@dilhun
|
Kitabı okuyacak bir kitle henüz olmasa da ben yazmaya ve yayınlamaya devam ediyorum. Firuze'nin ve Soner'in bu evliliğe olan tepkisini gördük bu bölümde. Bu evlilik hepimizi yakacak gibi duruyor. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Haldun Taşkıran’a ait araç sahil kenarındaki şaşalı tabelası olan restoranın önünde durduğunda Haldun üçüncü sigarasını yeni bitirmişti. Haldun’un öfkesi hala geçmemiş üstüne harlanmıştı, kızının istenmesini hazmedebilmiş değildi. Arabadan inerken zor açtığı kapıya da küfretmekten geri durmadı. Sertçe kapatıp restorana doğru yürüdü. Babasının peşinden ilerleyen Kürşat ise taşkınlık yapmak için doğru zaman olmadığının farkındaydı, tek kelime etmeden babasından gelecek emri bekliyordu. Konu çok kritikti , mahzenden kovulmakla tehdit edilmişlerdi. Haldun Taşkıran sinirle girdiği restoranda merdivenlerden çıkarken sakin olmaya çalıştı ama duyduklarından sonra bu imkansızdı. Firuze’nin içinde yanan ateşi harlamaya niyeti yoktu, en ufak bir siniri evlatlarının içinde patlamaya hazır bekleyen volkanları harekete geçiriyordu. Evlat değil atom bombası yetiştirmişti.
Üst kata çıktıklarında camla kaplı ofiste başını kağıtlara gömmüş çalışan Firuze ile karşı karşıya geldiler. Haldun yıllar önce tüm mali işlerini Firuze’ye devretmişti ve bu karar onlara katlanarak artan para olarak dönmüştü. Firuze toplantının sonucunu soracaktı, ne cevap vereceklerine dair ikisinin de bir fikri yoktu. Murat Karayılan seçenek sunmuş gibi görünüyordu ama aslında Haldun’un mecburiyetini dile getirmişti.
Firuze’nin ilk bakışta patron olduğu anlaşılıyordu , otoritesini her haliyle belli ediyordu. Kürşat elindeki dolma kalemi çevirerek önündeki dosyaları okuyan kardeşine acıyla baktı, sanki onu son görüşüydü.
Ayak seslerini duyan Firuze hemen ayaklanarak kapıya doğru ilerledi. Kürşat babasından önce davranıp ayağa kalkan kardeşine sarıldı. İtiraz etmeye güçleri yetmediği için kendince kardeşinden af diledi, bir daha yüzüne bakmayacağını düşünüyordu. Firuze yakın davranışlardan hiç hazzetmese de ağabeyine kollarını doladı. Ayrılır ayrılmaz “Ne oldu? Ne karar çıktı?” diye hesap sormaya girişti. Abisinin bu samimiyetinden bir çapanoğlu çıkacağını çok iyi biliyordu. Abisi ve babası gittiğinden beri diken üstünde beklemişti. Sırf Murat Karayılan denen o adamla muhatap olmamak için gitmemişti.
Kürşat konuyu hemen açmamak için “Bu ayın hasılatı ne kadar patroniçem?” diye yalandan sordu. Babasının bir miktar sakinleşip doğru düzgün düşünmesine zaman yaratmaya çalışıyordu. Ama bu çabası Firuze’nin istediğini almadan bırakmayacak ses tonuyla son buldu. “Mahzenden çıkan kararı sordum abi.” Diye diretti Firuze. Kararın iyi olmadığını abisi ve babasının gelişinden anlamıştı ve ne olduğunu duymak istiyordu. Çıkan her türlü karara karşı bir B planı olduğunu düşünüyordu ama çıkan karar onun bile tahminlerinin üstündeydi.
