Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Suçlu

@dilhun

İnsan sınırlarının dışına çıkmadan yaşayamaz , günün birinde ya sınırı kendi geçer ya da hayat onu sınırın dışına sürükler.

Haziran 2024

Yanımda duran dosyalara baktım göz ucuyla. Sonuçlanmamış her dosyaya karşı içimde kabaran bir öfke vardı. Kime karşı olduğunu da bilmiyordum. Kendime mi yoksa katile miydi bu öfkem? Çözülememiş bir cinayet dosyam daha olmuştu ,elimizde gerekli tüm kanıtlar olmasına rağmen katili ya da katilleri bir türlü bulamıyorduk. Kapanmayan her dosya sırtıma sonradan eklenen bir yük oluyordu, zihnime yerleşen bir düşünce olarak kalıyordu. Geceleri uyuyamıyordum ,bulunan tüm deliller kafamda dönüp duruyordu. Meslek üç yılda beni bu hele getirmişti , ilerleyen yıllarda hayatıma Süreyya olarak değil de savcı olarak devam edecek gibi duruyordum. İşime kendimi bu denli kaptırmamam gerekiyordu ama elimde değildi.

Düşüncelerimi susturamayınca Serhat'a seslendim. Serhat adalet sarayının soğuk duvarları arasındaki hayatımdan bağımsız bir evrendeydi adeta. Benim stresli işimin aksine o her zaman keyifli ve enerjikti. Adliye koridorlarında adalet için çırpınan bendim , o dışarıda tüm bu hengameden bağımsızdı.

"Radyoyu açar mısın?" Başıyla onayladıktan sonra elini radyoya uzatıp kanallar arasında gezindikten sonra bulduğu hareketli müziğin sesini yükseltti. Sadece iki aydır benimleydi ve beni hemen tanımıştı. Zor biriydim , isteklerim ve yaptıklarım birbirini tutmazdı ama o beni idare etmeyi başarıyordu. Hayatı birilerini idare ederek geçmişti.

Araba boş yolda hızla ilerlerken arabanın içinde yankılanan müzik düşüncelerimi bastırmaya yetmedi. Düşüncelerin susması için bir yol var mıydı gerçekten? Bu cinayetler çözülmeden bana rahat yoktu. Kırmızı ışıkta durduğumuzda Serhat dikiz aynasından bana baktı. Müziğin sesini kıstıktan sonra "Savcım iyi misiniz?" diye sordu çekingenlikle. Dışarıdan belli olacak derecede kötü mü duruyordum?

Duruşumu düzeltip bakışlarımı yanımda duran dosyalardan çektim. "İyiyim merak etme." Diyerek geçiştirdim onu. Aylardır topladığımız cesetler vardı ve elimizde tek bir şüpheli dahi yoktu , bu şartlar altında nasıl iyi olabilirdim? Aslında şüpheliler vardı ama üç yıllık tecrübeme göre bir cinayette tüm deliller yapboz parçaları gibi birbirine uymalı ve tamamlandığında katili ele vermeliydi. Bu dosyalarda öyle değildi , deliller arasında çelişkiler vardı , çelişkiler ayan beyan ortadayken şüpheli birine direkt suçu nasıl yükleyebilirdim?

Bu üst üste işlenen cinayetler , yakında üst mercilerin bize karşı baskısına yol açacaktı. Daha kötüsü ise sosyal medyaydı , insanlar deli gibi suçluların yakalanmasını isteyecek ve toplumsal kamuoyu oluşturulacaktı. Baskı her zaman hata yaptırırdı insana ve bu baskı da suçsuz insanlara zarar verecek kadar tehlikeliydi. İşler o raddeye gelmeden önce suçluların yakalanması lazımdı. Ama nasıl? Bu soruyu ilk faili meçhul cinayetin işlediği günden beri soruyordum ama cevabı yoktu bu sorunun. Elimizde kanıtlar vardı ama kanıtlar bizi bir adım bile ileriye götürmüyordu. Günlerdir kafa patlatıyordum ama atladığım en ufak bir detay bulamıyordum.

"Kendinizi çok yıpratıyorsunuz. Yargı her zaman mükemmel işlemez." Kendince teselli etmeye çalışıyordu. Mükemmel işlemeyen yargı birilerinin mağdur olmasına yol açardı.

"Suçsuz birilerinin ceza alması ihtimali beni delirtiyor. Sende suçsuz yere hapis yatmak istemezsin , bu yüzden yargı mükemmel işlemek zorunda." Kesin ve net bir dille konuştum. Mesleğimi sağlam prensipler doğrultusundan icra etmek istiyordum ve dik duruşumdan ödün vermeyecektim.

Serhat şakayla karışık kendimi bu kadar kaptırmamam gerektiğini dile getirdi. "Erken yaşlanırsınız." O sırada yeşil ışık yandı , Serhat arabayı gazladı.

"Üç yılda yaşlandım zaten." İkimizde güldük. Annemin söylediklerinde haklıydı sanırım. Ben bu mesleği yapmak için fazla vicdanlıydım ama olması gereken de bu değil miydi? Vicdanın sesini susturarak adalet dağıtılmazdı ki. Araba yolda ilerlemeye devam ederken dosyalarımdan birini okumaya koyuldum.

Serhat emniyetin otoparkına arabayı park ettiğinde dosyaları çantama koyup arabadan indim. "Sen gidebilirsin." Tekrar adliyeye dönmeyeceğim için ona gitmesini söyledim. Eve toplu taksiyle de gidebilirdim ayrıca eve gitmeden yapmam gereken işler vardı , onu bu işlere sürüklemeyecektim. O sadece savcılık makamıma hizmet etmek için görevlendirilmişti , Süreyya Kılıç'ın kişisel çalışanı değildi. "Benim görevim sizi yalnız bırakmamak savcım." İtirazına ters bakışımla yanıt verdiğimde başını eğerek arabaya bindi. Bazen benden korktuğunu hissediyordum ve ona hak veriyorum çünkü bazen ben bile kendimden korkuyordum. Hırsım beni bambaşka bir insana dönüştürüyordu.

