@dilravci
|
Kanlı Şenlik Sabahın ilk güneş ışığı odamın penceresinden sızarak gözüme çarptı. Gözlerimi zorlukla açıp elimin tersiyle ovuşturdum. Bugün kasabanın yıllık şenliği vardı ve ben de arkadaşlarımla birlikte tüm günü eğlenerek geçirmek için sabırsızlanıyordum.
Yatağımdan kalkıp dolaba doğru yöneldim. Bugün için özel seçtiğim, siyah, dantel detaylı elbisemi çıkarıp giydim. Aynaya baktığımda, elbisenin detaylarında gezindi gözlerim. Kayık yaka olan siyah elbise kalçamın biraz altında bitiriyordu. ellerimle elbiseyi aşağı çekiştirirken uzun bir hırka almaya karar verdim üstüme. Uzun yeşil bir hırka giyip ayaklarıma siyah bot geçirdiğimde üstüm hazırdı. Saçlarımı omuzlarımdan aşağı salarak belime kadar uzanmasına izin verdim. Biraz abartılı ama üstümdeki kıyafetlere yakışacak bir makyaj yaptıktan sonra tamamen hazırdım.
Merdivenlerden birinci kata inerken ses çıkartmamaya çalışıyordum. Ne o hansel ve grateli ne kazanı kaynatan o cadıyı görmeye halim yoktu. Tam kapıdan çıkarken arkamdan gelen tiz sesle olduğum yerde durdum. "Nereye gidiyorsun Alara? Bende gelicem..." Küçük kız kardeşime döndüğümde oturduğu salon koltuğundan kalkmaya çalışıyordu kocaman göbeğiyle. Hızla dışarı çıkıp "Hayır gelmiyorsun." Diyerek kapıyı çarpıp koşmaya başladım. Hansel ve Gretel diye bahsettiğim kişiler üvey kardeşlerimdi. az öncede küçük kız kardeşim eliften kaçmıştım. Normalde çocukları severdim ve asla kimseye böyle davranmazdım ama Elif hayatımda gördüğüm en şımarık kızdı.
Bir süre koştuktan sonra durup telefonumu çıkardım çantamdan Vildanı arayıp nerede olduklarını sordum. "Alo" "Alo kuzucum napıyosun seni beklemekten ağaç olduk Zehra isyan etmeye başladı." Dediğinde kıkırdayıp derin bir nefes aldım. "Gelince anlatırım siz nerdesiniz?" "Sevgi cafedeyiz." "Tamam onbeş dakikaya falan ordayım." Diyerek telefonu kapattıktan sonra elimi kaldırıp arkadan gelen taksiyi durdurdum.
Zehra ve Vildan'ın yanına gittiğimde Zehra söylenip duruyordu, masaya oturup bir kahve söyledikten sonra sabah olanları anlattım onlara. "Evet Elife bizde gıcık oluyoruz ama geç uyanmasaydın geç kalmazdın tatlım. Elif'i bahane etme." Diyerek omuz silkti Zehra. Bütün sevimliliğimle gözlerimi kırpıştırıp "Bir daha olmaz anne." Dedim. Zehra omzuna vurup kahkaha atmıştı. Kahvelerimiz bittiğinde hızla kalkıp bütün küçük kıyafet dükkanlarını gezmeye başladık.
Kıyafetleri neden son güne bırakmıştık gram fikrim yok ama artık topuklarım ağrımaya başlamıştı. "Tabi küçücük kasabada nereden bulucaz adam gibi kıyafeti. Ama yok ben size dedim kumaş alıp dikelim diye ama siz ne dediniz? Buluruz Zehra, abartma Zehra, fabrika açalım istersen Zehra..." Zehra sinirle söylenirken gözlerimi devirip Vildana baktım. Vildan parlayan gözlerle ben buldum bile diyerek camekanlı ve oldukça eski bir mağazaya koşmaya başladı. Bizde onun peşinden giderek mağazanın kapısına gelmiştik.