“Karayılan’ın bizim lehimize bir karar verdiğini gördün mü?” Kürşat kararı Firuze’ye babasının söylemesi için lafı çevirerek konuşmaya devam etti. O sırada koltuğa yayılmış tespihini çekmekte olan Haldun öksürerek araya girdi. Bıkkın bir ses tonuyla çıkan kararı kızına haber verdi. “Aile olmamızı istedi. Aklı sıra iki aileyi birbirine dost edecek.” Dost ve düşman kavramları yeraltı aleminde çok çabuk yer değiştirirdi. Bugün birbirinin izine kurşun sallayanlar yarın beraber rakı sofrasına otururdu.
Firuze duyduğuyla başına gelecekleri anladı ama o da Kürşat gibi yok sayma yoluna gitti. “Bir de onlara kız mı vereceğiz?“ Kürşat ciddi bir ifadeyle başını sallayınca bu kez de şansını ailenin diğer kızlarını öne sürerek denemek istedi. “Asuman’ı mı yoksa Şura’yı mı?” Asuman amcasının kızı Şura ise abisiyle yaşıt halasıydı.
Kabul etmek istemedikleri gerçeği dile getiren ise yine Kürşat oldu. Babası ve Firuze karşı karşıya gelmesin diye kendini feda etmişti. “Seni.” Duyduğu tek kelime Firuze’nin yeni yatışan sinirlerini anında zıplattı. Bir hışımla babasına doğru döndü ama Haldun’un bakışları penceredeydi. O an işin ciddiyetinin farkına vardı, durum gerçek manada vahim olmasaydı babası suskun bir şekilde karşısında oturmaz abisi de durumu hiçbir şekilde ona duyurmazdı.
Pazarlık malzemesi olmamak için çabalayıp söz sahibi olmak için didinip durmuştu ama insan kaderinden kaçamıyordu. Kirli oyunların oynandığı bir dünyaya doğunca bir anlaşmaya kurban gitmek sıradan karşılanırdı. Her an herkes için bu risk vardı. Düşmanlıkların bitirilmesi iki yolla olurdu; birincisi ailenin erkeklerinden birini kan bedeli olarak öldürmek ikincisi ise daha dostça sayılan kız vererek sözde aile olmak. Bu seferki piyango Firuze’ye vurmuştu , herkes öyle zannediyordu. Hesap edilmeyen bir şey vardı o da Firuze’nin tüm ezberleri bozarak üstüne kurulan oyunları oyun kuranların başına geçirdiğiydi.
Firuze’nin gözünün önüne Yalçın Demirhan’ın aylar önce bir bar köşesindeki hali geldi. Yüzünü tiksintiyle buruşturdu. Alkolik ve kumarbaz herifin tekiyle evlenmek tüm itibarını yerle bir ederdi. Sinirini abisi ve babasından çıkarmaya yeminliydi. “Şaka mı yapıyorsunuz? Sessiz sakin kızlar rehin olarak verilmiyor mu , ben mi raconu yanlış biliyorum?” Gerekirse yakacak yıkacak ama bu hükme boyun eğmeyecekti. Boyun eğmemek için direnişinin kısa süreceğinden bihaberdi.
“Adam Asuman’ı kabul etmedi.” Hiç hazzetmediği Murat Karayılan’a ağzının içinden bir küfür mırıldandı. Öfkeyle masanın üstündeki bibloları yere savurdu. “Depoyu patlatmakta acele ettin abi. Baba Rasim’i arayıp anlaşacaktın , işlerde büyümeyecekti.” Haldun’un sessizliği bu evliliğe ihtiyacı olduğu içindi yoksa vaktinde kızıyla çok çetin tartışmalara girmişliği vardı. Kızı kendisine huy olarak çok benzediği için anlaşmaları hiç kolay olmamıştı. Firuze çocukluğundan beri dik başlılığından vazgeçmemiş ve sonunda istediğini elde etmişti.
