Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm- Tövbeler Olsun

@dilefruz

 

MirAli kapıdan giren ikizine büyük bir şaşkınlık ve hüzünle baktı.

Ne bir adım ilerleyebildi ne de konuşabildi. MirAslan, kardeşinin şaşkınlığını, hüznünü okudu yüzüne bakarak. İlk adımı kendisi attı.

" Demek sonunda bitti hasretlik " dedi yüzünde kocaman bir sevinçle kollarını açarak.
MirAli bir an annesine döndü. Yüzündeki hayal kırıklığı ve hüznün parça parça her yanına dağıldığını farketti annesi. Gözlerini yummakla yetinebildi.

" Ne o özlemedin herhalde abini" dedi MirAslan tok sesiyle. MirAli kendini toparladı ve o an kendine gelerek " Aksine! Aksine en çok seni özledim MirAslan" dedi canlı tutmaya çalıştığı ses tonuyla. Hızla kardeşine yürüdü ve sarıldı koca bir hasretle. Daha beş ay öncesine kadar sapasağlam karşısında duran onunla muhabbet edip, gülen kardeşimiydi şu tekerlekli sandalyede oturan adam.

Benliğinin her yanı inkar etti, inanmak istemdi kardeşinin tekerlekli sandalyede oturuyoroluşunu. Fakat gözleri bu gerçekliğe her yanıyla şahitlik ediyordu işte. Sormak istedi ne oldu? nasıl oldu demek istedi ama ağzında yumak haline gelerek düğüm olan sözcükler çıkamadı dilinin altından. MirAli zorlukla güçbela yutkunarak geri itti söyleyeceklerini.

Bundan 5 ay önce MirAslan kardeşinin görüşüne geldiğinde Hakkari Yüksekova'ya gideceğini haber etmişti. O sıralar terör denen illet ülkenin başına bela olmuş sık sık operasyonların düzenlendiği bir zaman dilimiydi. Astsubaydı MirAslan ve göreve gideceğini söyleyip kardeşinden helallik bile almıştı.

 

Her gece kardeşi için namaza durdu MirAli. Sağsağlim dönsün diye... Şehit olmamıştı lakin sakat kalmıştı demek. Ailesi saklamıştı belliki olanları. Üzülmesin dört duvar arasında kendini harab etmesin diye. Hem kızdı hemde gurur duydu böyle bir ailesi olduğu için. İki kardeş bakılarak nice şey konuştu anlattı birbirine ama somut olarak tek bir söz çıkmadı ağızlarından.

 

Mustafa Bey daha fazla dayanamadı bu hallerine. " Hadi hazırlanın akşam Hıdırellez gecesine gideceğiz" dedi.

 

MirAli iyice yayıldı koltuğa " Ben gelmem. Yorgunum. Dinleneceğim dede. Şimdi görenler soru sorar durur kaldırmaz kafam. "

 

 

" Benimde insan içine çıkacak halim yok. Bende kardeşimle kalacağım" dedi MirAslan.

 

 

" İyi o vakit. Hadi Fatma hazırlıklar tamamsa Ayşe'ye haber ver gidelim"

 

 

" Tamam baba "

 

 

Mustafa Bey kızıyla Hıdırellez gecesine gitmek için ayaklandı ve çıktılar evden. İki kardeş nihayet başbaşa kaldılar. " Sor ulan ne soracaksan kurdeşen dökeceksin" dedi MirAslan gülerek.

 

 

" Ne soracağımı biliyorsun sormadan cevapla madem "

" Operasyonda oldu. Bir ay sonra gece yarısı saldırı gerçekleşti. 8 şehit verdik o gece bir ben yaralı kurtuldum. " dedi sağ ayağını tutarak.

 

 

" Hep böyle mi olacak peki"

" Doktor iyileşebileceğimi söylüyor. Daha kötüydü şu an iyiyim. Kısmette şehitlik makamı yokmuş"

 

" Şöyle konuşup durma lan" dedi MirAli kaşlarını çatarak. Derin bir nefes aldı.