Kıyafet mağazasına adımımı atar atmaz gözlerim sarı elbiseli kızı buldu. Elinde kırmızı bir elbiseyle ve her zamanki gibi itici bakışlarıyla dikilen Sılayı görmek beni pek mutlu etmemişti. Sıla bizim okulda üst sınıflardan sarışın bir yellozdu. Bana sürekli sataşıyor ve sanki çok haddiymiş gibi yaptığım aldığım gittiğim her yere, her şeye yorumda bulunuyordu .
Mağazaya adımımı atarken o kızla kavga edeceğimiz farkındaydım fakat bana korkak demesini istemiyordum Bu yüzden ondan kaçmak yerine mağazaya girerek kızlarla elbise bakmaya başladım.
Elime siyah korseli bir elbise alıp aynanın önünde üstüme tuttum. Elbise orta çağ'dan fırlamış gibi duruyordu. Böyle tarihi kıyafetleri çok severdim. Özellikle korseli ve kocaman eteği olan elbiseler tamamen benim güzellik anlayışıma hitap ediyordu. "Ne o kendini ortaçağ prensesi sanıyorsun herhalde Alara..." Bütün gıcıklığıyla bana laf sokan bu kişi sıladan başkası değildi. Bakışlarımı Sılaya çevirip boynumu bükerek bir ona birde elindeki kırmızı hafif yırtmaçlı dar elbiseye baktım. Elindeki elbise Marilyn Monroe'nin ikonik elbisesine benziyordu. Aklıma gelen fikirle gözlerim ışıldadı ve sırıtarak bütün bedenimle ona döndüm. "En azından kendimi Marilyn Monroe sanan çakma bir sarışın değilim." Dediğimde bütün yüzü kızarmıştı.
"Seni küçük sürtük" Diyerek üstüme gelmeye başladığında bu sefer bende onun üstüne yürümeye başlamıştım. Bana sürtük diyecek cesareti nerden bulduğuna şaşırarak. "Sensin sürtük."Diye bağırdım.
Tam birbirimize girmek üzereyken mağazadaki çalışanlar bizi ayırmıştı. Sıla hala bağırıp çağırırken ben içimde patlamak üzere olan volkanı susturmaya çalışıyordum. Hadsize bak ya hem laf sokuyor hem karşılık verince deliriyor... Çalışanlar uzun çabanın ardından Sılayı susturmayacağını anlayarak onu mağazadan artıklarında sinsi ve gıcık bir gülüşle ona baktım. Mağazanın dışında. "Siz kimsinizde bana böyle davranabikiyorsunuz hepiniz paranın köpeğisiniz! Hepiniz sürtüksünüz..." Bakışlarım onu daha çok delirtirken Vildan kulağıma "Sende az fena değilsin" Diye fısıldıyordu.
Eve döndüğümüzde, annemle üvey kız kardeşim mutfaktaydı. Üvey kız kardeşim, "İşte geldi canın kızında." Diyerek burnundan soluduğunda küçük bir hamam böceğinin kafasını ezer gibi ezmek istiyordum kafasını. Annem bağırarak "Kız kardeşini neden götürmedin yanında? Suratına kapıyı çarpmışsın." Dedi "Ben bu çocuğun annesi değilim hatta ablası bile değilim niye onu yanımda götürmek zorundayım? Babası götýrsün nere isterse." Çok şımarık çocuklar oldukları için üvey kardeşlerimi hiç sevmezdim, şımarık olmalarının sebebi ise annemdi. Şuan bile onları daha çok sever ve onları benden kayırır...
Sözlerimle annemin gözleri irileşirken yeni bir bağırışa hazırdım fakat dinlemek istemiyordum. Annemin konuşmasına fırsat vermeden odama çıktığımda kızlarda aarkamdan gelmişti. Annemin sesi odada duyulurken Elifden bir kez daha nefret etmiştim. "Seni ben besliyorum! Sana ben bakıyorum! Nankör köpek... Seni babana verip bir daha sormamalıydım. Seni doğurmamalıydım..." Annemin sesi evde yankılanırken gözümden akan yaşlara engel olamamıştım.
Vildan ve Zehra bana sarılırken ben dik durmaya çalışıyordum. Zehra kafamı dağıtmak için poşetlerin içindeki elbiseleri çıkardı ve gülerek kendi etrafında döndü. "Hadi hazırlamamız lazım yoksa geç kalıcağız kızlar."
