@dincerkocabas2010
|
Kemal Bey'in evine gideceğimiz gün gelip çatmıştı. Ali arabayı sürerken unusually sessizdi. Elini direksiyonda sıkı sıkı tutmuş, düşüncelere dalmıştı. "İyi misin?" diye sordum, elini tutarak. "İyiyim," dedi gülümseyerek. "Sadece... yıllar sonra ilk kez eve gidiyorum. Annemin vefatından sonra babamla aynı evde yaşamak ikimiz için de zordu. Ben üniversite bahanesiyle ayrı eve çıktım, bir daha da dönmedim." Kemal Bey'in evi, Çamlıca'da, bahçeli eski bir apartmandaydı. Kapıyı çaldığımızda bizi güler yüzle karşıladı. Evin içi temiz ve düzenliydi, ama bir kadın elinin eksikliği hissediliyordu. "Hoş geldiniz çocuklar," dedi Kemal Bey. "Mutfakta küçük bir sürprizim var." Mutfağa girdiğimizde masada Ali'nin en sevdiği yemeklerin olduğunu gördük. "Bunları sen mi yaptın baba?" diye sordu Ali şaşkınlıkla. "Evet," dedi Kemal Bey, hafif utangaç bir gülümsemeyle. "İnternetten tariflere baktım. Annen kadar güzel olmamıştır ama..." Ali babasına sarıldı. Bu küçük jest, yılların özlemini taşıyordu. Yemek boyunca Kemal Bey bize Ali'nin çocukluğundan hikayeler anlattı. Sonra büyük bir albüm getirdi. Sayfaları çevirdikçe küçük Ali'nin hayatı gözlerimizin önünde canlanıyordu. "Bu fotoğraf..." dedi Kemal Bey, sararmış bir fotoğrafı göstererek. "Ali'nin annesiyle tanıştığımız gün çekilmişti. Tıpkı sizin gibi, biz de bir Galatasaray maçında tanışmıştık." Ali'nin gözleri fotoğrafa kilitlendi. Genç Kemal Bey ve yanında gülen güzel bir kadın, üzerlerinde sarı-kırmızı formalarla poz vermişlerdi. "Annem hep derdi ki," diye başladı Ali, "gerçek aşk sadece kalpleri değil, hikayeleri de birleştirir diye..." Kemal Bey ayağa kalktı ve odasına gitti. Döndüğünde elinde küçük bir kutu vardı. "Bu kutuyu açmayalı çok oldu," dedi. İçinden Ali'nin annesinin Galatasaray forması çıktı. "Belki... belki bir gün Elif giyer diye saklıyordum." Gözyaşlarımı tutamadım. Bu sadece bir forma değil, bir ailenin, bir aşkın mirasıydı. "Biliyor musunuz," dedi Kemal Bey pencereden dışarı bakarak, "bazen hayat bize ikinci şanslar verir. Ben bu şansı kaçırmak istemiyorum artık." O akşam eve dönerken Ali'nin yüzündeki huzuru görebiliyordum. Arabada çalan hafif müziğin ritmiyle pencereden dışarı bakıyordu. "Ne düşünüyorsun?" diye sordum. "Bazen," dedi derin bir nefes alarak, "hayat bize kaybettiğimizi sandığımız şeyleri farklı biçimlerde geri veriyor. Babamla aramızdaki bağ... annemin hatıraları... ve sen. Hepsi bir şekilde birbirine bağlanıyor." Elimdeki formayı okşadım. Üzerinde solmuş bir 'Aşk' yazısı vardı. Ali'nin annesi formayı özel olarak bastırmış olmalıydı. "Bu forma artık sadece bir taraftarlığın değil, üç neslin aşk hikayesinin simgesi," dedim. Ali arabayı durdurdu ve bana döndü. "Seninle tanıştığım günden beri hayatımdaki her şey anlam kazanmaya başladı. Babamla olan ilişkim, annemin hatırası... Sanki sen eksik parçaları tamamlıyorsun." Ay ışığı arabanın içini aydınlatırken, Ali'nin gözlerinde gördüğüm parıltı, geleceğe dair umutlarımızı yansıtıyordu. Bazen aşk, sadece iki kalbi değil, geçmişle geleceği, acıyla mutluluğu, kayıpla yeni başlangıçları da birleştiriyordu. |
0% |