@dilekkoc6789
|
"AĞIR YARALIYIM KARADENİZ! "
KUZEY...
"BİR SAAT BİLE BİR YIL GİBİ GELİRKEN SENİN ALTI YIL OLMAMAN BANA BİR ÖMÜR ÖLÜMLÜ BEDELDİ... "
AHU...
🥀
KARADENİZ ORDU
Düşünceli düşünceli ellerini siyah kumaş pantolonunun cebine atmış şirketin cam duvarından Karadeniz'in hırçın sularını izliyordu.
Ellerini cebinden çekerek yüzünü ovuşturdu. Sonra ise saçlarına geçirerek ensesine kadar sürüp saçlarını dağıtarak ensesinde birleştirmişti.
Kapı çalınca hiç o tarafa dönmeden gel komutunu vererek denizi izlemeye devam etti.
İçeri giren kişi bir kaç adım atarak tam arkasında durmuştu. "Efendim? Beni çağırtmışsınız. "
Kuzey derin bir nefes vererek ellerini indirdi. Hızla arkasını dönerek şirketin en başarılı avukatına baktı. "İstanbul'dan gelen ihaleyi kabul et. "
Avukatın gözü seğirdi. Kabul ettirsindi ettirmesine ama hangi ihaleyi kabul edecekti? " Hangi ihale Efendim? "
Kuzey'in kara gözleri öfkeyle yoğunlaşırken dişlerini sıktı. "Hangi ihale olacak lan! "
"Efendim? Çelekerilerden, Tezginlerden, Kutay Holding'den daha bir çok ihale mevc... "
"Kes! "
Artık sadece gözleri sinirli bakmıyordu. Yüzünün her bir çevresi ben çok sinirliyim diye bağırıyordu. Onu geldiğinden beri sakin gören avukat şimdi ki gerçek hali ile karşılaşmasıyla sakince korkaraktan yutkundu. Sanki yutkununca bile neden yuktundun lan diye bir an kızacak gibi hissetti.
"En son biz neyin toplantısına girdik Salim! "
"Kum."
La havale çekti Kuzey. Sözde birde en başarılı avukatıydı. O kadar davayı bu beyinle nasıl kazanıyordu, bu kadar işi nasıl yapıyordu? Acemi şansı olamazdı artık adam dört yıldan fazladır işindeydi.
"Salim." dedi Kuzey daha sakince dönerek bu sefer. "Git ve Karavirlerin bize yaptığı anlaşmayı kabul et. "
"Ama efendim? Onlar sade..."
"Salim!"
"Peki efendim." diyerek başını yere eğdi Salim.
Kuzey ise öfkeyle bir elini beline diğer elini çenesine atmıştı. İçi içine sığmıyordu. Nefes alamıyordu. Bu denizin mavisi bile artık ona yetmiyordu. Boğuluyordu. Suda değildi belki, nefes de alıyordu ama boğuluyordu. Aldığı nefes gördüğü masmavi deniz ona haramdı...
O deniz mavisi, mavilikler yanında olmadığı sürece bu böyle olacaktı.
"Ama sizin nasıl bir karşılığınız olacak? Ben bu şirketin avukatıyım. Bilmem gerek. Nasıl bir avantajınız olacak?"
Derin bir nefes verdi Kuzey. "Bizim değil, onların bize ihtiyacı var Koçum. "
"Anlamadım? "
"Onlardan almam gereken bir kadın var. " diye fısıldadı. En çok kendine. "Sadece bir kadın değil çocuk da var... "
Duyduğu düşündüğü şeyler kalbine ağır geldi. Hani derlerdi ya kalbime öküz oturdu diye. Kuzey'in de yüreğine bir karanlık oturmuştu işte. Koca bir karanlık. Koca bir boşluk.
"Kuzey Bey? "
Seslenilmesi ile bakışlarını arkasına çevirdi. "Çok riv riv etma! Git ve anlaşmayu kabul et! Üç gün sonraya da görüşme ayarla! "
Avukatın ofisten çıkmasıyla elini cebine atarak iki tane fotoğraf çıkardı. Birisi yeniydi. Diğeri ise yıllardır cüzdanında taşıdığı eski bir fotoğraftı. Biri altı yıl önceki diğeri altı yıl sonrakiydi.
Eski fotoğrafı beraber çektikleri için kameranın arkasında olan Kuzey'e bakarak gülümsemişti. Öyle çekilmişti. Hayat vardı bu fotoğrafta. Capcanlıydı.
Birde yeni fotoğrafa baktı. Düz hüzünlü bakışlar vardı. Bembeyaz teni sararmıştı bir ölü gibi. Gülmüyor aksine dudakları her an ağalayacakmış gibi bükülmeye yüz tutmuştu.
Ah o dolgun dudaklar... diye geçirdi içinden Kuzey.
Gözlerine baktı. O deniz mavisi gözlere. "Özür dilerim..." diye fısıldadı. Onun siyahlarına inat, gecesine inat doğarak açan masmavi gökyüzü gibiydi gözleri. "Çok özür dilerim onlara inandığım için. "
Yutkundu başını kaldırarak denize baktı. "Özür dilerim daha önce gelmediğim için. Özür dilerim yanında olmadığım için, seni çekip almadığım için. " sesi kısıldı. "Özür dilerim beni hala ölü bildiğin için... "
Sonra ise hırsla baktı yeni fotoğrafına. "Alıcam seni o adamdan. " dedi yemin edercesine. "Alıcam." cüzdanında bir tane olan fotoğraf sayısı böylelikle ikiye çıkmıştı. Elinde olsa daha fazlasını isterdi ama işte olmuyordu.
Olmuyordu...
. . .
2 SAAT ÖNCE...
Kapının tıklatılmasıyla gel komutunu verdi Kuzey. İçeri elinde dosyayla giren Mahir'le hemen ayaklanarak yanına gitti.
Türkan'ın gitmesiyle hemen Mahir'den Mira'yı araştırmasını istemişti.
"Araştırdın mı? "
Mahir ciddi bir şekilde elindeki dosyayı kaşlarıyla işaret etti. "Elin karısıyla ne işin var demiştim. Mira artık senden gitti." yutkundu sertçe. "Demiştim." suçlulukla nefesini verdi. "Demeseymişim be kardeşim. "
...
"Senden bişey isteyeceğim."
"Ne isteyeceksin? " diye sordu Mahir. Bir yandan da kahvesini yudumlamakla meşguldü.
"Mira'yı araştırmanı. "
Kuzey'in yere dalgın dalgın bakarak kurduğu cümleyle Mahir aldığı bir yudum kahveyi püskürterek geri çıkardı.
Kuzey ise ona bakarak kaşlarını çattı. "Senden başkasına güvenemem. "
Elinin tersiyle ağızını silen Mahir öfke dolu suratıyla Kuzey'e döndü. "Seni yüz üstü bırakan kadını araştırmamı mı istiyorsun? " diyerek sakince sordu. "Unut bunu! "
"Senden başkasına güvenemem. " dedi tekrarlayarak.
"Ulan toparlamak bir yılıni aldi bir yılıni! " Çok sinirlenmişti Mahir. Öyle ki arada şivesi kayıyor yumruğunu sıkmış kardeşim dediği insanın karşısında duruyordu.