Pencere kenarına doğru ilerleyip hırçın dalgaları izledi kısa bir süre. İçinde saniye saniye kabaran bir öfke vardı. Çıkan kararı kafasında tarttı düşündü. Kendisini yakamazdı, sonucu ne olursa olsun yakamazdı. Bir çıkar yol bulamayınca arkasına döndü. “Ne yapacağız baba? Gerçekten b*ktan bir mekanın kurşunladı diye benden mi olacaksın?” Sinirini abisine yöneltti bu kez. “Ben sana demedim mi silahlarına çökmek olayı büyütür diye ha? Ya bir kere adamakıllı düşün ya, bir kere ya.”
“Firuze adam ya kızını ver ya da masada yerin yok dedi.”
“Sizde hemen razı oldunuz hemen öyle mi?” Masada dağınık duran tüm kağıtları yere savurdu. Kağıtlar hışırtılar çıkararak yerle buluşurken boş bakışlarla izledi.
Haldun bakışlarını karşı duvardaki portreye dikmiş , odanın içindeki hengameden soyutlanmış görünüyordu. Odaya çöken rahatsız edici sessizliği fırsat bilerek konuştu. “Mahzenden çıkış yok diyelim ki çıktık o zaman da sahipsiz görüp herkes tepemize biner. Tüm dostlar o zaman düşman olur.” Mahzenden çıkıp herkesi karşısına alacak güce sahip değildi. Böyle bir savaşa girerse adı alemden tamamen silinirdi.
“Beni feda etmek daha kolay geldi. Ne meraklıymışsınız beni Rasim’in ayyaş oğluna vermeye.” Yalçın aklına geldikçe sinirleri yeniden zıplıyordu. İstediği güce kavuşmaya adım adım yaklaşırken bir ayyaşa yar olmayacaktı. Gerekirse Yalçın ölecekti.
“Seni ayyaşa değil etkisize alacaklar.” Kürşat’ın rahatça söylediği sözlerin kulaklarını tırmaladığını hissetti. “Ne saçmalıyorsun sen ya?” Diye çıkıştı abisine.
“Yalçın beş ay önce evlendi , seni Soner’le evlendirecekler.”
Firuze bir miktar daha yatıştı, farkında olmasa da bu evliliğe razı oldu o anda. Kafasını sallayarak Soner’i hatırlamaya çalıştı. Geçen sene paravan bir davette görmüştü Soner’i. Abisi Yalçın’dan hem görünüş hem de tip olarak çok farklıydı. “Eh o daha uyumlu.”
“Damat adayını beğenmen çok önemliydi zaten.” Kürşat’ın homurdanmasıyla eline çevirdiği kalemi ona doğru fırlattı. Kürşatın göğsüne isabet eden kalem yere düştü. “Senin yüzünden başımıza açıldı bu evlilik meselesi. O sebeple kes sesini yoksa ben senin boğazını keserim, hiç konuşamazsın.” Öfke anında ettiği hiçbir tehdit öylesine söylediği sözler değildi, hepsini yapabileceğini daha önce çok kez göstermişti.
Haldun Taşkıran bu münakaşayı bitirmek adına sesini yükseltti. “Firuze ağır ol.”
Firuze’nin ise susmaya hiç niyeti yoktu. “Şu an bana muhtaçsınız bence siz ağır olun.” Diye herkesin karşısında titrediği Haldun Taşkıran’a resti çekti. Öfkesi tüm bedenini sardığında karşısında babası olsa takmazdı.
“Sakin ol patroniçe , bir şeyler düşündük.”
Öfkeyle karışık bir kahkaha attı. “Ne düşündünüz, düğünü nerede yapacağınız falan mı?”
“Kızım anlaşmazsak neler olacağını en iyi sen biliyorsun. Konuşup orta yolu bulacağız. Nikah cüzdanını Karayılan’ın önüne atarız, düzende eskisi gibi devam eder.” Haldun ve Kürşat’ın düşüncesi buydu, Karayılan’ın sözünü tutacaklardı ama Firuze’yi evden göndermeye hiç niyeti yoktu. Kağıt üstünde bir nikah ardından da vakti geldiğinde boşanma gerçekleşecekti. Bu kağıt üstündeki nikah Firuze’nin aklına yatmamıştı, Karayılan’ın kağıt üstünde nikahı kabul edeceğini hiç sanmıyordu, Karayılan’ın başka planları olduğuna emindi. Kağıt üstünde de olsa bu evliliğe razı olmayacaktı. “Demirhanlar kabul edecek mi bunu?”