İki buçuk ay önce ünlü bir profesörün oğlunun davasına bakmıştım. Oğlan alkollü araç kullanarak bir ailenin ölümüne sebep olmuştu , babası oğlunun tutuklanması karşısında bana tehditler savurmuştu. Onca parası ve bağlantılarına rağmen oğlunu kurtarmaya gücü yetmeyince suçu onu tutuklayanlarda aramaya başlamıştı. Sanrım o kırmızı listede bende vardım. Davanın sonuçlandığı gece evime girilmişti. Yorgun argın döndüğümde evi yerle bir halde görünce hayatımın şokunu yaşamıştım. Üstüne birde yatak odamın duvarına tehditkar cümleler yazılınca sitenin güvenliği arttırılmış , bana da üç aylığına özel şoför verilmişti. Ayrıca kendime ruhsatlı bir silah da almıştım. Üç aylık süre bittiğinde ne olacağını yaşayarak görecektim. Ben adaletin herkese işlemesi için , yok edilen bir ailenin hakkını aramak için vermiştim bu kararı. Hiçbir şekilde pişman değildim , adalet zengin fakir ayırmamalıydı.

Serhat’ı gönderdikten sonra giriş kısmına yöneldim. Topuklu ayakkabılarımın tıkırtısı sessiz otoparkta yankılanırken aklıma otoparkta öldürülen doktor geldi , nöbetten çıkmış evine gidecekken bir hasta yakını tarafından vahşice katledilmişti. Başımı hızla salladım , bir ay önceki bir vakaydı ve benim artık unutmam gerekiyordu. Gördüğüm cesetleri unutmam zaman alıyordu daha doğrusu önceki cesetleri sonraki cesetler sayesinde unutuyordum. Ne kadarda acınası bir durumdu.

Asansörle üst kata çıktım. Ölü bulunan bir dolandırıcı dosyası için buraya gelmiştim. Bilişim , sahtecilik ve dolandırıcılık suçları bürosunda çalışan savcı arkadaşımla da görüşecektim. Bazı dosyalarda ortak çalışma yürütmemiz gerekebiliyordu. Kerem savcı altı yıldır bu büroda çalışıyordu ve istifa edip dolandırıcılar kralı olacak kadar tecrübeliydi. Katilin kimler olabileceği konusunda bana yol göstereceğinden emindim.

Buraya esas gelme sebebim ise ölen dolandırıcının suç ortaklarından biri yakalanmasıydı , onun ifadesini almam gerekiyordu. Emniyete bizzat gelmeme gerek yoktu ama adamın emniyetten savcılığa sevki için gerekli işlemler uzun sürüyordu. Bense işlerin olabildiğince hızlı yürümesini isteyen tez canlı bir Cumhuriyet savcısıydım. Önümde yığınla dosya vardı ve ben dosyaların zaman aşımına uğramasını istemiyordum. Adalet gecikmemeliydi.

İkinci kata çıkıp şube müdürünün odasına doğru ilerlerken Kerem Savcı ve birkaç polis koridorda konuştuğunu gördüm. "Kerem savcım nasılsınız?" Arkadaş olmamıza rağmen birilerinin yanındayken resmiyet çizgisinin dışına çıkmıyorduk , olması gerekende oydu. Sesimi duyduğunda hemen bana doğru döndü. "Süreyya savcım , ben geleceğini tamamen unuttum kusura bakma." Yüzünde her zamanki ciddiyeti vardı. Kerem ile İstanbul'da staj yaptığım zaman adliye koridorunda koşarken ona çarpınca tanışmıştım , o da bir dosya için İstanbul'a gelmişti. O günden beri iletişimimiz hiç kesilmemişti , ben sınavlara ve mülakata hazırlanırken bana çok yardımı dokunmuştu.

Onun takım elbiseyle uyuduğunu düşündüren hep giydiği siyah takımı yine üstündeydi , tatilden dolayı hafif bronzlaşmıştı.

"Sorun değil." Polisler bana baş selamı verdikten sonra yanımızdan ayrılmıştı ve biz koridorda yan yana yürümeye başlamıştık. "Yol yorgunu musun hala?" İzinden yeni dönmüştü.

"Sorma ya, iki gün oldu hala kendime gelemedim." Güldüm ,saat farkı feleğini şaşırtmıştı. Uykuya çok düşkün olduğu için uykusuz işe geldiğinden dolayı suratı asıktı.

"Tatil yaptınız en azından." Evleneli dört ay olmuştu ve izin işini yeni ayarlayabildiği için balayına gecikmeli çıkmışlardı.

Koltuğunun altına sıkıştırdığı dosyaları göstererek "Evet bu pembe dosyaları bir hafta görmemek iyi geldi." dedi. Kalabalık koridora giriş yapmamızla beraber Kerem'in asık olan yüzü daha da asıldı. "Şu kalabalığı görüyor musun? Her gün böyle , hepsinin ifadesi alınacak daha..." Kerem uzun uzun dert yanmaya devam ederken koridoru dolduran adamlara göz gezdirdim. Hepsi at hırsızı kılıklı heriflerdi. Diğer zanlılarla beraber kelepçeli bir şekilde sandalyede oturan adam dikkatimi çekti. Yavaşlayarak kısa bir süre süzdüm. Üstündeki takım elbiseyle beyaz yakalı imajı veriyordu , Yüzünde diğerlerinde olmayan bir mahcubiyet palazlanmış , dikkatli gözlerle etrafına bakınıyordu. Nerede ve ne durumda olduğunu sorguladığını düşündüm. Suç işleyecek biri gibi durmuyordu. Kerem'in sözünü kestim. "Kerem , şurada oturan adamın suçu neymiş , biliyor musun?" Başımla arkada kalan adamı işaret ettim.