 

" Peki ... Tuba... o nasıl ?" dedi MirAli.
O an yüzü düştü MirAslan'ın. Sıkıntıyla nefes alıp verdi. " Operasyona gideceğim sıra terketti beni. Her an ölüm korkusuyla yaşayamazmış. Yazık olurmuş güzelliğine"

 

 

" Ne diyorsun sen abi! Nasıl olur nasıl seninle böyle konuşur. Sen ona o kadar emek verip öylesine sevmişken üstelik!"

 

 

" MirAli ben aşalı çok oldu bunları. Hem nişanlı şu an. Nişanlı biri hakkında konuşmak istemiyorum. Yolu bahtı açık olsun."

 

 

" İyi olacak her şey iyi olacak abi" dedi MirAli abisinin dizini sıkarak.

 

 

" Olacak lan tabi! Sen varsın artık " dedi neşeyle. İki kardeş güldürler gür sesleriyle.

 

 

" Hala Hıdırellez geleneği var demek he " dedi MirAli.

 

" Var tabi lan ne sandın " MirAslan saatine baktı.
" Birazdan Zehra Nine başlar Hıdırellez hikayesi anlatmaya"

 

İki kardeş göz göze geldiler. Aynı anda " Bence de gidelim " dedi ikiside ve sonra güldüler.

 

MirAli ayaklandı. " Zeytinliklerin oradan dolan kimse görmesin bizi uzaktan dinler geliriz şimdi köylü görürse soru yağmuruna tutar ikimizi de " dedi MirAslan.

 

" Tamam tamam. " dedi Mir Ali ve sandalyeyi itmeye başladı. Az sonra meydandaki ışıklar göründü. Yakılan ateşten atlayan gençlerin gür kahkahaları. Biraz sonra Zehra Ninenin çınarın altında oturduğunu görerek karanlık bir noktada durdular. Epey ses geliyordu buraya. Herkes pür dikkat hikayeyi dinliyor çıt çıkmıyordu.

 

" Her kadın bir Küheylandır. Biraz hırçın. Özüne dokunursan meltem gibi hafifler ... dedi. Mir Ali ve MirAslan keyifle dinledi hikayeyi.

 

MirAli cebinden çıkardığı sigarayı ağzına alarak yaktı. " Bana da versene bir tane " dedi MirAslan. Birtanede kardeşine yakarak uzattı. İki kardeş kalabalığı izleyerek sigarasını içti. MirAli kardeşine döndü ve " Ben bir lavaboya gidip geleyim gidelim olur mu" diyerek yere attığı izmariti ayağı ile söndürdü.

 

" Olur "

 

Mir Ali lavaboya gideceği sıra arkadan altın sarısı saçlarını salmış kızı gördü ve adımları istemsizce kızı takip etti. O sıra kalabalığa karışınca kaybetti kızı.

 

Lavabo ihtiyacını görerek MirAslanın yanına doğru adımladı. O sırada karanlıkla biri omuzuna çarptı lakin ne konuştu ne de özür diledi.

 

" Kim lan bu bana çarpıp gitti. "

 

MirAli alayla gülümsedi. " Benim Küheylan"

 

" Şu sandalyede oturmak sana hiç iyi gelmemiş her şeyi alaya alır olmuşsun" dedi MirAli ve sandalyeyi iterek eve adımlamaya koyuldu.

 

Muhabbet ede ede eve geldi iki kardeş. MirAslanı odasına geçirip kendi odasına geçti MirAli. Derince bir nefes aldı. Şu iki günde yaşadıklarını idrak etmeye çalıştı. Sindirmeye çalıştı.

 

Üstünü değişip yatağına geçti. Sabah ezanla uyanıp iki rekat şükür namazı kıldı ailesine kavuştuğu için ardından ise kahvaltı yaptı ve dışarı çıktı hava almak için.
Bir müddet sonra adımları onu yaylaya yönlendirdi. Yoğun iğde kokusunu alınca yaylaya geldiğini farketti.

 

Etrafa baktı hayranlıkla. Ardından ileride akan akarsuya doğru ilerledi ve kavak ağaçlarının altına oturarak bir sigara yaktı. Bir müddet etrafı izledikten sonra hafif esen rüzgarın da etkisiyle ağacın altında uyuyakaldı...