“Akşam konuşur anlaşırız.” Murat Karayılan çıktıktan sonra Rasim ile akşam yemek yemek üzere sözleşmişlerdi. Demirhanlar Taşkıranların evine gelecekti ama o evden nasıl çıkacaklardı bilinmez.
“Bir de onlarla pazarlığa mı oturacağız? Ne dersek kabul edecekler nokta.” İçindeki asi kadın şimdiden ortaya çıkmıştı ve akşamki yemek sona erene kadar bu asi kadın olmaya devam edecekti. Mecbur bırakıldığı evliliği hazmedememişken onlarla yüz yüze gelecek olmak sinirini perçinliyordu.
Diziyle ritim tutmuş bir şekilde denize bakarken aklına gelenle babası ve abisine döndü. “Siz demediniz mi verelim silahları kapatalım mevzuu diye. Büyütmenin ne anlamı vardı? Keşke bende gelseydim.” Kendisi de sinirli bir insandı ama abisi gibi yapacaklarının önünü arkasını düşünmeden hareket etmezdi. Demirhanların deposunu patlatma işine en başından beri karşı çıkması da bu yüzdendi. Mevzunun büyüyeceğini biliyordu çünkü.
Kürşat Karayılan’ın silahlar hakkındaki kararını iletti. “Silahlar bizde kalacak.”
“Ne yapacağız bir depo dolusu silahı? Başımıza bela olacak.” Taşkıranlar uzun yıllardır uyuşturucu ve türevindeki yasaklı maddelerin sevkiyatını yapıyordu. Rasim yıllar önce paraya sıkıştığı bir dönemde Haldun’a ortaklık teklif etmişti ama Haldun kendi bildiği yoldan devam etmişti. Riskli işler hem sevmez hem de mecbur kalmadıkça girişmezdi. Firuze’nin isyanı da bu yüzdendi , silahları elden çıkarmalarını sağlayacak bir çevreleri yoktu.
“Bir şekilde icabına bakarız.”
İki elini başına götürerek saçındaki tokayı çıkardı. Uzun dalgalı saçları omuzlarına döküldükten sonra parmaklarını şakaklarına bastırarak hafif hafif ovuşturdu. “Sizin yapacağınız anlaşmanın da vereceğiniz kararında oturduğunuz o masanın da…”
Kürşat hemen Firuze’nin sözünü bölerek araya girdi. “Ağzımıza sonra s.çarsın Firuze.”
Haldun kızının sözlerini yine sineye çekerek ofisten çıktı. Bu Firuze’den beklediği bir tepkiydi , şaşırmadı. Firuze öyle ya da böyle kabullendiği için sesini çıkarmamıştı. “Babama şu lafları söyleme cesaretine hayranım. Ben olsam suratımı yamultmuştu.” Kürşat’ta en az babası kadar bu canavarı kendilerinin yarattığından emindi. Haldun Firuze’yi eğilmez olarak yetiştirmişti ve bir gün yetiştirdiği çocuğun ona da karşı geleceğinden de emindi. Yarattığı canavarın bu kadar erken uyanmasını beklemiyordu sadece.
Sinirle karışık güldü abisinin sözlerine. “Herkes bir Firuze Taşkıran değil.” Askıdaki ceketini alıp sırtına geçirdi, çantasını da koluna taktıktan sonra çıktı dışarıya. İşlerle ilgilenecek hali kalmamıştı. Kafa dağıtmak için uzaklaşabildiği kadar uzaklaşacaktı. Nereye giderse gitsin karanlıktan kaçamayacaktı.