Başımla gösterdiğim yere kısa bir bakış atıp geri bana döndü. "Bir şirketin güvenlik ağını devre dışı bırakıp verilerini sızdırmış sanırım. Çok ilginç biri , diğer dolandırıcılardan farklı." Şaşırtıcı gelmişti , şirketlerde dijital güvenlik ağını kırmak çok zordu bildiğim kadarıyla. Bunu yapabilen birini nasıl yakalayabilmişlerdi?

İlgimi fazlasıyla cezbetmiş olmasına rağmen umursamaz görünerek ikinci sorumu sordum. Şüphe çekmek istemiyordum , karşımdaki adamda savcı olduğu için her sözü analiz ediyordu. "Nasıl yakalanmış?"

Kerem sorularımın altında bir şey aramadan cevap verdi. "Kendisi teslim olmuş , ne manyaklar var ya." Diğer suçlulardan farklı olduğu için Kerem'in aklında kalmıştı. Teslim olanlar azınlıkta olduğu için isimlerini ve yüzlerini kolay unutmazdık.

Çenemi sıvazladım. "İlginçmiş , ifadesi alınırken odada bulunmamın bir sakıncası var mı?" İfade almaktan sıkılmışken şu an tamamen merakımla hareket ediyordum.

"Yok canım. Senden suçlu mu sakınacağım." Dediğinde gülümsedim. Her gün çok farklı insanlarla yüz yüze geliyordum. Dolandırıcılık yapanlar aylar süren takip ve yapılan onlarca şikayet sonucu yakalanırdı , siber suçlar işleyenler nadiren yakayı ele verirdi , daha önce hiç teslim olanını görmemiştim.

Siber suçlarla mücadele şube müdürünün odasına girdik. Adnan Müdür elli yaşlarında , saçında yer yer aklar bulunan yuvarlak yüzlü bir adamdı. Hafif bir göbeği olduğu oturduğu yerden bile belliydi. İçeri girdiğimiz anda ayağa kalkmaya meyletti , Kerem eliyle kalkmamasını işaret ettikten sonra masasının önündeki sandalyelere oturduk. Fahri amir emekli olduktan sonra onun yerine göreve yeni getirilmişti , yüz yüze ilk defa tanışacaktık.

Keremle karşılıklı sandalyelere oturduktan sonra çantamdan çıkardığım dosyayı ona uzattım. "Murat Atıcı , maktulle uzun bir süre beraber çalışmış. Onun ifadesi için geldim." Telefon dolandırıcısı olsa bile adaletin onun içinde işlemesi gerekiyordu. Dosyayı incelerken yüzü şekilden şekle girdi , yeni tıraş olduğu yüzünü bıkkınlıkla sıvazladı , kravatını gevşetti. Bu kadar telaş yapmaya değecek bir adam değildi oysa. Bilgisayarından bazı dosyalara baktıktan sonra emin olmuş bir şekilde bilgisayar ekranını benden önce Kerem'e çevirdi. Ters giden bir durum vardı.

Kerem ekrana baktıktan sonra bana döndü. "Süreyya dosyayı terörle mücadeleye devretmen lazım , öldürülen adam örgüt mensubuymuş." Örgüt mü? Basit bir telefon dolandırıcısının örgütle nasıl bir alakası olabilirdi? Anlamaz bakışlarımı Kerem'in üzerinden çekmezken Müdür açıklamaya girişti. "Dosyalarda gizlilik kararı olduğu için bu bilgiye erişemediniz sanırım Sayın savcım. Bu cinayette örgütle alakalı olabilir , o sebeple dosya sizden çıktı." Adnan Müdür'ün söylediğiyle sıkıntılı bir nefes verdim. Bu gizlilik kararı olan dosyalar canımı sıkmaya başlamıştı , dosyaları bu şekilde devretmek hoşuma gitmiyordu. Ben çözüme ulaşmak istiyordum.

"Anladım , dosyayı devrediyorum o zaman. İyi günler." Dosyada gizlilik kararı olduğundan daha fazla soru sormadan kabul ettim , itiraz etmem sonucu değiştirmeyecekti. Kerem'le beraber odadan çıktık. Dosyayı mecburen devredecektim. "Bir dosyan daha eksildi , sevinmen lazım." Cinayet çözülmüş olsaydı gerçekten sevinecektim.

"En azından dosya yeni geldiğinde devredeceğim , günlerce uğraşılan dosyayı devretmek zoruma gidiyordu."

"İnsan o kadar uğraşınca çözmek istiyor , sende haklısın." O dosyayı çözünce bile pek değişiklik olmuyordu , suçlular hemen serbest bırakılıyordu o yüzden benden daha farklı düşünüyordu. Kendimi hızlı toparladım. "Hadi ifade izleyelim." İştahlı sözlerimden sonra gülerek "Sizin zanlılardan bıktın herhalde." dedi. Farklı suçlu görmek iyi geliyordu bünyeye. Katil görmekten bir tık sıkılmış olabilirdim. "Öyle , her biri ayrı manyak. Yakayı ele verince işi deliliğe vurmaya çalışıyorlar bir de. Delirmek o kadar kolay değil." İtiraftan sonra deli rolü yapanlarla uğraşmakta ayrı bir angaryaydı. Doktor kontrolü , raporu , dosyası her biri ayrı dertti.

İfade odasına girdiğimizde hala o adamı düşünüyordum. Birazdan bunu neden yaptığını öğrenecektim. Bir polis memuru eşliğinde suçlular sırayla getirildi , hepsi tüm kanıtlara rağmen son noktaya kadar inkar etti. Kerem yüzünde alaycı bir gülümsemeyle bu inkarcıları dinliyordu. İçten içe zevk aldığını düşünüyordum.