"Konu sandığımız gibi değilmiş. "
"Ya nasılmış? Üstüne birde çocuk mu yapmış? Napmış? Konu nasılmış Kuzey! Ulan bir yıldır kolun alçıda gezdin! Kesitler biçtiler seni amına koyayım! Eziyet ettiler! ÖLDÜ GÖSTERDİLER LAN SENİ! "
Başını iki yana salladı Kuzey. Gerçekleri öğrenmenin o boşluğu vardı üzerinde. Henüz doğru düzgün kabulenememişti dışı. Ama içi....
İçi çoktan teslim olmuştu. Kuzey'e resmen ben sana demiştim diyordu iç organları.
Yüreği.
Beyni.
Yapmaz demişti. Ben sana demiştim diyerek dalga geçiyorlardı.
Çok boktan bir durumdu bu onun için.
"Unut bunu! " dedi Mahir ters bir bakış atarak. "Araştımayacağım o kadını. "
"Yapmalısın." dedi Kuzey onun aksine sakince.
"SENİ ÖLDÜ GÖSTERDİLER! " diye bağırarak çıldırma noktasına geldi Mahir. "O KADIN DA SENİN ÖLDÜĞÜNÜ DUYAR DUYMAZ BAŞKASIYLA EVLENDİ! SENİ ÜZDÜ, ULAN SENİ ÜZDÜ! SENİ TOPARLAYANA KADAR GÖTÜM BÜYÜDÜ! ŞİMDİ BANA NASIL O KADINI ARAŞTIRMAMI İSTERSİN AMINA KODUMUN ÇOCUĞU! "
"YETERR! "
Kuzey çıldırarak bağırdığı kelimeyle deri koltuklardan birine tekme attı. Gerisin geri giden koltuk yeri boylarken Kuzey hızını alamayıp kendi baş koltuğuna ilerleyip iterek tekerleri ile sürünüp yan tarafa gitmesini sağladı.
Ellerini ise kocaman kahverengi ahşap masaya vurarak eğildi. Derin derin soluklar alırken başını bir müddet eğerek gözlerini masaya dikti.
"Bencede yeter! ULAN ELİN KARISIYLA NE İŞİN VAR? SENDEN GİDEN KADINLA NE İŞİN VAR LAN İT! "
Kuzey'den sinir ve öfke dolu hırıltılar çıkarken Mahir durdurak bilmeden devam etti.
"SENDEN GİDEN KADUNLA NE İŞUN VAR! MİRA SENDEN ÇOKTAN GİTTU! "
"O BENDEN HİÇBİR ZAMAN GİTMEDİ! " Öfkeyle bağırdığı sesi ofis dışına taşarken yavaşça başını robot hareketlerle kaldırdı.
Mahir'in gözlerinin ta içine baktı. "Benden hiçbir zaman gitmemiş. " diye öfkeli, sessiz, çatallı sesiyle konuştu.
"Yalan söylemişler. " Fısıldadı. İçi acıya acıya gerçeği dile getirdi.
Mahir olduğu yerde taş kesilirken Kuzey ellerini masaya sürterek çekti. Doğrularak bir elini ensesine atıp Mahir'in yanına doğru ilerlereyerek önüne dikildi. Yavaşça derin bir nefes verdi ikiside.
"Benim Ahu'm hep burdaymış. Öldüğüm günün ertesi günü gitmemiş. İsteyerek gitmemiş. Yapmamış! Hatta... " Sertçe yutkundu Kuzey.
"Hatta." diye fısıldadı Mahir.
"Sahte olan mezarımda günlerce uyumuş. " diye devam ettirdi. Tekrar gözlerine baktı. "Sabah akşam demeden. "
İçi sızladı bir kez daha.
Mahir ise yutkundu. Altı yıldır kardeşimi üzen kadın o diyerekten kin beslemişti Mira'ya. Öyle değil miydi yani? O üzmemiş miydi Kuzey'i?
"Babası satmış İstanbullu şerefsizin birine. " dedi türürcesine.
Mahir üst üste gelen darbelerle tutkunacak yer bulamadığı için arkasını dönerek cama ilerledi. Bir yandanda tek eli saçlarını karıştırıyordu.
Başını iki yana salladı Kuzey. "Dahasını ben sana anlatmayacağım Mahir. Şimdi sen söyle. " diyerek ellerini siyah kumaş pantolonunun cebine attı. "Gerisini bana sen mi anlatmak istersin, yoksa adam mı tutayım? "
Kuzey ise elleri cebinde hemen camın önünde duran Mahir'in arkasında dururken Mahir yavaşça Kuzey'e dönmüştü.
"Hadi diyelim herşey yalan. Mira öyle birşey yapmadı, ne yapacaksın? Adamla evli. Babasının onu satması bir bokuma yaramaz! "
"Evli felan değil. " dedi Kuzey sakince.
Kaşları çatıldı Mahir'in. "Ne demek evli değil? "
"Onu bana sen diyiceksin Mercan? Gerçekten evlenmediğini, evlenmediyse neler olduğunu..."
Mahir Mercan...
"Evli değil ise... " Yutkundu sertçe Mahir. "O zaman ne yapacaksın? "
"Evli olsa da olmasa da yapacağım şey. Açık değil mi? " Hala aynı konumda, eller cebte, baş dik, gözler kara ve sabit düşünce ile duran Kuzey; kardeşine sende çok iyi biliyorsun bakışı attı.
Dudağının bir köşesi yukarı kıvrıldı Mahir'in. Sonra ise kahkaha atmaya başlamasıyla ıslık çaldı. Deliydi ama yengesinin hala sadık olmasına da sevinmişti.
Mira öyle bişey yapmamıştı.
Can dostunun kalbini isteyerek çiğnememiş miydi?
İşte şimdi canlılık gelmişti ruhuna.
Bir kez daha ıslık çaldı Karadeniz'e bakarak. "Adrenalin atağım tutuştu bro! "
Hala aynı şekilde duran Kuzey'i görünce hızla emredersiniz komutanım hareketi yaparak odadan hızla ayrıldı.
Kuzey ise hafif kıvrılan dudakları tekrar düz bir hal almış ve dopdolu gözlerle tekrar camın önünde yerini almıştı. Ağlicaktı. Hemde öyle böyle değil. Sevdiği kadının gidişi ardından akıttığı o tonlarca göz yaşından daha çok akıtacaktı bu sefer.
Çünkü altı yıldır mutlu değildi ve baktığı o fotoğrafta sanki ölüydü.
...
Yutkundu Kuzey. "Bırak şimdi onu bunu, neler çıktı onu anlat."
Mahir gittiğinden beri içi içini yiyordu. Yerinde duramıyor bir sağa bir sola gidip duruyordu.
"La oğlum bir sakin ol da! " dedi Mahir. "Ne sabırsızsın, geç oturan şöyle. " Eliyle gösterdiği oturma bölümüne geçerek koltuğa oturdular.
Kuzey bunca zaman sonra onunla ilgili duyacakları için hissettiği heyecanla dirseklerini dizlerine dayamış ellerini birbirine sürtüyordu. Bu zamana kadar sadece yaşayıp yaşamadığı araştırtmıştı. Her doğum gününde...
Çünkü eğer yaşıyorsa onun için yakılan mumları üfleyerek tek dilek haklarını sadece onun ve kendisi için diliyecekti.
Ama eğer ölseydi, onun için doğum günü değil cenaze, ölüm günü olurdu. Bu zamana kadar böyle bişey yaşamadığı için tekrar tekrar gözlerini kapatarak şükür etti.
