@dilhun
|
Herkese merhabalar :) KİTAPTA GEÇEN OLAYLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜR. ADI GECEN KURUMLARIN KİTAPLA HİÇBİR ALAKASI YOKTUR. Atımı dörtnala sürerken kollarımı iki yana açıp rüzgara bıraktım kendimi. Kendimi en özgür hissettiğim anlardan bir tanesi de at üstünde olduğum zamanlardı. Atın nal seslerini duyarken dağılmış saçlarımı geriye doğru savuran rüzgarın yüzümü yalayıp geçmesi muazzam bir andı. Ata binince Türklük damarlarımın kabarmadığını söylesem yalan olur. Bir gün uçsuz bucaksız Asya bozkırlarında da at koşturmak istiyordum ama şimdilik bu parkurla idare etmek zorundaydım. Çiftliğin çevresinde iki tur attıktan sonra her zamanki oturduğumuz ağacın dibine kendimizi attık. Bir süre dinlendikten sonra Ceyda ne konuşmak istediğimi sordu. Aklımdan geçenleri ve hissettiklerimi kelimelere tam olarak dökemesem de ona hiçbir şeyi saklamadan ve o sormadan anlattım. Başka birinin fikrine ihtiyacım vardı. Bana en iyi fikri verebilecek kadar tanıyan tek kişi Ceyda'ydı. "Şüheda bazen olmuyorsa olmaz. Olmazı oldurmaya çalışarak sadece kendini yorarsın , insan vazgeçmeyi de bilmeli." Kabul etmek istemediğim gerçeği direkt söylemişti. Ben gerçekten imkansıza uğraşıyordum , sürekli bir engel çıkıyordu karşıma ama... Hep bir ama vardı , sorunda tam olarak buydu. "Ben vazgeçtim ama o his peşimi bırakmıyor ve bende ister istemez kararımı sorguluyorum." Yerdeki çimenlerle oynamaya başladım. Hayatın bana şimdi ki dersi de ruhsal acı çekmenin fiziksel acıdan daha çık can yaktığını kabul ettirmekti sanırım. "Çok klişe diyeceksin ama akışına bırak. Okulunu bitir diploman olsun zaten aldığın uçuş eğitimleri de var. Mezun olunca hangi alanda ilerlemek istiyorsan ona yönelirsin ayrıca illaki okuduğun bölümle alakalı bir iş yapmak zorunda değilsin." Sesini yumuşatarak psikolog edasıyla konuşmuştu , ben kendi kendime aynı şeyleri söylesem bu kadar etkili gelmezdi. Haklıydı ; hayat hiç beklemediği bir anda insanın önüne farklı bir yol açar , bambaşka bir yöne sevk ederdi. "Bak ne zaman kötü bir hayatın olduğunu düşünürsen aklına iç güveysinden hallice olan beni getir hemen haline şükredersin." Şakayla karışık kendi derdini de özetlemişti. Bize her ne kadar eskisi kadar takmıyorum diye rol yapsa da aslında mezuniyet günün yaklaşması onu çok korkutuyordu. "Sizde durumlar nasıl? Demir'le." Bunu sorma ihtiyacını neden hissettiğimi bilemesem de içimden bir ses onunda büyük bir kararsızlık yaşadığını söylüyordu. "Evlenelim dedi." Gayet sıradan bir haber veriyordu sanki. Duymamla "Ne!" tepkisini vermem aynı anda oldu. Sormasam hiç haberim olmayacaktı. Yoksa en yakın arkadaşım artık en yakın arkadaşım değil miydi? "Nerede? Ne zaman? Neden benim haberim yok? Sen ne cevap verdin?" Şaka yapmadığını anlamamla , ki böyle bir konunun şakasını bu kadar ciddi bir şekilde yapmazdı , sorularımı arka arkaya sıraladım. "Dün dayanamıyorsan çık o evden , evlenelim dedi ama cevap vermedim daha." Kararsız görünüyordu ama onu çok sevmesine