Kerem , beş kişiden sonra nihayet beklediğim adamı getireceklerini söyledi. Merakım had safhadaydı. Önceki suçlunun dosyasını kapatıp masanın üstündeki yığından aldığı diğer dosyayı açtı. "Adamın adı Ceyhun Kocaer. Otuz yaşında ve hiç suç kaydı yok." O da şaşırmıştı.

Polis memuru onu getirmek için dışarı çıktığında bizde kendi aramızda teori üretmeye koyulduk. "Orta yaş bunalımı için erken gibi duruyor , azmettiricisi olabilir." Aklım yine kendi davalarıma gitmişti.

"Sanmıyorum , öyle olsa teslim olmazdı. Klasik kendini kanıtlama çabası bence." Kendini kime kanıtlayacaktı ki? "Çalıştığı şirkette yükselmek için yapmıştır." Diye önerisini sundu. Gerçekten bu kadar ergence bir hareket mi yapmıştı koca adam? Ama hırsın insanın gözünü nasıl kör ettiğine defalarca şahit olmuştum.

Kerem oynadığı kalemi masaya sertçe bıraktığında kapı açıldı. Sol eli bandajlıydı ama yine de kelepçe takılmıştı. Saçı dağılmış, siyah kravatını gevşetmiş olmasına rağmen ciddi duruşu onu derbeder bir halden kurtarıyordu. Gözlerim içeri girdiği andan itibaren ona sabitlenmişti. Gayet sakin bir şekilde sandalyeye oturup arkasına yaslandı , diğerlerinin aksine önce bizden birinin konuşmasını beklemeye başladı. Çok sakindi , birilerine güveniyor olabilirdi. Polis memuru "Şirket verilerini neden çaldın?" diye sorduğunda yaslandığı yerden doğrulup Kerem'e baktı. Beni yok sayıyordu.

"Genel müdürle aramda bir husumet vardı , o yüzden yaptım." Soğukkanlı bir şekilde itiraf ediyordu. Sözlerinden sonra bir an kendimi cinayet dosyasında zannettim. Husumet yüzünden adam öldürenlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktu. Değer miydi? Değmezdi.

"Suçunu kabul ediyorsun yani." Kerem itirafı teyit etmek için konuştuğunda Ceyhun sahte bir gururla "Evet." dedi. Bakışları beni bulduğunda pişman olduğunu ama geri adım atmadığını anladım. Teslim olması da bu yüzdendi. Kesinlikle yaptığından pişmandı.

Kerem masanın üstündeki kalemi alıp dosyada birkaç yeri işaretledi. "Eskiden o şirkette çalışıyormuşsun , doğru mu?" Gerçekten husumetli olduğu için mi yapmıştı yani?

"Doğru , iki yıl önce işime son verildi." Bakışlarını masanın üstüne indirdi. İntikam almak için iki yıl mı beklemişti? Kulağa çok saçma geliyordu.

Kerem'den önce davranıp "İntikam almak için yaptın o zaman." dediğimde Kerem'in uyarıcı bakışları bana döndü. Kendimi çok kaptırmıştım , cinayet sorgusundan çıkamıyordum.

Bakışlarını Kerem'in üstünden çekip beni incelemeye koyuldu. Kaşlarımı çattım , suçlularla yüz yüze gelince onlara üstünlük kurmak gerekiyordu. Yuvarlak bir yüzü , geniş bir alnı vardı. Yüzünde belli olan bir jilet kesiği vardı , yara izine bakılırsa dün olmuş olmalıydı.

Sakin bir sesle tane tane konuşarak cevap verdi. "Hayır müdürle aramda kişisel bir mesele vardı , zor durumda kalsın istedim." Kaşlarını kaldırmıştı , bana meydan okuyordu. İfadeyi alan ben olmadığım için şükretmeliydi.

"Biz buna intikam almak diyoruz yalnız." Tahminimce husumetli olduğu müdür işine son verilmesinde rol oynamıştı.

Hala bana diklenme peşindeydi. "İntikam almak isteseydim öldürürdüm." Küstah. Polis memuru ve Kerem'in gülmemek için kendilerini zor tuttuğunu hissedebiliyordum. Cinayet büroda çalıştığımı hemen belli ediyordum. Mesleki deformasyon üç yılda kendini belli etmişti. Olayı kişiselleştirmemek adına sustum.

Kerem sorularına devam etti. "Verilerle ne yaptın? Rakip şirkete mi satacaktın yani şu anki çalıştığın yere." Rakip şirkette çalışıyordu demek.

"İki gün sonra tekrar teslim ettim. Dediğim gibi sadece müdürü zor durumda bırakmaktı amacım."

Kerem kalemi masaya vurarak en merak ettiğim soruyu sonunda sordu. "Neden teslim oldun?" Verileri de geri teslim etmişti, şirket verilerini çalmayı başardığına göre de iyi bir yazılımcıydı. Teslim olmasaydı kimse onu suçlayamazdı.

"Suç işledim ve cezamı çekmem gerekiyordu." Vicdan mı yapmıştı? Kapı tıklatıldığında bakışlarımı yine onun üstünden çekmedim. Kerem kapıdan giren polise "İşlemlerden sonra mahkemeye sevk edelim." dedi. Adam dışarı çıkarıldığında Kerem oflayarak elindeki dosyayı kapatıp yenisini açtı. "İşi zor bu adamın , şirket yetkilileri de şikayetçi. Şikayeti geri çekmezlerse iki yıl hapis istemiyle yargılama başlar." Ona üzüldüğü belliydi.

"Şirketin avukatları gelmemiş mi? Normalde koridorda fink atarlardı." Büyük şirketlerle uğraşmak her zaman en zoruydu. Avukat ordularından yakamızı kurtaramıyorduk. Hepsi tek tek onlara hesap vermemizi istiyordu adeta.

