@dileknars1
|
Geçmiş zaman Flash Back: Harun bey (Usta Hong ) alanın da başarılı bir psikiyatristi. " O kadar iyiyim ki polikliniğe gelen herkesin derdini bir bakışta anlarım diyordu. O kadar emindi ki kendinden gözden kaçırabileceği şeyler olabileceğini düşünmezdi. Büyük bir yanılgı da olduğunu ilerde anlayacaktı ama zamanı geri alamıyorduk. Son pişmanlık hiç bir zaman fayda etmiyordu. Keşkeler işin içine girdi mi maalesef bir geri dönüş yoktu. Büyük oğlu gökhanı çok severdi. İlk göz ağrı olduğu için onu el bebek gül bebek büyütürdü ne isterse alırdı. Evde en güzel oda ona aitti. Oğlu mutlu olsun diye her şeyi yapardı. Akıllı, yakışıklı ve güçlü bir çocuktu oğlu ilerde harika bir tekvando şampiyonu olacaktı bundan adı gibi emindi. "Tekvando en büyük aşkı" ömrünü adamıştı bu spora. Onun için sadece bir spor değildi hayatında her şeyden önce geliyordu . Şimdi oğlu da bu sporu yaparak onu her zamanki gibi gururlandıracaktı. İlerde spor kulubünü de biricik oğluna bırakcaktı. Emin ellerde olduğu için göz arkada asla kalmayacaktı. Komşu çocuğuydu onlar aynı okullara gitmişlerdi. Aynı üniversite de farklı bölümler kazanınca artık iyice emindiler. Onlar birbirinin kaderiydi. 19 yaşında ailelerinin karşısına çıkıp evleneceğiz demişlerdi. Aileler önce karşı çıksa da ikisi de daha fazla ayrı kalmamak için kaçarak evlenmişti. Yalnızca 1 sene sonra ilk göz ağrı gökhanı kucaklarına aldılar. Emine hanım hiç pişman olmadı bu kararından eşi gece gündüz inşaat demeden, garsonluk demeden çalıştı. Hem Ankara tıp fakültesinde okuyor hemde kendisini okutuyordu. Çok zorluk açlık çektiler ama sonra kendilerine ve gelecekteki çocuklarına mükemmel bir gelecek sundular. Küçük oğlu poyraz a hamileyken eşi ingiltere den teklif almıştı. Eşinin hayalleri için buraya geldiler. Yeni bir yer yeni başlangıçlar dediler. Ama işler hiç düşündükleri gibi gitmedi. Geldikleri zaman eşi sürekli işteydi. Arta kalan zamanlarda üniversitede doktora yaptığı için fazla zamanı yoktu. Gelince oğlu ile biraz oyun oynar sonra tez çalışmalarına ve diğer işlerine bakardı. Hafta sonları da bir spor kulübünü tekvando dersi vermek için hocalık yapmaya giderdi . Eşi ve karnındaki çocuk üçüncü plandaydı. Oğlu gökhan da babasının gözüne girebilmek için ders çalışır arta kalan zamanlarda tekvando çalışırdı. Hafta sonları da babasının çalıştığı spor salonuna gider eğitim alırdı. Annesi ve kardeşi onun içinde üçüncü plandaydı. Mecburen bebeği almak zorundaydılar emine hanım hiç istemese de karnında ölecek seni de öldürecek dedikleri için kabul etti. Aslında kendine ne olduğu umrunda olmazdı ancak gökhanı annesiz bırakmak istemedi. Kendi üvey anne elinde büyüdüğü için bilirdi ne kadar zor olduğunu . Oğlu da aynı şeyi yaşamasın istedi. Bebeğin alınacağı zaman bir mucize oldu ve poyraz 7 aylıkken belki de istenmediğini hissettiği için doğmaya karar verdi. Camdan bir bebek gibiydi hemşireler bile dokunmaya korkmuştu küçücüktü. Doğar doğmaz küveze alınmış 3 ay boyunca yaşam savası vermiş. Nasıl olsa ölecek diye ilk bir ay ikisi de onu görmeye gitmemişti. Alışmak istememişlerdi ölecek yavrularına . Aslında emine hanım çok istemişti gitmek ama kocası izin vermemişti. Ona göre bu dünya da zayıf olan ölmeye mahkumdu. Güçlü olursan hayatta kalabilmek için bir sansın olurdu. Beklenen gerçekleşmemişti poyraz küçücük elleri ile sıkı sıkı tutunmuştu hayata. Bedeni küçük kalbi kocamandı. Bir kişi dışında diğer insanlar o kocaman kalbi fark edemeyecekti. Kader çarkı o an dönmeye başlamıştı ama kimse bilmiyordu. Zaman o kalbin sahibini getirecekti ona, sadece yaşayacağı zorluklara göğüs germesi gerekti. *********************************** Evin kasvetli havasını o dağıtırdı. Babası bile