rağmen kabul etmeyecek gibi de duruyordu. "Tamam onunla evlenmeyi gerçekten istiyorum ama böyle yangından mal kaçırır gibi de değil." Dolu gözlerle bana baktı. "Ya sen anlıyorsun beni değil mi? Hep anladın." Anlamıştım, güzel bir evliliği, düğünü olsun istiyordu. Herkes gibi usulünce yapılsın her şey ve zihinlerinde hoş bir anı olarak kalsın istiyordu. "Demir'in ailesi ne diyor bu işe?" Bir de onun için üzülsün istemiyordum. "Biliyorsun defalarca gelelim , tanışalım dediler ama..." Devamını getiremeden ağlamaya başlamıştı bu kez. Aile; kiminin sabrı , kimininse şükrü oluyordu. "Bizimkiler kızlarını iyi olan hiçbir şeye layık görmedikleri için kesinlikle kabul etmedi. Demir'in ailesiyle de yalnız tanıştım onlarda ailemi sormadı. Demir anlattı mı bilmiyorum." Sesi ağlamanın etkisiyle boğuklaşmıştı. "Evlilik işinin bu kadar erken olacağını biliyorlar mı?" "Evet. Zeliha teyze arayıp hiçbir şeyde hevesin kalmasın gibisinden bir şeyler dedi." "Yalnız böyle kaynana her kula nasip olmaz, tadını çıkar." Muhabbeti yumuşatmaya çabaladım. O da çabamı karşılıksız bırakmadı. "Bak sende istiyorsan Demir'in kuzeniyle seni yapalım." Demir'in kuzeninin Alparslan olduğu gerçeği bir kez daha zihnimde yankılandı. "İş çöpçatanlığa gelince nasılda keyfin yerine geldi ha. Beni hiç karıştırma, sicilim pek parlak değil biliyorsun." Aklıma yine o gereksizin gelmesi şu an en son isteyeceğim şeydi ama gelmişti. "Ay canım herkes Ya- yani onun gibi olacak diye bir kural yok. O gençlik hatasıydı bitti gitti." Son anda yasaklı kelimeden geri dönmüştü. "Ay tamam hatırlatma şu şeref yoksununu. Bak sinirlerim tepeme biniyor aklıma geldikçe." Sinirle gözlerimi kapattım. "Şüheda üstünden iki yıldan fazla zaman geçti daha ne kadar bu meselede takılı kalacaksın? Zaten sana hiç uygun bir tip değildi , yani sokakta görsen yolunu değiştirirdin ama yaptın işte bir hata. Unut onu artık." Bu konuşmayı kaç kere yaptığını saymayı bırakalı çok oluyordu. Geride bırak demekle olmuyordu. "Benim unutamadığım o değil kendi geri zekalılığım. Hem konu senin evliliğindi ne ara benden konuşur olduk?" Konu hiç iyi yerlere gitmiyordu. Elimi tuttu. "Bana bak Şüheda öncekinde içim içimi yedi gene de sustum ama yanlışını tekrarlarsan o zaman olacakların sorumlusu ben değilim. Valla senin üzülmene dayanamıyorum ben." Teselli isterken teselli etmeye başlamıştı. "Onu ortada bir aday olursa konuşuruz." Bakışlarımı başka yere çevirdim. "Ya sana Demir'in kuzeni diyorum , iyi çocukmuş diyorum , bir tanışsan diyorum." Ceyda şimdiden böyleyse yaşlanınca daha beter olurdu kesin. Yaşlı herkesi birbirine yakıştıran o teyze kelimenin tam anlamıyla Ceyda'ydı. "Ya arkadaş en son seni evlendiriyorduk sen beni telli duvaklı gelin ettin. Hem daha vakti var , zorlama istersen." Ayağa kalkıp atıma doğru ilerledim, başka türlü kurtulamayacaktım. "Vakti var derken. Ömrün boyunca o şerefsizin yasını tutacak değilsin ya. Benimde adım Ceyda ise ben seni onunla görüşmeye ikna ederim." Canım arkadaşım onunla zaten