Mahir ise ona sırıtarak bakıyor kardeşinin ellerini stres altında iken sürtüp dudaklarını dişlemesini izliyordu.
"Seni şaka maka ilk defa böyle diken üzerinde görüyorum. "
"Bırak lakırdıyı da başla. Haydee! "
Mahir gülerek bir bacağını diğer bacağının üstüne atarak dosyayı dizlerine koydu. Açarak bakışlarını gergince kendisini izleyen kara gözlere çevirdi.
"Sor."
"Söyle işte."
"Yaw oğlum sen sor hadi. En merak ettiğin yerlerden başlayalım. "
Derin bir nefes verdi Kuzey. En merak ettiği şeyi sordu ilk. "O iyi mi? "
Mahir bir süre duraksayarak Kuzey'e baktı. "O nasıl soru amına koyayım, nerden bileyim ben! Bana sadece araştır dedin bende geçmişi ve şimdiki resmi halini getirdim sana. "
Kuzey ona boş boş bakmaya devam edince güldü. "Tamam ulan! Evin içinde ne yaşayiler bilmeyim. " dedi şivesini kaydırarak. "Ama merak etme. Evin adresini buldum. Piç kurusunun İstanbul'daki Şirketi batmak üzere o yüzden yaptığımız reklama ve gönderdiğimiz adamla hemen dönüş sağlayıp iş teklifi verdi. "
Yüzündeki alaylı ifade yok oldu. "En yakın zamanda içeri adam sızdırıcam. Adamlarının arasına koyup evde neler döndüğünü şu iki üç güne öğreniriz."
Başıyla onayladı yavaşça Kuzey. "Bir hizmetli, bir koruma sok. "
"Emredersiniz hazretleri. Başka isteğiniz? " diye sordu başını eğerek.
Kuzey, "Şimdilik yok. " dedi ciddi ciddi.
Mahir kınayıcı bir bakış attı. "Fesuphanallah! "
"Çocuğu var mı? "
Kuzeyden gelen ani soruyla Mahir sertçe yurkundu. Ne cevap vereceğini bilemedi ilk. "Evet." dedi. "Ayrıca dediğin gibi Ahu hâlâ bekar görünüyor sistemde. "
Başından aşağı soğuk sular döküldü. Bakışları değişti Kuzey'in. Kalbine oturdu. O adamdan mıydı diye sordu içten içe. Sonrada kendine kızdı ya kimden olacaktı diye.
Evliliği kabul etmeyen kadın çocuk yapmaya izin verecek değildi dimi?
Zorlamı sahip olmuştu?
Bir eli sertçe yumruk oldu. Diğer elide göstermek isteemzcesine yumruğunun üstünü örttü. Öfkesi en çok kendineydi.
Kuzu'yu kurtta kendi elleriyle teslim eden oydu çünkü...
"Kaç tane? " diye sordu sesi giderken.
"Bir."
"Cinsiyeti? "
"Kız."
Nefes alamadı. "İsmi? "
"Ahuzar... "
Ahuzar...
Kaşları aniden çatıldı Kuzey'in. Hızla Mahir'e döndü. Ahuzar mı?
Anlam veremedi. Çocuk ondan olmamasına rağmen mi koymuştu bu ismi kızına.
Ona gözlerini kısarak bakmaya başladı Mahir. "Altı yaşında. "
Daha da kafası karıştı Kuzey'in. "Kimden? " diye sordu bu düşünceye karşı.
Mahir ise aniden, "Çüş Kuzey! " diye bağırdı. "Lan kadın yıllardır kimin yanında tabiki kocasından... "
Söylediği son sözcüğü yeni fark edince Kuzey'in delici bakışlarıyla karşılaştı. Sertçe yurkundu. "Yani, o adamdan. "
"Başka? "
"Çolak Karavir diye biri. Reklam ve gönderdiğimiz adam sayesinde anlaşma sundu. Bu. Şuanlık bu kadar. "
"Nasıl bu kadar lan ne bok yedin iki saattir! "
Ayaklandı Mahir. "Ya bir dur be oğlum. Daha yeni başlıyorum. Isınma turu bunlar. Üç güne gitmeden öğreniriz evin odalarına kadar. "
Yutkundu Kuzey. "Elini çabuk tut. " diyerek başka yere baktı. Yerinde duramıyordu.
"Niye? "
"Çünkü kafayı yemek üzereyim! " diye hidetlendi aniden. Gerçekten sınırdaydı, delirmesine az kalmıştı. "İçim içimi yiyor lan! Ne yap ne et o evde ne olduğunu öğren Kurbanın olayım. "
"Tamam." dedi panikle. "Sakin ol. Bulucam. "
"Nasıl nefes almışım ben bunca yıl? "
Yutkundu Mahir. Cevap vermedi.
"İçim yanıyor lan. Eğer o adam ona zarar vermiş olsun. Eğer Türkan Teyze'nin dedikleri doğru çıksın..."
"YAKARIM!.."
Mahir dosyayı koltuk altına sokarken soru işareti dolu bakışlarla Kuzey'e baktı. "Ne dedi ki? "
Gözleri doldu Kuzey'in. Çocuk gibi ağlicaktı. Sevdiğim kadını bana geri ver Allah'ım diye bağıra çağıra ağlicaktı.
Gözlerindeki yaşı yavaşça geri çekti. Ağlamak bir Karadeniz erkeğine yakışmazdı. Bu da elbet bir imtihandı. Ne kadar zorlanırsa o kadar zorlicak, sevdiği kadını her ihtimale inat alıcaktı yanına.
Sonuçta buralarda hiçbir sevda çabasız olmazdı. Onlarınki bir hikaye olarak kalmıştı ama roman diye başlayıp devam edecekti.
Bakışlarını kaldırarak Mahir'e baktı. "Hızlı ol Mahir. Üç günümüz var. Sadece üç gün sonraya ayarlayacağım buluşmayı."
. . .
🥀
İSTANBUL
(Buluşmaya son 2 gün kala... )
•ÖĞLEN SAATLERİ...•
Yediğim tokatla yere düşerken; hemen saçlarımın arkasından kavradığı gibi kaldırdı olduğum yerden.
"Bırakk! "
Bağırmam ile daha da çıldırırken ileri doğru savurdu. Hızla önüme gelerek omuzlarımdan kavradı. "Benimle evleneceksin Mira! "
Tükürerek kurduğu cümleler midemi bulandırırken ağızımdaki kanı yüzüne tükürdüm. Gözlerini sımsıkı yumdu. "Birde benden sevgi dinleniyorsun Karavir. "
Fısıltımla gözlerini aniden açtı. "Zarar vererek sevgi dileniyorsun. "
"BİR KERE BENİ SEVMEYE ÇALIŞSAN HERŞEY FARKLI OLABİLİR! " diye gürleyerek beni omuzlarımdan sarsıp durdu.
Gözlerine hüzünle baktım. "Denemedim mi? "
Denemiştim ve bu bile kalbimdeki sevdaya ihanetti...
"DENEMEDİN!" Omuzlarımı sarsmayı bırakmış bana kocaman gözlerle gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerini bu derece açarak ne kadar korkutucu olduğundan habersizdi. O kehribarları hayatımda en iğrenç göz rengi sırasında birinciliği devirmişti.
"Denedim. Ama denemem bile hataydı... " Yüzüme yediğim tokatla sarsılırken tekrar doğrultarak omuzlarımdan tutup sarstı.