"Adam teslim olunca gerek duymadılar herhalde , verileri de tekrar göndermiş zaten."

"Sağlam bir sebebin yoksa ya da devamını getiremeyeceksen suç işlemek saçma geliyor bana." Ben cinayet büroda bunun örneklerini çok görmüştüm. Suç işlemenin de bir raconu vardı bana göre.

"Başka bir şirkette iyi bir pozisyonda çalışırken eski şirketindeki müdüre kafayı takmış herhalde."

Oturduğum sandalyeden kalktım. "Öldürebilirdi , o zamanda ben uğraşırdım , veri çalmak güzel bir intikam fikriymiş. Neyse , ben sıkıldım. Dosyanın devri için dilekçe yazmam lazım daha." Bugünlük bu kadar ifade dinlemek bana yetmişti. Ayrıca ifadeden öğrenmek istediklerimi de öğrenememiştim. Kerem'e de adamı hemen sevk ettiği için kızamıyordum , adam itiraf etmişti sonuçta. Hem çok dosyası vardı , ifadelere ayıracak çok zamanı yoktu.

"Hemen gidiyor musun? Akşam bize gel o halde , Esra ile oturursunuz." Teklif çok cazipti ama o da evde olacağı için onu rahat rahat çekiştiremeyecektik.

"Ne işim var yeni evlilerin evinde , biz Esra'yla gündüz buluşuruz merak etme." Ayrıca birikmiş dosyalarım da vardı.

"Sen git o zaman bende ifadelere devam edeyim. Hadi görüşürüz." Sen git derken beni de buradan kurtar der gibiydi bakışları. Bu hayat için yıllarca çalışmıştık ama işler göründüğünden daha çetrefilliydi.

Odadan çıktığımda dışarıdaki kalabalığın arttığını gördüm. Hepsi birkaç saat sonra girdikleri kapıdan elini kolunu sallaya sallaya çıkacaktı. Gözlerim onu arıyordu ama nezarete indirmişlerdi muhtemelen. Boş masalardan birine geçtim , masadan aldığım boş kağıda dilekçeyi yazmaya koyuldum. Kağıdı dosyanın arasına koyarken ifade odasında aklıma gelen düşünce zihnimi ele geçirmiş gibiydi. Bu yapacağım çılgınlıktı ama şansımı denemek zorundaydım. O bana yardım edebilirdi , elimdeki gizemini hala koruyan dosyalar onun sayesinde çözülebilirdi. İçimdeki bu isteğe daha fazla karşı koyamadım.

Cinayet dosyaları ve siber suç işleyen bir adam kulağa çok alakasız geliyordu. Ama benim için birbiriyle çok kritik bağlantıları vardı. Günlerdir zihnimi meşgul eden o ihtimalin üzerine gitmek için o adama ihtiyacım vardı. Bu riski göze alacak kadar gözümü karartmıştım bir kere.

Oturduğum yerden kalkıp asansörlere yöneldim , nezarete gidip onunla konuşmam lazımdı. Nezarethaneye gireceğim sırada yaptığımın saçmalığını fark ettim. Burnu yere düşse eğilip almazken ne hale gelmiştim? Savcı olarak bir suçlunun ayağına gidip yardım mı dilenecektim?

Dosyalarla uğraşan Mahir'i görünce onun yanına ilerledim. Emniyette haberlere hızlıca ulaşabilmek için polislerle belli bir noktaya kadar samimiyet kurardım , bazı savcılar bu samimiyet yerine farklı yollar denerdi ama ben makam mevki sınırı dışında verilen selamın daha iyi bir izlenim oluşturduğu taraftarıydım. "Komiser yardımcısı Mahir." Dediğimde kafasını dosyadan kaldırıp bana baktı. Beni gördüğünde yüzünde Munzur bir gülümseme belirdi. Bu hitabım hoşuna gitmişti.

Mahir komiser yardımcısı olalı birkaç ay olmuştu ama tebrik edecek fırsatım olmamıştı. "Kulağa hoş geliyor , hayırlı olsun." Dedim. Hemen yanıma geldi. Herkes egosunun okşanmasını severdi. "Sağ olun savcım. Hayırdır bu katta ne işiniz var?" Haklıydı, nezarethanenin olduğu kata pek uğramazdık.

Umursamaz durmaya çalıştım. "Sana birini soracaktım , bu şirket verilerini çalan bir adam varmış nezarette , biliyor musun?" Kimden bahsettiğimi hemen anlayıp cevap verdi. "Bilmez olur muyum , tüm büronun dilinde , böylesine sık rastlanmıyor valla." Biraz daha zorlasam tüm dedikoduları anlatacaktı iki dakikada. Konuşmayı uzun tutmaya hiç niyetim yoktu. "Onun dosyasıyla ilgili gelişmelerden haberdar eder misin? Bizimde dolandırıcılıkla ilgili bir vaka var onun için lazım." Açıklama yaparak soracağı soruları engelledim. Onun merakını susturdum.

"Tabi savcım , nasıl isterseniz."

Gülümsedim benden hiç beklenmeyen bir şekilde. Adliyede ve emniyette ifadesiz olmaya ekstra özen gösterirdim. "Haber bekliyorum senden , tekrar hayırlı olsun , görüşürüz."