tanıştığımı bilmiyordu , bilse sevinçten havalara uçardı. Atları bıraktıktan sonra çiftlikten çıktık. Arabayla sessiz bir yolculuk yaparken birdenbire "Ben kabul edeceğim bu saatten sonra ne olacaksa olsun." dedi. Her şeyi kafasında bitirmişti. Bir şey demedim , karmakarışık bir mevzunun ortasındaydı ve benim ona verebileceğim bir tavsiyem yoktu. Kelin ilacı olsa önce kendi başına sürerdi. "Ya Şüheda biliyorum saçmaladığımı ama benim yerimde sen olsan ne yapardın?" Diye soru sordu bu kez. Benden bir onay beklediğini apaçık belli ediyordu. İlişki konusunda akıl verecek son kişi bile değildim. "Bilemiyorum , Ceyda. Sen etraflıca düşün , ailen yüzünden bu kararı verme kendin istediğin için evlen. Bak bu evliliğe ailenden bir kurtuluş gözüyle bakarsan mutlu olamazsın. Demir konusuna gelecek olursak sağlam birisi , yani umut var yani." "Soruya cevap vermedin ama." Israrcıydı. O lafı almadan rahat etmeyecekti. "Ceydacığım aynı hayatı yaşamadık , yaşamıyoruz. Ben bir noktaya kadar senin hayatına müdahil olabilirim , sadece fikrimi söyleyebilirim. Hayat senin , karar senin ve yaşayacak olan sensin." Gözümü yoldan ayırıp kısa bir süre ona baktım. "Ne karar verirsen ver senin yanındayım. Olmadı abimi evden atarız , sen bizim eve yerleşirsin." Söylediğime ikimizde güldük. Daha önce söylediğimde arkadaşlığımızı bitirecek noktaya geldiğini unutmuştu çoktan. "Ben Demir'i sevmiyorsun sanıyordum." Pek hazzettiğim söylenemezdi ama karakterinin sağlam olduğunu inkar edemezdim. "Sevmiyorum tabi arkadaşımı benden çaldı." "Bak sende Demir'in ku..." Sözünü tamamlamasına izin vermedim bu kez. "Ya bu evlenecekler neden herkesi evlendirmeye çalışıyor? Biz bekarlar olarak gayet mutluyuz." Yalandan isyan ettim. "Ayrıca sen niye bu kadar taktın kuzenine? Dünya'da başka erkek mi kalmadı? Bu ısrarın sebebi ne?" "Dörtlü takılırdık. Hem adı Alparslan , hem adının verdiği ağırlığı çok iyi taşıyor. İsimler önemli. Mühendis , kendi yaptığı projeler varmış yani zeki. Çok yakışırsınız. Yani yüz yüze hiç gelmedik ama tipini beğenmezsen zekasına aşık olursun." Yakışmamız kısmı doğru olabilirdi , onunla konuşurken etkilenmemek mümkün değildi. "Olabilir ama bu yaptığın kadere müdahale. Yani bizim tanışmamız gerekiyorsa tanışırız zaten senin çabana gerek yok. Ayrıca o görüşmek istiyor mu bakalım? Tek taraflı düşünmemek lazım." Söylediklerimle Ceyda'yı mı yoksa kendimi mi ikna etmeye çalıştığım belli değildi. Son görüşmemiz iyi geçmişti ama tekrar görüşür müydük , bilemiyorum. Tanışmamız gerekiyorsa tanışırız zaten , demiştim ama çoktan tanışmıştık. Hayatta tesadüfler vardır Şüheda , hatırlatmasını yaptım. İçimdeki ses tevafuklar da vardır dedi. Eve gelip tüm günün yorgunluğu ve kararsızlığından arınmak için hemen banyoya attım kendimi. Ceyda ile konuşmak iyi gelmişti , en azından artık daha az düşünecektim bu konuyu , oluruna bırakacaktım. Alparslan ve sevgili konusu şu anki en son derdimdi. Duştan sonra saçlarımı kuruturken Büşra’nın umutsuzca odaya dalmasıyla tüm dikkatimi