************
Rasim Demirhan’a ait çiftlikte son sessiz zamanlar yaşanıyordu. Rasim mekandan çıktıktan sonra konuşmak için ağzını açan Soner’i durdurmuştu. Çiftliğe ulaşana kadar düşünmek istiyordu, çiftliğe ulaştıkları anda Soner itiraz etmeye başlayacaktı. Yalçın konusu başlı başına ayrı bir dertti. Aklı başında bir tane oğlum yok diye kendi kendine söyleniyordu. Yalçın’ı adam edemediği her geçen gün onun zararına işliyordu.
Çiftlik evine girdikten sonra direkt salona geçtiler. Rasim koltuğuna yerleştikten sonra Sadi’ye döndü. “Benim it arka odada mı?” Soner’le yalnız konuşması gerekiyordu. “Evet abi.” Rasim sakince oturmasına karşın Soner yerinde duramıyordu. Serseri mayın gibiydi. Salonun içinde ileri geri gidip ağzının içinde bir şeyler mırıldanıyordu. Kendini zaman geçtikçe daralan bir odaya hapsedilmiş gibi hissediyordu. Kendi suçunun bedelini ödeyecek olsa boynum kıldan ince der verilen her hükme razı olurdu ama öyle değildi.
Rasim volta atan Soner’i umursamadan Sadi’ye emrini verdi. “Çıkarıp biraz ormanda gezdirin.” Yalçın ile hesabını daha sonra görecekti. Başına açtığı dertlerin hesabını bir bir soracaktı oğlundan. Sadi başını salladıktan sonra salondan çıktı. Arka odadaki Yalçın ve adamların hepsi dışarı çıktıktan sonra nihayet baba ile oğul için hesaplaşma vakti geldi. Hesaplaşmanın sonucu baştan belliydi.
Yerinde duramayan Soner ağzına ilk geleni söyledi. Herkese öfkeliydi. Babasına, Karayılan’a en çok da abisine öfkeliydi. “Baba abim yüzünden niye benim başımı yakıyorsunuz? Böyle saçmalık mı olur, bu yüzden niye kız alıyoruz Taşkıranlardan? Neden ben? Sessiz sakin duruyorum diye mi günah keçisi ilan ediliyorum?” Bu evliliği en az Firuze kadar istemiyordu ama istememesi sonucu değiştirmeyecekti.
Rasim istifini hiç bozmadan karşılık verdi öfkeden kuduran oğluna. “Madem bu kadar erkeksin Karayılan’ın karşısında niye sustun Soner efendi?” Bu evlilikten o da memnun değildi ama bu işten bu yolla yırttığı için şükrediyordu. Yalçın’ın canını isteselerdi de itiraz etmezdi.
Mahzende Haldun yeterince ısrar etmişti ama Karayılan oralı bile olmamıştı. Rasim bu işin geri dönüşünün olmayacağının farkındaydı. Bu durumdan kendisi de memnun değildi ama katlanıyordu. Bu savaşta çoktan mağlup olmuştu , Karayılan’a boyun eğdiği gün Rasim yenilmişti. Kendisinden bir yaş küçük ve babasının evinde sığıntı olarak büyüyen Murat Karayılan’a biat ettiği gün ölmüştü, nefesi kesildiğinde de gömülecekti. Murat Karayılan’ın kararları onda eskisi kadar büyük bir etki yaratmıyordu.
Deli danalar gibi yerinde duramayan oğlunu yatıştırmaya çalıştı. Yalçın’dan sonra Soner’in öfkesiyle uğraşamazdı. “Merak etme bu evlilik kağıt üstünde kalacak. Taşkıranların da aynı şeyi istediği akşam yemeğe davet etmelerinden belli.” Evliliğin kağıt üstünde olması ve Firuze’nin Demirhanların evine adımını dahi atmaması her iki tarafında işine gelirdi.
“Sana evlen üç tane de çocuk yap diyen yok zaten.” Sessiz kalan oğluna dikti gözlerini. “Sevdiğin biri mi vardı yoksa?” Sevdiği biri olması sonucu değişmezdi. Rasim kim sevdiğini alıyor ki der geçerdi. Murat Karayılan güler üstüne birde sevgiyi zafiyet sayarak dalga geçerdi.