 

 

Şüheda sabah vakti erkenden uyanıp etrafı toparladı. Ardından tavukları yemledikten sonra atı tımar etmek için ahıra doğru yürüdü. Atı tımar ettikten sonra dışarı çıktığında amcası, yengesi ve kuzeni Serpil'i gördü.

 

 

" Baba gelirken şu dışı parlak çikolatalardan da alır mısın? He birde geçen beğendiğim kırmızı babetler vardı. " dedi ellerini şıklararak.

 

 

Amcası kızının saçlarını okşadı ve " Alırım elbet kızım. Sen yeter ki iste " dedi memnuniyetle. Şüheda elindeki fırçayı hırsla yere fırlattı ve Serpilin omuzuna vurarak ses çıkara çıkara çıktı merdivenleri. Arkasından yengesinin " Kime bunun afra tafrası yine..." diye söylenen yengesine ağız dolusu söylendi.

 

" Aç köpekler!!! Utanmadan şehit babamdan kalan maaşla bir de kızına karısına keyif bağışlıyor! " dedi hırsla yatağa oturarak.

 

Amcası Şehit babasından kalan maaşı kendi çekiyor Şühedanın ihtiyacı olup olmamasına aldırmadan kendi ihtiyaçları için harcıyordu. Şüheda bunun için bir iki kere hır çıkarsa da " Evde bedava yatıp kalkıyon bide yiyip içiyon para soran yok bu ev nasıl geçiniyor sanıyorsun sen " diyerek üste çıkmıştı amcası.

 

" Namussuz! Utanmaz! İnsan hiç yetim öksüz yeğeninin parasını yer mi? " diye hayıflandı. Halbu ki kasabaya indiklerinde kırmızı pabuçları ilk Şüheda görmüştü. Serpil sırf inadından hırsından aldırıyordu babasına.

 

Sinirini yatıştırmak için derin bir nefes aldı abdest alıp namaz kıldı. " Yarabbi sen bana bir çıkış yolu göster. Ben yönünü kaybettim " diye yalvardı Şüheda. Ardından sepetini alarak yaylaya doğru yola çıktı. Yaylaya vardığında derince bir nefes aldı. " Şükür yahu burası da olmasa ne yapardım ben" dedi neşesi yerine gelerek.

 

Az ileride yeşeren kırkkilit otlarını farkederek onlara doğru yürüdü epeyce topladı. Ardından yeni açmış Isparta güllerinden topladı şerbet yapmak için. İğde ağacının dibine vararak oturdu kafasını ağaca yasladı ve soluklandı. Gökyüzünü izledi bir müddet gözlerini yumdu. Beş dakika kadar oturduğunda, akarsunun olduğu yerden gelen bir kuzu sesiyle hızla ayağı kalktı ve oraya doğru adımladı. Akarsunun kenarına geldiğinde suya uzanan dalların arasına tutunan yavru kuzuyu görür görmez elindeki sepeti kenara fırlatarak suya atladı. Lakin hesap etmediği bir şey vardı.

 

 

Su şiddetle akıyor kızın kuzuya ulaşmasını engelliyordu. Şüheda, bir müddet debelendi suyun içinde. Ayağı kayınca olduğu gibi suya battı ve sırılsıklam oldu. Salık saçları yüzünü gözünü kapatınca bir anda paniğe kapılıp dengesini kaybetti ayağına dolanan ağaç kökleriyle korkusu arttı ve suda sürüklemeye başladı. O an can havliyle çığlık çığlığa bağırmaya başladı.

 

 

İnce bedeni suda savruldukça panikledi, panikle çıkmaya çalıştıkça daha da battı.

 

 

Boğazından içeriye kaçan sular nefes almasını zorlarken uçurumdan aşağı akan suyun sonuna gelmek üzereydi. Korku tüm bedenini esir alırken ayağına dolanan kökler hareket etmesini daha da zorlaştırıyordu. Üstelik üstüne eklenen panik ile birlikte korkusu onu alt etmeyi başarmıştı ve aklı selim düşünemiyordu. Kalbi ağzında atmaya başlayan genç kız bir anda debelenmeyi bıraktı ve sürüklenmeye başladı.