ona verdim. "Abla şu denemedeki sorulara baksana ya." Ağlamaklı sesiyle duygu sömürüsü yapıyordu. Sınav senesi zorluğunu bildiğimden hiç huyum olmasa da alttan alıp ılımlı davranıyordum. O da bunu fark etmiş olacak iyice nazlanıyordu. Havluyu saçlarıma sarıp masanın başına geçtim. Deneme kitapçığındaki sorulara göz gezdirdim , Türkçe sorularıyla biraz fazla bakışmış olsam da hala paslanmamıştım. Ben hiç çalışmadan tekrar sınava girsem ondan daha iyi bir puan alırdım. Alttan alma kararımı çiğnedim ama hak etmişti şu an. "Yani Büşra bunları da yapamıyorsan git babamın yanına çıraklık öğren bari , kolunda altın bileziğin olur en azından." Dalga geçmeye daha yeni başlıyordum. Ama hak etmişti yoksa ben asla kötü bir abla değildim. Sınava az kalmıştı ve aklının başına gelmesi gerekiyordu. "Ya abla niye moralimi bozuyorsun?" Kedi gibi cırlamaya başladı. Sen çalışma sonra moralim bozulmasın, oldu hanımefendi demek yerine bilgisayarımı açıp daha çok sinirini bozacaktım. "Gel gel , bak ablanın deneme birinciliklerine bak. Keşke sen küçükken ağzına tükürseydim belki biraz zeka kırıntısı geçerdi." "Ay abla tamam en birinci sensin." Öyle söylese de açacağım dosyayı sabırsızlıkla bekliyordu. ... Yayınları deneme sıralamaları yazısına tıkladığımda karşıma uçak çizimleri çıktı. Yanlış mı açtım diye kontrol ettim , doğruydu. Sayfa sayısına baktığımda 850 sayısını görmem büyük bir şok etkisi yarattı. Bu dosya kesinlikle benim olamazdı. "B- Büşra , benim çok önemli bir işim var. Seninle uğraşamam , hadi git." Onu bir an önce göndermeye çalıştım. "Ay abla senin şu gelgitli halinden bıktım." Masanın üstündeki deneme kitapçığını hızla eline aldı ve aynı hızla odanın kapısını çarpıp çıktı. Şu an onun tribinden daha önemli bir mevzu vardı. Biraz üstünkörü inceledikten sonra benim uçuş eğitimleriyle alakası olmadığı anladım , zaten benim 850 sayfalık bir dosyam olamazdı. Bu dosya kimindi ve bende ne işi vardı? Bunu düşünmeyi şimdilik es geçip çizilen uçak modellerine bakacağım sırada Büşra tekrar odaya daldı. "Yemek hazırmış prensesim. Salona teşrif etmen bekleniyor." Ergence tavırlarına sabretmek gerçekten zordu , sanki kendisi bir işe yarıyordu? Bakma işi yemekten sonraya kalmıştı mecburen. Bizim evin kutsallarından en önemlisi yemek sofrasıydı , herkes aç ya da tok olsun gene de gelip otururdu , tüm ailede bir arada olurdu. Kesin bir kural değildi ama bu güne kadar çiğneyen olmamıştı. Gözlerimi devirmekle yetindim. "Tamam şimdi def ol." Başımda sürüyle dert varken beni anlamayanlarla uğraşmak kadar zor bir şey yoktu. Yatma vakti gelip de herkes odalarına çekilince bilgisayarımı alıp salona yerleştim. Büşra'nın şikayetlerini çekecek durumda değildim. Mutfaktan atıştırmalık bir şeyler alıp sade kahve yaptım. Normalde sütlü severim ama bu gece uzun olacaktı. Şüheda yine faydasız bir işle uğraşıp uykusuz kalıyorsun dedi içimdeki ses ama aldırış etmedim. Babamın rahat koltuğuna kurulup kahvemden ilk yudumu aldım. İşte şimdi başlıyoruz. İlk iş uçak