Şenliğe gitmek istemiyordum. Başımı olumsuz anlamda iki yana sallayarak yastığa gömdüm. "Bensiz gidin kızlar." Der demez Vildan ve Zehra itiraz ederek konuşmaya başlamışlardı ikisi aynı anda konuştuğu için onları anlamıyordum fakat gelmek istemediğim için bana kızgın olduklarını tahmin edebiliyordum. başımı kaldırıp ikisinin de gözlerine bakarken içimde hala bir burukluk vardı. Annem her zaman bana böyle ağır sözler söylerdi ama hiçbir zaman ben bunları kabullenemezdim. Zehra ve Vildan ilk defa böyle bir şeye şahit olmamışlardı fakat onlara karşı mahcupum. Vildan bakışlarından anlamıştı utandığımı zehra'yı susturup kolunu omzuma atarak "Buraya ilk geldiğinde birbirimize söz vermiştik her her zaman birbirimize destek olacağımıza dair. Merak etme buradan bu küçük kasabadan sığ insanlardan birlikte kurtulacağız ama şu an evde kalarak sadece onu ödüllendiriyorsun." Vildan doğru söylüyordu her ne kadar mutsuz olsam da onların istediğini yaparak onları mutlu etmeye hiç niyetim yoktu. Onlara karşı haklı olduğum yerde susmayı bırakalı çok olmuştu ama bazen gerçekten çok yoruluyordum bu sırada devreye Vildan ve Zehra giriyordu.
Yataktan hızla kalkıp el elbisemi alarak etrafında dönüp aynaya baktım. "Hadi kızlar hazırlanın gidiyoruz."
Şenlik alanına vardığımızda, kalabalık beni karşıladı. Renkli ışıklar, coşkulu müzikler ve sokaklarda dolaşan insanlar... Ama ben yine de içimde bir huzursuzluk hissediyordum. Belki de evde olanlardandı. Gözlerim sürekli kalabalığın içinde dolanıp kızlar arıyordu ilk geldiğimizde hep birlikteydik ama kalabalıkta birbirimizi kaybetmiştik. Meraklı gözlerim endişe ile kalabalıkta gezinirken bir yandan da etraftaki insanlara Vildan ve zehra'yı soruyordum. Umutsuzca arkamı dönüp yukarı baktım.
Sonra onu gördüm... Siyah pelerinli çocuk, şenliğin en yüksek noktasında, eski bir çınar ağacının altında duruyordu. siyah pelerini rüzgarın etkisiyle havalanırken bakışları kalabalığın içinde geziniyordu. Çok sevgili veya erkek meraklısı bir kız değildim hatta şimdiye kadar sayılı çocukla konuşmuştum fakat bu... bu farklıydı. Onu gördüğüm ilk an, kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Basit sıradan bir çocuk neden bu kadar etkilenmiştim ki. O, kasabanın gizemli ve karanlık bir köşesi gibi görünüyordu. Kalabalığın ortasında yere çivi ile çakılmış gibi dururken aklımdaki bütün düşüncelerden sıyrılmıştım. Gözlerimi onun üstünden çekemezken onun da bana bakmasıyla bütün bedenimi ürperdi. Bakışları üstünde gezinirken gözlerinin değdiği her nokta buz gibi havaya rağmen yanıyordu.
Bütün yüzünü kaplayan beyaz maskeye rağmen gözlerim yüzünde geziyordu. Birbirimizden çok uzaktık ama sanki birbirimizle konuşuyor gibiydik. Nefesini hissediyordum. O gece kalbim onun için çırpınırken hayatım mahvedeceğini bilemezdim.
O gece, şenlik benim için kabusa dönüşmeyi bekliyordu...
İstemsizce ayaklarım ona doğru giderken onun da bana geldiğini görebiliyordum. Dev çınar'ın olduğu tepeden inerken gözden kaybolmuştu onu kaybetmenin korkusuyla kalabalığı hızla delip geçtim dakikalarca onu aradım. Kalbimi bu denli çırpındıran daha hiç tanımadan bütün benliğimle ait olduğumu hissettiğim bu çocuğu aradım.