 

 

Gözlerini yumdu ve bilinmezliğe doğru ilerledi bir süre. Hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçerken bir anda belini kavrayan koca bir el kızı kavradı ve hızla suyun dibinden yukarı çekti.

 

 

Nefes nefese yukarı çıkan kadının ciğerleri oksijenle buluştu bir anda. Göğsü körük gibi inip kalkarken bir anda kapalı olan gözlerini açtı ve ciğerlerine dolan oksijen ile birlikte nefes aldı hızla.

 

 

Elleri gayriihtiyari kendisini kavrayan adamın omuzlarına tutundu. Sımsıkı sardı kendisini tutan kolları.Korkuyla gözlerini daha da araladığın da anlından süzülen sular bir müddet görüşünü bulanıklaştırdı. Bir eli, belini kavrayan koca elin diğeri, kızın yüzüne değdi yüzünü avuçlayarak gözlerindeki ıslaklığı sildi.

 

 

Şühedanın görüşü iyice netleştiğinde uçsuz bucaksız bir orman dipsiz bir toprak parçasını barındıran gözlerle karşılaştı.

 

Nefes nefese baktı adamın yüzüne. Bedeninin her köşesine sirayet eden korkuyla daha da yanaştı daha da sıkı sardı adamı.

 

Çatık kaşlarıyla kendisine bakan adam kızın yüzünü inceledi. Bakışlarına kadar sirayet eden korku dolu bakışlarında takılı kaldı bakışları.

 

Bir müddet tepkisiz biçimde adamı inceledi kadın. Nefes nefese ve titreyerek. Kendisini kavrayan adam hiç birşey demeden çıkmak için ilerlemeye başladı. Bu sırada kızın gözleri kuzuya kayınca ilk başta oraya ilerledi kuzuyu aldı. Bu sırada kızı bırakmadığı gibi kızda adamın omuzlarını bırakmıyordu. Suyun dışına çıktıklarında adam, ellerini yavaşça bedenine yapışan kızın ince belinden çekti.

 

 

"Deli misin divene misin atlanır mı akan suya öyle destursuz ölecektin neredeyse " dedi adam kalın ve tok sesiyle. Kızgınlık barındırıyordu ses tonu.

 

 

Kız tedirginlikle bir adım geri çekildi ve daha önce yardım ettiği adama yandan bakıp süzdü. Adamın gözleri baştan aşağı kadını süzdüğünde kaşları hala çatıktı... Kafasını eğerek kuzuya sarılıp öptü kız. Cevap dahi vermedi.

 

 

Konuşacak dermanı kalmamıştı.

 

 

Adam "Hasbinnallah ... " diyerek söylendi.

 

Hiç bir şey demeden arkasını döndü adam ve adımlamaya başladı.

 

 

"Teşekkür ediyorum" diye bağırdı kız adamın arkasından.

 

 

Adam bir an durdu bakacak gibi oldu lakin sonra aynı şekilde devam etti. Hiç birşey demeden yokuş aşağı inmeye başladı. Geniş omuzları uzun boyu esmer teniyle her adımında neredeyse yarım metrelik adım atıyordu. Heybetliydi.

 

 

Genç kız ise bir süre adamın arkasından baktı kuzuyu kucağına aldı sepetine ilerledi ve hızla evin yolunu tuttu. Üştü başı sırılsıklam olmuştu. Bu şekilde eve gidemem diyerek yönünü değiştirdi ve Züleyhalara doğru yürüdü hızla. Allahtan güneş tepedeydi de kimseler yoktu ortalıkta.

 

 

Züleyhanın evine vardığında arka bahçeyi dolanarak kuş gibi ötmeye başladı. Züleyhanın annesi Arife kadın Şühedânın uğursuzluk getirdiğine inanıp eve adım atmasını istemiyordu. Hal böyle olunca Şühedâ arka pencereye dolanır geldiğini haber vermek için ise serçe gibi öter geldiğini haber verirdi. Az sonra pencere hızla açıldı.