çizimlerini incelemekti , envanterdeki uçaklarla karşılaştırıp hangisi olduğunu bulmaya çalışıyordum. Bizim envanterdekilerle uzaktan yakından alakası yoktu , dünya çapında üretilenlere baktığımda da çok benzerini bulamadım. Çizimler detaylandıkça diğer uçaklarla benzerliği iyice azalıyordu , daha çok üçgen ve bumerang karışımı bir şekli vardı. Gerçekten ilginçti ve bir o kadar da sıra dışı. Uçak gibiydi ama değildi. Uçaklar kuşlar baz alınarak tasarlanır ve kalıp olarak hemen hemen aynı olurlardı. Bu şekilde bir uçak yapma fikri kimin aklına gelirdi ki? Özelliklerini inceledim , bilmediklerimi araştırdım. Uçağın hızı ve manevra kabiliyeti biraz ütopikti , yazılanları yapan uçakları sadece 3 ülke üretebilmişti yani imkansıza yakındı. Uçağın düzgün uçabilmesi için ufak gibi görünen ama dengesi için önemli olan birkaç eksiği not aldım. İniş kalkış sistemleri üstünde birkaç düzeltme yaptım. Bunu neden yaptığımı sorgulama kısmını şimdilik atlamıştım. Her yaptığımıza bir neden bulmak zorunda değildik ya. Kaydırdığım sayfalarda uçağın parçalarının ön , arka , alt ve üst detaylı çizimleri vardı. Tüm parçaları ayrı ayrı analiz edilmişti. Parçaların birleşim yerleri , nasıl montajlanacakları , hassas ve bozulmaya müsait olan kısımları da işaretlenmişti. Tabi bunlar benim çıkarımlarımdı. Anlayamadığım çok fazla nokta vardı , karışık harfler ve sembollerden oluşan ve formüle benzemeyen dipnotlarla doluydu. Şifreli yazılmıştı , internetten eskiden kullanılan şifreleme tekniklerine baktım ama onlardan biri kullanılmamıştı. Neden hiçbirine benzemiyordu? Motor kısmına geldiğimde tıkandığını anladım. Ortada net bir motor çizimi yoktu , sadece özellikleri vardı. Özellikleri F-16 motoruna benziyordu ama insansız hava aracı için motor gücü yüksekti. Bir uçağın en önemli parçası motordu o olmayınca diğerlerinin çok önemi kalmıyordu. Tüm parçaların totalde birleştiği emir komuta merkeziydi ve olmazsa olmazdı. Sayfalar ilerledikçe derinlemesine yapılan araştırma karşısında şaşkınlığım katlanarak artıyordu. Malzemelerin ham maddesinin nereden , ne kadara alınabileceği ; gelen maddelerin hangi fabrikalarda işleneceğine kadar her bilgi mevcuttu. Montajlarının nasıl yapılacağı gibi bir sürü detaya da yer verilmişti. Sıfırdan mükemmel bir yol haritası çizilmişti adeta. Son olarak uçağın dış kaplaması için özel bir boya karışımı yazıyordu. Tabi ki formüller kullanılmıştı. Demirden yapıldığı için bir süre sonra paslanıp aşınıyordu doğal olarak ama boya sayesinde daha uzun ömürlü olacaktı. Saatler süren incelemeden sonra nihayet sonuna gelmiştim. İlerlettiğim son sayfada uçağın adı yazıyordu. Göklerdeki görünmez kahramanımız: ŞAHİN-09 (nam-ı değer hayalet) Her şey bir hatayla başladı. Sayfanın alt kısmına imza niteliğinde bir not düşülmüştü. Her şey bir hatayla başladı da ne anlama geliyordu. Burada yaptığımın mantıklı bir açıklaması yoktu sadece benim dizginleyemediğim merakım vardı. Paketin dibinde kalan susamları yerken bir taraftan da bu hata kimin diye