Emniyetten çıkıp adliyeye gideceğim için taksiye bindim. Serhat'ı gönderdiğime pişman olmuştum , takside rahatça dosya inceleyemiyordum. Taksiye bindiğim andan itibaren taksici dikiz aynasından bana bakmaya başladı. İlk başta beni izlediğini düşündüm ama o dosya çantama bakıyordu. Sonunda dayanamayıp konuştu. "Abla avukat mısın?" Çantamın fermuarını kapattım. "Hayır gazeteciyim." Savcı olduğumu söyleyip taksicinin bir akrabasının davasını konuşmaya hiç niyetim yoktu. Ayrıca güvenliğim söz konusuyken kimliğimi açık etmeyecektim. "Bu profesörün oğlu içerden çıkacak mı yoksa?" O dava kamuoyunu uzun süredir oyalıyordu , tüm haber kanalları günlerce bu konuyu konuşmuştu.

Benim baktığım davadan bahsediyordu , öfkeyle dudaklarımı ısırdım. Sanığın bırak serbest kalmasını, cezai indirim bile almaması için elimden geleni yapacaktım.

Bildiğimi belli etmeden cevap verdim. "O olayla alakalı değil , haberle ilgili ayrıca bilgi paylaşmam yasak kusura bakmayın." Dediğimde susup yola bakmaya devam etti. Şu an gerçekten konuşmaya hiç hevesli değildim.

Adliyeye vardığımda hava kararmıştı. "Sen burada bekle , ben bir muhabir arkadaşla görüşüp hemen geliyorum." Diyerek yalanımı sürdürdüm , dönüşte taksi bulamazdım. On beş dakika sonra dosyayı devredip taksiye dönmüştüm. Bir taraftan da telefonumu yokluyordum Mahir ararsa diye. İşlerin o kadar hızlı yürümediğini bilmeme rağmen bekliyordum. Adamın hapse girmesi tüm planlarımı batıracaktı. Dosyasına bakılırsa çıkması zor gibi duruyordu. Başımı cama yasladım , keşke işimi adliyede bırakıp çıkabilseydim.

Eve geldiğimde yeniden karşılaştığım ruhsuz evle ofladım , ciddi anlamda evin bana ait olduğunu gösteren bir şey yoktu. Gün içinde şahit olduğum şeyler yetmezmiş gibi bembeyaz mobilyalar ruhumu emiyordu. Belki çiçek falan ekmeli , biblolar almalıydım.

Çantamı koltuğa bıraktıktan sonra odama girip bordo ceketimi çıkardım. Yemeği hazırlayıp sofrayı kurduktan sonra sandalyeye oturup boş tabağı izledim bir süre. Yalnızdım. Kalabalık ailede büyüdükten sonra yemeğimi tek başıma yiyecek hale gelen zavallı bir yalnızdım ama şikayet etme hakkım yoktu. Çünkü insanları kendimden ben uzaklaştırmıştım. Tercih ettiğim yalnızlıktan pişman olmak için erkendi. Ben izindeyken öldürülsem cesedim ne zaman bulunur, düşüncesi geçti aklımdan. Yüzümü ellerimin arasına alıp bir süre bekledim , bu düşünce iştahımı kaçırdı.

Koltuğa bıraktığım çantamdan dosyaları çıkarıp yemek masasına bıraktım. Sığınağımla beraber yemek yiyecektim. Cinayet dosyalarına sığınmak delirmenin en üst noktasıydı sanırım.

Yemekten sonra televizyonu ses olsun diye açıp kanepeye yayıldım. O adamı yani Ceyhun'u araştırmamak için kendimi zor tutuyordum , adam hapse girebilirdi o zaman da işime yaramazdı. Üstümdeki kıyafetleri çıkarıp pijamalarımı giyindim. Mutfağa girip ocaktaki yemeği kontrol ettim , soğumuştu, bozulmaması için buz dolabına koyduktan sonra kendimi abur cubur çekmecesinin başında buldum. Dakik ve otoriter bir savcının evdeki hali gerçekten içler acısıydı. Paketleri kucağıma doldurup yeniden televizyon karşısına geçtim.

Sabah telefonumun sesiyle uyandığımda üstümde bitmiş abur cuburların paketleri vardı. Sehpanın üstünde de bilgisayarım açık duruyordu. Oturur pozisyonda uyuyakaldığım için boynum tutulmuştu. Önce açık olan televizyonu kapattım. Başımda iyiden iyiye kendini hissettiren bir ağrı vardı. Oturduğum yerden kalkıp boynumu ovuşturdum.

Uzanıp sehpadan telefonumu aldım, Serhat aramıştı defalarca , kesinlikle geç kalmıştım. Onu geri aradım. Onun konuşmasına izin vermeden hemen laflarımı sıraladım. “On beş dakikaya hazırım , sen aşağıda bekle."

Cevap olarak "Savcım , önemli bir konu var." dediğinde ne söyleyeceğini anlamıştım. Sıkıntılı bir nefes verdim, mesleğe başlarken güne ceset görerek başlamayı hiç hayal etmemiştim. "Bulunan ceset neredeymiş?" Bizim cesetlerden daha önemli bir konumuz olmazdı.

"Mamak'ta bir evde."

"Tamam , sen aşağıda hazır bekle." Ortalığı olduğu gibi bırakıp yatak odasına koştum , duş almaya bile vaktim yoktu. Dolaptan koyu mavi takımı çıkarıp giyindim. Saçlarımı hızlıca topuz yaptıktan sonra alelacele merdivenlerden indim. Binadan çıktığımda Serhat'ı arabanın kaputuna yaslanmış sigara içerken buldum. Benim geldiğimi gördüğünde hemen söndürüp ilerideki çöpe attı, bu adam gerçekten benden korkuyordu. Geçmem için arka kapıyı açtı. Araba hareket ettiğinde "Neden cinayetle ilgili Ceren aramadı beni?" diye sordum. Ceren yanımda çalışan Katipti. Emniyetten gelen bilgileri bana o haber verirdi ya da Sinan baş komiser arardı. Serhat’a sadece adres verirdim o kadar.