onun ile güler oyunlar oynardı. Evde ipeğin gelişi ile her şey yoluna girmişti. Babası doçent olmuştu hatta kendi psikiyatri hastanesini açarak prestijine prestij katmıştı. Bütün ülke onu tanıyordu ülkenin en iyi psikiyatrist ve psikologlarını hastanenin bünyesine katarak zirveye çıkmıştı . Evde herkes mutluydu. Bir kişi hariç herkes mutluydu... Poyraz hep unutulan olmuştu. Yemek yiyip yememesi kimsenin umrunda değildi. Uyudu mu iyi mi bir derdi var mı kime neydi ? Gece gündüz odasında kitaplara gömülü şekil de günlerini hayal kurarak geçirirdi. Bir gün çok başarılı olacak ve babası onunla gurur duyacaktı. Belki başını okşayıp abisini öptüğü gibi onu da öperdi. Hayat herkese istediğini vermiyordu. Bazen aile dediğiniz birileri olmuyor du hayatınızda , bazen de bir evladınız. Kimse elindeki ile yetinemiyor daha fazlasını istiyordu bizde eksik olanı istemekten çekinmiyorduk ancak elimizdekileri kaybedince fark ediyorduk nelere sahip olduğumuzu. Hayat yetinmeyi kafamıza vura vura öğretiyordu. Ama bizler kör , sağır ve dilsiz olmayı seçiyorduk. En acısı da kaybettiklerimizi geri getirememizdi. Emine hanımda yetinmeyi acı bir şekilde öğrenmişti , iki evladının toprağına bile gidemezken. Büyük tribkeks evleri kocaman bir hapishaneye dönüşmüşken. Bu hapishane de üç tane mahkum vardı. İçlerinden biri suçsuz bir şekilde burada kalıyordu. Doğduğundan beri mahkumdu, istenmediğini bildiği halde sevileceği günleri umut ederek genç ömrünü çürütüyordu. Sahi sevgisizlik bir insanı ruhsuz yapar mıydı , yaparmış. Görmezden gelen o kadar çok insan varmış ki o da görünmez olduğunu zannetmiş. Bir gölge olduğuna o kadar inanmış ki yaşadığına bile inanmaz olmuş. Emine hanım yeni yeni fark ediyordu , geçmişi o kadar irdelemeye başlamıştı ki, evde günah keçisi olarak gördükleri bir kişi olduğunu. Kendi öz evladının nasıl yoksayıldığını yeni yeni fark ediyordu. 20 yıl önce toprağa verdiği iki evladının ardından anlamıştı ama geç kalmıştı. Oğlu artık küçük bir çocuk değildi. En azından dış görünüşü öyle değildi. İçinde sevgiye aç bir çocuk yatıyordu. Hiç başı okşanmamış , onunla oyunlar oynanmamıştı. O evin hasta cılız sessiz sakin çocuğuydu. Halbuki sürekli hasta olmasının sebebi babası ve annesinden görmek istediği sevgiydi. Çünkü ona bir tek hasta olduğunda dokunurlardı. Ama ailesi bunu hiç anlamadı. Annesi hemşire babası psikiyatristi hep bu hastalıklarını 7 aylık doğan bir çocuk olmasına yormuşlardı. Hani terzi kendi söküğünü dökemezmiş ya Harun bey ünlü bir psikiyatrist olmasına rağmen kendi oğluna yaşattıklarını hiç fark etmemişti. O da eşi ona söylediğin de fark edebildi. Bir oğlu daha olduğunu biriciğini toprağa verdiğinde fark edebildi. Ama iş işten geçtikten sonra ne yapsan boştu. El birliği ile mahvedilmiş , çocukluğu ,gençliği elinden alınmış biri vardı karşılarında... Akşamki yemek için herkes hazırlanmıştı. Yemek salonundaki büyük masa da yok yoktu emine hanım döktürmüştü. 14 yıldır girmediği mutfağa bir tek Dila geleceği zamanlar girmeye başladı. 7 yıl boyunca ara ara Dila onları ziyaret ederdi. O gelince evin neşesi de gelirdi. Sanki kasvetli duvarlarda çiçekler açıyordu. Her yer simsiyahken renkler geliyordu hapishanelerine. Oğlu ve kocası o masaya istemeseler de o var diye oturuyorlardı. 