düşünüyordum. Aklıma gelen isimle susamlar soluk boruma kaçtı ve öksürmeye başladım. Bir taraftan rahat nefes almaya çalışırken bir taraftan aklıma gelen şeyi sorguluyordum. Bizimkileri uyandırmadan hemen su içip kendime gelmeye çalıştım. Kesinlikle oydu , başka bir ihtimal söz konusu bile değildi. Nefesimi düzenlediğimde işin ciddiyetinin farkına vardım. Elimde inanılmaz değerli bir dosya vardı. Değerli bir dosya... Bu yaşadığım gerçekten nefes kesiciydi. Bu gerçekliği idrak etmek de zordu. Savaşta karşı tarafın tüm stratejisini ele geçirmiş gibi bir coşku vardı içimde. Dünyada eşi benzeri olmayan bir uçağa ait bilgilere vakıftım. Ve en önemlisi bunu yapan bir Türk'tü. Evin içinde sevinç çığlıkları atmamak için zor tutuyordum kendimi. Sevincim bir yana bunun bende olması gibi büyük bir sorun vardı. Alparslan'dı , kesinlikle Alparslan'dı. Uçak mühendisi olduğunu söylemişti. Ama bu kadar değerli belgelerin bende ne işi vardı? Hafızamı yokladığımda İngiltere'de bilgisayarımı kullandığı detayını hatırladım , o zaman yüklemiş olmalıydı. Ama neden? Neden? Neden? Uçaklardan az buçuk anlayan biri olarak bu dosyanın çok değerli , kan dökecek kadar değerli olduğunun farkındaydım. Öldürülen Türk mühendislerle ilgili okuduğum haberler gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Nefes alamadığımı hissettim. Şifre koymamış , döndüğümüzden beri bir hafta geçmesine rağmen geri almak için herhangi bir şey yapmamıştı. Neden? Fark edeceğimi bilmesine rağmen neden yükledi? Çok fazla neden sorusu vardı kafamda çalkalanıp duran. Ya görmem için yaptıysa diye bir düşünce belirdi ve ardından aynı soruyu tekrarladım. Neden? Benim görmemi neden istesin , bu ne işine yarayacaktı? Benimle ne işi ya da ne gibi bir çıkarı olabilirdi? Başıma ağrılar girmeye başlamıştı. Nasıl bir olayın ortasındaydım şu an? Saatler öncesinde gayet normal bir hayatım vardı , şu an kendimi neyin içinde bulduğumu idrak etmekte bile zorlanıyordum. Elime telefonu alıp onu aradım , en doğru cevapları o verecekti bana. Defalarca çalmasına rağmen açmadı , gecenin dördünde aradığım için kendime kızdım. Ama elbet konuşacaktık ve bu tüm nedenlerin cevabını alacaktım. Almak zorundaydım. Bilgisayarın başından kalkıp salonu turladım , nasıl davranacağımı bilmiyordum. Kendimi sakinleştirip yeniden yerime geçtim. İnternette hakkında biraz araştırma yapmaya karar verdim yoksa bu sorular bütün gece beynimi kemirecekti. Soyadını bilseydim işim kolaylaşacaktı ama yine de şansımı deneyecektim. İlk olarak THK üniversitesinin sitesine girdim eğer birincilikle mezun olduysa , ki tahminim o yöndeydi , soyadına ve daha fazla bilgiye erişebilirdim. Sayfayı kaydırırken gördüğüm kalın harflerle yazılmış yazıyla duraksadım. MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ BİRİNCİSİ MEZUNİYET TÖRENİNE KATILMADI Aradığımı bulmuştum , hemen yazının üstüne tıkladım. Adı , Alparslan Şahin. Uçağa soyadını vermişti. Bu sefer adını yazıp arattım ve yabancı haber sitelerine bile çıkmış olduğunu