@dincerkocabas2010
|
--- Bir süre daha o anın içinde kalıp sessizce oturduk. Ali, parmaklarını benimkilerin etrafında gezdirirken, dudaklarının kenarındaki gülümseme, yüzüne alışkın olmadığım bir sıcaklık veriyordu. Şimdiye kadar onu hep karmaşık, düşünceli, çoğu zaman da kaygılı halleriyle görmüştüm. Ama şu an, Ali o zamana kadar hiç göremediğim, huzur dolu birine dönüşmüştü. Bu ifade, onun aslında içinde sakladığı yumuşak tarafını, belki de çocukken kendisine zorla unutturulmuş yanını ortaya çıkarıyordu. Bir süre sonra hafif bir esinti yüzümüze vurdu. İkimiz de bulunduğumuz yerden kalkıp daha fazla yürümek istedik. Birbirimizin elini bırakmadan yavaşça adım atmaya başladık. Ali’nin gözleri etrafı izlerken, sanki bu dünyayı ilk kez bu kadar saf ve karmaşadan uzak bir halde görüyormuş gibi bir hâli vardı. O an bu bakışı, onun hayata dair umudunu simgeliyordu sanki; hayatın zorlukları, karanlıkları ne olursa olsun, onunla birlikte bu yolu yürüyen biri vardı artık. Ali birden durup bana döndü. “Biliyor musun, Elif,” dedi düşünceli bir sesle, “benim için artık hayatta korktuğum hiçbir şey kalmadı. Seninle bu zorlukları atlattıktan sonra, sanırım her şeyle yüzleşmeye gücüm var artık.” Gözlerinde, kararlılıkla karışık bir minnettarlık vardı. “Ve sanırım sonunda kendimi affedebileceğim…” Bu sözleri duyduğumda kalbimde derin bir mutluluk hissettim. Ali, geçmişin ona yüklediği tüm ağırlıklardan nihayet kurtulmanın huzurunu yaşıyordu. İçimde ona karşı duyduğum sevgi, daha da büyümüş, köklenmiş gibiydi. Birbirimize ihtiyacımız olduğunu, birbirimiz olmadan bu yolda bu kadar güçlü olamayacağımızı her geçen dakika daha iyi anlıyordum. Ali’yle birlikte biraz daha yürüdük, sonunda küçük bir parkta dinlenmek üzere bir banka oturduk. Güneş, ufukta yavaşça alçalmaya başlıyordu ve ışıklar etrafımızda sıcak bir huzur yayıyordu. Bu anı, onunla bu kadar sessiz ve huzurlu paylaşmak, geleceğe dair hayallerimizi paylaşmaya olanak tanıyordu. Ali, dalgın bir şekilde ufka bakarken, elini hafifçe omzuma koydu ve başını omzuma yasladı. Bir süre sessizce oturduktan sonra Ali, bana dönüp usulca konuşmaya başladı. “Hayatım boyunca her şeyden uzaklaşıp sadece böyle oturabileceğim bir yer hayal ettim,” dedi. “Sessiz, güvenli, herkesin benden bir şey beklemediği… Ve artık burada, tam bu anın içindeyim.” İç çekti, sanki tüm bu anın tadını çıkarıyormuş gibi gözlerini kapattı. “Geçmişimde taşıdığım tüm ağırlıklara rağmen, seninle bu huzuru bulduğum için o kadar minnettarım ki...” Onun bu içten sözleri beni derinden etkiledi. Ali’nin içindeki bu huzuru görmek, ona böylesine yakın hissetmek, aramızdaki bağı daha da güçlü kılıyordu. Artık onun yükünü taşımasına gerek kalmamıştı, çünkü yan yana, omuz omuza bu hayatı paylaşmaya hazırdık. Gözlerimi kapatıp onun yanında olduğumu hissettiğim o anda, her şeyin anlam bulduğunu hissettim. Zaman durmuş gibiydi, sadece ikimiz vardık, sanki o an sonsuza dek