"Sen, " dedi yüzüme yaklaşarak. "Sen beni sevmeyi hiçbir zaman denemedin."
"Zorunda mı bu kalp seni sevmeye? " Ağlıyordum. Aslında hep ağlıyordum ama gözlerimde yaş tükenmiş gibiydi artık.
"ZORUNDA. "
"DEĞİL! " diyerek onu ittim. Ancak yerinden kıbırdamadan beni omuzlarımdan tuttuğu gibi yere savurdu.
Allah'tan Gülhan abla Ahuzar'ı parka götürmüştü.
"Sen benim karımsın! "
"Değilim! Değilim! DEĞİLİİİİM! " Düştüğüm yerde bas bas bağırıken o takımının ceketini çıkarıp gömleğinin kollarını kıvırmaya başladı.
Gerçekten artık alışmıştım.
Psikoloji felan değildi artık konu...
Konu benim acıya da yaşadığım ters psikolojiye de ayak uydurmamdı.
"Şuan Karadeniz de olsaydın bebeğim, bana napardın? " diyerek bana döndü. "Pompalıyla mı vururdun?
Dalga mı geçiyordu?
"Ya da onu siktir et. Ahuzar doğmasaydı, çocuğun olmasaydı. Bana o zamanlar gibi diklenmeye devam edecek miydin? "
Asıl soru başkaydı...
Çocuğum için katlandığım bu hayata hamile olduğumu öğrenemeden önceki gibi kaçma planlarımdı. Bu evde kalmak istemememdi. Onu sürekli öldürmeye çalışmamdı.
Şuan hala dikleniyordum. Şuan ki durumum bile evliliği kabul etmememden kaynaklanıyordu zaten. Ama bir kızım vardı ve Çolak onunla alakalı tehdit ettiğinde ben sanki bir duvar kenarında mahsur kalıyor, pıstırılıyordum.
"Bir çocuğum olmasaydı şuan mezardaydın Çolak Karavir. " konuşmamla yüzümdeki saçlarım uçuşurken gözlerine bakmaya devam ettim. "Bu hala geçerli. Ama kızımın ortada kalıp anasız büyümesin istiyorum. "
Cıkcıkladı. Ellerini birbirine sürterek tam bana doğru geliyordu ki kapının çalmasıyla olduğu yerde duraksadı. "Gel!"
İçeri giren kadın hizmetliyle göz göze geldik anında. Odaya girer girmez ilk bana bakmış sonrada korkulu gözlerle Çolak'a dönmüştü. "Efendim? "
"Umarım önemli bir durumdur Şeyma. Çünkü rahatsız edilmeyi asla sevmem, hele ki karımla! "
"Şey, efendim ben... " bana bir kez daha baktı. "Kızınız geldi diyecektim. Annesini sormuştu da haber vermek için. "
Derin bir nefes vererek hızla ayağa kalktım. "Ahuzar." diyerek tam kapıya doğru gidiyordum ki aniden saçlarımdan tuttuğu gibi yere çökertti.
Acıdan aniden çığlık attarken Şeyma denen çalışanla tekrar bakışlarımız buluştu.
"Çık dışarı! "
Çolak'ın emriyle dışarı çıkan kadın son kez bana korkulu gözlerle bakmıştı. "Bu..." diyerek yutkundum. "Bu kadını ilk kez görüyorum. "
Dudakalrını kulağıma yaklaştırsrak fısıldadı. "Yeni çalışan. "
Yutkundum. Başka konu bulmam lazımdı. Kafasını dağıtmam lazımdı ama konuşacak hiç bişey yoktu.
"Ne o? " diyerek saçlarımı yüzümden çekerek kendi yüzüne yönlendirdi. "Kıskandın mı? "
Koyun can derdinde, kasap et derdinde...
"Hayır!"
Burnunu saçlarıma sürttü. "Sessiz kalmanı tercih ederdim karıcım. "
Eğer susarsam cevabım evet olurdu. Ve bu onu sevindirirdi.
Çolak'ı sevindirmek demek, şeytanla iş birliği demekti.
"Beni bir kere sevmeye çalışamaz mısın? " diye sordu hafif sakinleşmiş sesiyle. Burnu hala saçlarımda, bir eli çenemde, anlı başımda, gözlerini yummuş bir haldeydi.
Gözlerimden yaşlar hızla akarken yumdum sımsıkı. "Seni en son sevmeyi denediğimde kardeşimi yoğun bakımlık etmiştin. Öldürürcesine dövdürtmüştün."
"Canımı sıkmıştın. "
"Sadece misafirlerine merhaba demediğim için mi? "
"Evet." dedi uzaklaşarak.
"Sen gerçekten manyaksın! "
"Öyle mi? "
"Öyle."
Saçlarıma aslıarak beni banyoya doğru ayağa kalkmama bile izin vermeden sırt üstü sürükledi. Neler yaşayacağımı az çok tahmin edebiliyordum. İlk önce kemer yiyecektim sırtıma. Sonra nefes alamayacaktım. Sonra beni tokat manyağı yapacaktı. En son ne mi?
İşte sorunda bir has en sondu... Bunu söylememe hiç gerek yoktu çünkü yaşayacağım şey ne hissederken ne de söylerken içimi kahr ediyordu.
🥀
KARADENİZ ORDU
(Karşılaşmaya bir gün kala...)
•İNTİKAM VAKTİ•
Öğle vakitlerine yakın bir zaman diliminde hava soğuk, bulutlu ve yağmurluydu. Kuzey eline aldığı dürbünle onlara doğru gelen büyük gemiye baktı. Memnun bir şekilde indirerek yanında duran Ahmet'e uzattı.
Yavaşça arkasını dönerek bir elini siyah kumaş pantolonun cebine attı. Dudakları yavaşça kıvrıldı. İşte intikam vaktiydi. Abisini ondan alan adamları bir damla suya muhtaç edecekti.
Abisini denizde boğan adamı denize muhtaç edecekti.
Bir öğürme sesi Kuzey'i düşündüğü tüm bu şeylerden kopardı. Yanına dönmesiyle dizleri üstünde güvertede geminin demirliklerine yapışmış aşağı kusan Mahir'i buldu.
"Hay ben bunu yanımda getiren aklıma sıçayım. " dedi sadece.
Elinin tersiyle ağızını silip geri çıkan adama baktı. "Has Karadenizliymiş! " diyerek Mahir'in ilk geldiği günde ona kurduğu cümleleri geri iletti.
Mahir ona kaşları çatık şekilde bakmaya başladı. Sırtını demirliklere yaslayarak kıç üstü güverteye oturdu. Üzerindeki gri takım biraz kirletmişti. "Sen dedin oğlum gidiyoruz diye! Ben ne bileyim Allah'ın unuttuğu yere," etrafına bakındı sertçe yutkunarak kaşlarını kaldırdı. "Deniz'in ortasına getireceğini. "
Tekrar kaşları çatıldı Mahir'in. "Harbi denizin ortasına getirmiş lan. " Ayağa kalkarak tekrar etrafına bakındı. "Amına koduğumun psikopat manyağı! "
Ahmet bir an gülecek gibi olurken kendini son saniyede toparladı. Kuzey ise ona edilen küfürleri bile umursamadan makine dairesine doğru ilerledi. Tahta merdivenleri ses çıkara çıkara inerek ona korkuyla bakan kansıza baktı.
