru yürüyordu. Konuşabilmek için hızla yürüdü. Derken evin duvarını döndüğünde Büşra ve Ömeri koklaşırken gördü. Gördüğü manzara ile kalbi paramparça olup avuç içlerine düştü. Uzaktan öylece izledi onları. Ömer Büşranın dudaklarına eğildiğinde bakamadı daha fazla.

Geri geri adımladı. Derken arkadan ayağının takılması ile bir anda düştü. Hızla arkasını döndüğünde daha önce görmediği bir adamın kucağındaydı.

Bir anda kadının kucağına düşmesi ile aniden belinden kavradı adam. Koca eli Züleyhanın belinde dururken Züleyha korkuyla arkasına döndü.

Yüzünü seçemiyordu karanlıkta lakin bir erkek olduğu belliydi. Adamın sıcak nefesi kızın yüzünü yaladı. Züleyha hızla kalktı adamın üstünden.

“ Sende kimsin ne tutup duruyorsun belimden!” dedi hiddetle.

Adam kaşlarını çatarak baktı Züleyhaya. “ Önüne bakmayıp kucağıma düşen sensin! Milleti gözleyeceğine önüne baksana sen!”

“ Kimseyi izlediğim falan yok benim. Düştüysek bilerek düşmedik ya! Fırsattan istifade ne sarıyorsun belimi ahtapot gibi”

“ Kızım gece gece nereden çıktın sen! Düşecektin tutmasam. Hem ele avuca gelen biri değilsin merak etme”

Züleyha utançla kızardı. Adam resmen beğenmediğini ima etmişti.

“ Seni ırz düşmanı seni” diye hiddetlendi ve yerden aldığı taşı adama fırlattı. Adam taşın kaşına gelmesine engel olamadı. Taşın sivri ucu kaşını yararken acıyla kaşına dokundu.

“ Kızım sen deli misin!!! Çattık yahu gece gece! Millet deliye hasret bize akıyor mübarek” diyerek hırsla söylendi adam.

Züleyha öfkesini burnundan soluyarak arkasını döndü ve yürüyecekken Ömer ve Büşra’yı gördü yeniden.

Sinirle avuçlarını sıktı ve tekrar adama döndü. “ Kucağım rahat geldi galiba “ dedi karşısındaki adam alayla gülerek. Beyaz sıralı dişleri gecenin karanlığında parlarken hali hazırda sinirli olan Züleyha hızla adamın üstüne yürüyerek boynunu ısırdı.

“Ahhhhh!” diye acı dolu bir inleme koptu adamın ağzından hızla boynunu tuttu acıyla. Züleyha geri kaçacakken adam hızla belini kavrayıp kucağına oturttu yeniden. Öfkeyle kızın karanlıkta parlayan gözlerine baktı.

Züleyha nefes nefese adamın gözlerine bakarken kalkmak için çabaladı lakin adamın kalın kolları kalkmasını engelleyerek oturması için bastırdı.

“ Sen ne yaptığını sanıyorsun be kadın!!! İlk önce kaşımı yardın şimdide boynumu parçalıyorsun bana bak sinirini git şu it sevgilinden çıkar “

Züleyha koluyla adamın göğsünü zorladı. “ Sevgilim falan delmiş o benim!!! Bırak beni bırak yoksa bağırırım”

Alayla güldü adam. “ Bırakmıyorum! Yaptığının hesabını vermeden hiçbir yere bırakmıyorum.”

“ Bırak yoksa rezil ederim seni”

“ Et!! Tüm köylü seni kucağımda boynunu morartmış görünce sana mı inanır yoksa bana mı”

Züleyha sıkışıp kaldı o an. “ Ne istiyorsun bırak beni “ dedi Züleyha düşen ve titreyen ses tonuyla.

Karşısındaki adam kızın yüzünü gözleri ile tavaf etti. Göğsüne yaslı duran göğsünden kalp atışlarını hissedebiliyordu. Korktuğu belliydi.

Züleyha hızla saçlarını çekti boyun kökünden. “ Tamam tamam sende ısır ödeyelim o vakit “ dedi boyun kökünü adama yaklaştırarak. Bir anda ay gibi beyaz gerdanına kaydı adamın gözleri.

“ Bu kadın normal değil dedi içinden. Bir erkeğe insan boynunu açar mıydı böyle! “ Boynundan yayılan kokuyu içine çekti adam arsızca.

İçine yayılan taze yasemin kokusu adamı altüst ederken Züleyha boynunu iyice adamın dudaklarına yaklaştırdı.

“ Hadi ısır ödeyelim “ dedi yeniden. Adam yutkunarak kadının boynuna baktı ve ateş almış dudaklarını Züleyhanın boynuna değdirip durdurdu. Züleyha acıyla kasıldı. Adam kokusunu içine çekip gözlerini yumdu, sıcak sıkı bir öpücük kondurdu Züleyhanın boynuna ve gevşetti kollarını.

Züleyha boynunda hissettiği öpücükle bir anda ayağı fırladı. Kalbi deli gibi atarken boynunu tuttu. Sanki adamın öptüğü yer kaynıyorduda o kaynama vücuduna dirhem dirhem yayılıyordu.

Karşısına dikildiği adama baktı ve hızla koşarak uzaklaştı. Koşarken görmediği bir omuza çarptı lakin dakika durup bakmadı kimdir diye.

Nefes nefese Şühedayı buldu.

“ Ne bu hal! Atlı mı kovaladı arkandan nefes nefese kalmışsın! Ne bu yanaklarının hali kıpkırmızı”

“ Yoo. Yoookk! İyiyim tuvalate kadar gittim de birden Salih emminin köpeği Enginar önüme fırladı ondan şey ettim.”

“ Neyse ben gömdüm dileğimi sen de yaz hadi vakit geçecek” dedi Şüheda.

O an Züleyha hızla kağıdı kalemi çıkardı ve karışmış kafasıyla tek bir şey yazdı. “ Ömeri unuttur Yarabbi” dedi ve hızla gömdü kağıdı.

Loading...
0%