Dakikalar birbirini kovalarken Ben ümidimi yitirmeye başlamıştım sırtımı çarptığım kişiye dönüp baktığımda Zehra sevinçle "Şükür seni bulabildik..." Diye bağırdı. "Nerdesin kaç saattir Alara?" Diye fısıldadı Vildan. Tam villana cevap vermek için ağzımı açmışken. Kalabalığın arasından geçip giden beyaz maskeli çocuğu gördüm.
Ellerimle Vildan ve zehra'yı arayıp aralarından geçerek koşmaya başladım. Bakışlarıyla beni büyüleyen bu çocuğu kaybetmeye hiç niyetim yoktu.
Şenlik alanından çıkıp ormanın içine doğru ilerlerken onu gözden kaybetmiştim tekrardan. Dakikalardır ormanın derinliklerine doğru koşarken ne kadar ileri gittiğimi fark etmemiştim. Devasa ağaçların ortasında kendi etrafımda dönerek gözlerimi kısıp ağaçların arasına bakmaya başladım. Yavaş adımlarla ilerlerken ufak fısıltılar geldi kulağıma.
Fısıltıların geldiği tarafı ilerlerken fısıltılar yerini yalvarışlara bırakmıştı. Sonunda seslerin geldiği yere ulaştığımda beni şok'a uğratan görüntünün başrolünde siyah pelerinli çocuk vardı. önünde oturan kızıl saçlı kıza başını eğerek bakan çocuk la çınar ağacının altında kalbimin ritmini değiştiren çocuk aynı kişi olamazdı.
Kızıl saçlı kız ağlayarak bağlı ellerini yalvarırmışçasına sallıyordu. ağzındaki banttan hiçbir şey anlayamazken gözlerim gizemli çocuğun siyah pelerininde gezindi gördüklerimle onun bir sapık olduğunu düşünürken gözüm bir taş aradı o kıza zarar vermeden kurtaracaktım onu sağ tarafından kocaman bir taş alıp tam olduğum yerin arkasından çıkmak için hazırlanırken siyah pelerinini savurarak belinden çıkardığı küçük çakıyı kızım tam alnına sapladı.
Gözlerim kocaman açılırken kalbim neredeyse yerinden çıkıyordu ben daha şoku atlatamadan küçük çakıyı kızın alnından çıkartıp tekrar sapladı alnından kan fışkıran kız titreyerek yere yıkıldığında neredeyse korkudan inlemek üzereydim.Elimi ağzımın üstüne götürüp bastırarak olduğum yere oturdum. Kalbim hızlı atarken gördüklerimin biri olmasını diledim. Belimdeki korse beni sıkarken nefes almak daha da zorlaşıyordu. Sessizce nefes almaya çalışırken beni fark etmemesi için dua ediyordum olduğum yerden kaçmak zorundaydım. her ne kadar ses çıkarmamaya çalışsam da altımdaki çalılar çatırdayarak kırılmıştı. hızla başım ona çevirdiğimde kafasını bana doğru çevirmiş bütün soğuk kanlılığı ile bana bakıyordu ellerime batan çalıları umursamadan olduğum yerden hızla kalkıp kaçmaya başladım.
Ayağındaki topuklular koşmamı ne kadar zorlaştırsa da ağaçların arasından hızla geçip Şenlik alanına doğru ilerliyordum. Hıçkırarak ağlamaya başladığında birinin beni duyması için yalvarıyordum. "Kimse yok mu? Yardım edin! İmdat..." Neredeyse ormandan çıkmak üzereydim arkamı dönüp bakmaya cesaret edemiyordum insanlar görüş alanıma girdiğinde umutlanarak gülmüştüm.
Sevincim çok uzun sürmemişti kafamın arkasında hissettiğim sert darbe ile dizlerimin üstüne yıkılmıştım. Yüzüstü yere düştüğümde kafamın başucunda onun ayaklarını görmüştüm dizlerinin üstüne çökerek bana baktığı esnada gözlerim kararmaya başlamıştı. Kahverengi gözleri gözlerime işlerken ben karanlığa gömülmüştüm. |
0% |