Başını omzuna eğerek adımlarını yavaşça, sırtını duvara vermiş ona korkuyla bakan kansıza doğru attı. Yerdeki kan izlerine baktı. "Ula gemumu da kirlettun."
Pantolununu azıcık yukarı çekerek yavaşça çöktü. "Ama dua et. Hediye ha bu gemu. " diyerek olduğu yeri gözleriyle işaret etti. "Yoksa gelen babanu daha beklemadan seni uçururdum havaya. "
An ve an izledi Cemşid'in gözlerindeki korkuyu. Hoşuna gitti. Hatta öyle bir hoşuna gitti ki, kendi bile farkında olmadan gülümsedi. "Daha bu ne ki kansız Cemşid. Daha bu ne ki... "
Yerden doğrularak tepeden ona baktı. "Baban birazdan burada olur. Son sözlerini düşünsen iyi edersin. " diyerek tam merdivenlere doğru gitmişti ki tekrar arkasını dönüp baktı. "Tabi konuşmana izin verirsem. "
Yavaşça yine ağır ağır çıktı tahta merdivenleri. Hemen hemen gemisine yaklaşan beyaz gemiye baktı. Kuzey'in kocaman gemisinden bir tık küçüktü. Ancak patladığında zevkle yavaş yavaş izlenecek kadar da ağır ve genişti.
Gemi yanaştı, Kuzey heyecanlandı. Ellerini birbirine sürterek güvertenin en ucuna çıkarak iyice yanaşmasını izledi. Gemiler iyice birbirine yaklaşmasıyla güverteye inerek diğer gemiye ilerledi. Hiçbir yere tuttunmadan seri bir şekilde diğer gemiye atlayarak güvertesine indi.
Üç adam da karşılarındaki Kuzey'e karşı hazır ola geçmeleriyle içeriden getirilen adama baktı. Elleri bağlı iki kolundan tuttularak çıkarıldı geminin kaptan köşkünden. Adamlar Cemil Karataş'ı güverteye doğru getirdikleri gibi Kuzey'in ayaklarının dibine savurdular.
Yaşlı adam dengede duramayarak düştüğü yerden başını yavaşça kaldırdı. Tepesinde zebellah gibi dikilen Kuzey'in simsiyah gözlerine baktı. Elleri arkasında dik bir şekilde bulutların aradından sızmaya çalışan ama çok azıcık ışığını yayan güneşin bile önüne geçerek gölgesini yaşlı adamın üstüne düşürmüştü.
"Ne o, korkay musun? " dedi en son rahatça. Başını yana eğerek yerdeki kansızın babasına baktı. "Kork bencede. Netucede ekranlarda göründüğünden daha acumasuzumdur."
Cemil sertçe yutkunurken karşısındaki adamın kara gözlerine baktı titrekçe. Denildiği gibi bir gün içinde Ordu'nun sınırlarına giriş yapmış ve buraya getirilmişti. Eceline geldiğinden haberi yoktu... Kuzey'den sonra arkasında beyaz geminin güvertesine atlayan Ahmet nefret ve kinle baktı adama. Kuzey başını kaldırarak şöyle bir izledi güzeli denizi. Baktıkça doyamadığı için arkasındaki nefret dolu sağ koluna baktı. "Aradun mu babamu?"
"Aradım abi. Telefon çekmiyor burda, direkt telsizle haber yolladım. "
"Güzel." dedi Kuzey tekrar önüne dönerek.
"Demir. Yapma. " diyen adama bakmadan pantolonunu rahat bir konuma getirmek için hafif yukarı çekerek çömeldi yine. Kara gözleri yavaşça elleri bağlı ama yere sabitlemiş adama baktı.
"Sana daha öncede dedim. " Sinirden kasılmış yüzüyle bütün sinirini karşısındaki adamdan çıkarmak istiyordu. "Bizde masuma kalkan her el kırılır. Masuma verilen zararda, verenin başı kesilir. Kısacası öldürülür. " diyerek ona önceden kurduğu cümleleri ısıtıp önüne sundu.
"Senin oğlunda ölecek. Ama... " dudakları yavaşça kıvrıldı. Çenesi sinirden seyirirken bile tehlikeyle gülümsedi. "Ondan önce ona izletmem gereken bişey var. "
"N... Ne? "
Ayağa kalkarak kendi gemisinden getirilmeye çalışılan ama ayakları güçsüzce yerde sürünen kansıza baktı. "Çok can yakıcak bişey. " Gözleri tekrar Cemil'i buldu. "Çok çok fazla can yakacak bişey. "
Cemil korkuyla yutkunmasıyla Kuzey başını salladı yavaşça. "Abi, Osman Baba geliyor. " Ahmet'in söyledikleriyle başını çevirdi. Koyu lacivert ailenin en büyük gemisinden biri olan KARAHANLI 2, bir kaç metre uzaktı. Çok değildi bu yüzden yanında bir kadın ile feribota binen Osman Karahanlı iki adamıyla beraber yanyana olan gemilere doğru gelmeye başladı.
Kuzey kaptan köşküne yakın tarafta ayakta adamların yardımıyla duran kansıza baktı. Bakışları ile verdiği işaretle adamlar Cemşid'i bir çöpmüş gibi bıraktı. Cemşid ise dengede duramayıp küt diye yere yapışıp acıyla inledi.
Kuzey bir süre babasının ona gelmesini bekledi. Herşeyden haberi vardı babasının. Kuzey ne dediyse babası sadece oğluna uymuş ve sadece ona bırakmıştı tüm işleri. Yavaş yavaş elini eteğini çekiyordu herşeyden.
Osman Karahanlı yanaştığı feribotla beraber adamların yardımıyla gemiye tırmanarak çıktı. Arkasından adamlar getirdiği kadını çıkararak Cemil Karataş'ın yanına oturttular.
Cemil şaşkınlıkla yanındaki kadına bakarken Cemşid korkuyla yutkunmuş öyle ki artık ayağa bile zor bela kalkmıştı.
"Afra."
Afra yavaşça başını kaldırarak diz çöktüğü yerden arkasındaki bağlı olan ellerini sağa sola çekiştirdi. Ağızı burnu dağınık yüzü tanınmayacak haldeyken tek bir yer tanıdıktı. Gözleri...
Tanıdık olan tek şey ise nefretti. Kindi, öfkeydi...
Kuzey gözlerini kısarak Cemşid'i izledi. "Ne o Cemşid, kız kardeşini beklemiyor muydun yoksa? " başını salladı tabi normal dercesine. "Bende beklemiyordum bir terörist, bir örgüt üyesinin kardeşin olmasını... Daha doğrusu bir kardeşin bile olmasını, ama işte. Hayat süprizlerle dolu. " dedi sonra tehlikeyle. "Bilemezsin neler olacağını. "
Afra Karataş. Sahte bir kimlikle ülkesini ifşalayan, bayrağa vatana saygısı olmayan yurt dışında en iyi okullarda okumuş ama hiçbir zaman Türkiye'yi sevmeyen bir kadındı. Nefreti neyeydi bilinmez ama tek bildiği buradaki tüm Türklerden nefret etmesiydi.
"Sen! " dedi Afra sinir kriziyle. "Yine sen! " Kuzey'den öyle çok nefret ediyordu ki. Tüm işlerini baltalamış bu askere defalarca suikast girişimleri yaparak ortadan yok etmek istemişti ama olmuyordu. "BIKTIM SENDEN!"