 

 

Züleyhanın gözleri sırılsıklam olmuş arkadaşını görünce şaşkınlıkla açıldı. " Kız bu ne hal! " dedi elini ağzına götürerek.

 

" Açıklarım tut elimi çek yukarı hadi. Üşüteceğim"

 

Züleyha eğilerek tuttu Şühedanın elini ve pencereden içeri aldı. " Ne oldu kız sırılsıklam olmuşsun!"

 

 

" Sorma başıma geleni. Yaylaya çıktım bir sinir "

 

 

" Yine neye kızdın!"

 

 

" Neye olacak gavur amcamla yengeme"

 

 

" Yine ne yaptı kız. Civan Efe mi dövdü yoksa "

 

" Aman yok Mahir abi geldi geleli korkusundan el uzatamıyor o mendebur. Babamın şehitlik maaşı yattıydı. Amcam olacak gavur sabahtan çıktı kasabaya parayı çekmeye. Kapıda kızına karısına alacaklarını sıraladı durdu benimde tepem attı haliyle attım kendimi yaylaya"

 

" Eeee" dedi Züleyha merakla.

 

" Esi Hikmet Dedenin kuzusu Zeytin akarsuya düşmüş sıkışmış can havliyle atladım suya atlayınca da ıslandım tabi"

 

 

" Kız sen nasıl çıktın oradan. O su deli akar bilmez misin!"

 

 

" Çıkamadım ki Züleyha. Adamın biri kurtardı. "

 

 

Gözleri büyüdü Züleyhanın. " Kız adam kim?"

 

" Bilmem ki. Tanımıyorum. Ben tam uçurumdan düşecekken çekti aldı çıkardı sudan sağolsun. "

 

" Şüheda!!! adam seni bu halde mi gördü "

 

" Gördü. O kurtardı diyom ya Züleyha sende bugün bi tuhafsın he "

 

Züleyha hızla Şühedanın kolunu kavrayarak odasındaki dolaba yapışık olan boy aynasının önüne itti. Şüheda ıslak kıyafetleri ile boydan boya aynada kendine baktı.

 

" Züleyhaaaa!!!! Tövbeler olsun Züleyha!!! "

 

 

" Tövbeler olsun ya! Kız sen hakikaten delisin. Sütyeninin rengine kadar belli oluyor. Şu kalçaların hele maşallah! Etek yapışmış üstüne tüm kıvrımları ortada. İyi helal süt emmiş adama denk gelmişsin. Allah affetsin ben erkek olup seni şu halde görsem hiç affetmezdim!"

 

 

" Sus! Sus rezil oldum. "

 

 

Kahkaha attı Züleyha. " İsabet olmuş gibi bir de kırmızı sütyen gitmişsin dantelli dantelli "

 

Şüheda öfkeyle arkadaşına döndü. " Sen utanmıyor musun arkadaşınla dalga geçmeye "

 

Züleyha kendini yatağa attı. " Şüheda takılıyorum yahu hadi durma değiş üstünü. Bak dolapta elbise var alda giy aynı renk anlamaz kimse "

 

Şüheda dolabı açarak elbiseyi eline aldı ve soyunmaya başladı. " Hey maşallah vücuda bak " diyerek dalga geçip ıslık çaldı Züleyha.

 

" Sen elbet elime düşersin " diye söyleme söylene giyindi Şüheda.

 

" Şühedaaaa"

 

 

" Hımmmmm"

 

 

" Yakışıklı mıydı kız"

 

 

" Bilmem ki. Dikkat etmedim"

 

" Kaç yaşındaydı peki" dedi Züleyha merakla.

 

" Belki 30 "

 

" Hiç mi yüzüne bakmadın yahu "

 

" Bakmadım Züleyha bakmadım" dedi Şüheda göz devirerek.

 

" Tühhh kim acaba ya "

 

" Aman kimse kim inşallah çıkmaz karşıma rezil oldum olacağım kadar zaten..."

 

Loading...
0%