sürecekmiş gibiydi. Ali, düşünceli bir ifadeyle bana döndü ve gözlerimin içine bakarak, “Elif,” dedi, sesi biraz ürkek ama bir o kadar da cesur. “Seninle bu hayatı daha çok paylaşmak istiyorum. Geçmişten bağımsız, geleceğe dair umut dolu bir hayat… Sadece seninle.” Bu sözler, benim için tüm dünyanın anlamını değiştirmişti. Ali’nin bu isteği, bu sözü bana verdiği değer ve güvenin bir göstergesiydi. Ona karşılık vermek için sözlere ihtiyacım yoktu; o an, gözlerine bakarak aynı duygularla karşılık verdim. Elini tuttum ve parmaklarım onun parmaklarının arasında kendini güvenle bırakırken, ikimiz de hislerimizin ötesine geçmiştik. Güneş, yavaş yavaş batarken, renkler gökyüzünde dans etmeye başlamıştı. Bu manzaranın önünde, Ali’yle yan yana, hiçbir şeyin bizi ayıramayacağına olan inancım daha da pekişti. Geçmişin gölgelerinden arınıp geleceğe adım attığımız bu an, ikimiz için de yeni bir başlangıcın simgesiydi. Ali'nin bana söylediği sözlerin etkisiyle kalbim hâlâ hızlı hızlı atarken, gökyüzündeki renklerin değişimine daldık. Turuncu ve pembe tonları birbirine karışıyor, bulutların arasından süzülen son ışıklar yüzümüzü ısıtıyordu. Bir süre daha sessizce oturduktan sonra ayağa kalktık. Eve dönme vakti gelmişti. Yürürken Ali aniden durdu ve cebinden küçük bir not defteri çıkardı. "Bunu sana göstermek istiyorum," dedi, hafifçe gülümseyerek. Defteri açtığında içinde küçük şiir parçaları, düşünceler ve eskizler gördüm. "Bu defteri seninle tanıştıktan sonra tutmaya başladım. İçimdekileri buraya döktüm, sana söyleyemediklerimi yazdım." Sayfaları çevirirken gözlerim doldu. Her sayfada Ali'nin iç dünyasının farklı bir yansıması vardı. Bazı sayfalarda karanlık düşünceler, bazılarında ise umut dolu satırlar... Ve benim adım, neredeyse her sayfada bir şekilde geçiyordu. "Bak, bu sayfayı seninle ilk kahve içtiğimiz gün yazdım," dedi, parmağıyla işaret ederek. "O gün senin gülüşün bana öyle iyi gelmişti ki, eve gidince saatlerce yazı yazdım." Sonra başka bir sayfayı gösterdi: "Bu da beni hastanede ziyaret ettiğin günden..." Ali'nin bu kadar açık yüreklilikle kendini paylaşması, beni derinden etkiledi. Defteri nazikçe kapattım ve ona sarıldım. O an aramızda öyle güçlü bir bağ vardı ki, kelimeler yetersiz kalıyordu. Eve doğru yürümeye devam ederken, Ali bana çocukluğundan bahsetmeye başladı. Daha önce hiç bu kadar detaylı anlatmamıştı. Annesiyle babası ayrıldıktan sonra yaşadığı zorlukları, kendini nasıl yalnız hissettiğini... "Belki de bu yüzden hep mesafeli durdum insanlara," dedi düşünceli bir sesle. "Ta ki sen gelene kadar..." Sokak lambalarının altından geçerken, Ali'nin yüzündeki ifadeyi net görebiliyordum. Artık gözlerinde o eski hüzün yoktu. Onun yerine, geleceğe umutla bakan bir adam görüyordum karşımda. "Yarın benimle bir yere gelir misin?" diye sordu aniden. "Sana göstermek istediğim bir yer var." Merakla ona baktım. "Çocukken en çok vakit geçirdiğim yer... Kimseyi