"Ceren raporluymuş savcım. Olay yerine gidiyoruz değil mi?" Ceren önceki gün bana kanser taramasına gireceğini söylemişti , o an aklıma geldi. Adliyeye geçtiğimde arayıp durumunu sormayı aklıma not ettim. Sert görünsem de iş arkadaşlarıma karşı umursamaz değildim.

"Olay yeri inceleme orada mıymış?" Olay yeri inceleme ekibinin geciktiği zamanlarda orada beklemek zorunda kalıyordum. "Evet savcım." Gizemini koruyan cinayetlerden olmaması için dua ettim. Bu cinayetler ciddi manada canımı sıkmaya başlamıştı.

Yolda trafik yoktu neyse ki. Ceset gördükten sonra yemek yiyecek iştahım kalmazdı. Araba kırmızı ışıkta durduğunda Serhat’a seslendim. "Serhat , karşıdaki fırından bana patatesli börek alır mısın? Kahvaltı yapmadım daha , kan şekerim dipte." Serhat söylediğimi ikiletmeden arabayı sağa çekip indi. Kısa süre sonra geri geldi , elindeki kese kağıdını arkaya uzattıktan sonra arabayı sürdü.

Ben böreği bitirdiğimde olay yerine varmıştık. Binanın girişinde iki polis bekliyordu. İndikten sonra binaya girmeden köşedeki çöp konteynerine ilerledim. Kese kağıdını atacağım sırada yarısı dolu konteynerdeki büyük siyah poşet dikkatimi çekti. Katil atmış olabilirdi. Her şeyden şüphelenmem gerektiğini yaşayarak öğrenmiştim.

Oyalanmadan olay yerine gittim. Kapının girişindeki polis elime plastik eldiven ve galoşları tutuşturdu. Giydikten sonra içeri girdim. İçeride olay yeri inceleme çalışırken Sinan baş komiser ve Başak komiser ellerindeki dosyayı incelemekle meşguldü , geldiğimi fark etmemişlerdi. Onları sonra dinlemeye karar verip cesedin olduğu odaya ilerledim. Yatak odasındaydı. Olay yeri incelemeden Murat , yataktaki cesedin üstündeki mavi örtüyü kaldırdı. Otuz yaşlarında görünen bir kadındı , uzun sarı saçları vardı. Yüzü bembeyazdı , göz çevresini kaplayan morluklar çürümenin başladığını gösteriyordu. Vücudunda herhangi bir yara izi görünmüyordu , kollarında herhangi bir çizikte yoktu. Bakışlarımı cesetten çektiğimde Murat örtüyü yeniden örttü. "Ölüm sebebi ne?" Açık bir yara görememiştim.

Elindeki delil poşetini gösterdi. İçinde ilaç kutuları vardı. "İntihar gibi görünüyor savcım. Otopsiden sonra daha net belli olur." Biz konuşurken odaya Sinan baş komiser girdi , ardından da Başak komiser. Sinan baş komiser bana "Savcım , hoş geldiniz." dediğinde ona bakıp göz devirdim , olay yerinde pek iyi olamıyordum. İçerideki hava beni boğuyordu.

Ben cevap vermeyince Başak komiser araya girip olay hakkında bilgi vermeye koyuldu. "Darp yok , kapıda ve pencerelerde zorlama yok. Dün , gece saatlerinde ölmüş olduğunu düşünüyoruz. İntihar mektubu bulduk bir de." Bana uzattığı kağıdı tutmadan okudum. Depresyonda olan birinin yazdığı türden şeyler yazılıydı , son olarak büyük harflerle dayanamıyorum yazmıştı. İlginçti , depresyonda olan kişiler intihar etmeden kendine zarar veridi ama kadının kollarında hiç iz yoktu. Koca dünyada yapayalnız olduğundan ve derdini anlatacak bir kişinin bile olmadığından yakınıp durmuştu bir sayfalık yazısında. Ne kadar da bana benziyordu. Bu düşüncemi hızla uzaklaştırıp yutkundum.

"El yazısı karşılaştırması yapalım , solak birinin yazısına benziyor." Murat sözlerimi üstüne alındı , başını sallayıp yaptığı işe geri döndü. İntihar süsü verilmeye çalışıldığını düşündüm. Olay gerçekten can sıkıcıydı , içeride gencecik bir kadının cesedi vardı ama dişe dokunur deliller bulamamıştık. "Detaylı raporu yarın sabah masamda istiyorum , baş komiserim. Ayrıca kadının gittiği psikolog ya da psikiyatrist var mı araştıralım." Depresyonda ise yardım almış olabilirdi.

Sinan baş komiser "Tabi savcım." dedi. Benden on beş yaş büyük işinde hırslı bir adamdı. Gür saçlarına aklar düşmüştü , yaşına göre atletik bir vücudu vardı , sağlıklı ve dinç bir görünüşe sahipti. O olduğunu her yerde belli eden pos bıyıkları içtiği sigaradan olsa gerek hafif sararmış görünüyordu.

Olay yerine göz gezdirip çıkmadan önce Murat'a döndüm. Murat yeni başlamıştı işe , öğrenmeye çok hevesliydi. "Aşağıdaki çöp konteynerine atılmış siyah poşete de bakar mısınız size zahmet." Söylediğime pek memnun olmamıştı ama itiraz etmedi. Çöp incelemek istemediği her halinden belliydi.

Kapıdan çıktıktan sonra ayağımdaki galoşları ve eldivenleri çıkardım. Delillerin toplanmasını bekleyecektik mecburen. Beni bekleyen Serhat'ın yanından geçip arabaya bindim. "Adliye'ye sür." Komutumla arabanın motorunu gürültüyle çalıştırdı. Başımı cama yasladım , boynum hala ağrıyordu. Evden çıkmadan önce kas gevşetici krem sürmeye vaktim olmamıştı. Yol üzerinde bir eczanede durmasını isteyecektim sonra vazgeçtim. O tehdit edildiğim için benim şoförlüğümü yapıyordu sonuç olarak. Çantamdan telefonumu çıkarıp arayan var mı diye bakıp kapattım. Hala Mahir'in aramasını bekliyordum ama henüz bir haber yoktu. Başımı yeniden cama yaslayıp gözlerimi kapattım ve anında kadının cesedi gözümün önüne geldi.