gördüm. Yer aldığı projelerle adından söz ettirmiş ama gelen hiçbir iş teklifini kabul etmemiş. Haberlerin hiçbirinde doğru düzgün fotoğrafı yoktu sadece ismi vardı. Bir neden sorusu daha , bu kadar başarılı bir mühendisken neden çalışmıyor? Bu projeyi hayata geçirebilmek için gizliden çalışıyordu bence. Aklıma yeniden daha önce gizemli bir şekilde ölü bulunan mühendisler geldi. Onlardan biri olmamak adına kendini geri çekmişti , mezuniyete de bu yüzden gitmemişti. Ama kendini unutturmayı başaramamıştı , hakkında haberler yazılmaya devam ediyordu. Adı herkesin dilindeydi. Yabancı haber sitelerine kadar adı duyulduğuna göre pek çok şirket peşinde olmalıydı. İşler iyice karmaşık bir hal almaya başlamıştı. ŞAHİN-09 onun projesiydi ve şu an bendeydi. Alparslan onların merceğindeyse bende girmiş olabilirdim. İngiltere'den geldiğimden beri geçen günleri düşündüm. Sıra dışı ya da esrarengiz bir olay , bir kişi dikkatimi çekmemişti. Bazen paranoyaklığım tutardı ve takip edildiğimi düşünürdüm ama öyle bir olayda olmamıştı. Bir planı mı vardı benimle ilgili? Anlayamıyordum, tüm algılarım kapanmış gibiydi. Tamam , onun gizemli bir tarafı olduğunu fark etmiştim ama bu kadarını kesinlikle beklemiyordum. İçimden bir ses başıma bela aldığımı söylüyordu ama şimdilik onu dinlememeye karar verdim. Elim kolum bağlıydı. Üniversitenin itiraf sayfasından bir şeyler çıkar umuduyla onu araştırmaya başladım. Fakülteyi birincilikle bitirip topluluk önünde konuşamayacak kadar yabani olmak. Gibisinden bir sürü eleştiri ve dalga geçme cümlesinden başka hiçbir şey yoktu hakkında. Akran zorbalığı belli bir yaştan sonra bitiyor zannediyordum ama öyle olmuyormuş. Sözde okumuş ,bilgili insanların yazdıkları şeyleri ergenler bile yapmazdı. Alparslan o uçağı yapmayı başardığında yüzlerinin alacağı hali şimdiden merak etmeye başladım. Gece gece hiç tanımadığım insanlara sinirlenmem saçmaydı ama vaktinde bende bunları yaşayınca ister istemez içimdeki ateş harlanmıştı. Daha fazla dayanamayıp bilgisayarı kapattım. Asıl merak ettiğim ailesiydi ama onlara dair bir bilgi bulamadan sinir yükü olmuştum. Bu kez sosyal medyasına bakmaya yeltenmiştim ki hesabı gizli olması gerçeği yüzüme çarptı. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Şimdi ne olacaktı ya da ben ne yapmalıydım? Bu sorulara da verecek bir cevabım yoktu. Saat beş olmuştu , içtiğim kahvenin etkisi geçmeye başlamış olmalıydı zira gözlerim kapanıyordu. Uykuya daha fazla direnmeyecektim, eşyalarımı toparlayıp odama geçtim.
********* Yeni bir güne yine fazlasıyla hareketli başlamıştım. Trafiğe kalmamak için alelacele kahvaltı yapıp çıkmama rağmen yine kendimi trafikle boğuşurken buldum. Ankara'ya neler olmuştu böyle, günün her saati trafik olmamalıydı. Sinyal vermeden önüme atlayan arabaya sinirlenmemek için kendimi zor tutarken telefonum çaldı. Alparslan geceki aramamı görmüştü ve geri arıyordu. Ne diyeceğimi bilmeden açtım telefonu. "Gece aramışsın , bir sorun yok değil mi?" Sesi uykulu geliyordu bu