götürmemiştim oraya daha önce." "Tabii ki gelirim," dedim gülümseyerek. Ali'nin özel bir yerini benimle paylaşmak istemesi, bana olan güveninin bir başka göstergesiydi. Apartmanımın önüne geldiğimizde, Ali elimi tutup kendine çekti. "Biliyorsun, ben çok iyi ifade edemem duygularımı," dedi yumuşak bir sesle. "Ama seninle her şey farklı. Seninleyken kendimi ifade etmek, içimdekileri paylaşmak çok daha kolay geliyor." Ona doğru uzanıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum. "Ben de seninle kendimi daha iyi hissediyorum," dedim içtenlikle. "Sanki eksik bir parçam tamamlanmış gibi..." Ali gülümsedi ve alnımı öptü. "Yarın seni almaya gelirim," dedi. "Hazır ol, uzun bir yolculuk olacak." Gözlerindeki heyecanı görebiliyordum. Eve girdiğimde, günün tüm güzel anlarını tekrar tekrar düşündüm. Ali'nin bana gösterdiği güven, açtığı kalbi, paylaştığı anılar... Hepsi çok değerliydi. Yatağıma uzanırken, yarın için sabırsızlanıyordum. Ali'nin çocukluğundan bir parçayı benimle paylaşacak olması, aramızdaki bağı daha da derinleştirecekti. Telefanuma bir mesaj geldi Ali'den: "İyi geceler... Bugün hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Yarın için sabırsızlanıyorum. Rüyalarında beni gör..." Gülümseyerek cevap yazdım: "Ben de sabırsızlanıyorum. İyi geceler..." Gözlerimi kapatırken, içimde tarifsiz bir mutluluk vardı. Hayat bazen öyle güzel sürprizler yapıyordu ki... Ali gibi bir insanı tanımak, onun dünyasına girmek, en büyük şansımdı. Yarının getireceği yeni anıları düşünerek, huzurla uykuya daldım. 1 gün sonra Ali, yavaş yavaş, gözlerinde o derin bakışla yaklaştı yüzüme. Sanki her şey durmuş, dünya sessizleşmiş, yalnızca onun nefesini duyar olmuştum. Kalbim, onun kalbiyle aynı ritimde atıyordu, hissettim bunu; iki kalp, aynı şarkıyı söylüyordu adeta. Yüzümü ona doğru biraz daha çevirdim, gözlerimi yavaşça kapattım. O an dudaklarının sıcaklığını hissettim, yumuşak ve hafif dokunuşuyla sanki dünya kaybolmuştu; yalnızca biz, o koca boşlukta, birbirimize sığınmıştık. Ali'nin elleri yavaşça omuzlarımdan sırtıma doğru kaydı, nazik ama sahiplenici bir şekilde beni kendine çekti. Parmak uçlarım istemsizce boynuna dolandı, ellerim titriyordu ama bırakmak istemiyordum onu. Onun nefesiyle bütünleşen her saniye, o anı daha da unutulmaz yapıyordu. Dudaklarımız yavaşça birbirinden ayrıldığında, gözlerimi açmadan bir an daha o sıcaklığın tadını çıkardım. Ali alnını benim alnıma dayayıp, dudaklarının kıyısında beliren hafif tebessümle, içten bir fısıltıyla “Seni çok seviyorum Elif,” dedi. Sanki zaman durmuştu, her şey havada asılı kalmış, yalnızca o anı yaşıyorduk. Bunu duymak içimi öyle bir ısıttı ki, o sözcükler, kalbimde bir iz bırakmıştı. Tüm ruhumla ona sarıldım, varlığını hissederek, kokusunu içime çekerek, “Ben de seni seviyorum,” dedim. Öyle derin, öyle sarsılmaz bir bağ vardı ki aramızda; bu an, hafızalarımıza kazınmıştı artık, kalbimizin en derin köşesine… |
0% |