@dincerkocabas2010
|
"Masumiyet, göründüğü kadar zararsız değildir." Ama iş işti. Öldürmek, Aras’ın yaşam biçimiydi. --- O gece İstanbul’un karanlık köşelerinden birinde, Aras hedefinin yakınına sinsice sokuluyordu. Mehmet, Elif’in araştırdığı olaylarla dolaylı bağlantısı olan biriydi. Elif’i susturmadan önce Mehmet’i öldürmesi gerekiyordu. Görevi verenler, gazeteci kadını korkutmak istiyordu. Mehmet’in ölümü Elif’e bir mesaj olacaktı: “Yaklaşma.” Aras, dar bir sokakta yürürken elindeki susturuculu tabancayı dikkatlice kontrol etti. Yılların verdiği tecrübe sayesinde elleri titremiyordu. Bu işin geri dönüşü yoktu; Aras, avını her zaman kusursuz bir şekilde indirirdi. Mehmet, gece yarısı evine dönüyordu. İş çıkışı sessiz sokaklarda yürürken elindeki torbalarda birkaç yiyecek taşıyordu. Aras, gölgeler arasından sessizce onu izliyordu. Sokak lambalarının bozuk olduğu bir köşeyi seçti ve adımlarını hızlandırarak adamın arkasına yaklaştı. "Mehmet," diye seslendi, tonu buz gibiydi. Adam irkilerek arkasına döndü. "Kimsin sen? Ne istiyorsun?" Aras’ın yüzünde bir duygu belirtisi yoktu. "Sana bir mesaj getirdim." Mehmet panikle birkaç adım geri çekildi. "Ne mesajı? Ben kimseye bir şey yapmadım!" Aras, tabancasını kaldırdı. Silahın namlusunun ucundaki susturucu, ölümün sessizliğini temsil ediyordu. Mehmet korkuyla ellerini kaldırdı. "Lütfen... Ben sadece bir market sahibiyim. Ailem var. Ne olur..." Aras, bu tür yalvarışlara alışkındı. Ama Mehmet’in korkusunun gerçek olduğunu hissetti. Bir an tereddüt etti. Bu sıradan bir adamdı. Ama sonra kendi kendine hatırlattı: Bu bir işti, duyguya yer yoktu. Tetiği çekti. Susturuculu tabanca hafif bir “puf” sesiyle patladı. Mehmet’in gözleri büyüdü ve yere yığıldı. Kan, taş zemine yavaşça yayılırken Aras soğukkanlı bir şekilde hedefinin cansız bedenine baktı. Bu, onun için sıradan bir geceden farksız olmalıydı. Ama o an içindeki karanlık bir köşeden bir ses yükseldi: Bu, Aras’ın her zaman inkar ettiği bir şeydi. Ölümdeki o keskin nihayet, birilerinin hikayesini sona erdirmenin kontrolü, onun için bir hazdı. Ama o gece bu duyguyu ilk kez derinden hissetmişti. Mehmet’in boş gözleriyle karşı karşıya kalırken, bir an için bu işin ne kadar kolay ama aynı zamanda ne kadar tatmin edici olduğunu düşündü. --- Aras, birkaç dakika içinde olay yerinden kaybolmuştu. Cesedin bulunması biraz zaman alacaktı; Aras, bunun işini tehlikeye sokmayacağını biliyordu. Ama kafasında başka bir düşünce vardı: Elif. Mercedes’in içinde, arabasını Elif’in evi yakınına park etmişti. Sokağın diğer ucundan genç kadının evini gözetliyordu. Evde ışıklar yanıyordu. Elif’in siluetini pencerenin arkasında görebiliyordu. Kadın, bir fincan kahveyle masasına oturmuş, yine bir şeyler yazıyordu. Aras, kendini kontrol edemiyordu. Kadının hayatına girmek, onun sırlarını öğrenmek istiyordu. Bu, profesyonel iş etiğine aykırıydı. Ama bu defa işler değişmişti. Bir sigara yaktı ve dumanın arasında Elif’in penceresine baktı. Aras’ın zihninde karanlık bir düşünce belirdi: Elif, bu sırada masasında oturmuş, farkında olmadan Aras’ın gölgesi altında yaşıyordu. Pencereden dışarı bakınca karanlık bir arabanın varlığını fark etmedi. Ama hissettiği huzursuzluk, onun yalnız olmadığını söylüyordu. --- Bir hafta boyunca Aras, Elif’i gözetledi. Kadının hayatı her yönüyle dikkatini çekiyordu. Onun kahvaltıda ne yediğini, hangi kafeye gittiğini, hangi saatte yatıp kalktığını biliyordu. Elif’in bu sıradan hayatının, kendi karanlık dünyasından ne kadar uzak olduğunu görmek garip bir huzursuzluk yaratıyordu. Ama bu aynı zamanda bir oyun gibi geliyordu. Ölüm, Aras’ın uzmanlık alanıydı. Ama hayatı gözetlemek... Bu, bambaşka bir tatmin duygusuydu. Bir gece, Elif’in kafede yalnız oturduğunu gördü. Kadın not defterine bir şeyler karalarken gözlerini bir an kaldırdı ve camdan dışarı baktı. O an Aras, onun gözlerindeki ifadeyi yakaladı. Keskin, sorgulayıcı, ama bir o kadar da savunmasız bir bakış... Aras, o an için kendi kendine bir söz verdi.
|
0% |