İçimden bir ses bu olayda diğer gizemli cinayetlerle bağlantılı diyordu. Elimizde adamakıllı hiçbir ipucu yokken yeni bir ceset daha bulmuştuk. İntihar olup olmadığı bile belli değildi.

Adliyede geçen saatler sonunda mesai saati bitti , otoparka indiğimde Serhat'ta peşimden yetişmişti. Kapısını açtığı arabaya binmeden önce ona döndüm. "Hafta başından itibaren benim şoförüm değilsin , yollarımız ayrılacak." Resmi yazının gelmesi çok sürmezdi.

"Sizinle çalışmak çok güzeldi sayın savcım." Dedi hüzünlü bir sesle. Alışmıştım ona , yokluğuna alışmakta zor olacaktı. Araba otoparktan çıkıp trafiğe karıştığında başımı arkaya yasladım.

Serhat gözünü yoldan ayırmadan bana seslendiğinde duruşumu düzelttim. "Süreyya savcım biz daha önce karşılaşmıştık hatırlıyor musunuz?" Zihnimi yokladım. "Öyle mi oldu? Ben hatırlayamadım."

"Üniversitedeydiniz o zamanlar , bir avukatın yanında staj yapıyordunuz , adliye koridorunda karşılaştık. Kardeşim zan altındaydı , siz ufak bir detaydan onun suçsuz olduğunu kanıtlamıştınız." Bir hırsızlık davasıydı, Serhat’ın kardeşine iftira atıp işten attırmak istemişlerdi ama iş mahkemeye kadar gitmişti.

"Semih'ti adı değil mi?"

"Evet , ben o zamanlar İstanbul'daydım ama sizin o savunma yaptığınız mahkemeye yetişmiştim. O günden belliydi işinizi hakkaniyetle yapacağınız."

"Olması gereken o. Bu arada kardeşine de selam söyle , başını bir daha derde sokmasın."

"Söylerim , sizde artık rahat rahat işe gidebileceksiniz , malum benim mırıldanmamdan pek hazzetmiyorsunuz."

"Kendi arabamla gitmek zor olacak , sen sürerken ben arkada dosya okuyordum ne güzel." Dediğimde güldü , ona ihtiyacım olduğunu öğrenince keyiflenmişti. Beni eve bıraktıktan sonra her zaman yaptığı gibi içeri girene kadar bekledi.

Akşam yemeği hazırlamak için mutfağa girdiğim sırada telefonum çaldı , bu saatte önemli bir şey olmasa arayan pek olmazdı. Selin de nöbette olmalıydı. Beklediğim arama sonunda yapılmıştı. Mahir'i daha fazla bekletmeden hemen açtım. "Savcım sorduğunuz adamın davası sonuçlanmış. Mahkemesi bitmiş , hakim adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar vermiş." Heyecanlanmıştım. Planım kusursuz işlerse katil artık avucumun içindeydi.

"Nasıl olmuş bu? Şirket şikayetini geri mi çekmiş?"

"Aynen öyle olmuş savcım , karşı taraf son anda şikayetinden vazgeçmiş. Adam az önce elini kolunu sallaya sallaya çıkmış adliyeden." Sonucu öğrenince rahat bir nefes aldım , adam tutuklansaydı yeni birini bulmam gerekecekti. Bu zahmetten kurtulmuştum en azından. Mahir’e sevindiğimi belli etmeden cevap verdim. "Hep öyle olur zaten , sağ ol Mahir."

"İyi akşamlar savcım."

Mahir'den adresini öğrenmem şüphe çekeceğinden bir şey söylemeden kapattım telefonu , kendim bulacaktım mecburen. Taktığım mutfak önlüğünü çıkarıp bilgisayar başına geçtim. Emniyetin sisteminde kayıtlı bir adresi olmalıydı.

Adresi küçük bir not kağıdına yazdım , benim evime yakındı. Hemen bu akşam gitmeliydim. Kaybedecek zamanım yoktu , yarın yeni bir ceset daha bulabilirdik. Üstümü düzelttim , açtığım saçımı bağlayıp topuz yaptım. Mutfaktan atıştırmalık bir paket bisküvi alıp çıktım evden. Arabaya bindiğimde kendimi sorguladım bir an. Gidince ona ne diyecektim , hiç düşünmemiştim. Zorlayamazdım , her şeyi açık açık anlatamazdım. Ona nasıl güvenebilirdim ya da o bana güvenip bu işe girer miydi? Parmaklarımı saçlarımın arasına geçirdim , dava çözme hırsım bana hata yaptırıyordu.

Arabayla bir süre amaçsızca dolanıp konuşmamı planladım. Söyleyeceklerine karşı vereceğim cevapları düşündüm. Sonra kendimi Çaylak dolandırıcının evinin önünde buldum. Bu mesele bu akşam hallolmalıydı. Binanın otoparkına arabayı park ettikten sonra emin adımlarla dairesine yöneldim. Saat sekizi geçiyordu ve etraf tenhalaşmaya başlamıştı.

Binada sadece merdivenleri çıkarken yalnızca topuklu ayakkabılarımın çıkardığı tiz ses duyuluyordu. Müsait miydi acaba? Onu farklı hallerde görmek istemezdim , daha öncesinde bu konuda tatsız tecrübe yaşamıştım.

Beş numaralı dairenin kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. O zile dokunduğum anda dönülmez bir yola girmiş olacaktım. O zile bütün özgüvenimle dokundum.

Loading...
0%