saatte. Bir sorun var mı diye sana sormak lazım dememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sesini duymamla beynime bir sinir dalgasının yayılması bir oldu. Başıma ne işler açtığının farkındaydı ve beni delirtmeye çalışıyordu. Ayrıca önemli olmasa neden gece arayayım ki? "Konuşmamız gereken önemli bir konu var. Öğleden sonra müsait misin?" Lafı uzatmadan direkt konuya girdim. Neyin içine bulaştığımı bilmem lazımdı. Önemli konunun ne olduğunu gayet iyi biliyordu. "Şehir dışındayım. Yarın sabah dönüyorum. Çok öne-" Daha fazla dinlemeden sözünü kestim. Nerede olduğu beni ilgilendirmezdi , daha önemli dertlerim vardı. Bu sakinliği beni delirtecekti , benim projem başkasının elinde olsa kafayı yerdim , o gayet rahat bir şekilde geziyordu. "Dönünce ararsın yüz yüze konuşuruz." Dedikten sonra cevap vermesini beklemeden kapattım. Bu iş ciddiydi , taviz veremezdim. Neler olduğunu doğru düzgün anlatması lazımdı. Zaten ilk başta bilgisayarıma yüklemesi çok büyük bir hataydı ama onu bile es geçmiştim. Dikiz aynasına bakıp kendi kendime konuşmaya başladım. "Hayatımda bir renk , bir heyecan istiyorum demekle felaketleri kastetmemiştim ama." Diye sitem ettim , kime olduğunu bilmeden. Nerede bir bela var kendime çekiyordum. Bilgisayarı da evde bırakmıştım , bir taraftan da içindeki dosyayı düşünüyordum. Dosyaya bir zarar gelmesi ihtimali içimi kurt gibi kemiriyordu. Aradan iki gün geçti ve bugün sorular cevaplanacaktı. Büyük bir parkta buluşmak için anlaşmıştık. İçimde onunla tekrar görüşme isteği vardı ama kastettiğim kesinlikle bu değildi. Alparslan'ın bunu yapmasını hiç beklemiyordum. Zeki bir adam olduğu her halinden belliydi ama uçak projesi kadar uzun boylu olacağını hiç düşünmemiştim. Derin bir nefes aldım ve daha önce bilmem kaç kere tekrar etmemiş gibi yeniden söyleyeceklerimin provasını yaptım. Dudaklarımın kuruduğunun farkına varınca su içtim. Zaman geçiyordu, saat ilerliyordu ama Alparslan hala ortalıkta yoktu. Etrafta parkta çocuklarını oynatanlar hariç kimse de görünmüyordu. Midemdeki kasılmalar artık çığırından çıkmıştı. Cevapsız sorular beni mahvetmişti bu birkaç günde. O gelene kadar parkta oynayan çocuklara odaklanmaya çalıştım. Oturduğum yerde ayağımla istemsizce ritim tutmaya başlamıştım. Yarım saat geç kalmıştı. Park büyüktü ,bulamamış olabilirdi. Duyduğum adım sesleriyle oturduğum yerde sağıma döndüm. Her zamanki gibi sakin adımlarla yürüyordu , bu hali sinir katsayımı anında arttırdı yumruklarımı sıkmakla yetindim. Sakin ol! Sakin ol! Sakin ol! Bana yaklaşmasıyla ayağa kalktım , hemen hesap sormayacaktım. Söylemesi kadar yapması da kolay olsaydı keşke. Yanıma geldiğinde selamsız sabahsız direkt "Seni niye çağırdığımı biliyorsun." dedim. İtiraz etmedi , bilmiyorum demedi ; çünkü bal gibi biliyordu. Gerçekleri öğrenecektim , günlerdir düşünmekten ve dosyaya bir şey olur korkusundan hayattan soğumuştum. Bana vermesi gereken bir hesap vardı. Ve o hesabı seve seve verecekti. Bölüm yorumlarını alayım efendim. |
0% |