20 yıldır kendisinin bir türlü başaramadığını bu küçük kız başarmıştı. Bu kızın yanında oğlunun ilk defa kahkaha attığını gülebildigini görmüşlerdi. En acısı da buydu ya onu güldüren hiç bir zaman ailesi olmamıştı. Emine hanımın kalbi acıyordu oğluna yaptıkları haksızlık şimdi gün yüzüne çıkmıştı. Keşke dedi keşke daha önce fark etseydim ama geç kalmıştı bir kez daha oğluna geç kalmıştı. Şimdi yapacağı tek şey bu kızın oğlundan çalınan layık görülmeyen hayatı ona vermesiydi. Belki yaptığı Dilaya haksızlıktı ama onunda sevgiye aç olduğunu gözlerinde görmüştü. Bu yüzden tüm kalbiyle bu kızı gelini yapmak istiyordu. Dila bütün gününü spor salonunda geçirmişti. Dersi olmadığı için kızlarla oturmuş sohbet etmişti. Akşam yemeğe hazırlanmadan önce busenin hazırladığı kekten bir tabak dolusu da Ramana götürmüş. Biraz sohbet etmişlerdi. Akşam yemek için yaseminin ısrarı ile beyaz çiçekli bir elbise giymişti. Bu elbisenin aynısından yasemin de de vardı. Geçen yaz doğum gününde kendine de almıştı. İkiz gibi gezeceğiz çiçeğim yoksa sana küserim demişti. Deli dolu bir kız olsa da iyi bir kızdı. Dila onun gözüne bakınca kalbini görürdü. Yine yaseminin zoruyla kısa saçlarını maşa yaparak hafif bir makyaj ile tamamladı. Taksi ile usta hong un evine geldiğinde içinde büyük bir heyecan vardı. Dilanın hiç ailesi olmamıstı. Kimse onu yemeğe beklememişti bu güzel aile onu bekliyordu. Kapıyı çaldığında emine hanım masmavi dizlerinin üzerinde biten bir elbise ile karşıladı. Yılların verdiği yorgunluk olsa da yüzünde karşısında çok güzel bir kadın vardı. Dila bu kadına hayran olmuştu özellikle dik duruşu ve konuşmaları ile onu büyülemişti. Yemek de Usta Hong ile tekvando hakkında konuştular, emine hanımla elbiseler ve tasarımlar hakkında konuştular. Emine hanım çocuklarını kaybettiğinden beri hastanede çalışamıyordu. Hatta evden dışarı da çıkamıyordu. Dila sayesinde bir moda evine ortak olmuştu. Hala dışarı çok çıkmasa da ara sıra yanında birileri ile moda evine gidip geliyor defilelerde biraz bakıp geri dönüyordu. Poyraz yemek boyunca çok sessizdi. Çünkü bu gün Dila ile konuşup ona açılmayı planlıyordu. Hatta onu gizli mabedine götürmeyi bile düşünmüştü ama işler hiç istediği gibi olmadı .😂 Yemegin ortasında Dila yı Furkan aradı. İzin isteyip kalktığında yasemin ile Furkan'ın kaza yaptığını yaseminin durumunun iyi olmadığını öğrendi. İzin isteyip kalkacağı zaman poyraz onu yalnız göndermedi. Birlikte poyrazın arabasında sessiz bir yolculuk yaparak hastaneye vardılar. Yaseminin kolu kırılmış olduğu için amaliyata aldılar platin takılacak bir süre alçı da kalacakmış. Yasemin araba ile süt kardeşi haleyi havaalanından alıp eve getirecekmiş. Ona giderken sağ şeritten gelen alkollü araç yasemine yandan çarpmış. Kolu iki araba arasında kaldığı için kırılmış. Bilinci açık konumdayken diğer eli ile furkanı aramış. O da apar topar evden çıkıp herkese haber vermiş. Herkes buradaydı hatta Raman bile onlarla gelmişti. Bu insanlar artık onun ailesiydi orada hiç bir şey yapmadan bekleyemezdi. Amaliyat bitene ve yasemin çıkana kadar herkes hastanede bekledi. Sabaha karşı yasemin uyanınca gittiler. Bir tek hastanede Poyraz ,Dila ,Furkan ve Yasemin kaldı. Dila yaseminin refakatçisi Poyraz da Furkan'ın . Özel hastane olduğu için poyraz Furkan'ı da bu odaya aldırdı. Gün doğana kadar kızlar uyurken erkekler sohbet etti. Göz ucuyla en kıymetlilerini de izlediler. Furkan aşkını ilan etme konusunda çok cesurdu poyraz için aynı şeyi söyleyemesek de, o da uzkatan çok güzel seviyordu. Dokunmadan incitmeden seviyordu, tek eksik sevgisini hissettirmeyerek yapmasıydı. Kader çarkı yine dönmeye başlamıştı bakalım gelecek onlara ne getirecekti. Mutluluk mu yoksa ölüm mü? İnsanlar zamanları var zannedip herşeyi ona bırakırlar. Halbuki aşk gibi bir duygu zamana bırakılmamalıdır.Ölümün nefesi her an ensemizdeyken bunu yapmak tam bir aptallıktır. Böyle yüce bir duyguyu sonraya ertelemek en büyük haksızlık değil midir ? Bunu anlamanın bedeli bu kadar ağır olmamalıydı ama hayat yine kendi oyununu oynamaya kararlıydı bakalım gelecek bizlere ne getirecek ... ************************************ |
0% |