Kuzey onu kaydeye bile almadan göz ucuyla tiksindiği o yüze baktı. Afra ise siyahlar içinde karşısındaki adama bakıyordu. "Duygularımız karşılıklı, "
Şöyle bir baktı üçüne. "İyi denk geldiniz. Bende çatacak adam arıyordum zaten. " başını omzuna doğru çevirip arkasındaki Ahmet'e bakmadan bir baş işareti yaptı. Emri alan Ahmet başını küçük bir açıyla sallayıp onayladığı gibi yerdeki dizlerinin üzerindeki kadına doğru ilerledi.
Afra ona gelen adamı göz ucuyla görerek arkaya doğru bacaklarını öne getirmiş ve poposunun üzerine oturmuştu. Herşeyi saniyelik yaparak hala ona, sadece oturduğunu düşünün Ahmet'e karşı dizini kendisine doğru çektiği gibi erkekliğine doğru güçlü bir tekme geçirdi.
Ahmet aldığı darbeyle hafif bağırmış ve acısını eliyle bastımaya çalışarak geriye doğru sendelemişti. Kuzey öfkeyle cebinden çıkardığı çakıyı açtığı gibi adamların daha müdahalede bulunamadan bacağına fırlatarak onu etkisiz hale getirdi.
Afra acıyla haykırmış baldırına saplanan çakıyla dizini hafif kendisine doğru çekmeye çalışmıştı. Ancak elleri arkasında bağlı ve bacağındaki acıyla arkaya doğru düşmüştü.
Kuzey kadının dağılmış yüzüne baktı. "Rahat dur, yoksa daha çok canın yanar. " Yüzü de bu yüzde dağılmıştı zaten. Çok iyi dövüştüğü için gemide adamlara zorluk çıkarmış ancak etkisiz hale getirilerek en son bağlanmıştı.
"Senden ve ülkenden nefret ediyorum Karahanlı! "
"Daha on dakika once bu ülkeye muhtaçtun. " diyerek ellerini arkasında bağladı Osman Bey. Geldiğinden beri ilk konuşması bu yönden olmuştu. Oğlu gibi kendiside rahattı. "Oysa gemude ne yalanlar sallamıştun. "
Kuzey derin bir nefes vererek artık bu iş çok uzadı havasında Cemil'e doğru adımladı. Hemen önünde secdeye durur gibi olan adam korkuyla geri gidecekti ki yakalarından tuttuğu gibi babasının yan tarafına savurdu.
"Evlat büyütmeyi bile beceremeyen bir şeref yoksunu kime tapacağını bile bilmiyor." dedi. Osman Bey'e baktı kısa bir an. "O sende baba. Nasıl ki sen evladını toprağa verirken fotoğraflarını çekip evinde kahve eşliğinde oturup onlara baktıysa sende onun acı çekişini adım adım izleyeceksin. "
Hak edene hak ettiği verilirdi. Kuzey'e kalsa belki devlete, adalete teslim ederdi ancak bu ne onun yangınını söndürürdü ne de bir kaç yıl sonra çıkacak bu adamların ilerde ona ve ailesine daha kötü şeyler yapmayacağının bir garantisi yoktu.
Hiçbir babaya evlat acısı yaşatmakta istemezdi ancak onun büyüttüğü evlatlar bile kirliydi.
Yılanın başını küçükken ezeceksin, ezeceksin ki büyüdüğünde bacağına çelme boğazına urgan olmasındı.
Derin bir nefes daha aldı. O esnada ağızını mendille silen Mahir gemiye atlayarak karnını tuta tuta geldi. Yine kusmuştu değil mi?
Cemil'e baktı kısa bir an. Secdeye durur şekilde hemen hemen Osman Bey'in yanında ona doğru dönüktü. Dikleşerek güldü arsızca. "Kıble hemen solunda ulan, ne gavur herif çıktın sende. "
Cemil başını kaldırmadan sadece yaşayacaklarından nasıl sıyrılabiliceğini düşünüyordu. Ama unuttuğu bişey vardı. Kaçacağı hiçbir delik yoktu. Dört bir yanı denizdi.
İşte tam da bu yüzden burasıydı. Tam da bu yüzden Kuzey onları buraya getirmişti.
Ahmet kendini toparlayarak öfkeyle ona tekme atan kadına doğru ilerledi. Ona kıpkımızı yüzü ve gözleri dopdolu acıyla bakan kadının yanına çökerek acımadan bacağındaki çakıyı tuttuğu gibi daha derinlere bastırdı. Kadın acıyla daha da haykırmasıyla bu sefer çakıyı çevirdi. "Ben kadın falan dinlemem. Ben insan olana bacım, düşman olana ise ecel olurum. "
"Nefret ettiğin bu ülkeye değil dönüp bir kendine bak. " diyerek çakıyı çekip çıkardı. Ayağa kalkarak adamlar tarafından ona verilen bombaları kadının üzerine yerleştirmeye başladı.
İşte şimdi acımayacaktı!
"Ben bugün ölürüm! " dedi Afra acı ve öfke dolu sesiyle. Başını kaldırmış yüzündeki her bir seğiren kasa rağmen gözleri bir dakika bile Kuzey'den ayırmıyordu. "Ama bilirsin ki benden çok fazla var Karahanlı! "
Kuzey sakin tavrından ödün vermedi. Elleri arkasında adamlarının işlerini bitirmesini bekledi. "Onlarda biter evelallah. Bizim işimiz bu, ülkedeki çakalları temizlemek. "
Afra sinirle haykırıp başını tekrar arkaya bıraktı. Eli kolu bağlı, yaralı olmak onu delirtiyordu. Babası ses çıkarmadan eğildiği yerde olacakları bekliyor abisi ise korkuyla sadece Kuzey'e bakıyordu.
Onu ne kadar yanlış tanıdığını anlamıştı.
Yolun sonuydu...
"Tamam abi. " Ahmet'in sesiyle Kuzey eliyle denizi işaret etti. "Babam atın dediğinde atın. " Ahmet başıyla onaylamış üzeri bombalarla dolu olan kadını çekiştirerek güvertenin ucuna çıkarmıştı.
Adamları ise Cemşid'i ve babası Cemal'i hemen kadının arkasına hizalayarak onlara kendi kanlarından birinin kaybı nasılmış gösterekti.
Gariptir ki Karataş ailesi birbirine bağlı ama dışarıya kötülerdi. Babaları zamanında mafya babasıydı. Zarar vermediği toprak kalmamıştı. Uyuşturucu ek Silah ticareti fazlasıyla vardı. Oğlu ondan da beterdi. Kadın pazarlayıp, kumarhane adı altında fuhuş gerçekleştiriyordu. Kızı ise apayrı bir kafaydı. Komple ülkeye düşmandı. Vatan hainiydi.
Kuzey aynı rahatlıkla Cemşid'in yanına giderek ona yalvaran gözlerine baktı. "Ne? Yoksa yapmamam için yalvaracak mısın? "
Cemşid tam ağızını açıyordu ki sözleriyle kesti. "Boşa nefesini tüketme. " Göz bebekleri büyüyen adam karşısında denize atılmaya hazırlanan kadına baktı. "Sonuçta birazdan lazım olacak. "
"Demir." dedi Cemil. "Devlete teslim et. Nolur oğlum, ama öldürme kızımı. "
"Senun ki evlattu da benum ki neydu?! " Osman Bey kurduğu cümlelerle yumruğunu sabahtan beri kendini tuttuğu ama beceremediği adama geçirdi. Geriye düşen adam elleri bağlı karşılık veremeden yüzüne üst üste yediği yumruklarla kaldı. İşte şimdi Osman Karahanlı'nın sırasıydı.