Soner başına giren ağrıyı hafifletmek için şakaklarını ovuşturuyordu. Sinirinden migreni azmıştı. “Yok ama sevdiğim yok diye de evlenmeyi kabul edecek değilim. Senin bana bahşettiğin hayatı yaşamaktan bıktım.” Soner’in isyanı Rasim’in kenardaki sehpaya yumruğunu vurmasıyla son buldu. Rasim ayağa kalkarak ağır adımlarla oğlunun üstüne doğru yürüdü, işaret parmağını ona doğrulttu. “Masadan kalkacak halimiz olmadığına göre seve seve edeceksin. Benim istediğim hayatı yaşamasaydın çoktan ölmüştün hayvan herif.” Soner’in bu konudaki en ufak bir isyanına karşılık abartı bir tepki veriyordu çünkü hatasını anlamıştı ve kabul etmek zor geliyordu. Geçmişin hesabı Rasim’in veremeyeceği kadar ağırdı.
Sıkıntılı bir nefes vererek geri yerine oturdu. “Zaten anan başımın etini yiyecek bari sen akıllı dur.” Murat Karayılan’a hesap vermek bir yana karısı Gülşen’e hesap vermek en zoruydu. Gülşen’in kocasının yaptığı işin illegal olması dışında bildiği bir şey yoktu. Merak da etmiyordu.
Soner kazandığı gücü elinde tutma çabasına girişmişti çoktan, evlilikten kaçışının olmadığını kabul etmesi uzun sürmemişti. İtiraz nedenlerinin babası tarafından makul karşılanmayacağını anlamıştı. “Ben abimin suçunun cezasını çektikten sonra ne olacak? Ben ne kazanacağım? Hiçbir şey. Soner Demirhan olarak değil Taşkıranların damadı olarak anılmaya başlayacağım. Abim yüzünden benim itibarım yerle bir olurken abime bir şey olmayacak.” Hırslıydı ve sahip olmak istediği bir krallık vardı. Bunun için yetiştirilmiş en sonunda da bir canavara dönüşmüştü ve bir başka canavar ile evlenecekti.
Rasim oğlunun derdini belli etmesinin verdiği rahatlamayla güldü. Kendisindeki hırsa sahip bir oğlu olduğu için memnuniyetini gizlemedi. “Sen işini dosdoğruca yap sen yine yükselirsin. Adın Taşkıranların kızını almakla silinecekse bu camiada hiç var olmadın demektir.” Babasının sözleri Soner’i ikna etmeye yetmedi. Bu kardeşler arasında bir iktidar savaşıydı ve Soner’in kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Koltuğu ayyaş abisine kaptırmayacaktı. “Akşam ararsın beni.” Kapıyı çarpıp çıktı evden, konuşmanın onu öfkelendirmekten başka bir işe yaradığı yoktu. Arabasına atlayıp gaza bastı, son sürat uzaklaştı çiftlik evinden, içinde yaşadığı karanlık onu boğuyordu.
Issız bir köye giden yol ayrımında durdu. Arabanın kaputuna yaslanıp saatlerce oturdu. Düşüncelere daldı. Saatlerce gökyüzüne bakıp düşündü; kendini, yaşadığı hayatı, savcılık sınavlarına hazırlanan Cemre’yi, gerçeklerden soyutlandığı o günleri…
Geride kalan ve bir daha asla yaşanmayacak o güzel günler bir bir canlandı zihninde. Karanlık yaşadığı güzel günlerin üstüne öyle bir çökmüştü ki o günlerin gölgesi bile üstüne düşmüyordu.
Sigarasını yakıp dudaklarının arasına yerleştirdi. Bir nefes çektikten sonra parmaklarının arasına alıp gökyüzüne doğru kaldırdı. “Aydınlık bir geleceğe…” Diye mırıldandı karşısındaki uçsuz bucaksız maviliğe.
Bakalım sonrak bölümde neler olacak? |
0% |