Yere eğilmiş dövdüğü adamın gözlerine baktı. "Bu savaşu kökten bitiriyorum Karataş. Son hak benum. "
"Son gülen iyi güler. ATIN ULA!" dediği an kızı Afra suya atıldı.
Denize düşen kızının sesini duyan adam gözlerini büyütürken Osman Bey doğrularak onu da yerden kaldırıp aşağıyı gösterdi. Saniyeler geçerken Kuzey elini havaya kaldırdı. "Cehennem de görüşürsünüz artık. "
"HAYIIIIIRRR! " Cemşid'in haykırışıyla eş zamanda da Kuzey elindeki kumandadan kırmızı tuşa bastı. Bastığı gibi saniyeler içinde denizin içindeki kadının bedeni patlayarak parçalandı ve denizin belirli bir bölgesini kana buladı.
"KIZIIM!" Cemil'in haykırışlarına karşı Osman Bey kayıtsızca izledi. Ona yaşatılan şeyleri an ve an izledi. Ama onlar gibi zevk alarak değil, hakkın kendi adaletin yerini nasıl bulduğunu izledi.
Oğluna baktı. Yutkundu. Üzerinde anlamsız bir boşluk vardı. Herşeye kayıtsızdı. Şuan belki buraları bağıra çağıra yıkabilirdi ancak o sessizce acısını ve öfkesini çıkartıyordu. Kaşları çatıldı Osman Bey'in. Sakindi oğlu. Fazla sakindi. Ve gözleri titrekti. İçinde, yüreğini acıtan bir şey vardı. Anlamıştı.
"BAĞLAYIN! " dedi Kuzey Cemşid'i işaret ederek. Hala haykırışlarla kardeşinin arkasından ağlayan kansızı bağladılar. Kardeşine bağlıydı Cemşid ama hiçbir zaman doğruyu gösteren bir abi olmamıştı.
Cemşid bağlandığında Kuzey Cemil'in karşısına geçerek gözlerine baktı. "Bu yıllardır babama çektirdiğin acılar içindi. Şimdi asıl olaya geçelim. Asıl şimdi acı çekeceksin. Varisini, tek varisini kaybederek. Babama, anneme, senin yüzünden haplarla uyuyan neneme; acılar içinde olan yengeme, bana ve kardeşlerime yaşattığın bu acılar için yaşayacasın bu acını. "
Cemil en çok oğluna karşı hassastı. Kızı hep uzaktı, ayrı yaşadığından dolayıydı belkide ancak hep yanında olan oğluna alışmıştı. Varisiydi o, erkekti bir kere. Oğlunu daha çok sever kızından üstün görürürdü. Pekâlâ bunu Kuzey çok iyi biliyordu.
Babasına baktı Kuzey. İkiside gözleriyle anlaşmış Kuzey gemide kalarak diğerleri olan ait olan gemiye ilerlemişti. Ve gemide sadece Kuzey, Ahmet ve elleri kolları bağlı olan Cemşid kalmıştı.
"Kaç gündür bunun hayalleriyle uyuyorum piç kurusu. " diyerek parmaklarını birbirine geçirerek kütletti. Boynunuda sağ sol yapıp kütleterek Cemşid'e doğru ilerledi sert adımları. Kandan dolayı kıpkırmızı olmuş gömleğinin yakalarından tutarak çektiği gibi yumruğunu gömdü.
Daha öncede onu dövmek için gelmişti, daha dün hıncını çıkarmak istediği için gelmişti ancak amcası ondan önce davranmış gizli bir şekilde gemiye girerek onu bir güzel dövmüştü. Eğer dün akşam birde üstüne Kuzey dövseydi muhtemelen bugün yaşıyor olmazdı.
Kuzey hıncını almak istercesine, Osman Bey oğlunun gemisiyle gemiden uzaklaşırken o karnına oturarak dövdükçe dövdü Cemşid'i. En son bayılınca Ahmet belinden zor tutmuştu da ayırmıştı. "Abi dur! Daha işkence, korku yaşatamadan öldüreceksin adamı! "
Kuzey geri çekilerek gerilen kaslarını serbest bıraktı. Kendini o kadar çok sıkıyorduki üzerindeki siyah gömlek bile daracık olmuştu. Pazuları geriye doğru kabarıyor yumruğunu sıkıp derin nefesler eşliğinde karşısındaki baygın kansıza bakıyordu.
"Git bidonları ve bir kova su getir Ahmet. "
Ahmet ona denileni yapmak için kaptan köşküne ilerlerken Kuzey elindeki kumandayı yere fırkattı. Cebinden başka bir kumanda çıkararak şöyle bir baktı. Patlatacaktı. Geminin makine dairesine yerleştirdiği bombalarla beraber içi de rahatlayacaktı. Böyle bir pislik dünyadan silinecekti. Şuan bulunduğu gemide öyle küçük bir gemi değildi. Bu yüzden kendi gemilerinden birini seçmiş bu iş için feda etmişti.
Ahmet içeriden bir kova su ile gelip Kuzey'in ayaklarının yanına yere koydu. Ve dönerek bu sefer bezin bidonlarını alarak geri geldi.
Kuzey kumandayı ön ceplerinden birine yerleştirirken su dolu kovayı yavaşça aldığı gibi hızla yerde sırt üstü baygın yatan kansızın suratına vururcasına döktü.
Cemşid boğuluyormuş gibi sesler çıkarıp derin nefesler eşliğinde gözlerini açtığı gibi tepesinde Kuzey'i gördü. Korkuyla yutkundu. Rüya değildi ona göre, bitmemişti, aksine herşey yeni başlıyordu onun için.
Kuzey, Ahmet'in elinden aldığı kırmızı ortaboylarda olan bezin bidonunun kapağını açarak Cemşid'e işaret etti.
"Görüyor musun? Bunlar senin için. " diyerek etrafa dökmeye başladı. "Sen ve o kirli zihniyetini kavurmak için. " Daha fazla döktü. Ahmet'te Kuzey'in ardından açtığı bidonu etrafa dökmeye başladı. "Abime yaşattığın o saniyelleri sana yaşatmak için."
Elindeki biten boş bidonu güvertede diğer tarafa fırlatırken Ahmet'in getirdiği diğer bidonu aldı. Toplamda dört bidon getirtmiş ve Cemşid'e uzun bir yol çizerek makine dairesine doğru ilerletiyordu. Arada etrafada dökerek ateşin yayılmasına neden olacaktı.
"Hani sen yengemi sevmişsin ya sözde. " diye söze girdi Kuzey sakince. Bunu neden dediğini bilmiyordu ama içinden gelmişti bir an. Biten bidonuda bir kenara fırlatarak son bidonu döken Ahmet'e kısa bir bakış attı. İlerleyerek Cemşid'in yakalarından tuttuğu gibi gemi güvertesinin ortsına doğru çekiştirerek bıraktı.
Önünde diz çökerek birazdan havaya uçacak olan o adama baktı. "Gerçekten sevseydin, onun sevdiğine zarar vermezdin. Gerçekten sevseydin, onun mutluluğuna saygı duyar, onun mutlu oluşuna mutlu olurdun. " Bir an gözleri dolacak gibi oldu. Kendisi yaşamıştı. Ve şuan kendi karakterine ters olan o adamı görüyordu.
Abisini ondan alan adamı.
Ahu'nun mutlu olduğunu sanıp onun mutlu olma düşüncesi ile mutlu olan Kuzey.
Ve,
Ayşe'nin mutlu olmasına rağmen ona takıntılı olup sırf başkasını sevdi diye sevdiğini öldüren Cemşid.
Hayat buydu işte. Sandığın bazı doğrular yanlışlarla silinirken yanlış hep gün yüzünde olurdu.
Ahmet arkadan küçük bir kibrit kutusu uzattı. Kuzey göz ucuyla ona uzatılan şeyi görerek aldı ve sağına soluna baktı. "Çok yanlış kişiylesin Cemşid. " eğdiği başını yavaşça kaldırarak karşısındaki kansızın yüzüne baktı. Cemşid ise o gözlerin daha ne kadar sinirden koyulaşabiliceğini düşündü. Çünkü korkutuyordu.
Korkuyordu.
"Ben... Beni. " dedi titrerken. Onu yakıcaktı. Bunu biliyordu. Ama bunu yaşamak istemiyordu. Yanarak ölmek istemiyordu. "Teslim et... Teslim et beni. "
Kuzey'in kıvrılan dudaklarını görmesiyle içinden bir ses bağırdı. Artık bunun için çok geç diye...
Elindeki kibrit kutusunu açarak içinden bir dal aldı. Baktı şöyle bir. "Bu bizi sökmez oğlum! " diyerek omzunun üstünden arkaya doğru fırlattı. Cemşid korkuyla irkilip derin bir nefes verirken gözlerini yumdu bir kaç saniye.
Ancak gözlerini açtığında gördüğü görüntüyle bu sefer sertçe yutkundu. Çünkü Kuzey cebinden simsiyah üzerinde imzası olan bir zippo çıkarmıştı.
Cemşid'in güvertedeki konumuna baktı. Attığı gibi etrafa yayılacağını biliyordu ancak bunu bizzat kendisi yapmak istiyordu.
"Kendi gemimi yakacak kadar deliyken beni kibrit çöpüyle korkutmaya çalışanlara hayranım açıkçası. " diyerek zipponun kapağını açtı. Ateşi yaktı.
Gülümsedi. Cemşid'in gözlerine bakarak adım adım geriledi. Tam da feribota ve geminin dışındaki merdivene yakın bir konumda durdu. Ahmet çoktan gemiden inmiş Kuzey'in inmesini bekliyordu.
Cemşid'in gözleri bir Kuzey'e birde elindeki zippo aradı gidip geldi. Korkudan küçük dilini yutucaktı.
"Kardeşine benden selam söyle Kansız Karataş. " diyerek ona korku ve dikkatle bakan kansıza gülerek baktı. Elindeki zippoyu yavaşça gevşettiği parmakları eşliğinde yere düşürdü.
Anında alev alan geminin güvetesiyle Cemşid can havliyle bağırmaya başlamıştı. Kuzey ise arkasındaki demirlerden atlayıp merdiveni inerek feribota atlamıştı. Ahmet halatı söktüğü gibi motorları çalıştırdı.
Hızla kendi gemisine doğru yol alırken arkasında güvertesi yanan ve yavaşça makine dairesine doğru ilerleyen yangını seyretti. Ateş çoktan Cemşid'in etrafını sarmıştı, onu tamamen silmek adına.
Gemisine doğru geldiğinde duran motorlarla birlikte yukarı doğru çıktı. Ona bakan babasının yanına güverteye doğru ilerleyerek kaptan köşküne baktı. Hafif çıkan güneş kaşlarının çatmasına gözlerinin kısmasına neden olmasıyla elini anlına koyup ilerdeki orta yaşlı adama baktı. Üzerinde mavi yağmurluk ve başında da mavi bir bere olan Kinyas Kaptana, "Kaptan! Az daha geri çıkalım. " demesiyle onayı aldığı gibi motorlar çalıştı.
Gemi denizin üzerinde geri geri giderken Kuzey'in de eli cebine gitmişti. Çıkardığı kumandada ki kırmızı tuşa baktı. Parmağı üzerinde oyalanırken Mahir yanına gelerek ellerini cebine attı. "Ulan birde istihbarat polisi olacam. Benim ne işim var lan burada?! " Yanına dönerek Ahmet'e baktı. "Ne işim var oğlum benim burada? "
Ahmet sessiz kalıp sadece önündeki gemiyi izlerken Mahir de önüne döndü. "Adamını da kendisine benzetmiş arkadaş." diyip güldüğü an Kuzey'in bastığı düğmeyle gemi patladı. Mahir irkilerek elini başına doğru ilerlertirken Cemilden acı bir haykırma koptu.
"OĞLUUUM! " diye diye bağırmlarına devam ederken Kuzey derin bir nefes alıp gökyüzüne baktı. Büyük beyaz gemi makine dairesinin patlaması sonucu neredeyse paramparça olmuş ve batmaya başlamıştı. Baktı uzun uzun gökyüzüne. Ay yoktu belki ama bir an abisine bakıyor gibi hissetti. Hatta abisinin ona pos bıyıkları altından gülümseyip gözlerini kapatıp açtığını ona eyvallah deyişini bile. Belki hayaldi ama hayali bile güzeldi. Rahatlamıştı.
Bitmişti.
Artık yengesinin ve abisinin intikamı alınmıştı.
Abisi rahatça uyuyabilirdi.
Mahir'e gelen ani telefonla cebinden çıkardığı gibi ekranına baktı. Gördüğü isimle geminin farklı yerlerine doğru ilerleyip eli cebinde uzağı izlemeye başladı. Hala midesi hafif yoklarken telefonu yanıtlayıp diğer eliyle kulağına koydu.
"Söyle Şeyma."
"Efendim." dedi kadın sessiz olmaya gayret gösterirken. Ama biraz da korkuyor gibiydi. "Efendim bu Çolak... " dedi.
Mahir'in kaşları çatıldı. Yutkundu. "Ee? "
"Bu Çolak denen herif, Ahu hanımı dövüyor. Kadının sabahtan beri acı çeken sesleri susmadı. Acımıyor. "
Mahir beyninden vurulmuşa dönerken midesinin bulantısını bile unutmuştu. Gözleri yuvalarına dar gelirken uzakta babasıyla konuşan dostuna baktı. "Nasıl lan? " dedi. Eli cebinden çıkmış geminin demirliklerinden tutunmuştu.
"Efendim yemin ederim size. Ancak zaman buldum da aradım sizi! Kadın dünden beri acılar içinde. Bahaneyle odalarına çıktım. Yüzü tanınmıyordu! Yemin ederim! " Kadının korku dolu sesine karşı Mahir üst üste yutkundu. Hatta telefonu kadının yüzden kapatıp iki eliyle birden tutundu demirliklere.
Kendine küfr ediyordu. Yıllardır nefret ettiği kadın işkence mi görüyordu. Evi bile değildi. Peki bunu Kuzey'e nasıl diyecekti?
Kudururdu.
Toplantı gününü bile beklemeden atlar giderdi İstanbul'a. Basardı evi.
Gerçi ne kalmıştı ki akşam yola çıkacaklardı...
🥀
İnstagram: dilekkoc_pjm Wattpad: dilekkoc6789 Kitappad: dilekkoc6789 Tiktok: gece0866
|
0% |